60 günü geride bırakan Gazze savaşının küresel etkileri

Gülru Gezer Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Jalaa Merey/AFP

Bu hafta ikinci ayına girecek olan Gazze'deki savaşı konuşurken büyük ölçüde Filistin-İsrail ihtilafının nasıl çözüleceğine ve bölgenin geleceğinin nasıl şekilleneceğine odaklanılıyor.

Ancak 7 Ekim'den sonra sadece Ortadoğu değil, dünya eskisi gibi olmayacak.

Peki son iki ayda neler oldu, neler değişti? 

1. Uzun süredir İkinci Dünya Savaşı sonrasında kurulan uluslararası sistemin günümüz sınamaları karşısında yetersiz kaldığı ve Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi reformu başta olmak üzere, birçok uluslararası örgütte yeniden yapılandırılmaya gidilmesi gerektiği tartışılıyor.

Gazze'deki savaşla BM'nin çaresiz kalması, çalışanlarından yaklaşık 100 kişinin çatışmalarda hayatını kaybetmiş olması, BM Güvenlik Konseyi'nin ateşkes kararı alamaması, örgütün uluslararası hukuku ve barışı koruyamadığını ve bazı üye ülkeler tarafından dikkate alınmadığını bir kez daha gözler önüne sermiş oldu. 

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

2. ABD'nin demokrasi ve insan hakları konusunda dünyaya öncülük edecek, hele hele ders verecek bir durumda olmadığı bir kez daha anlaşıldı.

Biden Yönetimi'nin bir yandan İsrail'in uluslararası hukuku dikkate alacak şekilde kendini savunma hakkına vurgu yaparak sivil kayıpların asgariye indirilmesi gerektiğini savunuyor olması, diğer yandan da İsrail'e askeri yardımını sürdürmesi dünya genelinde demokrasi ve insan haklarının gelişmesi için çalışacağı vaadiyle iktidara gelen Başkan Joe Biden'ın itibarını ve inandırıcılığını ciddi olarak sarstı.

Biden'ın bunun bedelini siyasi kariyeriyle ödemesi muhtemeldir. 
 

3. Aynı şekilde bir "değerler topluluğu" olduğunu savunan Avrupa Birliği'nin Ukrayna ve Gazze savaşlarına yaklaşımındaki bariz fark Birliğin iki yüzlülüğünü gözler önüne serdi.

AB'nin içinde İrlanda, İspanya ve Belçika gibi sağduyulu ülkeler olsa da AB İsrail'in işlediği savaş suçları karşısında net bir tutum benimsemekte yetersiz kaldı. 

Ayrıca, 7 Ekim'den bu yana Avrupa'da hem İslam karşıtlığı hem de antisemitizmin endişe verici boyutlarda artması farklılıklara yönelik hoşgörüsüzlüğün ve tahammülsüzlüğün toplumlarda ne kadar yer etmiş olduğunun anlaşılması ve insan hakları ile ifade özgürlüğü gibi kavramların herkes için değil, toplumun belirli kesimleri için geçerli olduğunun görülmesi bakımında önemli.
 

4. ABD'de büyük ölçüde bölünmüş olan ve sayıları yaklaşık 3,8 milyon olan Amerikalı Müslümanlar Filistin davası etrafında birleşti ve tek ses halinde geleneksel olarak oy verdikleri Demokrat Parti'ye Biden Yönetimi'nin politikasında değişikliğe gitmemesi halinde 2024 Başkanlık seçimlerinde oy vermeyeceklerini açıkladı.

ABD'de de İslam karşıtlığı ve antisemitizmin yükselişe geçti.

Ayrıca toplumun tahmin edilenden daha çok Filistin davasına ve Filistinlilerin haklarına duyarlı olduğu ortaya çıktı. 


5. Özellikle İsrail'in Filistin politikasını eleştirmek ya da sorgulamak bile antisemitizm olarak kabul edilirken, Batı'daki tüm baskılama çabalarına rağmen artık İsrail'in geçmişten bu yana uyguladığı mezalim tartışmaya açık hale geldi.

Birleşik Krallık'tan Filistinlilere karşı söylemleri ve yapılan gösterilere karşı çıkması nedeniyle Başbakan Rishi Sunak'ın İçişleri Bakanı Suella Braverman'ı görevden alması bu çerçevede dikkate değerdir. 


6. Filistin davasına sadece Türkiye'nin de aralarında bulunduğu bazı İslam ülkeleri değil, Latin Amerika ve Avrupalı ülkelerden de destek sesleri yükselmeye başladı.

Özellikle Bolivya, Şili ve Kolombiya İsrail'e sert tepki gösterdi. Dünyada 100'ün üzerinde ülkede Filistin yanlısı gösteriler düzenlendi, düzenlenmeye de devam ediyor.

 
7.
Buna mukabil Arap ülkeleri arasındaki fikir ayrılığı su yüzüne çıktı. Bu durum Arap Birliği ve İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) toplantılarında somut tedbirler alınamamasına yol açtı.

İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog'un Birleşik Arap Emirlikleri'ndeki BM İklim Zirvesi, COP28'e iştirak etmesi, BAE Devlet Başkanı Muhammed bin Zayed Al Nahyan ve Katar Emiri Şeyh Tamim bin Hamad El Thani'yle birer görüşme gerçekleştirmesi Arap ülkelerinin İsrail'e geçmiş dönemlerdekinden daha farklı davrandıklarını ve İsrail'le köprüleri atma gibi bir niyetlerinin olmadığını gösterdi. 

İsrail Başbakanı Netanyahu'nun "Arap liderlerine söylüyorum, eğer iktidarlarınızı korumak istiyorsanız, yapabileceğiniz tek şey var: O da sesinizi kesmek" şeklindeki çıkışına Arap ülkelerinden karşılık gelmemesini de bu bağlamda not etmekte fayda var. 


8. İsrail geçmişten bu yana BM Güvenlik Konseyi kararları başta olmak üzere uluslararası hukuku ve bağlayıcı olan kararları göz ardı ederek Filistinlilerin haklarını düzenli olarak ihlal etmiştir.

Gazze savaşında savaş hukukunun, uluslararası insancıl hukukun yok sayılması neticesinde Türkiye dahil bazı ülkelerden Uluslararası Ceza Mahkemesi'ne (UCM) İsrail'in işlediği suçların araştırılması amacıyla başvurularda bulunulmuştur.

Karar alıcı pozisyonunda olan yetkililerin soykırıma varan suçların işlenmesi konusunda sorumlu tutulmaları İsrail'in hukukun üstünde olmadığını ve bir daha böyle suçların işlenmemesi açısından önemli olacaktır. 

UCM Başsavcısı Kerim Han'ın geçen hafta Ramallah'a gerçekleştirdiği ziyaret gergin geçti ve Filistinli insan hakları örgütlerinin Han'ın İsrailli kurbanların aileleri ve hukukçu temsilcilerinin davetiyle geldiğini, Filistinli kurbanların yakınları ile hukukçu temsilcilerinin ise daha önce Han'la görüşme taleplerinden sonuç alamadıklarını iddia ederek, Han'ın dürüstlüğünü sorguladıklarını açıkladılar. 

Bu noktada, UCM eski Başsavcısı Moreno-Ocampo'nun "Gazze'nin kuşatılması, insanlığa karşı işlenen suçlar kapsamında ortadan kaldırma ve zulümdür, başlı başına bir soykırımdır" ifadelerini hatırlatmakta fayda var.  

Önümüzdeki süreçte UCM'nin izleyeceği tutum önemlidir. Aksi takdirde, UCM'nin tarafsızlığına gölge düşmüş olacak ve yargının siyasallaştırıldığı kanısına varılacaktır. 


9. Sosyal medyanın yaygın olarak kullanıldığı savaşta İsrail'in yürütmeye çalıştığı algı operasyonlarının başarısı sınırlı kaldı.

Özellikle Şifa Hastanesi'ne ilişkin İsrail Savunma Kuvvetleri tarafından yayınlanan videoların gelen tepkiler sonrasında kaldırılması, İsrail'in iddialarının aksine hastanelerin Hamas'ın komuta merkezleri/saklanma yerleri olarak kullanıldığı iddialarının ispatlanamaması İsrail'in inandırıcılığını olumsuz etkiledi. 

Öte yandan, Hamas özellikle rehine takası sırasında servis ettiği videolarla, İsrail'in Filistinli mahkumlara süregelen davranışlarının aksine, sivillere yönelik azami dikkat gösterdiğini kayıt altına aldı, rehinelerin evcil hayvanlarına bile iyi bakarak, Filistinlileri insan yerine koymayan bazı İsrailli yetkililere ve tüm dünyaya önemli bir mesaj verdi.

İsrail devletini yok etme amacıyla kurulan Hamas'ın Filistin devletinin tanınması karşılığında silah bırakacağını açıklaması da kayda değer bir gelişme oldu. 
 


10. İsrail'in Batı Şeria'daki yayılmacı politikasına ve Yahudi yerleşimleri ile yerleşimcilerine yönelik tepkiler arttı.

Arap Birliği ve İİT Ortak Zirvesi'nin 20'nci maddesinde "İşgal güçlerinin Filistin şehirleri ve kamplarına yönelik askeri operasyonlarını kınar, yerleşimciler tarafından gerçekleştirilen terörizmi kınar ve uluslararası topluma, yerleşimci derneklerini ve örgütlerini, uluslararası terörizm listelerine dahil edilmesi çağrısı yapar" ifadesi yer aldı. 

Buna ek olarak, ABD Başkanı Biden da Washington Post gazetesine yazdığı makalede Yahudi yerleşimcilerin Batı Şeria'daki şiddet eylemlerini eleştirdi.

ABD'nin Batı Şeria'da Filistinlilere saldıran Yahudi yerleşimcilerden bazılarına birkaç hafta içinde vize yasağı getirmesi bekleniyor.  

Önümüzdeki dönemde uluslararası toplumun bu konuyu canlı tutarak baskılarını sürdürmesi elzemdir. 


11. Çıkan savaşın ABD'nin geçmişten bu yana Ortadoğu'ya ilişkin yanlış politikalarının bir sonucu olduğuna dair açıklamalar yapan Rusya, tüm dikkatlerin yeniden Filistin meselesine çevrilmesinden Ukrayna savaşı bağlamında ziyadesiyle istifade etti. 


12. Çin'in Aksa Tufanı Operasyonu'na tepki vermesi biraz gecikmeli de olsa son dönemde bölgede artan siyasi, askeri ve diplomatik mevcudiyeti çerçevesinde barış için 5 maddelik plan ortaya koyması, ayrıca Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ın da aralarında bulunduğu Eylem Grubu'nun temaslarına Pekin'den başlaması dikkate değer gelişmeler oldu.  

Ukrayna ve Gazze savaşlarında uluslararası hukukun ayaklar altına alınması, uluslararası toplumun farklı krizlere kendi ülkelerinin menfaatleri doğrultusunda farklı tepkiler vererek uzun zamandır kör topal işleyen uluslararası düzene darbe vurmaları, gerekli tedbirler alınmadığı takdirde önümüzdeki dönemde dünya genelinde daha fazla kaos ve savaşlar yaşanmasına neden olabilecektir. 

Bu nedenle de ya yeni bir sistemin inşası, bunun mümkün olmadığı takdirde İkinci Dünya Savaşı sonrasında oluşturulan düzenin 21'inci yüzyılın gerçeklerini dikkate alacak ve sınamalarına çözüm üretebilecek şekilde yeniden şekillendirilmesinden, sadece güçlünün değil, tüm ülkelerin eşit olabilmeleri için uluslararası kuralların istisnasız uygulanmasından başka bir çözüm yolu yoktur.  

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU