Merkez bankası faiz oranlarını bir kez daha artırdı.
Sizin anlayacağınız faiz "nas"a savaş açtı, faiz çıldırdı ve halk da çıldırmak üzere.
Daha yılbaşında bundan 8, 10 ay önce yüzde 8,5, yüzde 10'lar seviyesinde olan merkez bankası faizleri geçen ay yüzde 35'e, bu ay da yüzde 40'a çıktı.
Nereye kadar gideceği de belli değil.
Tabii yüzde 40 diyoruz ama merkez bankasının yüzde 40 olarak açıkladığı faizler, bankaların verdiği mevduat faizinde yüzde 50, ticari kredilerde ise yüzde 60, 65, 70'lere kadar çıktı.
E bu şartlarda ticaret olur mu, nasıl olur?
Hani bilenler bilmeyenleri anlatılsınlar.
Bir ülkede ticari hayatın, sosyal hayatın, ekonomik hayatın doğru düzgün yürüyebilmesi için bütün bu değerlerin; faizin, enflasyonun, döviz artışının öngörülebilir bir seviyede olması lazım.
Peki, bizde nasıl?
Bizde ise vatandaş 3 - 5 ay sonra ne olacağını bilemiyor.
Bir dövize yöneliyor, bir faize yöneliyor, bir gayrimenkul yöneliyor…
Ama nereye yönelirse yönelsin, sonunun ne olacağını bilemiyor.
Mesela bu son faiz artışlarından sonra, faizin çıldırmasından sonra emlak ve otomobil fiyatlarında ciddi bir durgunluk, hatta düşüşler yaşanmaya başladı.
Millet tıpkı 1980'li 90'lı yıllarda olduğu gibi evini, arabasını, tarlasını satarak faize yönelmeye başladı.
Bu durumun ne kadar süreceğini de bilen yok.
"Tünelin ucu" diye bir tabir vardır; eğer bir ay, iki ay, üç ay ya da bir senelik bir çalkantıdan sonra her şeyin yerli yerine oturacağını bilsek, yine bu kadar paniklemeyiz.
Üstelik bu durumun aksine, onlarca, yüzlerce en yetkili ağızlar; başta Sayın Cumhurbaşkanı olmak üzere, beyanatlar verilmiş olmasına rağmen…
E ne oluyor?
Yani olan biten şu:
Birincisi, hükümet hangi akılla, hangi hesapla ve kimlerin çıkarı için yaptıysa, uzunca bir müddet döviz baskıladı. Enflasyonun çıldırmasına adeta izin verdi.
Göz göre göre… Bakan Nebati'nin gözlerini hatırlayın, anlamsız bir tebessüm ve gözler fıdır fıldır dönüyor; artık niye dönüyorsa…
Bir müddet sonra bu durumu devam ettirebilmek için hazine boşaltıldı, işte o meşhur 128 milyar dolar hikayesinde dövizi durdurabilmek için hazinenin bütün rezervleri satıldı, hazine tamtakır oldu.
Bu kez de dışarıdan para gelmemeye başladı. Büyük sıkıntılar yaşandı.
Seçimlerden sonra bu durumu düzeltebilmek için önce her şeye vergi salındı.
Bütün vergiler artırıldı, vatandaşın harcamalarını kısması istendi.
Bir müddet sonra da bütün dünya dolaşılmasına rağmen, ciddi bir döviz gerişi, dış yatırımcı gelmeyince de işte bu sefer film orada koptu.
Sizin anlayacağınız, lafı çok fazla uzatmayalım, hükümetin bel bağladığı, dışarıdan gelecek sıcak para ve yatırımcı da gelmiyor.
Niye gelmiyor?
Bunu da aklı başında herkes söylüyor ama dinleyen yok.
Bir ülkede hukukta da istikrar yoksa;
Hatta bırakın istikrarı devletin en üst iki hukuksal kurumu Yargıtay ile Anayasa Mahkemesi neredeyse karakola düşecek şekilde kavga ediyorsa,
Kim neye, nasıl güvensin?
Kendini nasıl garantide hissetsin?
Nasıl güvenlikte, emniyette hissetsin?
İşte bu da mümkün olmayınca maalesef şu an daha da derinleşen bir krizin içine girmiş bulunuyoruz.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish