Ben Profesör Doktor Uğur Batı. Karar Bilimi Uzmanı ve After Parti En Genel Başkanıyım.
Daha sorulurken cevaplanamayan soruların köşesine hoş geldiniz.
Geçenlerde bir makale okuyordum. O makalenin peşine düştüm.
İngiliz uluslararası insani yardım kuruluşu Oxfam tarafından yayımlanan raporda, son iki yılda dünyanın en zengin yüzde 1'lik kesiminin, kalan yüzde 99'luk kesimin toplamından neredeyse iki kat fazla servet kazandığı ortaya çıktı.
Uluslararası insani yardım kuruluşu Oxfam tarafından yayımlanan yeni rapor, son iki yılda ortaya çıkan 42 trilyon dolarlık servetin yaklaşık üçte ikisinin, dünyanın en varlıklı yüzde 1'lik kesime gittiğini ortaya koydu.
Geri kalan yüzde 37'lik dilim ise kalan yüzde 99'luk kesimin cebine gitti.
Raporda, milyarderlerin toplam servetinin 2020'den bu yana günde 2,7 milyar dolar arttığı, buna karşılık en az 1,7 milyar işçinin enflasyonun, ücret büyümesini geçtiği ülkelerde yaşadığı kaydedildi.
Oxfam Uluslararası İcra Direktörü Gabriela Bucher, AP'ye yaptığı açıklamada, "Milyarderlerin sayısı artıyor ve daha da zenginleşiyorlar. Bunun yanı sıra büyük gıda ve enerji şirketleri aşırı kar elde ediyor. Kriz vurgunculuğuna son vermek için yalnızca enerji şirketlerine değil, gıda şirketlerine de ek gelir vergisi getirilmesi çağrısı yapıyoruz" ifadelerini kullandı. 1
Oxfam International'ın Eşitsizlik Öldürür Raporu 17 Ocak'ta yayımlandı.
Nabil Ahmed, Anna Marriott, Nafkote Dabi, Megan Lowthers, Max Lawson ve Leah Mugehera yazarlığını yaptığı rapor, pandemi ile daha da derinleşen eşitsizlikleri analiz etti.
Raporda öne çıkan noktalar şu şekilde:
- Dünyanın en zengin 10 erkeğinin serveti, pandemi başladığından beri iki katına çıktı. İnsanlığın yüzde 99'unun geliri ise Kovid-19 nedeniyle daha kötü durumda.
- 252 erkek, Afrika, Latin Amerika ve Karayipler'deki 1 milyar kadın ve kızın toplamından daha fazla servete sahip.
- Eşitsizlik her dört saniyede bir insanın ölümünde rol oynuyor. Yani eşitsizlik her gün 1,300 kadar ölüme katkıda bulunuyor.
- Eğer yaşam süresi beklentileri beyazlarla aynı olsaydı, şu an 3,4 milyon Siyahi ABD'li daha hayatta olurdu.
- En zengin 20 milyarderin, en yoksul 1 milyar insandan ortalama 8 bin kat daha fazla karbon saldığı tahmin ediliyor.
- 2030'a kadar iklim krizi, yoksul ülkelerde her yıl 231 bin insanı öldürebilir.
- Açlık, her yıl en az 2,1 milyon insanı öldürüyor.
- Her yıl en az 67 bin kadın, kadın sünneti nedeniyle hayatını kaybediyor veya eski/güncel partnerinin cinayetine kurban gidiyor.
Yukarıda yazılanlar yenilir, yutulur şeyler değil.
Savaşlar, yıkımlar, çevre felaketleri, eşitsizlikler, adaletsilikler, göçmen dramları… Ne ararsanız var dünyada.
Ben de "utanç" yazısı yazmaya karar verdim çünkü utanma olgusu dünyamız için çok önemli.
Artık hangi konuda utanmamalıyız, nasıl ne kadar utanmalıyız; bilmiyoruz.
Utanmak, kişi veya toplum değer yargılarına tabi davranışının erdemli bulunmaması halinde kişide yarattığı duygusal durum olarak tanımlanabilir.
Şaşırma halidir. Utanma, eyleminin ahlaki olmadığının bilincinde olduğunda olayı gerçekleştirende ortaya çıkan pişmanlık halidir.
Jean Paul Sartre bu olguyu şöyle açıklar:
Utanç nedir? Şu ya da bu yanılgıya düşmüş olma durumunun ve olduğum şeyi olabilmek için başkasının düşüncesine gereksinme duymam olgusunun verdiği kendine özgü bir düşüş duygusudur.
Bu yazıyı yazmak için bir makale okuyordum, Ingmar Bergman'a bir röportajında soruyorlar:
Gidişat kötü, dünya nasıl kurtulabilir?
"Utanç", diyor Bergman. Sonra ekliyor:
Dünyayı bir tek utanç kurtarabilir.
Bizi de o kurtarır!
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Utanç gerçekten üzerine konuşulacak bir konu.
Evrimsel biyoloji açısından bir dip duygu. En etkilisi.
Utanç, bilincine varılmış suçun doğurduğu acıdır. Soyludur.
Zira hayatımız bugünlerde başkaları adına utanmakla geçiyor.
Utanması gerekenin duymadığı utanç, neden utancımız oluyor peki?
Cevap basit: Kendimize ve yaşama dair duyduğumuz sorumluluktan.
Bergman doğru söylüyor: Bizi ancak utanç kurtarır!
Utanç, onur kırıcı bir durum içine düşmüş olmaktan dolayı duyulan hüzün veya mahcubiyettir.
Gururun kırılmasıdır. Gururun paraşütüdür çoğu zaman. Türlü halleri olabilir.
Kandırırsın, utanç içinde olursun. Biri hakkında konuşursun, utanırsın. Haksızlık ortaya çıkar, başkası adına utanırsın.
Anlık bir hatadır, olur. Sonuçları berbattır, başkasından utanırsın. Hep söz verirsin, tutamazsın.
Değer verirsin, vazgeçersin. Umutlandırırsın, arkasında duramazsın. İstersin, yapamazsın. Geleceğini söylersin, koşamazsın. Önce utanırsın. Sonra kendinden utanırsın…
İnsanın çocukluk ya da ergenlik dönemindeki temel düşünce özelliklerinden biri başkalarının gözünden nasıl değerlendirildiğiyle ilgilidir.
Nasıl değerlendirildiğine dair algı, bireyin kendilik algısını ve başkalarıyla olan ilişkisindeki kendilik değerini belirler.
Başka bir deyişle, insanın temel sosyal ihtiyaçlarından biri, başkalarının zihninde olumlu etkiler yaratabilmesidir.
Çünkü insanın varoluşu onun başkalarıyla olan ilişkisi ve başkalarının onunla kurduğu ilişkilerle belirlenir.
Utanç, insanın kendisini istenmeyen, arzulanmayan, değersiz ve yetersiz olarak algılaması ile ilgili bir duygudur.
Çocuklukta fiziksel ve sözel yönden kötüye kullanım sevilmezlik algısını artırırken, cinsel yönden kötüye kullanım kirlenmişlik ve hasar görmüşlük algısını harekete geçirir.
Zorbalığa maruz kalmak ise onay ve destek alma ihtiyacını harekete geçirir. Tüm bu yaşantılar utanç duygusunun öncülleridir.
Çünkü çocuklar kendi değerlerini başkalarının onlara verdikleri değer ile belirlerler.
"Ben yalnızca bana verilen değer kadar değerliyim" şeklindeki düşünce biçimi, yaşanan çeşitli olumsuz yaşam deneyimleri karşısında hem iç hem de dış bir utanç duygusunun oluşmasına neden olur.
Bu utanç başkalarının ya da dış dünyanın o kişiyle ilgili ne düşünüp ne hissettiği ile bağlantılıdır.
Dış dünya ya da diğerlerinin çeşitli ihmal ya da kötüye kullanımına maruz kalan çocuk, dış dünyanın kendisini yetersiz, değersiz ve itici bulduğuna inanır.
İç utanç ise bireyin kendisi ile ilgili ne düşünüp ne hissettiği ile ilgilidir. Birey kendisini yetersiz, değersiz hatta kötü olarak algılar.
Aslında bu tür düşüncelerin tohumları çocuklukta atılmış olsa da erişkin yaşamda da benzer şekilde devam eder.
Hatta terapistler bile danışanlarına yeterince yardım edemediklerinde, "Başkaları benim yetersiz bir terapist olduğumu anlayacaklar" şeklinde bir dış utanç ve "daha iyisini yapabilmeliydim, yeterince başarılı değilim. Başka bir terapist benden çok daha iyi sonuç alabilirdi" şeklinde bir iç utanç geliştirebilirler.
Tüm bu düşünceler de terapistlerin kaygı ya da çökkün hissetmelerine bağlı olarak danışanlarına verdikleri hizmetin niteliğini düşürebilir.
Utanç duygusu ile depresyon, kaygı bozuklukları, kişilik bozuklukları, kendine zarar verme davranışı, hatta suç işleme ve intihar girişimleri arasında bağlar olduğu gösterilmiştir
Utanç, gururun kılıfıdır.
Utanç bazen aşırı özeleştiri ile gelir.
Kendine şefkatli insanlarda olumsuz yaşam olaylarına tahammül ve kabulleniş daha fazladır.
Buna karşılık kendine eleştirel davranan insanlar ise sürekli olarak kendilerinde kınayacakları, kızacakları ya da cezalandıracakları özellikler ararlar.
Kendilerini sevmiyor olmaları, kendileri ile ilgili olumsuzları düzeltme motivasyonlarını da azaltır.
Kendine aşırı eleştirel olma bir çeşit kendine yönelik taciz ya da kötüye kullanım olarak düşünülebilir.
Birey kendisine sürekli bir tehdit sinyali göndermekle (kilo vermeye devam etmezsen kimse seni sevmez), yetersiz kaldığı durumları abartmakta (hiçbir şeyi iyi yapamıyorsun), kendine sert komutlar vermekle (yemeyi kes) ve kendini etiketleyip cezalandırmaktadır (Obez bir yaratıksın ve kimseye layık değilsin).
Kökeninde çocukluktan itibaren aşırı beklentiler içinde büyütülmüş olma, sıklıkla eleştirilme, kendine güvenli davrandıklarında pasifleştirilme davranışlarıyla karşılaşma (kendine gel, dediğimi yap) sonucu teslimiyetçi olmayı öğrenme yatmaktadır.
Baskın karakterlerden kaçma ya da onu değiştirme imkânı olmadığında ise dikkat dış etkenlerden içeriye yönelmekte ve çocuk olup biteni kendi yetersizliği ile açıklayıp, kendine yönelik eleştirilerini artırmaktadır.
Tehditten kaçınmak için teslim olmayı seçmekle ve kendini yatıştırıcı tutum ve davranışlara yönelmek yerine güvenlik sağlamaya yönelik davranış sergileme ihtiyacı duymaktadır.
Kendine yönelik eleştiri belki de dış dünyadan gelecek eleştirilerin önünü kesmek için yapılmaktadır (Ben kendimi eleştirmezsem dış dünya beni daha ağır eleştirir).
Belki de kontrol duygusu vermektedir (kendimi daha çok zorlar, eleştirir ve şımartmazsam daha iyi sonuçlar alabilirim).
Kendi ile ilgili beklentileri azaltarak hayal kırıklığından kurtulmak (beklentim ne kadar düşük olursa kendimden yakınmam o kadar azalır), daha ileri eleştirilerden korunmak (ne kadar çok teslim olursam o kadar az eleştirilirim), suçluluk ve utanç duygusunu azaltmak (ileride yanlış yapıp, suçluluk ve utanç duyacağıma kendimi eleştirmek daha iyi) gibi amaçlara hizmet etmektedir.
Oysa kendine yönelik eleştiri birçok psikopatolojinin altında yatan temel bir özelliktir.
Utanç öykülerimizi paylaşabilecek kadar cesur, başkalarının acılarında sorumluluk duyup paylaşabilecek kadar duyarlı, birbirine yabancılaşarak giderek bağlarını yitiren insanlar arasında yeniden bağ kurabilmek için ısrarcı olabilecek kadar yaşama bağlı olabilmek ancak sadelik ve sıradanlığın muhteşemliği ile mümkün olabilir.
Herkes kahraman değildir ancak herkesin içinde gizli duran sıradan ve sade bir kahraman vardır.
Önemli olan içinizdeki kahramanı harekete geçirecek kadar cesur, acıya şapka çıkarabilecek kadar şefkatli ve mutluluğun birlikte yenilen bir yemek olduğunu bilecek şekilde yaşayabilmektir.
Unutmayın, utanç içeriden gelmelidir, dışarıdan değil.
Utanç her şey gibi günümüzde bölünmüş, karikatürize olmuştur.
Bu nedenle yapay utanç ve gerçek utanç diye iki türdür artık.
İnsanlar kendi öz utanç duygularına ulaşamadan aileleri tarafından ya da öğretmenleri, dostları utandırılmıştır ki, bu utanç yapaydır.
Örnek verecek olursak, insanın parasının olmaması, özdeki gerçek utanma duygusunun çalışmasına sebep olacak bir şey değilken, çevre sistemleri utanç hissetmemize neden olur.
Yapay utanç, gerçek utanç gibi geliştirici ya da özünüzü koruyucu değildir.
Bu nedenle ondan kurtulmak kolay değildir.
Hatta hep orada bir yerdedir, kendini tekrarlar.
Zamanla yetersizlik ve değersizlik duygusuna dönüşür.
Sistemler, bedenimizden utandırır, finansal durumumuzdan, işimizden, sahip olduklarımızdan utandırır sürekli.
Hatta yazar Barış Bıçakçı bu ikiye bölünme durumunu şöyle ifade eder:
Utanç bizi ikiye böler.
İkiye bölünmenin en dayanılmaz yanı, iki parçanın da hala yaşıyor olmasıdır.
İnsan herhalde bu yüzden kendini öldürmeye kalkışır.
İkisinden biri gitsin.
Neyse. Bitiriyorum. Bitiyorum!
Başlarken demiştim;
Ben Profesör Doktor Uğur Batı.
Karar Bilimi Uzmanı ve 3 boyutlu düşünce ahtapotuyum.
Ve hepinize şöyle sesleniyorum:
Biz size düşünmeyin demiyoruz, hobi olarak yine düşünün.
Ve büyük düşünün ki seneye de düşünürsünüz!
1. https://tr.euronews.com/2023/01/16/oxfam-dunyanin-en-zengin-yuzde-1inin-serveti-geri-kalan-yuzde-99un-iki-kati
2. https://www.ekoiq.com/uluslararasi-yaslilar-gununde-insan-haklari-evrensel-bildirgesi-hatirlatiliyor/
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish