Morrissey'e katıldığıma inanamıyorum ama Sinéad O’Connor konusunda haklı

Sinéad'in etkisi göz ardı edilemez: O bir öncü, bir aktivistti. Sinéad, küresel bir hareket haline gelmeden onlarca yıl önce #MeToo'nun ilk savunucusuydu. Benim için o bir peygamberdi

Sinéad O'Connor, Saturday Night Live'da Papa'nın fotoğrafını yırtmıştı (NBC)

Morrissey'e pek katılmam ancak Sinéad O'Connor'a artık öldüğü için "şöhretin zalim ve etrafı çevrili oyun alanından abartılı övgüler fışkırmasına" ama "o hayattayken ve sizi ararken destek vermeye cesaret edememenize" öfkelendiğinde bunu çok iyi ifade ettiğini düşündüm.

Morrissey haklı: Sinéad dürüstlüğü için ağır bir bedel ödedi. Kısır ve güvenli hale gelen müzik endüstrisi tarafından alaya alındı, görmezden gelindi ve kenara itildi.

Kendisi de bir çocuk istismarı mağduru olan Sinéad, 2017'de bir hareket haline gelmesinden onlarca yıl önce #MeToo'nun ilk savunucusuydu. #MeToo başladığında insanlar neden daha fazla yıldızın istismara karşı çoktan ses çıkarmadığını sorup durdu. Ancak Sinéad, Katolik Kilisesi'ndeki çocuk istismarını protesto etmek için Saturday Night Live'da Papa'nın resmini parçalarken, 1992'de bunu yapıyordu.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Hiçbir zaman sözünü esirgemez ve harekete geçerdi. Bir konserden önce The Star-Spangled Banner'ı (Adı "Yıldız Bezeli Sancak" anlamına gelen bu parça, ABD'nin ulusal marşıdır -ed.n) çalmayı reddetmiş ve aday gösterildiği yıl Grammy Ödülleri'ni boykot etmişti. Organizatörlere, "gerçeğin sesinden hoşlanmayan bir dünyada faaliyet gösteriyor olsak da" sanatçıların "gerçeği daima söylemeleri ve asla saklamamaları" gerektiğine inandığını söylemişti.

Dünya onu bundan vazgeçiremedi. Sinéad korkusuz ve çoğu zaman haklı çıkan bir hakikat anlatıcısı olarak kaldı: Shane MacGowan'ı eroin kullanımından dolayı polise ihbar ettiğinde birçok The Pogues hayranı ona sövse de "Shane'i çok seviyorum ve onun, kendisine bayılanların önünde bencilce kendini yok ettiğini görmek beni kızdırıyor" demişti. Sonrasında MacGowan o anın eroin bağımlılığından kurtulmasında belirleyici olduğunu söyledi.

MacGowan'a kıyasla, pek çok kişi Sinéad'in gerçekleri karşısında büyüklük göstermekten daha uzaktı. Aktör Joe Pesci, Sinéad'in Saturday Night Live'daki cüretkar eylemi için "Eğer benim şovum olsaydı, ona öyle bir şamar patlatırdım ki" ifadesini kullanmıştı. Bir müzik eleştirmeni onu "popun tavan arasındaki çılgın kadın" diye tanımladığında Sinéad kendini savunmak zorunda kalarak şöyle demişti:

İnsanlara bıçakla saldırıyor, birilerini boğmaya çalışıyor ya da etrafta geceliğimle dolaşıyor değilim.

Hayır, Sinéad bundan çok daha tehditkar bir şey yapıyordu: İçinde yaşadığımız dünya hakkındaki gerçekleri söylüyordu. Birçok hakikat anlatıcısının da keşfettiği gibi; onlar başkalarının yanılsamalarını yok ettiklerinde insanlar hayranlık duyar, kendi yanılsamalarını yok ettiklerindeyse nefret gösterir.

Sinéad'in müziği yaşamayı sürdürse de onun yaşam gücünü ve kişiliğini kaybetmek büyük bir kayıp. Şarkıların kalplerimize dokunmaktan ziyade ticari bir algoritmayı tatmin etmek için yazıldığı ve sanatçıların sisteme öfkelenmek yerine kraliyet konserlerinde ve istismarcı realite şovlarda ona boyun eğdiği bu Ed Sheeran çağında, Sinéad gibi karakterlere şiddetle ihtiyacımız var.

Şimdi hangi sanatçı Miley Cyrus'u sektörün onun "pezevenkliğini yaptığını" belirterek uyaracak, Simon Cowell'a sektörü "öldürdüğünü" ya da Piers Morgan'a "Meghan Markle'ın içine t***klarını sokacak kadar girmek için can attığını ve bunun onu delirttiğini" söyleyecek?

Sanatçıların bugünlerde sosyal meseleler hakkında daha fazla konuştuğu doğru ancak bunu Sinéad'in cesareti, öfkesi ve pervasızlığıyla yapmıyorlar. Modern bir pop yıldızının, idari ekibiyle yaptığı itinalı görüşmelerin ardından sosyal medyadaki bir hashtag'e katılması, ABD televizyonlarında canlı yayındayken kutsal bir adamın fotoğrafını parçalamakla bir değil. Aslında ikisi birbirine taban tabana zıt.

Sinéad'in dinle ilişkisi değişkendi; papaz olarak atandı, ardından birbirini izleyen üç papadan kendisini aforoz etmelerini istedi ve Vatikan'ı İsa'nın "yalancılar tarafından öldürüldüğü" bir "şeytan yuvası" diye tanımladı. Daha sonra Sinéad, İslam'ı seçti ve bunu "herhangi bir zeki teoloğun yolculuğunun ulaşacağı doğal sonuç" olarak nitelendirdi.

Bütün bunlar birçok kişinin kafasını karıştırsa da benim için güzeldi ve cuk oturuyordu. Sinéad, sonuçları ne olursa olsun kalpten konuştu ve gerçeğe bağlılığı şiddetliydi. Sanırım bunun hoş karşılanacağı bir yuva bulmak istedi. Sinéad'in müziğini sevmeme rağmen, hayran olduğum ve onun öldüğünü duyduğumda beni ağlatan şey bu tanrısallıktı. Benim için Sinéad bir peygamberdi.

Önemli bir kısmını hayattayken onun hakkında söyleyecek iyi bir şeyi bulunmayan kişilerin oluşturduğu, günümüzdeki övgü korosuna ne derdi; merak ediyorum. Yani, Sinéad haklı olduğunu bilerek mutluluk ve şeref içinde dinlenebilir. Katolik kilisesindeki cinsel istismar skandalının ifşa edilmesinden hemen sonra Dublin'de bir duvar resmi belirmişti. Resimde şöyle yazıyordu:

Üzgünüm Sinéad, başından beri haklıydın.

 

https://www.independent.co.uk/voices

Independent Türkçe için çeviren: Onur Bayrakçeken

Bu makale kaynağından aslına sadık kalınarak çevrilmiştir. İfade edilen görüşler Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independent

DAHA FAZLA HABER OKU