DEVA Partisi'nin neden başarısız olduğuna ilişkin çıkarımları geçen haftaki yazımızda paylaşmaya başlamıştık ve iki önemli hususun altını çizmiştik.
Bu hafta kaldığımız yerden devam edelim.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
3. DEVA ilk kertede bir lider partisi olarak değil, Babacan'ın eşitler arasında birinci rolünü üstleneceği bir parti olarak kurgulanmıştı.
Babacan henüz DEVA kurulmadan 2019 Aralık'ın katıldığı Fatih Altaylı'nın Teketek programında bilindik şekliyle bir liderlik yapmayacağını ve adeta 'koordinatör' rolü oynayacağı bir parti kurguladıklarını ifade etmişti.
Böylece diğer partilerden büyük ölçüde farklılaşarak 'yeni bir siyaset ve yeni bir parti modeli' ortaya koymak hedeflenmişti.
Ancak, kuruluş aşamasındaki bu kararlar uzun süreli olmadı ve DEVA, yalnızca Babacan'ın partisi olarak lanse edilmeye başlandı.
Bu tercihin en büyük dezavantajı ise DEVA'nın başarısını Babacan'ın liderlik özelliklerine endekslemesiydi.
Bu noktada, başarılı ve güçlü bir CV'nin siyasette güçlü bir aktör olmaya yetmeyebileceği üzerine yeterince düşünülmediği söylenebilir.
Halbuki Eklemeddin İhsanoğlu, Kemal Derviş, Abdüllatif Şener gibi öncül örnekler bu ihtimalin gerçekleşme potansiyeli hakkında önemli tecrübelerdi.
4. Başarıyı Babacan'ın liderlik özelliklerine endeksleyen yaklaşım, partide dar ve kapalı bir yönetim anlayışı inşa edilmesi ile bezendi.
Söz konusu oligarşik yönetim anlayışı, DEVA'nın aleyhine işleyen sürecin geriye döndürülebilmesinin önündeki en önemli engeli teşkil etti.
Zira partinin oyları giderek düşerken, istişare ve ortak akıl ilkelerini yok eden oligarşik yönetim anlayışı nedeniyle yenilenme ya da öz eleştiri yapılma kapasitesi ortaya koyulamadı.
Öte yandan, bu yönetim yapısını oluşturan partinin kamuoyunda görünen yüzleri, DEVA'nın AKP'nin DEVAm partisi olarak kurgulandığı algısını besledi.
Halbuki "aslı varken surete bakılmaz" siyasette bilinmeyen ve ön görülemeyecek bir çıkarım değildi. Bu durum ancak AKP'nin eriyerek sona ereceği bir durumda başarı ortaya çıkarabilirdi.
Öyle görünüyor ki, DEVA'nın tüm hesapları da bu ihtimal üzerine kurgulanmıştı ve herhangi bir B planı üzerine çalışılmamıştı.
5. AKP'nin tedrici bir düşüşten ziyade, 2002'deki DSP örneğine benzer biçimde birden çökeceği ön görüsü DEVA'nın siyasal stratejisinin temel dayanağıydı.
Buna göre AKP'den kopan kitleler yeni adres olarak DEVA'yı görecekti. Bu strateji, siyasi söylemlerin AKP tabanını hedefleyen bir düzlemde oluşturulmasına neden oldu.
Vals çıkışı, "milli bayramlar üzerinden dindar vatandaşlarımıza mesaj verilmesine pabuç bırakmayız" söylemi, tarikatlara yönelik mesajlar, birinci kongrede Babacan'ın başörtüsü vurgusu büyük oranda bu stratejiye yönelik olarak benimsenen çıkışlardı.
Ne var ki, DEVA Partisi aynı zamanda söylemsel olarak liberal batılı değerleri gözeten, özgürlükçü bir parti olma iddiası da taşıyordu.
Bu noktada kuruluşunun ardından ilk iş olarak belirlenen ve sırayla hazırlanarak kamuoyuna açıklanan eylem planları partinin en önemli ve orijinal planı olarak kodlandı.
Bu şekilde DEVA diğerlerinden pozitif yönde ayrışacak ve kamuoyunda desteğini artıracaktı.
Halbuki Türkiye'de seçmen davranışlarının şekillenmesinde bu tip yazılı metinlerin belirleyiciliğinin yok nispetinde olduğu bilinmeyen bir durum değildir.
Bu stratejinin bir diğer olumsuz yönü ise, parti yöneticilerinin saha siyasetindeki görünürlüklerini ve etkilerini azaltması olmuştu.
Belki de bu nedenlerle DEVA'nın kamuoyunda İsviçre partisi ya da 'salon partisi' olarak resmedilmesi kolaylaştı.
Bunun yanı sıra, bu ikilik nedeniyle liberal ve muhafazakâr söylemler arasında büyük ve sürekli bir savrulma yaşandı.
Bu durum, her iki kesimi de mutlu etmedi. Nihayetinde ise DEVA'nın samimiyetini ve inandırıcılığını olumsuz yönde etkiledi.
6. DEVA Partisi bir yandan açıkça ve yalnızca AK Parti tabanını hedeflediğini ifade ederken, öte yandan CHP ile aynı masaya oturması ve hatta CHP listelerinden seçime girme kararı alması başlı başına sorunlu bir durum oldu.
Hakeza "seçimlerden sonra tüm dünya DEVA'yı konuşacak" sloganı ile seçim sath-ı mailine girilmiş ve partinin önde gelen isimleri TV programlarında bu konuda taahhütler vermişti.
Bu süreçte çoğunluğu gençlerden oluşan milletvekili adaylarından başvuruları alınmış ve mülakatları yapılmış iken, son dakikada CHP listesinden seçime girme kararı alınmasının tabanda DEVA'nın imajını yerle yeksan ettiği söylenebilir.
Milletvekili listesinde tercih edilen isimlerin ise çoğunun daha önce AKP'de siyaset yapmış kişilerden oluşması DEVA'nın taban siyasetinden öte eski AKP'li küçük bir grubun güdümünde hareket ettiği algısını besledi.
7. DEVA'nın altılı masada ve diğer partilerle ilişkilerindeki müşkülpesent tutumu partinin imajını olumsuz etkiledi.
İttifak içinde ve daha sonra seçimler için muhafazakâr partilerin bir araya gelmesini ön gören çalışmaların DEVA'nın tutumu nedeniyle başarıya ulaşmadığı kanısı oldukça yaygın hale geldi.
Bundan farklı olarak ayrı ayrı Gelecek, Saadet ve İYİ Parti ile çekişmeli ve gergin bir ilişki sürdürülmesi kamuoyunda dikkat çekti.
Keza altılı masanın çok geç bir tarihte ittifak haline gelmesinin temel nedeninin Babacan'ın tavrından kaynaklandığı görüşü yaygınlaştı.
DEVA'nın kimseyle uzlaşmaya yanaşmayan, zor beğenen, yavaş refleks gösteren, temkinli ve daha da kötüsü kibirli tavrı dikkat çekici hale geldi.
Belirginleşen bu görüntünün partinin samimi ve heyecan yaratan bir parti olarak kitleler tarafından benimsenmesini zorlaştırdığı söylenebilir.
Sonuç itibarıyla, DEVA Partisi 'yeni' olduğuna ve Türkiye'yi daha iyi yerlere götürecek bir parti olduğuna dair toplumun geniş kesimlerine umut veremedi.
Bu başarısızlığın temelinde, toplumsal eğilimleri ve siyasal gidişatı doğru okuyamamaya bağlı olarak oluşturulan siyasi stratejinin yattığı söylenebilir.
Buna ek olarak, dar ve kapalı yönetim anlayışını benimseyen, realiteden kolayca kopabilen, abartılı bir öz güvenle hareket eden, malumatfuruş ve samimi olmayan bir iletişim modelini tercih eden yaklaşımlar yanlış stratejinin yarattığı olumsuz tabloyu katmerleştirdi.
Nihayetinde, AKP'nin kendiliğinden sönümleneceği ön görüsüne dayalı kolaycılıkla örülü bir amaç ve kendini olduğundan büyük görmeye dayalı kibirli siyasi stratejinin bu sonucu doğurduğu söylenebilir.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish