27 Mayıs sonrası yargılamalara meşruiyet arayışı ve yasal düzenlemelere farklı pencerelerden bakış

Prof. Dr. Zehra Aslan Independent Türkçe için yazdı

9 Aralık 2022 tarihli Yassıada ziyareti

27 Mayıs'la birlikte başlayan ara rejim dönemi ve bu dönemin bir getirisi olan Yüksek Adalet Divanı, aldığı kararlar, bunların sonuçları ve meşru olup olmadığı gibi hususlar, tartışma konusudur. 

Divanın, 12 Haziran 1960 tarihli 1 sayılı Kanun'un 6'ncı maddesi ile kurulduğu göz önüne alındığında en azından kuruluşu ile ilgili meşruiyet tartışmalarının sadece onunla sınırlı kalmaması gerektiği gibi bir sonuç ortaya çıkar. 

Bu noktada öncelikle 1924 Anayasası'nın yürütmeyi denetlemedeki durumu da önem kazanır. 

Nitekim Divandaki yargılamalarda, sanık olarak orada bulunan tüm milletvekillerinin ortak söylemleri veya savunmaları, 1924 Anayasası'na ve oradan aldıkları güce dayandırılmıştır.


1924 Anayasası'nda mebusun sorumluluğu

491 sayılı 20 Nisan 1924 tarihli Teşkilatı Esasiye Kanunu'nun yürütmeyi denetleme hususunda sonraki dönemde ortaya çıkan eksiklikleri bulunmaktadır. 

Anayasa'nın 17'nci maddesinde "Hiçbir mebus Meclis dâhilindeki rey ve mütalâasından ve beyanatından ve Meclisteki rey ve mütalâasının ve beyanatının Meclis haricinde irat ve izharından dolayı mesul değildir…" ibaresi vardır.

Yüksek Adalet Divanında yargılanan mebusların dayanağı da bu madde olmuştur.

Seçilen bir milletvekili, gerek seçimden önce gerekse sonra üzerine bir suç isnadı olması halinde, Meclisin kararı olmadan sanık olarak sorgulanamaz ve yargılanamazdı. 

Sadece cinayetten suçüstü yakalama hali bunun dışında bırakılmıştı ki bu durumda da yetkili makam, derhal durumu meclise bildirmekle yükümlüydü. 

Bir milletvekili hakkında verilmiş bir ceza hükmü varsa bunun yerine getirilmesi de teşri döneminin sonuna bırakılırdı.

Ancak vatan hainliği ve milletvekilliği sırasında yiyicilik suçlarından biriyle sanık olunması ve yine Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin üyelerinin üçte iki oy çoğunluğu ile karar verilmesi veya 12'nci maddede yazılı suçlardan (yabancı devlet resmî hizmetinde bulunanlar, terhipli (ağır) cezaları gerektiren suçlardan veya hırsızlık, sahtecilik, dolandırıcılık, inancı kötüye kullanma, dolanlı iflâs suçlarından biriyle hüküm giymiş olanlar, kısıtlılar, yabancı Devlet uyrukluğunu ileri sürenler, kamu hizmetlerinden yasaklılar, Türkçe okuyup yazma bilmeyenler…) birinden hüküm giymesi ve bunun da kesinleşmesi halinde milletvekilliği sıfatı kalkabilirdi (madde 27).

Son olarak da istifa, mazeretsiz iki ay Meclise devam etmeme gibi durumların olmasıyla da mebusluk geçersiz olurdu.


Anayasa'da değişiklikler

1924 Anayasası'nda 10 Nisan 1928'de; 10 Aralık 1931'de; 5 Şubat 1937'de;  5 Aralık 1934'te;  10 Ocak 1945'te ve 1952'de değişiklikler yapılmıştır.

10 Nisan 1928'de "Türkiye Devleti'nin dini İslâm'dır" ibaresi 2'nci maddeden çıkartılarak ilk değişiklik yapıldı.

5 Şubat 1937'de bu madde "Türkiye Devleti, cumhuriyetçi, milliyetçi, halkçı, devletçi, laik ve inkılapçıdır. Resmi dili Türkçedir. Makarrı (merkezi) Ankara şehridir" şekline getirildi.

Yine aynı tarihte ve 29 Kasım 1937'de 44, 47, 49, 50 ve 61.maddelerde değişiklikler yapıldı. 

Ayrıca, 5 Şubat 1937'de 48, 74 ve 75.maddeler üzerinde de değişiklik yapılmıştır.

Bir diğer değişiklik 16'ncı maddede mebusların ve 38.maddede de cumhurbaşkanının yemin metinlerinde olmuştur.

Özgün halinde metnin sonunda yer alan "vallahi" ifadesinin yerini, "namusum üzerine söz veririm" almıştır. 

26'ncı maddede yapılan değişiklikle de "Büyük Millet Meclisi ahkâmı şer'iyenin tenfizi…" ibaresi metinden çıkartılmıştır.

Anayasa'nın 10 ve 11'nci maddelerinde de değişiklikler yapıldı. 10'uncu maddenin ilk halinde 18 yaşını dolduran her Türk erkeği, mebus seçme hakkına sahipken 5 Aralık 1934'te 22 yaşını bitiren kadın, erkek her Türk vatandaşına bu hak verilmiştir.

11'nci madde de mebus seçilmeyle ilgili olup özgün halinde 30 yaşını tamamlayan her Türk erkek vatandaş bu hakka sahipken, yine 5 Aralık 1934 değişikliğiyle yaş şartı değişmeksizin kadınları da kapsar hale getirilmiştir.

1945'te Anayasa Türkçeleştirilirken, 1952'de eski dile dönülmüştür.  

27 Mayıs sonrası 12 Haziran 1960'ta 1 sayılı Kanun'un kabulünden 13 Aralık 1960'a kadar da Anayasa'da 4 defa değişiklik söz konusu olmuştur.


Mecliste çoğunluğun büyük gücü

1924 Anayasası ile mecliste alınan kararları ve çıkarılan kanunları denetleyici bir mekanizma oluşturulmamıştı.

Ortaya çıktığı ve daha sonra tek partinin hakim olduğu yıllarda, bu durum sistem için bir sorun teşkil etmiyordu. 

Bu nedenle olsa gerek ne dengeleyici bir başka yapıya ne de Anayasa Mahkemesi gibi bir oluşuma ihtiyaç duyulmuştu. 

Fakat 1946'da çok partili yaşama geçildikten sonra Meclisteki çoğunluğun azınlık üzerinde hâkimiyet kurmaya çalışması ve cumhurbaşkanının tutumuyla hâkimiyetini pekiştirmesi, bu ilişkiyi, sorgulanır hale getirmeye başladı.

21 Şubat 1950'de yayımlanarak yürürlüğe giren 5545 sayılı Milletvekilleri Seçimi Kanunu'nun öngördüğü çoğunluk sistemi, 1924 Anayasası'nın hükümleri ile desteklenince de Meclis temsilinde dengeleri değiştirici bir güce ulaşılmasına olanak doğdu. 

Örneğin 14 Mayıs 1950 seçimleri Demokrat Parti yüzde 53,34'lük oy oranıyla 487 üyelikten 408'ini kazanırken, sandalyelerin de yüzde 83,78'ini elde etti.

1957 seçimlerinde ise aralarında sadece yedi puan gibi bir fark bulunmasına rağmen DP mecliste yüzde 70'e yakın bir oranda temsil hakkı elde ederken CHP, yüzde 29'larda kaldı. 

Meclisten geçen her yasanın, anayasaya uygun olduğu ve denetlemenin olmadığı bir sistemde çoğunluğu alan iktidar, temsil oranında büyük güç elde etmesiyle ve çoğu zaman bu güçten aldığı büyük destekle tutumunu belirleyebildi. 

27 Mayıs'a doğru ülke içinde yaşanan siyasi uzlaşmazlık ve çatışma ortamında bu durumun, önemli bir rolü olduğu açıktır.
 

Sakıtlar Yassıada’da albümü 1.JPG
Sakıtlar Yassıada'da albümü

 

Ara rejim dönemi anayasası 1 sayılı Kanun

27 Mayıs'ı gerçekleştirenler, öncesinde toplumun ve devletin var olduğunu iddia ettikleri sorunları çözebilecek bir hazırlık, plan ve program yapmamışlardı. 

27 Mayıs ile birlikte, siyasi faaliyetler yasaklanmış, Meclis ve hükümet feshedilmiştir.

Bunun sonucunda görüşlerine başvurmak üzere yedi anayasa hukukçusu profesör (Tarık Zafer Tunaya, İsmet Giritli, Sıddık Sami Onar, Hüseyin Nail Kubalı, Naci Şensoy, Ragıp Sarıca, Hıfzı Veldet Velidedeoğlu) askerî bir uçakla İstanbul'dan Ankara'ya getirildi. 

Onların, yasama yetkisi ile donatılmış bir ihtilal komitesi oluşturulması yönünde görüş bildirmeleriyle ülkeyi 25 Ekim 1961 tarihine kadar yönetecek olan Millî Birlik Komitesi kuruldu.

30 Mayıs 1960 ile 6 Ocak 1961 tarihleri arasında Türkiye'yi yöneten ve başında Cemal Gürsel'in bulunduğu Millî Birlik Komitesi (MBK), Gürsel'le birlikte 38 subaydan oluşuyordu.

Yine profesörlerin toplantısı sonrasında yeni anayasanın hazırlanması için akademisyenlerden oluşan bir komisyon oluşturuldu. 

İstanbul Üniversitesi Rektörü ve Anayasa Profesörü Sıddık Sami Onar'ın başkanı olduğu Komisyon (Onar Komisyonu), 28 Mayıs günü siyasal otorite ve yasal hükümet kurulmadan önce devletin yenilenmesi ve bu bağlamda da yeni bir anayasa ile yeni bir seçim yapılması gerektiğinin belirtildiği bir raporu Komiteye sundu. 

Sonra da ara rejim döneminde geçici bir anayasa düzeni oluşturmak amacıyla, MBK tarafından görevlendirilen Komisyon, dört bölüm ve 27 maddeden oluşan geçici bir anayasa hazırladı. 

12 Haziran'da kabul edilip 14 Haziran 1960 günü Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren ve MBK'nin yapısını da belirleyen 1 sayılı Yasa'daki "geçici sıfatı", 12 Ağustos günü kabul edilen 55 sayılı Kanun'un 4'üncü maddesi ile kaldırıldı.

Anayasanın yürürlükten kaldırılmayan hükümleriyle birlikte bu Kanun ara rejimin anayasası oldu.

Millî Birlik Komitesi Dönemi'nde çıkarılan kanunlar geçerliliklerini, iktidar partisinin  anayasayı çiğnediği ve meşruiyetini kaybettiği vurgusunun olduğu ve meclisle iktidarın geçici olarak MBK'ye emanet edildiği belirtilen 1 sayılı Kanun'dan aldılar. 

Kanun'a göre MBK, yasama gücünü doğrudan; yürütme gücünü ise devlet başkanının atadığı, Komitenin de uygun gördüğü kabine aracılığı ile kullanacaktı. Genel seçimlerden sonra ise MBK'nin hukuki varlığı son bulacaktı (8'inci madde).

Kanun'un ikinci bölümünde (9-16. maddeler) Milli Birlik Komitesinin yapısı; üçüncü bölümde (17-18'nci maddeler) devlet başkanının yetkileri belirlenmişti.

Burada Bakanlar Kurulunun teklifiyle hastalık ve yaşlılık gibi nedenlerden dolayı hükümlülerin cezalarını kaldırma veya affetme yetkisi verilen Komite başkanının, bu yetkiyi DP mensupları için kullanamayacağı açıkça yazılmıştı.

Geçici Kanun, MBK'nin 12 Haziran 1960 günü meclis üyeleri seçilene kadar egemenliği Türk ulusu adına kullanmasına izin veren ve bunu meşrulaştıran bir ara hükümet kurulmasını sağlamış ve Komite, 27 Numaralı tebliği ile başında Cemal Gürsel'in olduğu ilk hükümetini ilan etmişti. 

1961 Anayasası'nın onaylanıp meclisin toplanmasıyla son bulan Kanun'la, sadece yasama ve yürütme değil bir yargı organı da kurulmuştu.


Yüksek Adalet Divanının yasal zemini

Divanın anayasal ve yasal dayanakları; 1 sayılı Kanun'la, 3 sayılı Yüksek Adalet Divanının Muhakeme Usulüne dair Geçici Kanun'dur. 
 

Cumhuriyet, 15 Ekim 1960.jpg
Cumhuriyet, 15 Ekim 1960

 

1 sayılı Kanun'un, 6'ncı maddesiyle eski cumhurbaşkanı, başbakan, vekiller ile DP mensuplarını ve onların suçlarına iştirak edenleri yargılamak üzere Yüksek Adalet Divanı kuruldu. 

Yüksek Adalet Divanı, adlî, idari ve askerî kazaya mensup hâkimler arasından, Bakanlar Kurulunun teklifi üzerine Milli Birlik Komitesince seçilecek bir başkan, sekiz asıl ve altı yedek üyeden oluşturulacaktı. 

Yine sanıkların sorumluluklarını araştırmak ve haklarında son tahkikatı açmak için Yüksek Adalet Divanında yargılanmalarının gerekip gerekmediğine karar vermek üzere, Bakanlar Kurulunun teklifi ile Millî Birlik Komitesince seçilecek bir başkan ile otuz üyeden müteşekkil Yüksek Soruşturma Kurulu oluşturuldu.

Kurulun teşkilâtı ve çalışma usulü özel kanunla belirlenecek, Yüksek Adalet Divanının başsavcısı ile beş yardımcısı, Yüksek Soruşturma Kurulunun başkanı ve üyeleri arasından Bakanlar Kurulunun teklifi ile Millî Birlik Komitesince tayin edilecekti. 

Ayrılmış olsalar bile Millî Birlik Komitesi üyeleri, Yüksek Adalet Divanında, Yüksek Soruşturma Kurulunda ve Divan Savcılığında vazife alamayacaklardı. 

Temyiz yolu kapalı olan Divan kararlarından sadece idamların infazı, Millî Birlik Komitesinin onayına bağlandı. 

Böylece yargılama yetkisi, Yüksek Adalet Divanı ve Yüksek Soruşturma Kuruluna devredildi.


Yüksek Adalet Divanının meşru olup olmadığına dair bazı yaklaşım ve görüşler

Yüksek Adalet Divanının hukuki durumuyla ilgili görüşlerin önemli bir kısmı, bu oluşumun meşru olmadığı yönündedir.

Bu düşünceler; doğal yargıç ilkesinin aykırılığıyla birlikte, geriye doğru işletilen ve hukuki varlık kazandırılan uygulamalara da dayandırılır.

Yüksek Adalet Divanı ile Yüksek Soruşturma Kurulu, Milli Birlik Komitesi tarafından 12 Haziran 1960'da kabul edilen ve 14 Haziran 1960'da yürürlüğe giren 1 sayılı Kanun'la kurulmuş olmasına rağmen, 27 Mayıs'tan 12 Haziran 1960'a kadar yapılan tutuklamaları hukuksal zemine oturtmak için yürürlük tarihi, 26'ncı maddesindeki hükümle geriye çekilmiştir. 

Yani Divan ve Soruşturma Kuruluna, 27 Mayıs 1960'dan itibaren hukuki varlık kazandırılmıştır.
Divan, belirli bir olaydan sonra ve sadece belirli kişileri yargılamak üzere kurulmuştu. Bu durum doğal yargıç ilkesine aykırılık oluşturmaktaydı. 

Yüksek Adalet Divanının, "sabık Reisicumhur ile Başvekil ve Vekilleri ve eski iktidar mebuslarını ve bunların suçlarına iştirak edenleri" yani sadece belirli Demokrat Parti mensuplarını, 27 Mayıs 1960 öncesi eylemleri nedeniyle yargılayıp cezalandırmak üzere kurulduğu 1 sayılı Kanun'un 6. maddesinde açıkça belirtilmişti.
 

9 Aralık 2022 tarihli Yassıada ziyareti.JPG
9 Aralık 2022 tarihli Yassıada ziyareti

 

Buna göre Divanın tüm tasarrufları hukuka aykırıydı. Çünkü, belirlenen kişilerin 27 Mayıs 1960 öncesi eylemleri dışında kimse yargılamaya dahil edilmemişti. 

Bir diğer önemli husus, "kanunsuz suç olmaz" ilkesine aykırılık teşkil edilmesiydi. Önce iddia edilen suç/suçlar işlenmiş, kanun sonradan çıkartılmıştı.

Bu noktadan bakıldığında gerçekten de Divandaki yargılamalarının çoğu, 27 Mayıs 1960 öncesinde hükümet üyeleri ile milletvekillerinin Meclise verdikleri teklifler, çıkartılan kanunlar, kanunlar sırasında kullanılan oylar, yaptıkları konuşmalar vb. eylemleriyle ilgilidir.

Oysa yukarıda da belirttiğimiz gibi belirtilen dönemde yürürlükteki 1924 Anayasası, bu yetkiyi ve sorumsuzluğu milletvekillerine vermiştir.

Yüksek Adalet Divanı'nın varlığının, kurulduğu tarihte yürürlükte olan Anayasa'ya, millete ve kanunlara dayanmadığı da bu noktada dile getirilen bir diğer görüştür.

Çünkü Divan, "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir" ilkesine aykırı olarak kurulmuştu. Yani milletten yetki almadan yargı erki kullanılmıştı. 

Yüksek Adalet Divanının yasal olduğu yönünde görüşler de mevcuttur. Bunların başında Prof. Dr. Kemal Gözler gelmektedir

…yargılama yaptığı günlerde Yüksek Adalet Divanı, anayasal ve yasal dayanağı olan bir Divandı. 12 Haziran 1960 tarih ve 1 sayılı Kanunun 6'ncı maddesi bu Divanın anayasal dayanağı, 16 Haziran 1960 tarih ve 3 sayılı Kanun da bu Divanın yasal dayanağı idi…


Bir mahkemenin verdiği kararların hukuka aykırı olması, (bu hukuka aykırılık Anayasa'ya ve hatta hukukun genel ilkelerine aykırılık şeklinde tezahür etse dahi) o mahkemeyi "mahkeme", kararlarını da "yargı kararı" olmaktan çıkarmayacağına dair görüşle, bu düşünce desteklenmektedir.

1 sayılı Kanun'un maddi ve şekli olarak bir anayasa olup olmadığıyla ilgili olarak da yine "Anayasa hukukunda bu tartışmalı bir şey değildir. Bütün anayasa hukuku kitaplarında aslî kurucu iktidarın anayasa yapabileceği yazılıdır" şeklinde fikir beyan eden Kemal Gözler'e göre; 1 sayılı Kanun, anayasal kanun ve bir geçici anayasadır.

Çünkü 12 Haziran 1960 tarih ve 1 sayılı Kanun, (darbe yaparak iktidarı değiştirmiş olsa da) "aslî kurucu" iktidar tarafından çıkarılmıştır.

Kanun geçerliliğini, 1924 Anayasası'ndan veya bir başka kanundan değil, altında isimleri yazan ve 27 Mayıs 1960 hükûmet darbesini yapan 38 subayın iradesinden almıştır.

Buna göre de devrim ve hükûmet darbesi gibi durumlardan sonra ortaya çıkan aslî kurucu iktidarın, anayasa yapma yetkisi vardır. 

Ayrıca Millî Birlik Komitesi Dönemi'nde çıkarılan diğer kanunlar da geçerliliklerini 1 sayılı Kanun'dan almışlardır. Yasama, yürütme, yargı organı kurması ve hükümleri, Kanun'u maddi anlamda bir anayasa haline getirmektedir.
 

1 sayılı Kanun ve Yüksek Adalet Divanının hukuki varlıklarının sona ermesi

1961 Anayasası'nı yapan Kurucu Mecliste Demokrat Partililer bulunmuyordu. Bu durum darbenin mağdurlarının ötekileştirilmesi sonucunu meydana getirmişti.

MBK, kendisinin tayin ettiği kişilerden oluşan Kurucu Meclisin hazırladığı taslağı onaylamış ve 1961 Anayasası,  9 Temmuz 1961'de halkoyuna sunulmuştur. 

Kabul edildikten sonra 22 Nisan 1962'de Anayasa Mahkemesi kurulmuş ve 25 Nisan'dan itibaren de Yüksek Adalet Divanı ile Yüksek Soruşturma Kurulunun varlıkları son bulmuştur. 

Yüksek Adalet Divanı ve Yüksek Soruşturma Kurulunda karara bağlanmamış 1 sayılı Kanun'un 6'ncı maddesinde belirtilen eski Cumhurbaşkanı Celal Bayar ve bakanlarla ilgili dosyalar Anayasa Mahkemesine, haksız iktisap dosyaları ağır ceza mahkemelerine, diğerleri ise Millet Meclisiyle ilgili mercilere havale edilmiştir.


İlerleyen süreçte dikkat çeken bazı anayasa değişiklikleri

1961 Anayasası'nda yasama ve yargı yetki, yürütme ise görev olarak kabul edilmişti. Buradan geçmişteki uygulamalar ve hükümetlerin durumu göz önüne alınarak yürütmenin zayıflatıldığı anlaşılmaktadır.

Yine 1924 Anayasası'ndaki güçlü meclis anlayışı da değiştirildi. 

Anayasa Mahkemesinin kurulması başta olmak üzere bağımsız ve güçlü yargı oluşturulması hedeflendi.
12 Mart 1971 Muhtırası sonrası ise askeri yargının, sivil yargı aleyhinde genişletildiği yeni bir sisteme adım atıldı. 

Asker kökenlilerle ilgili denetim, Danıştay'dan alındı Askeri Yüksek İdare Mahkemesi (AYİM) adıyla yeni oluşturulan mahkemeye verildi ve Askeri Yargıtay kuruldu.

"Kanun Hükmünde Kararname" (KHK), anayasada yerini aldı. Anayasa değişikliğiyle de hükümete KHK çıkartma yetkisi verildi.


1 sayılı Kanun'un bazı hukuki sonuçlarının kaldırılması: 7248 sayılı Kanun

Daha önce Yüksek Adalet Divanı'nda ceza alan kişilerin itibarlarını iade eden kanuni düzenlemeler yapılmıştı.

1 Temmuz 2020 tarihli 7248 sayılı Kanun'la ise 1 sayılı Kanun'un bazı hukuki sonuçlarının ortadan kaldırılması hedeflenmiştir.

7248 sayılı Kanun'la 1 sayılı ve 1924 tarihli Teşkilatı Esasiye Kanunu'nun bazı hükümleri kaldırılmış ve bazıları da değiştirilmiştir.

6'ncı maddenin yürürlükten kaldırılmasıyla da Yüksek Adalet Divanının tüm kararları hükümsüz hale getirilmiştir. 

Kanun'la Yüksek Soruşturma Kurulu ile Yüksek Adalet Divanının soruşturma ve kovuşturma işlemlerine maruz kalanların uğradıkları manevî zararların hazine tarafından karşılanacağı belirtilmiş ve bu konuda usul ve esaslar belirlenmiştir. 

Buna göre Yassıada'da yargılananların mirasçıları, cumhurbaşkanının bu amaç için kuracağı komisyona başvuru yaparak zararlarını tanzim edebileceklerdi.
 

9 Aralık 2022 tarihli Yassıada ziyareti -.JPG
9 Aralık 2022 tarihli Yassıada ziyareti 

 

Suç, suçlu, suçlar ve yargılama…

Ara rejim döneminin anayasası ve 27 Mayıs'ın meşruiyet kaynaklarından olan 1 sayılı Kanun, 12 Haziran'da kabul edilip 14 Haziran'da yürürlüğe girmiş fakat 12 Ağustos'ta 55 sayılı yasayla "geçici" ibaresi kaldırılmıştır. 

Yasama yetkisi, bu dönemde MBK'ye, yargı bağımsız mahkemelere verilirken sadece cumhurbaşkanı, başbakan, hükümet üyeleri ve DP'li milletvekilleri ve önde gelen idarecilerini yargılamak için olağanüstü mahkeme kurulmuştur.

1924 Anayasası'na göre "Yüce Divan" yargılamalarının da Yüksek Adalet Divanı'nda yapılmasına karar verilmiştir.  

Suçlular, ortaya çıktıktan sonra kurulan bu mahkeme, birçok hukuk ilkesinin dışında değerlendirilmektedir.

Bunlar yasama sorumsuzluğu, cumhurbaşkanının yargılanıp mahkûm edilmesi, doğal hâkim ilkesine aykırılığı, geriye dönük olarak hukuki hüviyet kazanması, kanunen bağlı olunan mahkemeden başkası önünde yargılanmaması kuralı şeklinde sıralanabilir.

Bu durumda Divan, evrensel hukuk ilkelerine, 1924 ve 1982 anayasalarına aykırı olarak görülür ve sadece yargısal yetkiler kullanan bir kurul hüviyetinde değerlendirilebilir.
 

Sakıtlar Yassıada’da albümü.JPG
Sakıtlar Yassıada'da albümü

 

27 Mayıs'ın bir diğer meşruiyet kaynağı olan 1961 Anayasası'nın girişinde "meşruiyetini kaybetmiş bir iktidar" denilerek Demokrat Parti ve hükümeti mahkûm edilmiştir. 

Yine 1 sayılı Kanun'un 6'ncı maddesinde de önceden karar verilen suç ve suçlular ve onların suçlarına iştirak edenler olduğu belirtilmiştir. 

Yani daha Divanda yargılamalara başlanmadan "suçlular" belirlenip, ilan edilmişlerdir.

Milli Birlik Komitesi İrtibat Bürosunun hazırladığı bir diğer meşruiyet kaynağı olarak gösterilen Ekim 1960 tarihli Yassıada Broşürü'nde de "İnkılabın Gerekçeleri", "Yargılanacakları Suçlar", "Düşük İktidar Mensupları Neden Yargılanmaktadır?" gibi başlıklar altında Demokrat Parti iktidarının ve mensuplarının suçları peşinen sayılmıştır. 

Belirtildiği üzere Yüksek Adalet Divanı, belirli görevli bir yapıdır. Görevi de "sakıt Reisicumhur ile Başvekil ve vekilleri ve eski iktidar mebuslarını ve bunların suçlarına iştirak edenleri yargılamak"tır. 

Olağanüstü bir mahkemedir ve sadece gözaltına alınan dönemin cumhurbaşkanı, başbakanı, bakanları ve Demokrat Parti milletvekillerini yargılamak üzere Yassıada'da kurulmuştur. 

Genel görevli ve daimi bir divan değildir.

Görevini tamamladığı gün varlığı sona ermişse de verdiği kararlar, yapısı ve varlığıyla ilgili tartışmalar devam etmektedir.

 

 

Yararlanılan kaynaklar:

1 sayılı Kanun, 12 Haziran 1960, yürürlük tarihi 14 Haziran 1960.
3 sayılı Kanun, 16 Haziran 1960, yürürlük tarihi 18 Haziran 1960.
491 sayılı 20.04.1924 tarihli Teşkilatı Esasiye Kanunu
7248 sayılı 1924 tarih ve 491 sayılı Teşkilâtı Esasiye Kanununun bazı hükümlerinin kaldırılması ve bazı hükümlerinin değiştirilmesi hakkında Geçici Kanunun bazı hükümlerinin yürürlükten kaldırılması ve neden olunan mağduriyetlerin giderilmesi hakkında Kanun, 23.06.2020.
Zehra ASLAN, "Milli Birlik Komitesi (MBK)", Atatürk Ansiklopedisi, 29.07.2022, https://ataturkansiklopedisi.gov.tr/bilgi/milli-birlik-komitesi-mbk/, Erişim: 11.06.2023.
Zehra ASLAN, "Yüksek Adalet Divanı (14 Haziran 1960-25 Nisan 1962)", Atatürk Ansiklopedisi, 17 Ekim 2022, https://ataturkansiklopedisi.gov.tr/bilgi/yuksek-adalet-divani-14-haziran-1960-25-nisan-1962/, Erişim: 11.06.2023.
Kemal GÖZLER, "YÜRÜRLÜKTE OLMAYAN BİR KANUN, YÜRÜRLÜKTEN KALDIRILABİLİR Mİ? 23 Haziran 2020 Tarih ve 7248 Sayılı Kanun Hakkında Eleştiriler", https://www.anayasa.gen.tr/7248-sayili-kanun.htm, Erişim, 11.06.2023.
Emre AKBULUT; M. Esra YARALI; Ömer Faruk ÖZDEMİR, "YÜKSEK ADALET DİVANININ GEÇMİŞE ETKİLİ ŞEKİLDE YÜRÜRLÜKTEN KALDIRILMASI -7248 Sayılı Kanun Hakkında Bir Değerlendirme", TAAD Yıl: 12, Sayı: 48 Ekim 2021, (185-216).
Sakıtlar Yassıada'da Albümü, No:2, Ordu Foto Film Merkezi.
Sakıtlar Yassıada'da Albümü, No:1, Ordu Foto Film Merkezi.
Yassıada Broşürü, Milli Birlik Komitesi İrtibat Bürosu, Ekim 1960.

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU