Çevrimiçi dünyanın tehlikeleri tarafından rehin alındıklarını hisseden aileler, ergenlik çağındaki çocuklarıyla hâlâ iletişim kurabilmeyi dileyen ebeveynler... ve sosyal medyayla onun karanlık taraflarına bağımlı hale gelen gençler için.
Ödülleri kabul eden oyuncuların coşkuyla şükranlarını sunmalarına alışkınız ama Kate Winslet'in çevrimiçi dünyanın tehlikeleri arasında gezinen bir anne ve kızın hikayesini anlattığı I Am Ruth (Ben Ruth) filmiyle BAFTA ödülünü kabul ederken söyledikleri kadar dokunaklı olanına pek rastlamadık.
Winslet'in nasıl hissettiğini çok iyi biliyorum: 5 çocuğumuzun en büyük ve en küçükleri arasında 20 yıllık bir süre olduğu için, sosyal medyadan önceki "masumiyet çağında" bile emsalsiz risk ve tehlikelere oldukça hızlı bir şekilde uyum sağlamak zorunda kaldık. Cep telefonları her yere yayılmadan önce bile.
Tıpkı... İrlanda kırsalında tatilde olduğumuz zamanki gibi. Henüz ergenlik çağında olmayan 4 çocuğumuza öğle yemeklerini paketleyerek verdim, birbirlerinden ayrılmamalarını, sudan uzak durmalarını ve artık yettiğinde eve gelmelerini söyledim. Sadece üçü döndü. Endişeli birkaç saat geçirdik, posta müdürünün şöyle felaket tellallığı yapmasının da yardımı olmadı:
Hayır, hiç güvenli değil. İrlanda'da bir genç kız kayboldu... yaklaşık 30 yıl önce diyebilirim.
Açıkçası biz farklı açılardan, diğer ebeveynlerden hem daha özgürlükçü hem de daha katıydık: Hatırladığımız kadarıyla televizyon izlemeyi pazar günleri havanın kararmasından sonrasıyla kısıtlıyorduk. Daha büyük olan 4 çocuğumuza yönelik uyarılarımızın hepsi parklardaki yabancılarla ya da karşıdan karşıya geçmeyle ilgiliydi, asla sosyal medyayla ilgili değildi. Öyle bir şey yoktu. Büyükanneleri onlara "Yabancı Tehlikesi" adlı bir masa oyunu verdi ve o zamanlar hepimizin çocuklara öğrettiği şeyi öğretti: Birinin sizi aracıyla bir yere bırakma veya şeker verme teklifini kabul etmeyin.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Değişiklikler ergenliklerinde başladı. Bazıları olumlu görünüyordu. Kızımız o kadar ağır bir akıl hastalığı geçirdi ki bir süre evden çıkamadı: Tek sosyal temas yöntemi, internette olmaktı. Bir can simidi olduğu söylenebilir... Keşfedilmemiş tehlikeler dışında...
O ana kadar sadece internet üzerinden çıktığı yeni "erkek arkadaşıyla" birlikte kalmak istiyordu. Erkek arkadaşının yaşının onunkinin iki katını geçtiği, ağır yaralamadan hüküm giydiği ve tüm çocuklarına erişmesinin engellendiği ortaya çıktı.
Tüm arkadaşlarımın histerik tepkileri arasında tek mantıklı tavsiyeyi (80'li yaşlarının sonlarındaki) annem verdi. Onu evimize davet edip etmememiz gerektiğini sordum:
Elbette. Başka ne yapabilirsin ki?
Ardından adam Jamaika'dan ziyarete geldi ve gelir gelmez kızımı aldattı.
Buna karşın en küçük çocuğumuzun yaşı henüz sayılarla değil, rakamlarla ifade edilirken bile kendi telefonu vardı. Yine de bu konuda yaşıtlarının birkaç yıl gerisindeydi. Bir noktada, hala okulun telefon kulübesini kullanan tek kişi oydu.
Kendisinden büyük 4 kardeşi olmasaydı ona yetişebilir miydik emin değilim.
13 yaşındayken arkadaşlıklarından ve zorbalıktan kötü etkilenen bir kızın hikayesini hatırlıyorum ki sosyal medyanın tuzaklarını çok iyi özetliyor. Ona "Georgia", arkadaşına da "Molly" diyelim.
Georgia'nın Molly'yle ilişkisi, Molly'nin kıskançlığının onu bir zorbalık kampanyası başlatmaya yöneltmesinin ardından bozuldu. Neyse ki okul müdürü bunu hemen fark etti, sağlam bir şekilde ele aldı ve bir üst derecede farklı okullara geçmeden önce barışabildiler.
Yine de ergenlerden oluşan bir kız grubunun sık sık iletişim kurmayı sürdürerek verdiği destekle ona nefes aldıran sosyal medya oldu. Kısa süre sonra zorbalık yeniden başladı, bu kez buna tanıklık edecek hiçbir yetişkin de yoktu. Ancak Georgia şanslıydı: Molly fiziksel olarak yüz yüze olduğu erkekleri ona karşı kışkırtırken, sadece kadınlardan oluşan bu internet topluluğu daha duyarlıydı ve hepsi Molly'ye geri çekilmesini söyledi.
Georgia ve Molly kimseye söylemedikleri sırlarını paylaşmaya devam ettiler... Kızların zamanın başlangıcından beri yaptığı gibi, ama önceki hiçbir neslin yetişirken göremediği ya da anlayamadığı bir mecrayı kullanarak.
Korkunç bir akşam, Molly'nin annesi Georgia'yla iletişim kurarak trajik bir haber verdi: Molly'ye kanser teşhisi konmuştu. Başka kimsenin bilmesini istemiyordu, bu yüzden bu bilgiyi kendisine saklamalıydı.
Georgia arkadaşına destek olmak için elinden geleni yaptı, günde birkaç kez ve bazen gecenin bir yarısı onunla iletişime geçti. Farklı bir zaman diliminden mesajlar aldı: Molly şimdi ailesinin onu tedavi için götürdüğü ABD'deki bir uzman kliniğindeydi. Molly'nin annesi de doğrudan ona yazıyordu. Yazdığında, imlası ve dilbilgisi kusursuzdu (Molly'ninkinin aksine).
Bu sır Georgia için korkunç bir yüktü. Yeni bir okula uyum sağlamaya, yeni arkadaşlar edinmeye ve evden uzakta yatılı kalmaya çalışırken uykusunu, işini ve en kötüsü akıl sağlığını tehlikeye atıyordu. Ancak Molly'nin annesi kararlılığını sürdürdü: Bunu kimseyle paylaşmaması son derece önemliydi. Ailesiyle bile...
Sonunda zavallı çocuk çözüldü. Noel'de Georgia'nın ablası bir şeylerin ters gittiğini fark etti ve Molly'yle annesini hayal kırıklığına uğrattığı için dehşete düşerek gözyaşlarına boğulan Georgia, arkadaşının ölmekte olduğu itirafında bulundu.
Ablası ailesine haber vermesi için önce ısrar, sonra da ikna etti. İşte böyle ortaya çıktı.
Hepsi tamamen kurguydu. Molly kayda değer bir hayal gücü ve beceriyle sadece hikayeyi uydurmakla kalmamış, aynı zamanda kendi annesini de canlandırmıştı.
Hem yeni okulun hem de eski okulun üç müdürünün ve polisin olaya müdahil olması gerekti. Molly'ye destek verileceği hakkında Georgia'ya güvence sağlansa da, sonucu öğrenmesine ya da kendisine de destek hiç verilmedi ki bu zalimce bir şey. Bir daha Molly'den (ya da Molly hakkında) hiçbir şey duymadı.
Bu gerçek bir hikaye ama ne yazık ki benzersiz değil. Georgia bunu atlattı. Birçoğu atlatamadı.
Elbette ebeveynler her zaman çocuklarına göz kulak olmak zorunda kaldı. Çocukluğun hiçbir risk taşımadığı bir altın çağ hiç yaşanmadı: Ezildiler, hastalığa yakalandılar, bazen aç kaldılar ya da üşüdüler. Ben çocukken bile yoktu.
Ancak sosyal medya kesinlikle işleri zorlaştırdı. Ebeveynler hiç bu kadar çevik olmak ya da bu kadar çok şeyi bu kadar hızlı öğrenmek zorunda kalmamıştı. Çocukların kendi elleriyle akıl sağlıklarına verebilecekleri zararların ihtimalleri korkutucu. I Am Ruth, bu tartışmaya çok hoş ve gerekli bir katkı sağlıyor.
Anne Atkins romancı, yazar ve yayımcıdır
https://www.independent.co.uk/voices
Independent Türkçe için çeviren: İpek Uyar
© The Independent