Geçen hafta 27-28 Nisan tarihlerinde Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nin ev sahipliğini yaptığı çok önemli bir uluslararası sempozyum gerçekleşti: Melayê Cizîrî ve Mirası.
İki gün süren sempozyuma, ülkemizin değişik üniversitelerinden akademisyenlerin yanı sıra, İran, Irak, Suriye ve Amerika'dan, Avrupa'nın Almanya, İsveç gibi ülkelerinden birçok bilim insanı ve araştırmacı katıldı.
Cizîrî, Klasik Kürt edebiyatının zirve isimlerinden biri olup, aynı zamanda medeniyet coğrafyamızı temsil eden İslam havzası edebiyatı içinde önemli bir şairdir.
Kürt edebiyatının bu önemli şahsiyeti dünya edebiyatı içinde de yer almayı fazlasıyla hak etmektedir.
Melayê Cizîrî hakkında kısa bir bilgilendirmede bulunduktan sonra bu önemli sempozyumda sunulan tebliğlerde öne çıkan birkaç nokta üzerinde duracağız.
Melayê Cizîrî, Türkçe telaffuz ile Molla Ahmed-i Cezîrî, 16'ncı yüzyılda yaşamış bir Kürt edebiyatçı olup Cizîra Botan (Cizre) hükümeti mir'inin/hükümdarının saray şairidir.
Bu dönemde İran merkezli Şii mezhebi taassubuna dayanan saldırılara karşı Osmanlı yönetimi Kürtlerle Sünnî ortak paydaya dayanarak resmi belgelerinde "Hükümet-i Ekrad/Kürt Hükümetleri" olarak adlandırdığı Kürt Beylik ve Prenslikleri ile bir birlik oluşturdu.
Gerçekleşen bu "Osmanlı-Kürt İttifakı" sayesinde bu dönem Kürtler için tarihi, siyasi ve edebi açıdan altın bir çağa dönüştü.
Dolayısıyla Cezîrî ve çağdaşları olan Feqiyê Teyran, Şeyh Şemseddin-i Ahlatî, Ali-yi Harirî gibi şairler Kürt edebiyat tarihinin en verimli ve zirve dönemini temsil eder.
Unutmamak gerekir ki Türk divan edebiyatının da zirve şairleri olan Fuzûli, Baki ve Nevi gibi isimler de bu dönemde ortaya çıktı.
Cezirî'nin lirik ve coşkun şiirinde ihtişam, yiğitlik, özgüven, iftihar ve güzellik gibi ruh unsurları ön plana çıkar.
Cezirî estetik düşüncesi çerçevesinde şiirlerinde felsefenin temel konularından sayılan varlık bilim, insan, ahlak, güzellik, aşk, ölüm ve sonrası gibi düşünce tarihinin ve edebiyatın vazgeçilmez konularını işler.
Bir dil abidesi olan mürettep divanında Cizre Mirine/hükümdarına methiyeleri de bulunan şair "Nîşanî", "Mela/Melê" ve "Ahmed" mahlaslarını kullanır.
Seçkin ve saygın bir şair olan Cezirî'nin şiirleri Kürtçede en popüler edebi eserler arasında yer alır.
Söz ve dizelerindeki olağanüstü ahenk ve müzikaliteden dolayı birçok şiiri kaside, ilahî ve şarkı/stran olarak bestelenmiş bulunmaktadır.
Onun divanı kanonik bir eser olarak iyi şiirin standardı olarak görülmüş ve birçok şair kuşağı tarafından benimsenip takip edilmiştir.
Ancak onun şiirini ölmez bir eser kılan ilk ve en önemli etken ise barındırdığı estetik ve edebi değerlerdir.
Birçok el yazma nüshası bulunan Cezirî'nin Kürtçe divanı ilk olarak 1904'te Berlin'de Alman şarkiyatçı araştırmacı Martin Hartmann tarafından Almanca bir önsüz ile birlikte basıldı.
Şu ana kadar Arapça, Farsça dilleri ile beraber Kürtçenin Soranca ve Zazakî lehçelerine çevrilmiş bulunan Molla Ahmed'in divanı 2012 yılında da Kürtçe aslı ile beraber Osman Tunç'un yaptığı Türkçe tercümesi, Türkiye Cumhuriyeti Kültür Bakanlığı tarafından basıldı.
Alanında uzman birçok akademisyen ve araştırmacı tarafından sunulan tebliğlerle Melayê Cizîrî ve şiirleri birçok yönden değerlendirildiği sempozyuma ev sahipliği yapan Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Hamdullah Şevli, Yaşayan Diller Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Abdulhadi Timurtaş, Araştırmacı-Yazar Halit Yalçın (Sadinî), İlahiyat Fakültesi'nden Doç. Dr. Mustafa Acar, Doç. Dr. Haşim Özdaş, Enstitü Dr. Öğretim Üyesi Yakup Aykaç ve sempozyumun sponsorlarından Edremit Belediye Başkanı İsmail Say'ın emek ve katkılarını teşekkürle zikretmek gerekir.
2009 yılından beri her yıl Kürt edebiyatının büyük şahsiyet ve değerlerinin sempozyum, panel gibi organizasyonlarla Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Müküs/Bahçesaray Kaymakamlığı ve Van Valiliği gibi resmi kurumlar aracılığı ile akademik alana taşınıp toplumun gündemine getirilmesine ve şimdiye kadar 16 klasik Kürt edebiyatı şairine ait Kürtçe şaheserin devlet kurumu olan Kültür Bakanlığı tarafından basılmasına öncülük eden Van eski milletvekili ve Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Gülşen Orhan Hanımefendi'nin emeklerini özellikle anmak gerekir.
Kendisi bu yıl yerinde ve kadirşinasça bir karar ile sempozyum onur konuğu olarak seçildi.
Rahatlıkla denebilir ki şimdiye kadar bölge milletvekillerinin- hangi partiden olursa olsun- yaptığı tüm hizmetler bir yana, Gülşen Orhan hanımefendinin Kürt kimliği, dili ve edebiyatına dair yaptığı bu tarihi hizmetler bir yana.
Sempozyumda gündeme gelen ve özellikle Mardin Artuklu Üniversitesi Kürt Dili ve Edebiyatı Bölümünden Prof. Dr. Abdurrahman Adak'ın tebliğinde üzerinde durduğu bir konu vardı ki oldukça önemliydi.
Adak "Klasik Bir Eser Olarak Melayê Cizîrî'nin Divanı" başlığı etrafında sunduğu tebliğinde, dünya edebiyatını oluşturan beş havzadan bahsederek bunların "Avrupa edebiyat havzası", "İslam edebiyat havzası", "Amerika edebiyat havzası", Afrika edebiyat havzası" ve "Uzakdoğu edebiyat havzası" olduğunu belirtti.
Bunların içinde genel anlamda öne çıkan ve bizim için de önemli olan Avrupa ve İslam edebiyatları havzaları olduğunu ifade eden Adak, "Bu edebiyat havzalarında ortaya çıkmış olan edebi eserler arasında da kalite farkına dayanan bir derecelendirme vardır" dedi.
Adak, "Klasik edebiyat alanında uzun zamandan beri çalışan bir akademisyen olarak mukayeseli edebiyat ilkeleri çerçevesinde ulaştığımız kanaat ve sonuç şu ki Cizîrî'nin şiirleri ve dolayısıyla şaheseri olan Kürtçe divanı şekil ve muhteva yönüyle İslam ve Avrupa havzaları edebiyatları içinde ilk derce şaheserler kategorisinde ve birinci lige mensup klasik yapıtlardan biridir" ifadelerini kullandı.
Dolayısıyla Molla Ahmed-i Cezerî, Kürtçe eserindeki yetkinlik ve edebi kalite ile Dante, Şekspir, Goethe, Hafız, İbni Farid, Mevlana, Fuzuli, Yunus gibi dünya edebiyatının önde gelen isimleri arasındadır kuşkusuz.
Sempozyumda yukarıda bahsi geçen objektif ve bilimsel tespitlerle beraber şu problematik de tartışıldı:
Melayê Cizîrî'nin mürettep divanı, klasik eserlerin temel ölçütleri olan kanonik vasıf, her zaman basılıp yaygın şekilde okunmasıyla uzun asırların toplumun gündeminden söküp atamadığı baş yapıt/şaheser özeliklerini taşımasına ve dünya edebiyatına mensup eserlerin birinci derece yapıtları arasında olmasına rağmen neden bu alanda hak ettiği oranda tanınmamakta ve zikredilmemektedir?
Bunun nedeni olarak Kürtlerin özellikle son bir asırda kendilerine, kendi tarih ve özellikle de edebiyat tarihlerine yabancılaştıklarına dikkat çekildi.
Modern dönemde 1904 yılında Melayê Cizîrî üzerine çalışıp divanını ilk defa matbaada basımını gerçekleştiren Alman oryantalist Martin Hartman'dan sonra Kürtler daha yeni yeni bu son yıllarda Melayê Cizîrî üzerine çalışmaya başladılar.
İsveç'te Melayê Cizîrî üzerine doktora tezi hazırlayıp iki şiirini de İngilizceye çevirmiş olan Irak Federal Kürdistan Bölgesi'nden Dr. Ferhad Şakelî'nin Avrupa'daki bu çalışmaları Cizîrî'yi Avrupa'da tanıtmada ve dünya edebiyatı içinde hak ettiği yeri almasında önemli adımlar olduğunun altı çizildi.
Ancak bu amacın tam gerçekleştirilebilmesi için Mela'nın tüm şiirlerinin Avrupa'nın önde gelen dillerine ve özellikle de İngilizceye çevrilmesinin çok önemli olduğu vurgulandı.
Bunun için yabancı dil bilen alan uzmanı Kürtlere çok iş düştüğü belirtildi. Son yıllarda Avrupa'da yayınlanan dünya edebiyatı eserleri ve antolojilerinde Kürt edebiyatından özellikle Melayê Cizîrî'den de örneklere yer verilmesi bu konuda ümitleri artırmaktadır.
Sempozyumda gündeme gelen, eleştiri ve sitem konusu olan olgulardan biri de Molla Ahmed-i Cezirî'nin İslam edebiyatını teşkil eden Arap, Fars, Türk, Urdu, Afgan, Malay vs. ortak edebiyatları havzasında da hak ettiği yeri bulamama meselesi idi.
Bunun sebeplerinden biri olarak özellikle cumhuriyetin başından itibaren Kürtçenin ve dolayısıyla Kürt dili ve edebiyatının, devlet tarafından maruz kaldığı ve bir asra varan inkar, baskı, yasaklama ve dışlama gerçeğine vurgu yapılırken, diğer yandan Kürtlerin sahip oldukları tarihi, ilmi ve edebi hazinelerine/değerlerine sahip çıkmamaları ve bunları tanıtmadaki ihmallerinin altı çizildi.
Tahir Ahmed Mekkî tarafından hazırlanan mukayeseli İslam Edebiyatı örneklerini içeren "Muqaddime Fi'l-Edebi'l-İslami'l-Muqarin" adlı kitapta, Arap, Fars, Türk, Urdu, Peştun ve hatta Malay edebiyatları örneklerine yer verildiği halde, Kürt edebiyatına dair hiçbir örneğin yer almamasının oldukça üzücü olduğu belirtildi.
Görüldüğü kadarıyla bu durum Kürtlerin kendi edebiyatçılarını yeterince tanıtmamalarından kaynaklanmaktadır.
Yoksa Kürt edebiyatından bahsetmeyen yazarın kasten ve kötü bir niyetle böyle davrandığını iddia etmek uzak bir ihtimaldir. Muhtemelen kitabın yazarı bu konuda bilgilendirilmiş olsaydı böyle davranmazdı.
Bu son yıllarda Türkiye'de basılmış olup İstanbul Üniversitesi öğretim üyelerinden Tokat doğumlu Prof. Dr. Mahmut Kaya tarafından hazırlanan ve Müslüman milletlerin dilinde ortaya çıkmış olan klasik dönem eser örneklerini konu alan "İslam Edebiyatı" adlı önemli bir çalışmada Klasik Kürt edebiyatından Melayê Cizîrî, Feqiyê Teyran, Ahmed-i Hani gibi isimlerden de örnek metinlere de yer verilmesi, geleceğe dair umut verici bir gelişme olarak değerlendirildi.
İran'dan sempozyuma katılan akademisyen ve araştırmacıların Molla Ahmed-i Cezirî'ye dair yapılabilecek bir çalışma olarak, özellikle gündeme getirdikleri önemli bir konu ise Birleşmiş Milletler Dünya Mirasını Koruma Kurulu olan UNESCO tarafından bir yılın Dünya Melayê Cizîrî Yılı olarak ilan edilmesi idi.
"İlan edilecek Melayê Cizîrî Yılı boyunca bu çerçevede Birleşmiş Milletler sponsorluğunda ve dünya çapında düzenlenecek sempozyum, etkinlik ve değişik çalışmalarla Melayê Cizîrî ve Mirası birçok dilde, bir çok ülkede ve ilmi- akademik mahfillerde tanıtılacak ve dünya çapında hak ettiği ilgi ve değeri bulacaktır" denildi.
Melayê Cizîrî seviyesindeki İranlı Hafız ve ülkemizin Cizîrî'ye eşdeğer Mevlana ve Yunus Emre gibi değerli şairleri için UNESCO dünya yılı ilan etti.
Bu isimlerden aşağı olmayan Melayê Cizîrî için de anma yılının ilan edilmesi için Türkiye'nin Dış İşleri ve Kültür Bakanlığı ve hatta TBMM gibi devlet kurumları aracılığı ile diplomatik girişimlerde bulunması, eskiden devletin ülkenin bu ikinci diline ve bu dilde ortaya çıkmış olan edebiyat değerlerine karşı sahip olduğu dışlayıcı tutumun telafisi olması açısından da hayati derecede önem arz etmektedir.
Dolayısıyla devletimiz, ülkemizin diğer değerli şairlerini UNESCO'ya kabul ettirdiği aynı yol ve yöntemlerle ülkemizin şimdiye kadar dışlanmış, kayıp ve gizli bir hazinesi/değeri mesabesindeki Melayê Cizîrî'yi de kabul ettirebilir.
Oldukça önemli ve verimli sunumların yapıldığı bu güzel ve anlamlı Melayê Cizîrî Sempozyumundan aktardığımız bu notlardan sonra, Cizîrî üzerine önemli çalışmaları bulunan Şırnak Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Abdurrahim Alkış'ın sempozyum değerlendirme oturumunda paylaştığı müjdeli ve güzel bir haberle bitirelim.
Alkış, "Şırnak Üniversitesi'ne bağlı olarak kurmuş oldukları Melayê Cizîrî Araştırma Merkezi bünyesinde Türkiye ve dünya çapında Melayê Cizîrî çalışmaları yapmaya başladıklarını ve yılın bir haftasını Melayê Cizîrî'yi anma haftası ilan ederek bu hafta içinde Cizîrî ve mirası hakkında düzenleyeceğimiz sempozyum, panel, anma vs. ile uluslararası çaptaki bu değerimizi çok yönlü tanımaya ve tanıtmaya çalışacağız" dedi.
Evet, "Bereketli Hilal" olarak bilinen, Fırat ve Dicle Nehirleri arasında yer alan ve yazının icat edildiği yerler olan yukarı Mezopotamya'nın en kadim merkezlerinden biri olup sanayi devrimine zemin hazırlayan, sibernetik alanının en büyük dahîsi olarak kabûl edilen fizikçi, robot ve matriks uzmanı İsmâil bin er-Rezzâz el-Cezerî gibi mucitlerin yetiştiği Şırnak-Cizre havzasına yaraşır bir girişimdir bu.
Son olarak, bölgenin köklü ve kadim değerlerinin varisi olan Şırnak Üniversitesi'nin bu girimi bu alandaki boşluğu doldurmaya yönelik kıymetli bir çaba olduğunu belirtmek gerekir.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish