Kral'ın Almanya Parlamentosu'nda konuşması neden bu kadar önemliydi?

Kral Charles'ın, taç giyme töreninden önceki ilk ve tek devlet ziyaretini Almanya'ya yapması tesadüf olabilir. Ama belki de yeni bir özel ilişkinin tohumları atılmıştır

Ziyaretinin ikinci gününde Kral, Almanya Federal Meclisi'nde konuşma yapmaya davet edildi; bu onur Kraliçe'ye hiç verilmemişti (AP)

Kral Charles'ın hükümdarlığının ilk devlet ziyaretini Almanya'ya yapması, gerçekleşmemesi gereken türden bir diplomatik kaza. Yine de mutluluk verici bir hal alabilir.

Kral, esasen Fransa ve Almanya'ya "çifte" ziyaret yapmayı planlamıştı. Bu, Brexit'in ardından hem Avrupa Birliği'yle (AB) ilişkileri düzeltmeye başlama hem de bu iki ülkenin Birleşik Krallık (BK) için birincil önem taşıdığı (ama tarih, coğrafya ve savunma bağları nedeniyle Fransa'nın küçücük bir avantajı olabilir) sinyalini verme amacıyla tasarlanmış, dikkatli bir düzenlemeydi.

Sonra Fransa çekildi. Ya da en azından Emmanuel Macron doğru bir şekilde, özellikle de program Versay'da resmi kıyafetli bir devlet ziyafeti içerdiğinden, emeklilik yaşını yükseltme çabalarının tetiklediği kargaşa ortamının başarılı bir devlet ziyareti için pek de elverişli olmadığına karar verdi.

Bu noktada Almanya ziyaretinin de yeniden planlanması gerekip gerekmediği üzerine, Manş Denizi'nin bu tarafında saray ve hükümet arasında acilen yapılan görüşmeleri hayal etmek zor değil. Kral'ın Berlin'de gördüğü sıcak karşılama, devam etme kararını fazlasıyla haklı çıkarıyor.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Almanya, Brandenburg Kapısı'ndaki resmi karşılamayla başlayarak, yeni Kral için elinden geleni yapmaya çoktan hazırdı. Almanya'nın bölünmesi ve yeniden birleşmesinin sembolü olan Brandenburg Kapısı, ilk kez bir devlet ziyaretinin arka planını oluşturdu. Ziyaretinin ikinci gününde Kral, Almanya Federal Meclisi'nde (Bundestag) konuşma yapmaya davet edildi. Bu onur, 4 devlet ziyaretinin hiçbirinde Kraliçe'ye verilmemişti. Kral konuşmayı yaptı; dahası konuşmasını Almanca yaptı ki bu, bir saygı işareti olmasının yanı sıra Windsor Hanedanı'nın Alman kökeninin kamusal alanda tanınmasının nadir bir örneği.

Kral'ın kendine has ilgi alanlarının da dikkate alındığı ziyarette, eski Doğu Almanya'daki ekolojik projelere ve Hamburg'a da gezi düzenlendi. Kral, Hamburg'daki cesur ama hassas restorasyonlarla, Galler Prensi'yken gösterdiği tüm çabalara rağmen birçok Britanya şehrini çirkinleştiren "korkunç çıbanları" karşılaştırma dürtüsüne kapılmış olabilir.

Dolayısıyla Almanya ziyareti her iki taraf için de her zaman bir mesaj verme amacı taşıyordu. Öte yandan Fransa ayağının ertelenmesiyle Almanya, komşusuna yönelik diplomatik ilerlemeden biraz çalarak BK'nin Brexit sonrası muhtemel ortakları arasında başka türlü sahip olamayacağı bir üstünlük elde etti.

Öte yandan, BK-Almanya ilişkisinin bir süredir çeki düzen verilmeye ihtiyaç duyduğu da doğru. Bu ilişki, Margaret Thatcher'ın Berlin Duvarı'nın yıkılmasından sonra Almanya'nın yeniden birleşmesiyle ilgili şüphelerini dile getiren çok az sayıdaki ulusal liderden biri olmasından beri muhtemelen hiç gerçekten gelişmedi.

Daha yakın zamanlardaysa siyasi ilişkiler, BK'de artan Avrupa şüpheciliği karşısında soldu. 2009'da David Cameron, ertesi yılki genel seçimlerde Muhafazakar Parti'nin oylarını artırmayı amaçlayan nafile bir girişimde bulunarak Avrupa Parlamentosu'ndaki Muhafazakar üyelerle Alman mevkidaşları arasındaki üretken ittifakı, bu üyelere Parlamento'daki merkez sağ bloğu terk etmelerini emrederek yıkmıştı.

Muhafazakarların 2015 seçimlerini güç bela kazanmasının ardından ilişkiler tekrar zayıfladı ve Cameron, AB referandumunda AB'de kalınmasını sağlayacağına inandığı imtiyazları vermesi için Almanya'nın o zamanki başbakanı Angela Merkel'e bel bağladı. Cameron, yurtiçindeki Avrupa şüphecilerinin şevkini bir kez daha hafife almış ve Merkel'in AB'nin sadık savunucusu olarak sunabileceklerini ya da sunacaklarını gözünde büyütmüştü.

Bunu Brexit'e giden uzun ve sancılı yol izlerken, Almanlar referandum sonucuna en çok şaşıranlar arasındaydı. Britanya'nın Almanya'yla ilişkileri, Fransa ve diğer birçok AB ülkesiyle olduğu gibi bozuldu. Pandemi ve Boris Johnson'ın görev süresine eşlik eden kargaşa nedeniyle, devamındaki dönem pek de üretken ve hatta istikrarlı olmadı.

Ancak elbette BK-Almanya ilişkisinde son 30 yılın çıkışları ve çoğunlukla inişlerinden çok daha fazlası sözkonusu. Geçmişin hayaletleri devlet düzeyindeki ilişkilere, Britanya'nın Fransa'yla ya da belki başka herhangi bir ülkeyle ilişkisinden çok daha fazla musallat oluyor.
 


Yaklaşık 80 yılın ardından, Britanyalıların zihinlerini meşgul eden neredeyse en önemsiz şey "savaş". Windsor'ların Alman geçmişi, bu hafta Kral tarafından alışılmadık bir şekilde açıkça ifade edildi. Bir zamanlar Windsor Dükü de dahil (epey bilinir) İngiliz aristokrasisinin bazı kısımları Nazizme sempati besliyordu. Kral Charles'ın Berlin'de halkla buluşmasını izlerken, tahttaki iki erkek selefiyle fiziksel benzerliğini fark etmemek ve uzun zaman geçse de bu karmaşık zamanları hatırlamamak zordu.

Karmaşık diyorum çünkü iki ülkenin savaşlar arasındaki dönemde, birçok düzeyde (kültürde, bilimde ve seçkinlerin çok ötesine uzanan sosyal bağlarda) ne kadar yakın olduğu sıklıkla unutuluyor. Bu, tarihin Britanya (yani galiplerin) versiyonundan büyük ölçüde çıkarılan bir kısım.

Ve belki de bu boş sayfalar nedeniyle BK hükümetleri, Almanya'yla ilişkileri sık sık yanlış değerlendiriyor. Hatta Britanyalıların Almanya'ya yönelik algısının savaştan hemen sonraki 20 yıl içinde bugünkü halinden daha olumlu olduğunu bile söyleyebilirim.

Halen Almanya ve Almanca hakkında 1920'lerden ve 1930'lardan kalma bir bilgi birikimi vardı. Savaşa kadar süren, topluluklar arasında geniş çaplı bir değişim programı vardı. O dönem okulu bitiren babam, savaş ilan edilmeden henüz birkaç gün önce, onu ağırlayan Alman ailenin yanından eve dönmüş.

İki ülke birbirini iyi tanıyordu ve Britanyalıların savaş sonrası Batı Almanya devletinin inşasına katkı sağlayarak takdire şayan bir iş yapmalarının bir nedeni bu olabilir. Bunca yıl içinde, kurulan yapılar, kurumlar ve hizmetler daha sonra büyük ölçüde bizimkilerden daha iyi yaşlandı.

Bugünün Almanları, ülkenin savaşla ilgili suçluluk duygusu ve aynı derecede güçlü bir toplumsal sorumluluk duygusuyla yetiştirildi. Almanlar, daha şanssız kişilere karşı bizden daha fazla şefkat gösterme eğiliminde; yabancıları entegre etmede çoğunlukla daha iyi ve etraflarındaki doğal dünyaya karşı daha korumacı. Bundan öğrenecek bir şey var.

Ancak hem nispeten büyük ve farklı gruplar barındıran ülkeler olarak hem de Kuzey Avrupa ülkeleri olarak ortak noktalarımız hakkında senaryodan çok fazla şey atıldı. Kötü şeyleri kapsamlı şekilde bir kenara bıraksak bile, ortak geçmişimizin iyi yönlerinin çoğu unutuldu. Şimdi, bir zamanlar sahip olduğumuz faydalı yakınlığı keşfetme (ya da daha doğrusu yeniden keşfetme) zamanı olabilir.

Almanya Başbakanı Olaf Scholz'un kırılgan koalisyonunu yönlendirirken dikkatli davranması gerektiği sık sık söyleniyor. Scholz'un üç partili hükümetinin Alman düşüncesinin karakterini iyi yansıttığı ve Rusya'nın Ukrayna'yı istilasından birkaç gün sonra politikasında, herhangi bir ülkenin son yıllarda yaptığı en eksiksiz U dönüşlerinden birini yaptığıysa daha az belirtiliyor. Scholz, politikaları sürdürecek başbakan olarak göreve başlasa da artık Merkel'in başbakanlıktaki 16 yılı neredeyse silinmiş durumda.

Scholz'un hükümeti, Rusya'dan gelen enerji tedariğini sona erdirmek için harekete geçti ve nükleer enerjiyi terk etme yolunda geri adım attı. Hükümet, Almanya'nın savunma bütçesini NATO'nun öngördüğü üzere GSYH'nin yüzde 2'si seviyesine çıkarmayı taahhüt etti ve Kiev'e tankların da aralarında bulunduğu askeri donanım tedarik etmek için anayasal kısıtlamaları çiğnedi. Scholz'un hükümeti, ülkenin sınırlarını bir milyondan fazla Ukraynalı mülteciye açtı ve Willy Brandt'ın ünlü Ostpolitik'iyle başlayan ve Moskova'yla yarım yüzyıldır süren rutin diyaloğu sona erdirdi.

Bu değişikliklerin bir etkisi de Berlin'le Londra arasındaki uzun süredir devam eden anlaşmazlık noktalarının neredeyse tek darbeyle ortadan kaldırılması. Son yıllarda BK ve Almanya'nın daha doğal şekilde aynı safta yer aldığı bir zaman neredeyse hiç olmadı. Ayrıca artık "savaşın" ötesinde, Almanya'ya ve Alman olan şeylere hatırlayabildiğimden daha fazla ilgi var.

Bazıları Scholz hükümetinin Zeitenwende (dönüm noktası) diye bilinen politika değişikliğinin Almanya'yı gerçekte ne kadar değiştirdiğini sorguluyor. Öte yandan bu değişim, BK'deki yeni içsel sorgulamayla (Brexit sonrası dünyadaki yerimiz, devletimizin eksiklikleri ve tarihimizin daha rahatsız edici yönlerine dair) örtüştüğü ölçüde, ilişkilerde radikal bir gelişmenin kapısı açılabilir.

Kral Charles'ın, taç giyme töreninden önceki ilk ve tek devlet ziyaretini Almanya'ya yapması tesadüf olabilir. Ama belki de yeni bir özel ilişkinin tohumları atılmıştır.



https://www.independent.co.uk/voices

Independent Türkçe için çeviren: Onur Bayrakçeken

Bu makale kaynağından aslına sadık kalınarak çevrilmiştir. İfade edilen görüşler Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independent

DAHA FAZLA HABER OKU