Avrupa savaşı yaklaşırken

Oğul Tuna, "Manzaralar" programının bu bölümünde "yaklaşan Avrupa savaşı"nı ele aldı

İllüstrasyon: Jonathan McHugh

Ulusal ve uluslararası gündemin sıcaklığı nefes aldırmıyor. Yaşanan pek çok karanlık gelişme insanı ürkütse de düşünmeye, üretmeye, ümit etmeye, nefes aldırmayan bu karanlıkta nefes almaya çalışmaya devam ediyoruz. 

Ukrayna'daki savaşın birinci yıldönümüne bir ay kala, nükleer kıyametin ayak sesleri kuvvetlenmeye devam ediyor.
 


Önceki gün, Batı merkezli bilim insanları, siyasetçiler ve uzmanlardan oluşan Atom Bilimcileri Bülteni'nin sembolik kıyamet saatini 10 saniye ileri aldığını okumuşsunuzdur.

Yani artık gece yarısına veya kıyamete 90 saniye var. Tarihte nükleer yok oluşa hiç bu kadar yakın olmamıştık. 

Bu Batılı velvelesinin arka planını okumak veya karamsarsanız, karamsarlığınızı katmerlemek için Alan Moore üstâdın "Watchmen" adlı çizgi roman serisini okumanızı öneririm.

Sadece çizgi roman, bilim kurgu veya fantastik edebiyat meraklılarını değil; alternatif evrende Soğuk Savaş'ın nasıl kişisel hırsla birleşip -hiç de beklenmeyen bir yerden- yıkım yarattığını görmek için harika bir eser.

Bu kült çizgi romandaki olayların aksine -hadi daha fazla spoiler vermeyeyim- bizim evrenimizdeki muhtemel yıkımın arkasında kimlerin, hangi devlet ve odakların olduğunu aslında gayet iyi biliyoruz.

Ana akım ve alternatif denilen medya kanallarının bütün illüzyonlarına rağmen gerçek ayan beyan ortada. Ukrayna ve Tayvan bahanesiyle ileri sarılan nükleer saatin hiçbir zaman "gece yarısını" vurmayacağını umarak attığımız başlığa geri dönelim.

Evet, Avrupa savaşı yaklaşıyor. "Ukrayna, Rusya Avrupa'da değiller mi?" diyeceksiniz. Öyle olmadığını son bir yıllık tecrübe gösterdi.

Avrupa'nın kapı bekçiliğine sürüklenen Ukrayna ve soykırım naralarının hedefinde olan ve gayet oryantalist bir makyajla boyanan Rusya'nın Avrupa'nın dışında olduğu defaatle hatırlatıldı.

"Peki bu savaş işi nereden çıktı?" diye sorarsanız, söyleyeyim: Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov'tan, Ukrayna ordusuyla çarpışan Çeçenlerden ve Kur'an yakmaya cüret eden İsveçlilerden.

Açayım.

Lavrov, 23 Ocak günü pek çok önemli açıklamada bulundu. Bunlardan birisi de Rusya ve Batı arasında artık "hibrit" bir savaşın yaşanmadığı; aksine "neredeyse gerçek" bir savaşın vuku bulduğunu ifade etti Bakan.

Kiev'de önemli kadro değişikliklerinin yaşandığı, ABD ve Britanya'nın Almanya'yı tank sevkiyatına zorladığı, Paris ile Berlin'in "Avrupa savunması" fikrini perçinlediği -veya perçinlediklerini zannettikleri- bir süreçte Lavrov'un bu sözleri önemli.

Daha on ay önce nükleer silah kullanmaktan gerekirse çekinmeyeceklerini iddia eden Lavrov'u, uzun kariyerini ve temkinli tavrını düşünerek, garipsemiştim. Şimdiyse bu gibi açıklamaları sadece ürkütücü buluyorum.


İkinci bir öğe, İsa Mesih ikonlu peçini takmış bir Çeçen savaşçının cepheden çekilmiş videosu.

Hıristiyan sembolü taşımasına rağmen tekbir getiren bu savaşçı, "Dünya Rus olacak" veya "Bir Rus dünyası meydana gelecek" anlamına gelen slogan atıp silah sıkmaya devam ediyor.

2014'ten beri süregelen çatışmanın bir başka grotesk sahnesi.

Öte yandan Karadeniz'in kuzeyinin içine sürüklendiği cehennemin ideolojik, fikri, insani ve duygusal arka planını gösteriyor ve hepimize "Korkun" diyor.


Son olarak İsveç'teki tuhaf eylem. Türkiye'de aymaz muhalif kesimler tarafından İsveç'in Erdoğan'a seçim hediyesi olarak yorumlandı.

Dünyayı Erdoğan gözlüğüyle okumanın hatalarını uzun yıllardır çekiyoruz.

Maalesef bu garip dış politika uzmanları dış gelişmeleri iç siyasetle endeksli okuyarak Türk muhalefetine ne gibi bir zarar verdiklerinin hala farkına varamadılar.

Gelgelelim, bu eyleme izin verilmesinin ardında neyin yattığı, bir başka yerli ve yabancı uzman grubunun iddia ettiği üzere, ayan beyan ortada:

İsveç, NATO'ya girmek istemiyor. Bunun için elinden geleni yapıp Türkiye'yi provoke etmeye ve veto yemeye hazır.

Nitekim istediğini 24 Ocak itibarıyla, en azından bir süreliğine almış gibi duruyor. Fakat ben bu noktada Türkiye'nin çıkarının bu ülkelere istemediklerini vermek, yani onları NATO'ya kabul etmek mi olup olmadığına karar veremedim.

Hal böyleyken Türkiye'nin başında Brüksel ve Vaşington tarafından sallandırılan Yunan kılıcı da Avrupa'daki bu hassas dengelere derinden bağlı gibi duruyor.

Ancak gel de bunu sevgili muhalif ve yandaş uzmanlarımıza açıkla açıklayabilirsen…


Son olarak Macaristan'ın Ukrayna'ya Macar nüfusunun haklarını koruması yönündeki uyarısını ve Polonya kamuoyunda ve medyasında yükselen Batı Ukrayna'yı ilhak tartışmalarını da dahil etmek gerekiyor.

Evet, Avrupa savaşı yaklaşıyor. Seçim gündemine doğru hızla ilerleyen memleketimizin bütün bu süreçlerden yarasız beresiz çıkmasını umuyoruz.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU