Türkçedeki ‘Sivil Toplum Örgütleri’ terimi İngilizce kısaca NGO ‘Non Governmental Organization’ (Hükümet dışı organizasyonlar) ibaresinden alınma.
NGO’lar Batı toplumlarının en önemli kurumlarıdır. Bu kuruluşlara toplumun vicdanı denilebilir. Seçimle iş başına gelen iktidarlar devleti yönetir, eskiyen kurumları yeniler, onarır, halkın yeni taleplerine göre düzenlemeler yapar, kısaca iktidarlar halktan aldıkları destekle halkı memnun etmeye çalışırlar.
Muhalif siyasi partiler devlet-iktidar birlikteliğinin dışında iktidarları denetler, eksik ve yanlışlarını dile getirir, halka iktidara geldiklerinde daha iyi ve daha güzel neler yapacaklarını anlatırlar.
Sivil Toplum Örgütleri ise devletin, iktidarların ve siyasi partilerin dışında hepsini birden denetleyen ve etkilemeye çalışan bir misyon üstlenirler.
Aklın, bilimin, kamusal yararın, toplum bilincinin vicdanı ve sesidirler.
Hiçbir çıkar gözetmeksizin ‘Kitabın orta yerinden’ konuşmaya çalışırlar. Onun için mümkün olduğunca iktidarlardan, devletten ve tekelci güç odaklarından uzak olmaları gerekir.
Bütün maddi ihtiyaçlarını devlet, iktidar ve güç odakları üçgeninin dışında tamamen şeffaf bir şekilde toplumdan temin etmek zorundadırlar.
‘Naylon Toplum Örgütleri’
Bunların herhangi biri veya birkaçı ile dolaylı veya direkt bir ilişki içinde olmaları bütün misyonlarını yok eder. Halkın değil güç odaklarının sesi haline gelmelerini sağlar.
Çok kısa bir zamanda çürür ve yok olurlar. Bir müddet sonra evlilik vaadi ile kandırdığı kızları fuhuş şebekelerine satan kişilerden bir farkları kalmaz.
Bu hale düştükten sonra da halka, topluma bir yararları olmaz.
Tıpkı ‘Sarı Sendikalar’ gibi ‘Naylon Toplum Örgütleri’ haline dönüşürler.
Bu ‘Kanarya Severler Derneği’ içinde, ‘Sokak Çocuklarını Koruma Derneği’ içinde, ‘Çevre ve Yeşiller Derneği’ içinde geçerlidir.
Sivil toplum kuruluşları kamuoyu oluşturur, kamuoyu siyasi partileri, siyasi partiler iktidarı etkiler ve denetler, iktidar devleti yönetir.
Bu hiyerarşinin asla bozulmaması gerekir.
Bir alim ve aydını değerli kılmanın olmazsa olmazı; namus
İslam tarihinde toplum yararına Hakk’ın sesi olma görevini namuslu alimler üstlenmiştir.
‘Namuslu’ ibaresini özellikle kullandım, çünkü sadece İslam tarihi değil dünya tarihi bilgi ve birikimini namussuzca satan alimler ve aydınlarla doludur.
Din-devlet, ideoloji-devlet ilişkileri her yerde ve her dönemde sorunludur.
Onun için namus bir alim ve aydını değerli kılmak için olmazsa olmazdır.
Tekke ve tarikatlar İslam toplumunda mazlum ve mağdur halkın sığınağı oldu.
Hz. Ali, Ebu Zer-i Gıfari, İmam Ebu Hanife’nin sohbet halkaları, Pir Sultan Abdal, Hacı Bektaş dergahları bu sığınaklardan ilk akla gelenlerdir.
Devletlerin, yerel ağa ve beylerin baskı ve zulümlerinden bunalan halk çareyi bu dergahlarda aradı.
Çok azı müstesna şeyh ve alimlerin büyük bir çoğunluğu sıradan köylü çocuklarıdır. Bu sınıfsal yakınlık da ayrıca halkın tercih sebebi olmuştur.
Tekke ve tarikatların bir müddet sonra yozlaşarak asıl misyonlarından uzaklaşmaları ayrı bir inceleme konusudur.
Esas sorun inandıklarını söyledikleri değerler ile icraatları arasında
Günümüzde Türkiye’de on binlerce sivil toplum kuruluşu var.
Sağcı, solcu, dindar, laik, milliyetçi, Sosyalist, Liberal… On binlerce sivil toplum kuruluşu.
Bu sivil toplum kuruluşlarının yanına son dönemlerde adlarına ‘Kanaat Önderi’ denilen kişiler de eklendi.
Bu kişi ve kuruluşların kendilerini konumlandırdıkları nokta ile yapıp ettikleri arasında ne yazık ki tam bir tezat var.
Özellikle bin küsür yıllık gelenekten beslenen İslami tarikat ve cemaatlerin durumu içler acısı.
Modern dönemin ürünü İslami dernek, vakıf ve örgütler de aynı durumda.
Tam olarak İktidardaki AKP’nin, daha da ötesinde devletin arka bahçesi haline gelmiş durumdalar.
Sorun dünya görüşlerinin, inanç ve yaşayışlarının doğal bir sonucu olarak ortaya çıkan bir yakınlaşma ve siyasi beraberlikte değil.
Esas sorun inandıklarını söyledikleri değerler ile icraatları arasında.
Hiçbir eksik ve yanlışa karşı çıkmıyorlar/çıkamıyorlar.
Birçok harama, haram demiyor/diyemiyorlar.
Sadece susmakla kalmıyor, bütün yanlış ve haramlara bir gerekçe bularak, üstünü örtüyorlar.
Çoğu zaman iktidarın bile aklına gelmeyen teviller üretiyorlar.
Bütün maddi kaynaklarını devletten elde ediyorlar.
Elemanlarını devlet bürokrasisinin her kademesine yerleştirmek için birbirleriyle yarışıyorlar.
Liste daha da uzatılabilir.
Türkiye’nin bugün en önemli sorunu: ‘Vicdan kaybı’
Bu durum Kürt siyasetinde de neredeyse aynı.
Yüzlerce sözde sivil toplum kuruluşu HDP’nin ve daha da ötesinde PKK’nin arka bahçesi haline gelmiş durumda.
Bizim anlı şanlı ‘Alim, aydın ve entelektüellerimiz’ doğruya doğru, eğriye eğri diyebilen özgün bir duruş ve ilişki biçimi sergileyemiyorlar.
Bu durumdan ise hiçbir rahatsızlık duymuyorlar.
Üstüne üstlük rahatsızlık duyanlardan rahatsız oluyorlar!
En samimi içten eleştiriler bile ihanetle damgalanıyor.
Bu sürecin doğal bir sonucu olarak din, dava ve ideoloji iktidar için araçsallaşıyor.
En başta ‘VİCDAN’ kayboluyor.
Türkiye’nin bugün en önemli sorunlarının başında bu ‘VİCDAN KAYBI’ geliyor.
Oto yollardan sonra ne yazık ki sivil toplum da devletleştirildi
“Sivil toplum kuruluşları kamuoyu oluşturur, kamuoyu siyasi partileri, siyasi partiler iktidarı etkiler ve denetler, iktidar devleti yönetir” demiştik.
Günümüz Türkiye’sinde Milli Güvenlik Kurulu kararlar alıyor, bu kararlar devlet politikası haline geliyor, iktidarlar bu kararları uyguluyor, muhalif siyasi partiler seslerini çıkarmıyor/çıkaramıyor, sivil toplum kuruluşları bu devlet politikalarına göre kendilerini konumlandırıp ‘konuşlandırıyor’, kamuoyuna gerekçelendiriyor.
Olması gerekenin tam tersi.
Arabaya atların arkadan koşulması!
Evet!
Devletin bütün limanları, köprüleri, oto yolları "devletin adamlarına" peşkeş çekildi.
Sözün kısası, tersanelerden, limanlardan, oto yollardan sonra ne yazık ki Türkiye’de sivil toplum da DEVLETLEŞTİRİLDİ!
“Yahu! Sen nerede yaşıyorsun?
Türkiye’de ne zaman gerçek anlamda bir sivil toplum örgütü oldu ki” dediğinizi duyar gibiyim.
* Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish