Uzun yıllar evvel, Çarlık Rusyası'nda monarşinin istibdat rejimine karşı mücadele eden pek çok örgüt/parti vardı.
Bu örgütlerin en önemlilerinden biri, kitle mücadelesinin yanı sıra 'bireysel terör' (yıldırma) eylemlerini savunan SR'lar (Sosyalist Devrimciler) idi.
Çarlara karşı mücadelenin kahraman öncülü Narodnikler'in mirasını devralan SR'ların, 'Savaş Örgütü' diye çevirebileceğimiz bir silahlı kanadı vardı.
Bu örgüt epey ciddi ve başarılı bir suikast/sabotaj aygıtıydı.
1903 yılında 'Savaş Örgütü'nün başındaki Grigory Gershuni bir Çarlık operasyonu sonucunda ele geçirilmişti.
Onun yerine partinin Merkez Komitesi üyesi, 'Yevno' namıyla anılan Evgeni Philipovich Azef geldi.
Yevno Azef 1904'te Çarlık İçişleri Bakanı Vyecheslav Plehve'nin, 1905'te de Çar Nikola'nın üvey kardeşi Grandük Sergei Alexandrovich'in öldürülmesiyle sonuçlanan suikastları planladı ve gerçekleştirdi.
Keza 1906'da Petersburg Valisi Trepov'a başarısız iki suikast girişimi oldu.
Neticede 'Yevno' bu türden 30'dan fazla 'bireysel terör' eylemini bizzat yönetti ve SR'lar tarafından bir kahraman olarak algılandı.
Ta ki 1909'da 'Yevno' Azef'in aslında Çarlık için çalışan bir ajan-provokatör olduğu ortaya çıkana kadar!..
'Yevno' Çarlık için feda edilebilir hedefleri yok ederek pek çok devrimciyi yakalatmış, pek değerli bilgiler akıtmıştı.
Zaten 'Savaş Örgütü'nün başına da, kendisinden önceki lider Gershuni'yi gizli polise yakalatarak geçmişti!..
Dikkat ettiyseniz, yukarıda 'bireysel terör' ifadesini kullandım. Zira 'terör', yaygın kullanımının aksine ikili anlamı olan bir siyasal kavram.
'Terör' Türkçeye 'yıldırma', 'dehşet salarak sindirme' olarak çevrilebilir.
Arapçadan dilimize sirayet eden 'tedhiş' de kelimeyi karşılayabilir.
Siyasi manada ilk popüler ifadesini ise Büyük Fransız Devrimi'nin ardından karşıdevrimcilerin kitleler halinde giyotine yollandığı 'Terör Dönemi'nde bulmuştur.
Açıkçası, 'terör' Fransız Devrimi'nin ruhudur.
Kilise ile eski aristokrasinin dış destekli karşıdevrim çabası karşısında Jakobenler hanedanın tekrar ülkeye egemen olmasını engellemek için kitlesel bir şiddet dalgası uyguladı ve bunun tarihsel bakımdan son derece anlaşılır bir mantığı vardı.
Keza 1917'de gerçekleşen Bolşevik Devrimi'nin ardından karşıdevrim girişimlerine karşı amansız bir 'kızıl terör' dalgası hayata geçirildi.
Devrimi korumak için kitleler karşıdevrimcilere karşı seferber edildi.
Her iki 'terör' süreci de kitlelerin katıldığı devrimci süreçlerdir ve devrimlerin kaçınılmaz bir evresini ifade eder.
Nitekim her devrim kendi özgün 'terör dönemi'ni içermiştir.
'Bireysel terör' ise yine Rusların tarihe özgün bir katkısıdır.
Rusya'da geç gelişen kapitalizm Çarlık rejimine göbekten bağlı, korkak ve pısırık bir burjuvazi yaratmıştı.
Bu nedenle Batı'daki emsallerinin aksine Rus burjuvazisi tarihin hiçbir döneminde devrimci olmadı.
19'uncu yüzyıl'ın ikinci yarısında Rusya'da devrimci fikirler aydılar arasında gelişti ve Narodnaya Volya (Halkın İradesi) adlı örgütün etrafında birleşen -Narodnikler olarak anılan- aydınlar köylüleri ayaklandırarak devrim yapabileceklerini düşündü.
Bu hayalleri kısa sürede büyük bir hayal kırıklığına dönüştü ve ardından "Çar üstüne Çar, bakan üstüne bakan öldürme" şiarında ifadesini bulunan bir siyasi suikast fikri geliştirdiler.
Epey başarılı oldukları söylenebilir. 1881 baharında Çar II. Aleksandr'ı bile öldürmeyi başardılar.
Suikastlar, bombalamalar, bir bütün olarak 'silahlı mücadele' birer 'yöntem' olarak siyasete böylelikle dahil oldu.
Elbette daha sonra geliştirilen ve Türkiye devrimci hareketine de Carlos Marigella'nın 'Şehir Gerillası' ile Çaru Mazumdar'ın 'halk savaşı' teorilerinin bir bileşimi olarak giren 'silahlı mücadele' fikri, öncülleri gibi, silahlı eylemlerin kitleleri 'harekete geçireceği' ön kabulüne dayanıyordu.
Böylelikle teori, pratikte arabayı atın önüne koşuyordu. Zalimlere karşı ayaklanan kitlelerin silahlandırılması fikri, silah marifetiyle kitleleri ayaklandırma çabasına dönüştü. (Bu apayrı bir tartışmadır.)
Tabii dünyada olduğu gibi Türkiye'de de 'bireysel terörizm' olarak bir ana başlık altında toparlayabileceğimiz bu türden eylemler, ta Yevno Azef'ten beri alışılageldiği üzere, ajan-provokatörlerin en sevdiği işlerden biri oldu.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Böylelikle siyaseti biçimlendirmek, anlam verilemeyen eylemlerle birilerini ortadan kaldırmak, sansasyonel etki yaratmak ama en önemlisi iktidara karşı mücadele eden kesimleri 'kriminalize etmek' ya da bizim dilimizde 'polisiye bir vakaya indirgemek' çok daha kolay hale geliyordu.
Tabii bir de, Süleyman Soylu'nun ifadesiyle, 'mesaj verme' durumları var!..
'Silahlı mücadele' özellikle yakın tarihin Ortadoğu'sunda 'bombalama' biçiminde her türlü siyasi akımın kullandığı bir hal aldı.
Ve tabii 'canlı bombalar' hayatımıza girmiş oldu.
Öyle ki, kendini patlatabilecek bir kısım psikopatın önünü açarak bile ciddi siyasi sonuçlara yol açabilecek bombalamaları kullanabiliyorlar artık.
Herkes 7 Haziran-1 Kasım seçim sürecinden ve o dönemki bombalamalardan söz ediyor.
Neden?
Ülkenin kaderini birkaç bomba belirledi de ondan.
Umarım yanılırım ama şimdi yine bir 'bireysel terör' dönemine girdiğimiz anlaşılıyor.
İçişleri Bakanı'nın 'müttefikimiz' ABD'yi adres gösterdiği ve 'mesaj alındı' diye duyuru yaptığı ama daha sonra Cumhurbaşkanı'nın taziyeleri için ABD'ye 'şükran' metni yayınladığı, siyaseten gayet ciddiyetsiz ama bombaların etkisi bakımından çok ciddi bir dönem...
Türkiye, Türkiye'de yaşayan yurttaşlar, siyasiler, siyasi partiler, tabii silahı bir araç olarak kullanan örgütler, ki buna en başta PKK dahildir, bir karar vermek zorunda:
Siyasi etkisi her yana çekilebilen, tozu-dumanıyla kitleleri siyasi alanda pasif birer izleyiciye çeviren, hedef tanımayan 'bireysel terör' eylemleri Türkiye'deki günlük yaşamın bir parçası olacak mı, olmayacak mı?
Buna herkes kendi yanıtını üretmelidir.
Ve verilecek yanıt, yapılan ya da yapılmayan işlerde ifadesini bulur.
Çok açık söyleyeyim: Özellikle iktidar bloku eğer 'bireysel terör'ü "bir gün lazım olur" diye yedekte tutma niyetine sahip değilse, önce Türkiye'de elini kolunu sallayarak dolaşan IŞİD, Kaide ve Nusra militanları başta olmak üzere tüm 'cihatçı' unsurları sınır dışı etmeli ve sınır güvenliğini bir an önce sağlamalıdır.
Aksi takdirde, bir ihtimal olarak Türkiye'de durum kontrolden çıkabilir ve patlamaların ardından ülkemiz her bir tüyü farklı tellere takılı halde paramparça olur.
Bir iktidardan bu kadarcık akıl beklemek hepimizin hakkıdır.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish