Kurtuluş Savaşı'nın 100. yıldönümlerinin en büyük yan etkisi, Türk toplumunda tarihi konularda zaten yaygın olan hatalı bilgi, efsane ve paranoyalarda yaşanan patlamadır.
1. İnönü Muharebesi ve hatta Kurtuluş Savaşı'nın hiç olmadığını iddia edenlerden tutun da Kurtuluş Savaşı'nı aslında Sultan Vahdettin'in başlattığı, Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarının İngiliz ajanı olduklarını iddia edenlere kadar uzanan geniş yelpazede hatalı bilgi ve bariz yalanların telaffuz edilmesi aslında yeni değildir.
Araştıracak olursanız bunların çok uzun süreden beri muhtelif muhafazakâr gruplarda farklı biçim ve detaylarda tekrar edildiğini tespit edebilirsiniz.
Yıldönümleri bunların dile getirilmesine fırsat verdi ve sosyal medya sayesinde yaygınlık kazandı.
Hatalı bilgi, yalan ve efsaneler tabii ki sorun ama bence tarihi paranoyalar kadar tehlikeli değillerdir.
Toplumumuzun geneli tarihe korku ve endişe ile bakmaktadır. Bunlara göre ismi konulamayan ve neye benzediği tam bilinmeyen gizli ve dış güçler ile onların yerli müttefikleri Türk tarihine müdahale etmektedir.
Bu mihraklar tarihimizin içine yıllar sonra patlayacak bombalar koymuşlardır. Bu bombalar zamanı gelince kendiliğinden patlayacak ve Türk milletini mahvedecektir.
Zaten bu gizli ve dış mihraklar yüzünden Türkiye bir süper güç olamamıştır. Örneğin Türkiye'nin çok zengin petrol kaynakları vardır.
Hatta İngilizler ve Amerikalılar yıllar önce bunları tespit edip kuyuları bile açmışlardır ama petrol çıkarmayıp kapatmışlardır.
Sadece petrol değil; ülkemizde başka çok sayıda stratejik maden ve mineral bulunmaktadır. Ancak dış güçler ve bunlar yerli işbirlikçileri bu kaynakları saklamakta ve kullanılmasına izin vermemektedir.
Tarihe paranoyak bakışın bir başka sonucu ise devlet arşivlerinin derinliklerinde ortaya çıktığında Türkiye'yi yok edecek veya radikal bir şekilde değiştirecek belgelerin bulunduğuna duyulan inançtır.
2023 yılında Lozan Barış Antlaşması'nın gizli hükümlerinin ortaya çıkıp sona ereceğine yönelik yakın dönemde popülerlik kazanan iddialar buna iyi bir örnektir.
Arşivlerde devletin temellerine yerleştirilmiş dinamit tarzı belgelerin bulunduğu inancı komik gözükebilir.
Ama buna kayda değer sayıda insanın inandığı ve korktuğu da bir vakadır. Zaten paranoya sadece sebepsiz yere aşırı endişe ve korku yaşamak değildir.
Paranoya aynı zamanda mantıksız ve tedavi edilmezse deliliğe yol açacak bir rahatsızlıktır. Yani hali hazır paranoyaklığımız sürdürülemez. Korkularımızla yüzleşmeli ve hatta tedavi görmeliyiz.
Türkiye'de tarihe paranoyak bakışın temelinde mevcut tarih yazım ve anlatımına inanmama yatmaktadır.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Ciddi sayıda kişi; "Resmi tarih, yalan tarihtir" demektedir. Gerçi "Resmi tarih derken neyi kastediyorsun?" diye sorulduğunda en fazla okul ders kitaplarını telaffuz edebilmektedirler ama bunu kesinlikle dert etmemektedirler.
Aslında güvensizlik sadece "resmi tarih"e değildir. Basılı her tür tarih kitabına da güvenilmemektedir. Bu yüzden oldukça paranoyak ve yalanlarla dolu sözlü tarih anlatımları geliştirilmiştir.
Zaman içinde bu anlatımların bazı kısımları basılsa da sözlü karakterini muhafaza etmektedir.
Alternatif tarih anlatımlarının sözlü olması hem günün koşullarına uygun tadilat yapılmasına imkân tanımakta hem de köşeye sıkışma halinde inkâr etme şansı vermektedir.
Bu konuda en iyi örnek siyasetçilerimizdir. Halka açık resmi görevlerini icra ederken "resmi tarih" söylemini benimserken seçmenle özel toplantılarda ve dost meclislerinde ise asıl itibar ettikleri sözlü alternatif tarihe geçiş yapılmaktadır.
İnternetin yaygınlaşması ve sosyal medya kullanımının artışıyla hem tarihi paranoyalar daha geniş kitlelere ulaşmaya başladı, hem de bunlar daha görsel, renkli ve akılda kalıcı formlar kazandı.
Binlerce takipçisi olan sosyal medya hesapları düzenli bir şekilde kamuoyunu paranoyak tarihi iddialarla bombardımana tabi tutmaktadır.
Bazı tarihçilerin bunlara cevap vermeye çalışması ise faydadan çok zarar vermekte bu simsarların görünürlüğünü artırmaktadır.
Öyleyse çözüm nedir?
Ne yazık ki kolay ve hızlı çözüm imkânları bulunmamaktadır. Ama bir yerden de başlamak gerekmektedir.
Öncelikle tarih yazım ve yayınında yerleşmiş kalıpların dışına çıkmak ve toplumun istek ve ihtiyaçları dikkate alınmalıdır.
Başta Kurtuluş Savaşı ve cumhuriyetin ilk dönemi olmak üzere hatalı bilgi, yalan, efsane ve paranoyaların yaygın olduğu dönemler farklı kesimlere hitap edecek şekilde modern teknolojiden istifadeyle tekrar yazılmalıdır.
Bahse konu dönemleri yazarken çoğulcu ve çok katmanlı bir yaklaşım benimsenmelidir. Yani sadece genel tarih ve çoğunlukla sadece tarihçilerin anlayabileceği şekilde değil tartışmalı yerleri odak alan toplumun her kesiminin anlayacağı ve tatmin olacağı bir yaklaşım benimsenmelidir.
Örneğin mevcut Çapanoğlu İsyanı ve bunun bastırılmasıyla ilgili literatür Yozgatlıları tatmin etmekten çok uzaktır. Bu yüzden Yozgat'ta alternatif sözlü tarih anlatımları geliştirilmiştir.
Diğer bir konu ise tarihçilerin yeni teknoloji ve iletişim araçlarından istifade etmede isteksizliğidir.
Başta yeni yetişen nesil olmak üzere geniş kitlelere ulaşmanın yolu buradan geçmektedir.
Tarih anlatımını okullar ve kitap sayfalarıyla sınırlamanın devri çoktan geçmiştir.
Hayat Tarih Dergisi gibi yüzbinlerce okura ulaşma tecrübesinin yaşanmış olduğu Türkiye'de yeniliklerden uzak durmak hatadır.
Japonya ve Kore'de manga adı verilen çizgi romanlar ve bunları senaryo olarak kullanan filmler tarih anlatımına yeni bir soluk getirmiştir. Hollywood filmlerinin dünyaya etkisi ise malumdur.
Son dönemde Türkiye'de ise tarihi televizyon dizileri popüler olmuştur.
Sosyal medya, film ve diziler tek alternatif vasıtalar değildir. Yeni ders kitapları ve dijital kaynak malzemesiyle başta ilköğretim olmak üzere bütün okullarda çağın koşullarına uygun şekilde tarih eğitimin verilmesi sorunla baş etmede temel adımdır.
Sadece okullarla yetinmemeli şu ana kadar etkin kullanılmayan kamu ve özel kuruluşların elindeki imkânlar da seferber edilmelidir.
Örneğin müzeler ve tarihi alanlar yeni sergi sistemi ve dijital destekle tarihi yerinde ve doğru anlatmayı becerebilecektir.
Çok uzun süredir ihmal edilen ve sayıları azalan mahalle kütüphanelerinin nitelik ve niceliğinin artırılması ise ciddi bir katkı sağlayacaktır.
Geçmişteki Hayat Tarih'in geniş kitlelere ulaşma örneğini basılı ve dijital popüler tarih dergileri verilecek desteklerle tekrar edebiliriz.
Her yıl düzenlenen törenler geniş kitlelerin aktif şekilde katılacağı birer yaparak öğrenme deneyimlerine dönüştürülebilir.
Aslında yapılabilecek listesi uzun şu an ihtiyaç duyduğumuz şey iradedir. Yani sorunun varlığını kabul edip bununla acilen mücadele edilmesi gerektiğine yönelik bir iradenin varlığı.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish