Türkiye'de resmi tarih denildiğinde hangi eğitim düzeyi ve siyasi görüşten olursa olsun toplumun genel yaklaşımı olumsuzdur.
Çoğunluk resmi tarih kitaplarının yazım dilinden, bazı tarihi gerçeklerden bahsetmediğinden ve bilinçli tahrifat yapıldığından şikayetçiyken, bazıları resmi tarihin tamamen yalan tarih olduğu iddiasındadır.
Bu menfi kanaat sahiplerine: "Resmi tarih derken hangi kitapları kastediyorsunuz?" diye sorduğunuzda cevap vermekte zorlanırlar.
Çoğunluk ancak okullarda okutulan tarih ders kitaplarını söyleyebilir. Çünkü hem okumadan fikir sahibi olmuşlardır hem de resmi tarih kitaplarının büyük çoğunluğunun üstünde "resmi tarih" ibaresi yer almaz.
İşin ilginç tarafı, kapağında resmi tarih ibaresi bulunan tek resmi tarih kitap grubunu, yani resmi askeri tarih kitaplarını ise bilen ve okuyan çok azdır.
Bu genel bilgisizlik ve yerleşmiş önyargılar yüzünden resmi askeri tarih konusunda bu yazıyı yazma ihtiyacını hissettim.
Her savaşın belli bir süre sonrasında bu savaşın askeri boyutlarını stratejik, operatif ve taktik açıdan inceleyen resmi tarihlerinin yazılması belirli bir gelişmişlik düzeyine ulaşmış her orduda var olan bir gelenektir.
Genellikle orduların askeri tarihten sorumlu kurumları bu savaşın tamamı veya bir kısmını yazma görevini çoğunlukla asker kökenli bir veya daha fazla yazara verir ve bu yazarların yazdıkları metin bir heyet tarafından incelenip onaylandıktan sonra yayımlanır.
Bu eserlerin yazım maksadı, gerekirse tarihi gerçekleri tahrif ederek topluma propaganda yapmak ve onların zihinlerini biçimlendirmek değildir.
Çünkü hedeflenen okuyucu kitlesi toplumun geneli değil, başta subaylar ve askeri öğrenciler olmak üzere askerlerdir.
Asıl maksat, savaşta edinilen deneyimlerin aktarılması, tartışılması ve böylelikle eğitimde, teşkilatlanmada, silah ve teçhizatta somut değişimlere yol açmasıdır.
Kısacası orduların resmi askeri tarihe yaklaşımı fonksiyoneldir.
Yaklaşım ne kadar fonksiyonel olsa da resmi tarihin yazım aşamasının başlaması için olayların soğuması ve belli bir süre zaman geçmesi beklenir.
Asıl tarih ciltlerinin yazılmasına kadar geçen sürede ihtiyaç ve aciliyetine göre başta silah ve harp gereçleri ile ilgili konular olmak üzere savaşın daha çok teknik ve taktik boyutları ile ilgili kitaplar ve kitapçıklar yayımlanabilir.
Bazı ordularda askeri dergiler bu ara dönemde savaş ile ilgili yayın yapma ve tartışmaları yönlendirme ödevlerini yerine getiren birer platform olarak kullanılır.
Resmi askeri tarih yazımı ilk defa Almanya'da ortaya çıktı. Prusyalı bir grup general, kurmay subay yetiştirmek için 1810 yılında dünyanın ilk harp akademisini açtıklarında mevcut tarih kitaplarının okulun ihtiyaçlarına uygun olmadığını fark ettiler.
Kurmay subayları çağın ihtiyaçları doğrultusunda yetiştirmek için özellikle yakın dönemde gerçekleşmiş savaş ve muharebelerin bütün askeri detaylarını içeren tarih kitaplarına ihtiyaç vardı. Bu kitapları hazırlayıp yayımlaması için Genelkurmay bünyesinde bir harp tarihi şubesi kuruldu.
Zaman içinde maksat ve kapsam genişletildi. Yayınlanan bu eserler sadece akademide değil ordunun genelinde eğitim ve planlama maksatlarıyla kullanılmaya başlandı.
Ülkemizde ilk Harp Akademisi 1845'te açıldığında aynı ihtiyaç hissedildi. Ancak siyasi ve askeri endişeler ve henüz batı tarzı askeri tarih kitabı yazacak altyapı olmadığı için Fransızca ve Almanca askeri tarih kitaplarının tercüme edilmesiyle yetinildi.
Yani Osmanlı subayları kendi askeri tarihlerini bilmeden Avrupa askeri tarihini kullanarak mesleklerini öğrenmek durumunda kaldı. Daha da kötüsü askeri tarih sadece okul içinde kaldı. Birliklere hiç sirayet etmedi.
1908 sonrasında Osmanlı subaylarınca yazılan batı tarzı Osmanlı askeri tarihi kitapları ders kitabı olarak kullanıma girdi. Fakat resmi tarih yazımının başlaması ancak Birinci Dünya Savaşı esnasında mümkün olabildi.
Enver Paşa, Çanakkale muharebelerinden ve ordunun gösterdiği cesaret ve feragatten çok etkilenmişti. Muharebelerin bütün detayları ve edinilen deneyimlerin unutulmadan kayda geçirilmesi için verdiği emir sonucunda 11 Nisan 1916'da Harp Tarihi Şubesi kuruldu.
Az sayıda personelle çalışmaya başlayan şube, savaş esnasında sadece Çanakkale deniz muharebelerini kaleme alabildi. O da son haline getirilip yayınlanmadan savaş sona erdi.
Fakat Harp Tarihi Şubesi'nin kurulması sayesinde Birinci Dünya Savaşı Osmanlı cephelerinin yazılabilmesi için gereken bilgi ve belgeler toplanabildi. Bu bile başlı başına büyük bir başarıdır.
Mütareke ve Kurtuluş Savaşı döneminde Harp Tarih Şubesi çalışmalarına devam etti ve ilk resmi askeri tarih kitapları bu dönemde basıldı.
Ancak asıl atılım cumhuriyet kurulduktan sonra Genelkurmay Başkanı Fevzi (Çakmak) Paşa sayesinde gerçekleşti. Harp Tarih Dairesi, Şubat 1923'te yeniden teşkilatlandırılarak daha etkin hale getirildi.
Fevzi Paşa, dönemin Alman resmi askeri tarih yazım sistemini örnek alarak muharebe başarıları ve askeri bilgileri ile temayüz etmiş subayları bu birikimlerini bizzat resmi askeri ciltlerinde yazmaları konusunda şahsen teşvik etti.
Kapak rengi nedeniyle "Pembe Dizi" diye isimlendirilen bu kitaplar daha çok sayıda subaya ve askeri birliğe ulaşabilmesi Askeri Mecmua'nın tarih eki olarak abonelere dağıtıldı.
Fevzi Paşa, resmi tarih kitapları dışında subayların savaş günlük ve anılarını yayımlamaları konusunda da çaba sarf etmişti. Ne yazık ki bu yoğun yayın faaliyeti Fevzi Paşa'nın emekli olmasına kadar devam etti.
Fevzi Paşa gibi subayları anı ve tecrübelerini yazmasını isteyen ve teşvik eden bir komutanın artık görevde olmamasının yanı sıra İkinci Dünya Savaşı sonrasında Türkiye'nin güvenlik ve istikrarına yönelik tehditlerin artması, dikkatlerin Sovyetler Birliği ve Komünizme çevrilmesi ile askeri tarih yayın faaliyeti sona erdi.
Harp Tarihi Dairesi'nin resmi askeri tarih yazımını Eylül 1954'te tekrar başlatması Kore Savaşı sayesinde mümkün oldu.
Ancak hazırlanan kitap, savaş gazisi bazı subayların itiraz ve hatta mahkemeye gitmeleri ve siyasi çekinceler yüzünden yayımlanamadı.
Yerine kısa özeti 1959'da basıldı. Ancak Kore'nin yaktığı kıvılcım ve 1950lerde başlayan Kurtuluş Savaşı'na ilgi sayesinde 1962'den itibaren Kurtuluş Savaşı, Birinci Dünya Savaşı, Balkan Savaşları ve hatta erken Osmanlı ordusu ve savaşlarını inceleyen resmi tarih ciltleri birbiri ardına yayımlandı.
Başta belirttiğim gibi bu resmi tarih kitaplarının basılmasının temel nedeni başta subay eğitimi olmak üzere ordunun ihtiyaçlarıydı.
Ama beklenmedik şekilde bu kitapların basılması savaş gazileri ve tarihçileri de etkiledi. Bazıları eleştirmek diğerleri ise ihmal edilen hadise ve şahısları için kaleme sarıldı.
1960'ların sonunda toplumun geçmiş savaşlara yönelik ilgisinin artması sayesinde bir yayın patlamasına neden oldu.
Ancak tam da savaşlara ve askeri tarihe ilgi yaygınlaşırken yeni adıyla Askeri Tarih ve Stratejik Etüdler (ATASE) Başkanlığı önce resmi tarih yazımını yavaşlattı ve 2002'de sona erdirdi.
1974 Kıbrıs Barış Harekâtı'nın askeri tarihinin hazırlanıp yayınlanamaması bir anlamda turnusol kâğıdı görevi gördü. ATASE veya eski adıyla Harp Tarihi Dairesi, Türk Tarih Kurumu özellik ve işlevine sahip değildi.
Kuruluş maksadı, yakın tarihte gerçekleşmiş savaşların ordu ihtiyaçları doğrultusunda bütün önemli askeri detaylarını ortaya koyacak eserler hazırlayıp askeri okul ve birliklere ulaştırmaktı. Bunu yapamayınca varlık sebebi de ortadan kalktı.
Resmi tarih konusunda Türkiye'de yaygın olumsuz kanıya rağmen başta Türk Silahlı Kuvvetleri olmak üzere resmi askeri tarihe ihtiyacımız devam etmektedir.
Ama bunu başka konularda örnek aldığımız batılı ülkelerde olduğu gibi akademik açıdan yetkin askeri tarihçiler yapmalıdır.
Mevcut bütün bilgi ve belgeleri kullanacak bu çalışmalarda askeri ve tarihi gerçekler bütün boyut ve detaylarıyla acımasızca ortaya konulmalıdır ki hem silahlı kuvvetlere hem de millete faydası olsun.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish