MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin Türkiye'nin genelinin beklemediği bir şekilde ani bir çıkışla ve en keskin biçimde Kürt meselesine, tabiri caizse, dalış yapmasından bu yana geçen 2 aydır Kürt meselesiyle yatıp Kürt meselesiyle kalkıyoruz.
Bu 2 ayda neler konuşuldu, Kim, ne dedi; bunları tek tek sıralayacak değilim, ama özetle altı çizilen birkaç önemli nokta oldu:
Birincisi, Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanı Mehmet Uçum'un birkaç açıklamasıyla Sayın Cumhurbaşkanı ve AK Parti'nin, belki de devletin, görüşünü yansıtan bir çizgi belirdi.
Bir diğer önemli açıklama ise, Taraf gazetesi yazarı Ahmet Taşgetiren'in karşı cepheden, muhalif bir perspektiften yaptığı değerlendirmeydi.
Mehmet Uçum, "Türkiye için Kürt sorunu bitmiştir. Mesele bir terör sorunudur. PKK silahlarını bırakıp gömecek, kendini lağvedecektir. Abdullah Öcalan bu süreçte önemli bir görev üstlenecek ve neticede Türkiye'deki bu karın ağrısı sona erecektir" dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, silahlar devre dışı kaldıktan ve terör sona erdikten sonra "ne isterseniz yapın" anlamına gelen bir cümle kurmuş; demokratik mücadele ve farklı talepler için yol açılabileceği söylenmişti.
Mehmet Uçum'un altını çizdiği bir diğer önemli şey de şuydu:
Kürt sorununun çözümünde, Kürtlere siyasal bir statü verilmesi mümkün değildir. Böyle bir şey bölücülüktür ve asla kabul edilemez.
Kırmızı çizgilerle bir çerçeve çizilmiş oldu.
Ahmet Taşgetiren'in uzun analizinde ise bu meselenin temelde bir statü meselesine dayandığı ve maalesef bu konuda görüş birliğinin olmadığına değinildi. Taşgetiren, kendi fikrini belirtmeden genel bir analiz sundu.
Kürt meselesi, Kürtlerin siyasal statüsünde düğümleniyor
Şimdi, iki farklı bakış açısı söz konusu; Bir yanda devletin görüşünü yansıtan Mehmet Uçum, diğer yanda sivil ve muhalif perspektiften bir analiz yapan Ahmet Taşgetiren. Her iki taraf da önemli bir tespitte bulunuyor: Kürt meselesi, Kürtlerin siyasal statüsünde düğümleniyor.
Peki, şimdiye kadar ne oldu?
Geçmişte Kürtçe yasaklanmıştı: Şarkılar, türküler, yazılar, gazeteler, dergiler, Kürtçe seçmeli dersler… Bunların hepsi yasaktı. Zamanla bu Kürt inkârı gevşedi ve büyük oranda ortadan kalktı. Ama şu an, Kürtlerin kültürel kimlik talepleri, ana dilde eğitim, değiştirilen köy, kasaba ve şehir isimlerinin iadesi, bölgesel yönetimlerin yetkilerinin arttırılması ve bir üst adımda da Kürtçenin resmi dil olması gibi talepler gündemde. Bu talepler yükseldiğinde, Mehmet Uçum gibi devlet yetkilileri buna "ülkeyi, vatanı, milleti böler" diyerek karşı çıkıyorlar. Böylece bir statüden, siyasal statüden bahsedilemeyeceği vurgulanıyor.
Kürtler, derme çatma bir aşiret değiller
Benim görüşüm ise şudur: Kürtler, bir Dârülbedâyi topluluğu değiller. Daha ağır tabirler kullanmak istemiyorum ama Kürtler, başkalarının zoruna gitmesin diye derme çatma bir aşiret ya da kabile de değiller. Ortadoğu'da herkes kendi tahminini yapıyor; 40 milyonla başlıyor, 70 milyona kadar çıkıyor. Ancak benim şahsi görüşüm, 35-40 milyonluk bir Kürt halkı, bir Kürt ulusu olduğu yönündedir. Buna ister "ulus", ister "halk", isterseniz de "millet" deyin; sosyolojik tartışmalara da girmiyorum.
Kürtlerin statü talebi neden tuhaf bir şekilde eleştirilsin?
Peki, dünyada bu kadar insan, 750 bin kişilik Lüksemburg, Danimarka, Norveç, Andorra ve Vatikan gibi küçük ülkelerin statülerine sahipken, Kürtlerin statü talebi neden bu kadar tuhaf bir şekilde eleştirilsin? Kürtler kimliksiz, isimsiz bir altküme, sığıntı veya dilenci durumu içinde mi olmalı?
Tabii ki Kürtlerin bir statü talebi olacak. Bunda darılacak, kızılacak bir şey yok. Üstelik hiçbir yerin bölüneceği, parçalanacağı da yok. Kürtler, kendi coğrafyalarında, çevredeki halklarla kavga etmeden, bölünmeden, didişmeden bir uyum içinde yaşayabilirlerse, belki de bir Avrupa Birliği benzeri bir statü talebinde bulunurlar ve bunu elde ederlerse, bunun kime ne zararı olabilir?
Kürtlerin bu sıkıntısını aşmanın birinci yolu, bağımsız bir Kürt devleti kurmalarıdır
Ben de kendi fikrimi söylüyorum: Kürtlerin bu sıkıntısını aşmanın birinci yolu, şu anki Irak toprakları içinde, Kürtlerin Güney Kürdistan dediğimiz bölgede bağımsız bir Kürt devleti kurmalarıdır. Ve bunu engellemeye çalışan en büyük güç, şu anda Türkiye'dir. 2017'deki Kürdistan bağımsızlık referandumunda, bana göre akıllı bir Türkiye, devlet aklını kullanarak bu süreci kendi eliyle desteklemelidir.
Türkiye'nin, Kürt devleti kurmayı engellemeye çalışan en büyük güç olması yanlış
Ve bunu engellemeye çalışan en büyük güç, şu anda Türkiye'dir. Diyebilirsiniz ki, "Amerika şurayı kurdu, burayı kurdu, İngilizler Ortadoğu'yu cetvelle çizdi, Fransızlar Lübnan'ı..." Ama burada asıl mesele, Kürtlerin kendi kaderlerini tayin etme hakkına sahip olmalarıdır. Bu Fransızlar Lübnan'ı, Suriye'yi, Afrika'yı ne yaptı? Akıllı bir Türkiye Cumhuriyeti aklının, şu an mevcut olmayan Kürt devletini kendisinin kurması gerekir. Bu, Kürtlerdeki 100 yıllık, 200 yıllık travmayı da ortadan kaldıracaktır.
Suriye ve İran'daki Kürtler için otonomi olmalı
Suriye ve İran Kürtlerinin durumu ise farklı; burada otonomi olması gerekir. Yani, oradaki yapılanma nasıl bir Suriye şekillenecekse, İran nasıl yeni bir reform dönemine girecekse, orada da o yapıların içinde, bütünlük içinde bir otonomi olmalı. Yerel, özerk yönetimler olması gereklidir.
Türkiye'de Kürtlerin eşit vatandaşlık hakkı olmalı
Türkiye'ye gelince, dünyadaki Kürtlerin yarısından fazlası Türkiye'de yaşıyor. Türkiye'de ise şartların farklılığından dolayı, tarihi ve bugünkü durumdan dolayı, demokratik bir vatandaşlık, eşit vatandaşlık olmalı. Özgür Özel'in, Tayyip Erdoğan'ın dediği gibi, Kürtlerin devleti Türkiye devleti olacaktır. Özgür Özel de, "Kürtler için bir devlet vadediyorum" dedi. O devlet Türkiye Cumhuriyeti'dir. Bu Türkiye Cumhuriyeti'ni bir ortak vatan haline getirmek, yeni anayasayla, vatandaşlık tanımıyla, eğitim sistemiyle ortak bir vatan haline getirmek gerekir.
Türkiye, bu coğrafyanın çekim merkezi, cazibe merkezi
Bugün, bu coğrafyanın kalbi İstanbul'dur. Nasıl ki Türkiye'nin merkezi, yani gerçek merkezi, ekonomik, siyasi, kültürel, sosyal İstanbul ise, bugün Ortadoğu'nun cazibe merkezi de Türkiye'dir. Türkiye'nin merkezi olarak İstanbul, sadece Türkiye için değil, Ortadoğu için de cazibe merkezi haline gelmiştir. Türkiye'nin gücü, coğrafyası, ekonomisi ve insan kaynağıyla doğal olarak bölgenin lideridir.
Türkiye, doğal olarak bu coğrafyanın kaptan köşkü
Yani Türkiye'de öyle bir demografik iç içe geçiş, sosyal kültürel, ailevi ve ekonomik bir entegrasyon söz konusudur. Bunun tersine bir yola girmek mümkün değil. Türkiye'nin coğrafi ve demografik avantajları, onu bölgedeki diğer devletlerden ayıran önemli bir özelliktir. Kürt ulusalcılarının, Türkiye'ye olan bu bakış açısını sorgulamak gereklidir.
İran'daki Türkler, Azerileri ve Türkmenler, kendi ülkelerinde barış içinde yaşamaktadır
Peki, "Azerbaycan Türkleri, efendim, biz Türkiye ile birleşelim, tek devlet olalım" gibi bir fikir var mı? Hayır, tersinden; İran'daki Türkler, Azeriler, Türkmenler, biz İran'dan kopalım, Türkiye ile büyük bir Türk İmparatorluğu kuralım diye bir fikir var mı? İran'daki Türkler, Azeriler 500 yıl Osmanlı ile savaştılar. Fatih Sultan Mehmet döneminde de, Akkoyunlular döneminde de savaştılar. Ama bütün bu dönemlerde, Kürtler Türkiye'de, Anadolu'daki Osmanlı'nın, Selçuklu'nun yanında yer aldı.
Bu coğrafyanın kaptan köşkü de Türkiye'dir
Ve bu coğrafyanın kaptan köşkü de Türkiye'dir. Yani ben bunu her seferinde söylüyorum. Bizim Kürt ulusalcılar da çok tepki gösteriyor. "Ya işte Türkiye, Türkiye, Türkiye, ne Türkiye?" diyorlar. Ya kardeşim, Türkiye süper zekalı insanlardan müteşekkil olduğu için veya büyük Türk milliyetçiliği fikrinde olduğumuz için değil. 85-90 milyon nüfusu var, içindeki göçmenlerle birlikte. Ekonomisi, yetişmiş insan sayısı, coğrafyası, konumu doğal olarak Türkiye'yi çekim merkezi yapıyor.
Statü sahibi olmadan sorun tabii ki çözülmez
Sonuç olarak şunu söylüyorum: Statü sahibi olmadan sorun tabii ki çözülmez, ama bu statünün doğru birliği, beraberliği, kardeşliği enfekte etmeyecek isabetli bir statü olması lazım. Sadece kendi coğrafyalarındaki değil, Ortadoğu'daki bütün Kürtler için, evrensel bir statü anlayışı gerekiyor.
Irak'a Kürdistan, Suriye ve İran'a otonomi, Türkiye'ye eşit vatandaşlık ve demokratik Türkiye Cumhuriyeti.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish