Batılı demokrasilerde 'seçim ekonomisi' diye bir kavram yok.
Bizim kendimize has demokrasimizde ise seçim ekonomisi seçim dönemlerinin olmazsa olmazıdır.
Her seçim döneminde iktidarda olan siyasi partiler, halka 'bonkörlükte' sınır tanımazlar.
Hazinenin musluklarını açabildikleri kadar açar, vadedebildikleri kadar vaatlerde bulunurlar.
Siyasi tarihimiz de Celal Bayar gibi "Her mahallede bir milyoner yaratacağız", Ecevit gibi "Toprak işleyenin su kullananındır", Süleyman Demirel gibi "Kim ne veriyorsa 5 lira fazla vereceğim" diyenler mi; Tansu Çiller gibi 'herkese biri ev, biri araba olmak üzere iki anahtar' sözü verenler mi ararsınız, haddi hesabı yok.
sapsız kitapsız bu harcamaların gerekçesi de hazırdır!
Seçimi kazanırsak halktan geri alırız! Kazanamazsak yeni gelenlere bir enkaz bırakır,burunlarından getirir, kazandıklarına pişman ederiz!
Seçim ekonomisinin 'mantığı' bu kadar açık ve nettir.
Onun içindir ki üzerinde çok fazla düşünülecek bir konu değildir.
Eski bir politikacının tabiri ile "Çok düşünür ve çok namuslu olursanız seçimi kaybedersiniz."
'Ver gitsin, yap bitsin!' en kestirme yoldur.
Kapitalist sistemin ilk kuralı ne pahasına olursa olsun kazanmaktır.
2023 seçimleri yaklaştıkça seçim ekonomisi de coşuyor.
Yılbaşında işçi, memur ve emeklilere yapılacak zamlar şimdiden 'satın alınmış' durumda.
Ne var ki ne yapılırsa yapılsın; ne edilirse edilsin fiyat artışları bir türlü dizginlenemiyor ve yapılan ücret artışları daha ilan edilmeden boşa çıkıyor, anlamsızlaşıyor.
TUİK'in ilan ettiği yıllık enflasyon yüzde 85 iken, gerçek enflasyon yüzde 185'i aşıyor.
Gel de yetiş!
Ev kiraları çıldırmış durumda.
Millet, fakir fukara feryat ediyor.
Bu yangın içinde bankalar ise kârlarına kâr katıyorlar.
Faizler sözde düşüyor, lakin ucuz krediyi ara ki bulasın!
Bir kısım 'becerikli' kişiler resmi enflayonun yüzde 85 olarak ilan edildiği bir dönemde yüzde 18-20 ile kredi alabiliyorlar.
Hiçbir şey yapmasalar, hiçbir şey alıp satmasalar dahi, aldıkları paradan reel olarak en az yüzde 65 kâr ediyorlar.
Bir tedbir olarak döviz hesabı olan şirketlere Türk Lirası kredi verilmiyor ancak minareyi çalan bu konuda da kılıfını buluyor.
Her türlü şartı yerine getirebilen dürüst şirketler ise bu Türk Lirası kredilerden yararlanamıyor.
Tam bir soygun ve bunun bedelini de hırsızlık ve yolsuzluk yapamayan geniş halk yığınları ödüyor.
"Yok böyle değil!" diyorsanız; Halep oradaysa arşın burada.
Çok uzun uzadıya halkın anlamadığı bir sürü terim ve tanımla durumu anlatmaya (aslında böyle yaparak anlatmamaya) laf kalabalığına gerek yok.
Gelin banka banka gezelim ve zalım beyaz yakalıların istedikleri kadar teminat vererek TL kredi arayalım.
Bulabilirsek haklısınız. Söz, bir daha bu konuda tek bir kelam etmeyeceğiz.
Tüm bir halkın; esnaf, tüccar ve sanayicinin feryat ettiği bu dönemde bankalar kârlarına kâr katıyorlar.
Zarar eden tek bir banka bile yok.
Halk düşerken onlar uçuyorlar.
Kürtçe "Hep birlikte ölüm düğündür" (Mırın bıhevre davete!) diye çok bir güzel bir atasözü var.
Herkes zorda ise biz de zorda olalım.
Herkes fakirleşiyorsa biz de fakirleşelim.
Ancak biz yanarken bir avuç 'iş bilir' servetlerine servet katıyor, arsız ve hayasızca en lüks mekanlarda en lüks arabalarla hırsızlıklarını gözlerimize sokuyorlarsa bunu kabul etmemiz de buna tahammül etmemiz de mümkün değil.
Bankalar bu durumlarından utanmıyorlarsa onlara hadlerini bildirmeyenler utansın.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish