Ermenistan'daki muhalefet Azerbaycan ile anlaşma imzalanmasını ülkeyi satmakla eşdeğer tutuyor.
Nancy Pelosi'nin Erivan ziyaretini; ABD'nin Ermenistan'a açık ve sonsuz desteği, Azerbaycan'a silah ambargosunun sinyali olarak okuyor.
Diaspora Ermenileri Prag'da Paşinyan'ın Erdoğan ve Aliyev ile el sıkışmasına ateş püskürüyor.
Başbakan Paşinyan taraftarları ise Azerbaycan ile anlaşma yapılmadığı veya Türkiye ile normalleşme sağlanmadığı takdirde Ermenistan'ın ekonomik olarak varlığını sürdüremeyeceğine inanıyor.
Bu yüzden anlaşmaların imzalanmasını ve Türkiye ve Azerbaycan ile ilişkilerin önkoşulsuz olarak normalleşmesini savunuyor.
İşte bu saydığımız birkaç başlık diaspora Ermenilerinin ruh halini yansıtıyor.
Bu ruh halini analiz etmeden Güney Kafkasya'da barış mümkün mü anlaşılamaz. Bu yazıda bunu başarmaya çalışacağım.
ANCA merkezli nefret siyaseti
ANCA (Amerika Ermeni Milli Komitesi) adlı güçlü Ermeni diaspora kuruluşunun yönlendirdiği diaspora Ermenileri, Türkiye ve Azerbaycan ile ilişkilerin bırakın normalleşmesine, şartları kabul edilmeden diplomatik ilişki bile kurulmasına karşılar.
Kökleri Taşnak Partisi'ne uzanan bu radikal dernek, Karabağ'ın (Artsakhdiyorlar) kadim Ermenistan toprağı olduğunu ve bunun Azerbaycan tarafından kabul edilmesi halinde barış müzakerelerinin başlayabileceğini savunuyorlar. Bu gerçekleşmediği takdirde savaşın kaçınılmaz olduğuna inanıyor.
Ermenistan'ın şu an için Azerbaycan ile askeri açıdan bir savaşı yürütemeyeceğini bildikleri için de ABD başta olmak üzere Ermeni halkının dostlarından silah istiyorlar.
Kendileri de diasporada Ermenistan'ı modern silahlarla donatmak için yardım kampanyaları düzenliyor, paralı ve gönüllü asker toplayarak Ermenistan'a ve özellikle Karabağ'a göndermeye çalışıyorlar.
Diaspora Ermenileri arasındaki "Türk" nefreti bu faaliyetlerini kolaylıkla sürdürmelerini ve destek bulmalarını sağlıyor. Başka bir deyişle; ANCA'nın siyaseti faaliyetlerini, Türklere karşı nefret besliyor.
Bu tespitimize pek çok okuyucu, "ama haklı sebepleri var" diye karşı çıkabilir. 1890'larda başlayan ve 1922 sonlarına kadar devam eden süreçte genelde Osmanlı Devleti'nin özelde Kürt unsurların Ermenilere önce zulüm ve katliam yaptığını sonra anayurtlarından attıklarını iddia edebilirler.
1,5 milyon öldürüldü propagandasını yineleyebilirler. Ancak yaşananların sebep ve sonuçlarına asla değinmezler. Orası tabudur.
Aynı şekilde I. Dünya Savaşı yıllarının öncesinde ve hemen sonrasında benzeri bir süreçten Balkan Türklerinin, Çerkeslerin ve Kırım Tatarlarının geçtiğini dile bile getirmezler.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Öte yandan sürgün ile sonuçlanan etnik çatışmaların veya devlet tarafından yapılan tenkil operasyonlarının Osmanlı icadı olmadığını, Osmanlı tehcirinden 15 yıl önce defalarca Amerika, Fransa ve İngiltere'nin kolonilerinde tehcir benzeri uygulamalara gittiğini de hatırlamazlar.
Hâlbuki Boerlere, Vietnamlılara, Filipinlilere ve Namibya halkına karşı uygulanan sürgün uygulamaları artık yapılan pek çok çalışma sayesinde sır değil.
Detaylarına vakıf olmak isteyenler Edward Erickson ve Nicholas Warndarf'ın çalışmalarına bakabilir.
Diasporanın ruh hali
O halde Ermeni diaspora kuruluşları ve mensuplarının kendilerini tarihe hapsetmeleri ve tehcirden 100 yıl sonra hâlâ Türk nefreti ile beslenmeleri kolay anlaşılabilir bir ruh hali değildir. Bu yüzden bu ruh halinin arka planı araştırılmaya muhtaçtır.
Peki, bu ruh halini nasıl analiz edebiliriz? Öncelikle şuradan başlayabiliriz: Bugün teorik olarak milli kimliğin oluşmasında veya tanımlanmasında en tipik unsurlar dil birliği, kültür birliği ve tarih birliği olarak sayılmaktadır.
Ermeni diasporası için geçerli olan bir koşul daha var; "soykırım farkındalığı". Bu çok ilginç ve önemli. Çünkü mesela dil birliği söz konusu olduğunda diaspora Ermenilerinin Kaliforniya gibi yoğun olarak yaşadıkları bir yerde bile en fazla yüzde 25'i Ermenice biliyor veya bildiğini iddia ediyor. Hâlbuki bu oran Azerbaycan'da yaşayan Ermeniler arasında yüzde 90 oranında tahmin ediliyor.
Demek ki diaspora Ermeni kimliğinin tanımlanmasında en önemli unsur soykırım farkındalığıdır. Kültür olarak da epey asimilasyona ya da onların tabiri ile "Beyaz soykırıma" uğradıkları çok açıktır.
Tarih birliğine gelince işte burada kesin olarak bir streotype ve etno-centric bir tarih yaklaşımının genel kabul gördüğünde şüphe yoktur.
İşte bu tarih anlayışının doğal bir yansıması, soykırımı savunan tezlere koşulsuz ve şüphe duymadan bağlanmaktır. Başka bir deyişle soykırım farkındalığı Ermeni diaspora kimliğinin tutkalıdır.
Diaspora kimliğinin oluşumunda soykırım farkındalığı
Diaspora Ermenilerin büyük çoğunluğu Osmanlı Ermeni'sidir. 1922 yılına ait ve Patrikhane tarafından yapılan bir istatistiğe göre dünyada 3 milyon 4 Ermeni vardı.
Bunların 817 bin 873'ü Osmanlı'dan göç eden Ermenlerdi. Bugün ise sadece Amerika'da 800 bin kadar Ermeni yaşıyor. Arjantin, Kanada, Fransa, Meksika ve Avustralya'da önemli oranda diaspora var.
Diaspora mensuplarının en korktukları şey Ermeni kimliğinin kaybolmasıdır. Bu kimlik bilincinin erozyona uğramaması için Ermeni diaspora dernek ve kuruluşları ile din adamları özel bir uğraşı veriyor.
Soykırım farkındalığı diaspora kimliğini erozyona uğratmamak için sürekli gündemde tutuluyor. Bu farkındalık ve bilincin yaşaması ise Türk düşmanlığının diri tutulmasına bağlı.
Türkiye ve Azerbaycan ile ilişkilerin normalleşmesi, düşmanlıkların unutulması sonucunu doğurabilir. İşte bu diaspora kanaat önderlerinin kabusudur.
Türk nefreti baki kalmalıdır, Ermeni diaspora kuşakları tarihe hapsedilmelidir ki Ermeniler birbirlerini daha çok sevsinler; dayanışma içinde olsunlar.
Bu ruh halinin psikoloji kitaplarında bir açıklaması da var elbette. Ünlü bilim adamı Gordon W. Allport'un "Önyargının Doğası" adlı kitabının "Ingroup Formation" (grupiçi oluşumu) adlı bölümünde nefret duygusundan beslenen kapalı grupların davranış özellikleri anlatılıyor:
Bizci grupta (we-group) yoldaşlık ve barış ilişkisi, diğer gruplara karşı düşmanlık ve savaş arzusu ile ilintilidir. (Allport, 1979; s.42).
Yine Allport grup içindekilerin birbirlerini sevmelerini de karşı gruptan nefret etmeleriyle ilişkilendiriyor. Yani düşmandan nefret edenler birbirlerini daha çok sever ve sayarlar gibi bir psikolojik durum söz konusu. Tam da Ermeni aşırı milliyetçilerinin istediği bir ruh hali olsa gerek.
Tarihi arka plan
Ermeni diasporasının Türk düşmanlığı 19'uncu yüzyılın ikinci yarısına kadar gidiyor. Bilindiği gibi Osmanlı Ermenileri ekonomik ve kısmen siyasi sebeplerle 1890'lı yıllardan itibaren artarak Fransa ve Amerika'ya göç etmeye başladılar.
Robert Mirak'ın tespitlerine göre 1914 arifesinde nüfusları yaklaşık olarak 70 binlere ulaşmıştı (Robert Mirak, Tornbetweentwolands: Armenians in America, 1890 to World War I).
Amerika'ya göç eden Ermeniler büyük ölçüde Boston, New York ve Los Angeles gibi şehirlere göç etmişlerdi. Genelde aynı mahalleleri tercih ediyorlardı.
Kendileriyle beraber Amerika'ya göç eden az sayıda Müslüman Türk de kültür olarak çok yakın oldukları Ermeni mahallelerine yerleştiler.
Başlangıçta, diyelim ki Harput'ta nasıl bir komşuluk ilişkisi içinde iseler oralarda da aynı şekilde devam etti. Ancak 1890'lı yıllarda Ermeniler Boston ve New York'ta dernekleşme açısından epey yol aldılar.
1893 gibi erken bir tarihte bile New York sokaklarında Osmanlı'dan bağımsızlık talepleriyle gösteri yürüyüşü düzenleyebilmeleri bunun bir göstergesidir.
1895-96 yıllarında Doğu Anadolu'da Kürt ve Ermeniler arasında yaşanan ve her iki taraftan binlerce insanın ölümüyle sonuçlanan Sasun, Zeytun, Maraş ve Van olayları nefret ve intikam duygularını kamçıladı.
Bu olayları çıkaran Taşnak ve Hınçak militanları idi. Ermeniler Müslümanlara saldıracak, misilleme görecekler ve öldürüleceklerdi.
1 Ekim 1893 tarihli Haik gazetesinde ifade edildiği gibi "gerekirse milletin yarısının kurtulması için diğer yarısı kaybedilecekti".
Büyük Güçler Osmanlı'ya müdahale edecek ve bağımsız Ermenistan bu yolla kurulacaktı.
Ermeni nefretinin ilk kurbanı: Harry the Turk
Çok geçmeden Osmanlı topraklarında bozulan iyi komşuluk ilişkileri Massachusetts'e de yansıdı.
1896 yılının şubat ayında bir pazar günü Halil, Ermeni arkadaşlarıyla görüşmeye gitti.
Herkes kendisini Harry theTurk lakabıyla tanıyordu. Halil'den bir daha haber alınamadı. Aynı yılın mayıs ayında cesedi bir nehirde çürümüş halde bulundu.
Yapılan soruşturmalar ve Ermenilerin ifadeleri, olayın bir cinayet olduğunu göstermekle beraber, Maine savcılığı olayı aydınlatamadı. Böylece Harry theTurk'ün ölümü bir faili meçhul cinayet olarak kaldı.
Ermenilerin intikam hırsları tehcir sonrası iyice arttı. 1920'li yıllarda Nemesis adlı bir suikast örgütü kurarak savaş dönemi Osmanlı devlet adamlarını katletmeye başladılar.
2. terör dalgası Roma'da eski başbakan Said Halim Paşa'ya yapılan suikast ile başladı. Talat Paşa, Cemal Paşa, Bahattin Şakir suikastlarıyla devam etti.
Bu devlet adamları tehcir esnasındaki ölümlerden ve katliamlardan sorumlu tutularak yargısız infaza kurban gittiler.
3. terör dalgası 1973 yılında başladı. 77 yaşındaki MıgırdiçYanıkyan hayatında hiç karşılaşmadığı iki Türk diplomatı sırf Türk oldukları için, atalarının intikamını almak için katletmişti.
10 yıl kadar süren bu ırkçı faşizan saldırılarda 31 Türk diplomat şehit edildi, onlarcası yaralandı. Bu suikast ve terör eylemleri Ermeni diaspora derneklerinin körüklediği Türk nefretinin sonucu idi.
Nitekim Yanıkyan eylemini genç Ermeniler arasında soykırım farkındalığı yaratmak için yaptığını ikrar etmişti.
Soykırım Anıtı dik, sağlıklı kal!
Ermeni diasporası hem Türklere karşı terör eylemlerini hem de bu suikastları destekledi. Faillerini korudu hatta kahraman ilan etti.
Her platformda savundu. Heykellerini diktirdi. Bu anıtları diaspora Ermenileri arasında "soykırım duyarlılığını artırmak" olarak açıkladılar. Eylemlerden bir beklentileri de Türklerden tazminat almaktı.
Diaspora kanaat önderlerinin açıklamalarına göre tehcir edilen Ermenilerin zararları tazmin edilmediği için Ermeniler çok rahatsızdı.
İkinci ve üçüncü kuşak Ermeni diaspora mensupları, tazminat alma sürecinin uzun ve zorlu bir süreç olacağını kaydetmekle beraber imkansız olmadığına inandıklarını söylüyorlar ve ancak bu kazanım sonrasında atalarının ruhlarının huzura kavuşacağına inanıyorlardı.
Çoğu Ermeni de uluslararası destek alınamadığı için tazminat almanın zor olduğunu düşünüyor. Şimdilik insan hakları bakımından soykırım tezlerine destek arıyorlar. Ama ne toprak taleplerinden ne de gasp edildiğini iddia ettikleri mallarının tazmininden vazgeçmiş değiller.
Bir diaspora mensubu ile görüşmemde kendisine bunun hukuken mümkün olmadığını söylediğimde; "Kim derdi İran Şahı İran'ı terk edecek, ama terk etti; Kim derdi Berlin duvarı yıkılacak ve Sovyetler Birliği çökecek, ama çöktü" anlamında bir şeyler demişti.
Bu sözler diasporanın ruh halini anlamak bakımından önemli olsa gerek.
Sosyal medyanın söyledikleri
Sosyal medyaya yansıyan yorumlardan yola çıkararak Ermeni diaspora gençliğinin son ruh halini birkaç başlık altına analiz etmek mümkün gözüküyor:
- Batı dünyasına kızgın olanlar: Gençlerin bir kısmı ABD ve diğer Batılı büyük devletlere çok kızgınlar. Ermeni milletine yeterince yardım etmediklerine inanlar çok fazla. 44 gün süren savaşı ve 10 Kasım 2020'de imzalanan anlaşmayı hazmedemeyen bazı Ermeniler, Batı Avrupa ülkelerinin Ermenistan'a yardım etmemiş olabileceğine inanamıyor. Bu hayal kırıklığı o kadar fazla ki; bir kısmı Batı'nın yardım teklif etmiş olabileceğini ama Ermeni liderlerin bunu kabul etmemiş olabileceğini düşünüyorlar.
- Rusya'yı müttefik görenler: Diaspora Ermenilerinin önemli bir kısmı Rusya'dan nefret ederken önemli bir kısmı hâlâ Rusya'yı bir müttefik olarak görüyor. Ermenistan'ın kendisini kurtarması için, ya Rusya yolumuzdan çekilsin ya da bize yardım etsin diyenler epey fazla.
Bu görüşü savunanlara göre Güney Kafkasya gibi vahşi ve uluslararası ilişkilerin çok girift olduğu bir coğrafyada Ermeniler kendi kendilerini yönetemezler. Dolayısıyla Ermenistan'ın Rusya federasyonuyla ilişkilerini güçlendirmesi gerekir. 19. yüzyılın başından itibaren Ermenistan'ın var olması ve siyasi yaşamını sürdürmesi Rusya sayesindedir. Son 30 yılda da Ermenistan Türk komşularına rağmen burada yaşamayı başardıysa bu da Rusya'nın desteği sayesindedir. Rusya desteği kestiği takdirde Ermenistan yaşayamaz.
Ermenistan'ın Rusya'dan uzaklaşması Türkiye'ye bağlanmasından başka bir sonuç doğurmaz. Rusya ile dostluk ve ittifak isteyen diaspora üyelerine göre eğer bir gün, herhangi bir sebeple Rusya Ermenistan'ı terk etmeye karar verirse Ermenistan ertesi gün haritadan silinecektir. Bu görüşte olanlara göre Batı Avrupa ve Amerika Ermenistan'ın sonunu hazırlamaktadır.
- Rusya'dan dost olmaz: Bu görüştekilere göre Ermenilerin dostu Batı Avrupa ve Amerika'dır. Rusya'yı Ermenistan'a destek olmaya da ancak Batı ikna edebilir. Çünkü Rusya, Türkleri ve Azerbaycan'ı desteklemektedir.
Rusya tarafsız bile kalmış olsa Batı desteği yüzünden Azerbaycan Ermeni topraklarına saldıramazdı diyorlar. Bu yüzden Ortak Güvenlik Örgütü (CSTO) Rusya'nın kuklasıdır, artık ölüdür ve Ermenistan'a yardım edemez. Rusya kesinlikle Ermenistan'ın müttefiki değildir. Rusya, Ermenistan'a ihanet etmiştir. NATO üyesi Türkiye ve İsrail destekli Azerbaycan ile birlikte hareket etmiştir.
Ermenilerin Karabağ'dan atılmasına seyirci kalmıştır. Bu nedenle Paşinyan'ın Biden ve NATO Genel Sekreteri ile yapmış olduğu görüşmeler olumludur. O halde Ermenistan Rusya'ya bir bedel ödetmelidir. Ermenistan'ın Rusya'ya bağımlılığını azaltmak şarttır.
- Amerika tek dostumuz diyenler: Bu görüşü savunanlar epey ağırlıkta. Ermenistan diasporasız yapamaz ve en güçlü diaspora Amerika'dır. Nancy Pelosi'ninErrmenistan'ı ziyareti, Ermensitan'a koşulsuz destek vermesi, Azerbaycan'ı saldırgan taraf ilan etmesi ve silah ambargosunu desteklemesi bu görüştekileri ziyadesiyle memnun etmiş gözüküyor. Pelosi'nin ziyareti Ermenistan'ın tanınırlığı ve sesini duyurmasını sağlamış ve kendisine güvenini artırmıştır.
Öte yandan diaspora mensupları Ermenistan'a yardım konusunda ABD ve İran'ın aynı çizgide olmasını garipsiyor ama işe yarayacağını düşünüyorlar. Alida Epremiyan'ın Armenian Weekly'ye yazdığı şu yorum bunun işareti:
"O kadar da saf olmayalım. Ermenistan stratejik bakımdan çok önemli bir coğrafyada yer alıyor ve hiç bir şeyimiz olmasa da Ermenistan'ın İran ile sınırdaş olması bile yeter.",,,,
Saro Melkonyan adlı bir Ermeni de yine yazdığı bir yorumda, Ermenistan'ın stratejik pozisyonunu kullanarak tarafları birbirine karşı kullanması gerektiğini savunuyor. "Türklere karşı Ruslar'ı, Azerbaycan'a karşı İran'ı kullanmalıdır" diyor.
- Bağımsız Ermenistan'ı savunanlar: Diasporada bağımsız Ermenistan isteyenler çok ama sınırları konusunda fikir ayrıkları çok fazla. Bu görüşte olanlara göre Ermenistan daha fazla ticaret yolları açarak ekonomisini güçlendirmelidir. Zengezor Koridoru'nun açılmasına Karabağ'ın bağımsız olması koşuluyla izin verilmelidir. Bu sayede Ermenistan izolasyondan kurtulacak ve ülke daha müreffeh olacaktır.
Anti-tarih destekçileri
Ermeni diaspora mensupları arasında geçmiş defterleri kapatalım ve kendimizi geçmişe tutsak etmeyelim diyenler az da olsa var. Son gelişmelerin yaşattığı travma, bu şekilde düşünen Ermenilerin sayısını artırmış görünüyor.
Ermenistan Başbakanı Paşinyan ve taraftarları, savaşın sürmesinin Ermenistan'ı tamamen yoksullaştıracağını hatta yok edeceğini savunuyor.
Geçmişin tutsağı olmak Ermenistan'ın varlığına bir tehdit olarak görülmeye başlandı.
Sonuç: "Osmanlı'da eli iş tutan Ermenilerdir"
1915 yılında Amerika'nın Halep konsolosu olan J. B. Jackson Dışişleri Bakanlığı'na şu mealde bir telgraf çekmişti:
Siz bu topraklarda eli iş tutan, zanaatkâr, sanatçı ve bilim adamı gibi işe yarar insanların tespit edilerek Amerika'ya gönderilmesini istiyorsunuz ama bu topraklarda Ermeniler dışında bu vasıflara uyan başka bir topluluk yoktur.
Bu telgraftan şu yüzden söz ettim. Ermenilere ve özellikle diaporada yaşayanlara bugün sahip oldukları aşırı güveni Amerika ve misyonerler vermiştir. Ancak bu güven aşısının Ermenilerin ruh haline iyi geldiğini söylemek mümkün değildir.
Nitekim bugün diasporada öyle hayal kırıklığı yaşayanlar var ki bazıları açıkça Ermenilerin kendi kendilerini yönetmekten aciz olduklarını yazıyor.
Sovyetlerin dağılması sonrasında yaşananlar Ermenistan'ın bağımsız bir devlet olmaya hazır olmadığını gösterdi diyecek kadar ileri gidenler de var.
Bana göre ise çıkar tek yol, tarihe hapsolmamak ve Türkler ile ilişkileri 1915'in kıskacından kurtarmaktır.
Remembrance Day in Artsakh, September 27, 2022 (Photo: MarutVanyan/ArmenianWeekly)
Armenian diaspora. (2022, March 16). In Wikipedia. https://en.wikipedia.org/wiki/Armenian_diaspora
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish