Entegre bakış ve aşiretlerden faydalanmak

Dr. Yüksel Hoş Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Wikipedia

Bugün bir anda Irak'ta silahlar patladı ve sanki bir el "başlayın çocuklar" demiş gibi işler karışmaya başladı. 

Diğer bir el de geçen hafta Libya'da devredeydi. Türkiye ile içtiği su ayrı gitmeyen ve Türk soylu olduğunu her fırsatta belirten eski içişleri bakanı Fethi Başağa, Hafter safına geçerek Trablus'a yürüdü.

Bayraktar SİHA'ları tarafından konvoy etkisiz hale getirildi ancak Libya'daki istikrarın ne kadar istikrar üzere olduğu ve bölgedeki aktörlerin ne derece oynak olduğu da anlaşıldı.

Bu da üzerinde bulunduğumuz zeminin oynaklığını göstermesi açısından önemlidir.

Daha dışişleri bakanlığımızda Ortadoğu'daki aşiretleri gösteren bir aşiret haritası yoktur. Ancak İngiliz Dışişleri Bakanlığı'nda vardır.

Türkler Ortadoğu'yu 400 sene yönetirken İngiltere'nin yönetimi veyahut parmağı 50 ila 60 sene kadar bir süredir söz konusudur.

Bölgede hangi aşireti ne şekilde destekleyeceğinizi ve bu desteğin kime ne çeşit bir kazanç sağlayacağını bilmeden hareket edemezsiniz.

Aşiretler siyaseti, 64 karelik bir satranca benzemez. Bilakis yüzlerce, binlerce karelik bir satranca benzer.

Aşiretler, Ortadoğu akciğerinin alveolleridir. Nasıl akciğerlerde, akciğer arteryası bronşlara, bronşlar da alveollere ayrılıyorsa Ortadoğu'daki aşiretlerde de durum aşağı yukarı benzerdir.

Aşiret, Arap'ın milletidir. Aşiret onların STK'sı, aşiret o bölge toplumunun geleceğine dair ana karar organıdır.

Aşiret, komşusu olan bir aşiretle iyi veya kötü ilişkiye sahip olabileceği gibi onunla aynı üst aşiretin bir kolu olarak yukarıdan gelen emre tabiiyet de gösterebilir.

ALES sorularını bilenleriniz vardır. Misal şöyle örnekler vardır:

"Bir binanın 3. katında vegan bir bayan vardır. Onun birkaç kat üstünde ise çok çocuklu aile. Bu iki ailenin arasında vegan olanla arasında 2 kat mesafeli olmak üzere gürültü sevmeyen bir aile yerleşecek ancak bu aile de alerjisi sebebiyle köpekli veya kedili bir aileye komşu olmayacaktır. Köpekli aile ise girişte olmamalıdır çünkü bahçedeki bitkilere alerjisi vardır. Bununla birlikte vegan aile ile alerji duyarlı aile de müzik yapmaktadırlar ve az çocuklu X ailesi bunlar arasında olmamalıdır vb… " gibi akıl yakan ama çok zevkli sorulardır.

Uydurarak yazdığım bu tür bir metne göre, size 5-6 soru sorulur ve her bir katı şemalandırıp çözersiniz. 

Bu aşiretleri dikkate almadan, kimin kimle nasıl ilişkileri var diye koskoca bir tahtada en basit şejkliyle şemalandırmadan da kimse kusura bakmasın ama hiçbir haltı çözemezsiniz.

Arap Aşiretleri ile alakalı sosyoloji tezi yoktur koskoca ülkenin. Yapılmış aşiretler haritası da İngilizlere ve ABD'deki bazı düşünce kurumlarına aittir.

Bu şartlarda X aşireti Sünni'dir. Komşusu olan Y aşireti ise Sünni ama Hanbeli eğilimlidir.

X aşireti de Y aşireti de selefi bir S aşiretin liderliği altında yaşamaktadırlar. Bu selefi aşiretin ise rakibi Z aşiretidir.

Z aşiretinin yayıldığı topraklar 1, 3 ve 7 numarayla gösterilen ülkelere bölünmüştür.

Bu ülkelerden 1 numaralı ülke bir Şii ülkedir ve Z aşiretine yönetimde kısıtlı haklar vermektedir.

3 numaralı ülke ise Sünni olup Z aşireti ile dosttur ama S aşireti ile olumsuz ilişkilere sahiptir.

7 numaralı ülke ise tüm aşiretlerle iyi ilişkilere sahip olmakla birlikte coğrafi olarak bu aşiretlerle arasında T, L ve N aşiretleri bulunmaktadır ve N aşireti 6 numaralı ülke ile işbirliği içerisinde olup selefi S aşiretinden destek almaktadır.

7 numaralı ülke ise hem S aşireti ile iyi olup hem de 1 numaralı ülke ile gergin ilişkilere sahiptir (bunu daha 200 sayfa daha uzattığımızı düşünün).

Yukarıdaki metne göre X aşiretinin T aşiretine göre durumu nasıldır?

"Yukarıdaki metne göre N aşiretinin 3 numaralı ülkeye göre durumunu yazınız" vb. gibi çok yönlü, çok hesaplı ve çok mantıklı bir silsile ile okunması gereken bir şeydir aşiretler siyaseti.

ALES'e girmemiş, zorlayıcı mantık sorularıyla cebelleşmemiş sıradan bir 80 IQ sahibinin yapacağı iş değildir.

Bu aşiretler siyasetini "Müslüman din kardeşlerimiz" lafı ile de götüremezsiniz. Kimse takmaz bunu.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

İnsanların sizin dışınızdaki büyük bir zaman diliminde gelişmiş olan dostlukları ve anlaşmazlıklarını bilmeden o coğrafyalarda kontrol ve hâkimiyet sağlayamazsınız.

İngilizlerin Hint alt kıtasına çıktıklarında ilk önce kıyılarda şirketlerle faaliyet sağlayıp sonra bu "şirketlerin" Hindistan'ı sömürgeleştirecek bilgi birikimine ulaşması ile birlikte İngiliz Hint siyaseti başlar.

Zayıf olan, güçlü olana karşı desteklenir, aralarındaki düşmanlıklardan ve dostluklardan, dini durumlarından faydalanılır.

Hindu bir racalığın Müslüman bir racalık ile düşmanlığı varsa körüklenir, dostluğu varsa bitirilir.

Yer yer tıpkı Jhansi Racalığının komşu İslam Racalıklarından destek alması gibi olaylar da yaşanmış olsa da genelde bu coğrafyadaki parçalılık, Britanya İmparatorluğu tarafından iyi kullanılmıştır.

İngilizler bundan faydalanmanın yolunu bilgide bulmuştur. Her bir topluma ait bilgi, kitap, vesika her şey değerlendirilmiştir.

Değerlendirme kelimesi çok güzel bir kelimedir. Bilginin de değerlendirilmesi, sahayı bilenlerin değerli bilgilerinin faydalanılabilir hale getirilmesi ile gerçekleşir.

Geçtiğimiz günlerde bir Arap aşiret ile temasım oldu. Liderleri Yeni Zelanda'da siyasi sığınmacı olarak yaşıyor ve anlattığına göre, Selman'ın başına ödül koyduğu kimselerden birisi.

Ayrıca I. Dünya Savaşı'nda Türklerin safında son ana dek saf tutan bir aşiret bu ve 13 milyon kadar da üyesi var. 

Bu insanların çoğu Irak'ta, yarıdan azı ise Suudi Arabistan'ın kuzeyinde yaşıyor. Raşidi aşireti ya da Cebel Şammar Emirliği'nden bahsediyorum.

Bu insanlar Türkiye'nin kendileri ile çalışması halinde Türkiye sınırından tutun, Suudi Arabistan'ın kuzeyine dek uzanan bir bölgenin kendi aşiretine ve oradan da Türkiye'ye tabi olacağını söylüyor.

Bu aşiretin Suriye kolu ise şu anda ABD etkisiyle PYD saflarındaki 5 bin kişilik bir silahlı birliğe sahipmiş ve bu birlik de Suriye ile Irak arasındaki bağlantı kısımda çoğunluktalar. Aşiretin liderinin dediği ise şu:

Biz onları kazanırız. Onları bize bırakın. Bize sadece Türk devleti ile bir görüşme yeter.


Velakin Türk Hükumeti tarafından ciddiye alınmayı bekliyorlar.

Yeni Zelanda'daki eçiliğilimiz ile de görüşmeye çalışmışlar ancak elçinin kendilerini pek dinlemediğini ya da anlamadığını belirtiyorlar.

13 milyon kadar insanın lideri olduğunu iddia eden birinden bahsediyorum. Kolay kolay ulaşılabilen birisi değil ve bir önemli arkadaş bağlantımla kendilerini tanıma fırsatım oldu. 

Türkiye Cumhuriyeti'nin bölgedeki çıkarlarının başarısı bu insanların da başarısı demek çünkü can düşmanları Suudi aşireti.

Hal böyleyken ve Türkiye ile Suudi Arabistan arasında balayı rüzgârları eserken bu tür bir şeyi göstere göstere yapmak tabii ki iyi olmaz.

Ancak en azından bu insanları bir davet etmek ve ne istediklerini, ne verebileceğimizi ve karşılığında onların da ne verebileceklerini bir görmek gerekir.

Dinlememek, randevu vermemek veyahut görmezden gelmek değildir çözüm.

İngiliz kraliçesinin bir Afrikalı kabile reisi ile fotoğraf verdiği bir dünyada sanıyorum bölgesine çakılı her aşiretten faydalanacağımız bir satranç hamlemiz mutlaka kayıtlı olmalıdır.

İsteyenler okuyabilir. İngilizler Suudi aşiretini desteklerken, Osmanlı ise Raşidi Aşireti'ni (Cebel Şammar Aşireti) desteklemişti.

Günümüzde Arabistan'da ay yıldızlı bayrağı tek sembol edinenler bu aşiretin mensuplarıdır.

Ay yıldızları sarıdır ve zemin bizimkisi gibi kırmızıdır tek farkı odur. Ayrıca aşiret üyeleri Arabistan'da en açık renkli Araplar olmaları ile bilinirler ki onlar bunu Türklüğe ve Türklerle evliliklere bağlamaktadırlar.

Gerçekte ise daha kuzeyde olmalarından dolayı ticaret ve köle rotasından nasiplenip fenotiplerini birkaç ton açtıkları söylenebilir.

Peki, dediğim şeylere dair bir devlet kurumuna ulaşabildim mi?

Hayır!

İlgilenen kimseye ulaşabildim mi?

Yine hayır!

Aşiretin reisi olan W'sam bin Gidran tam bir Türkiye sevdalısı ve atalarının izinden gitmekten başka bir yol olmadığını söylüyor.

Türklere vermek üzere birkaç yüz sayfalık da bir eylem planı kaleme almış (ki bunu görmedim) ancak bunu resmi elden bizimkilere vermek ve en üst makamlarca okunmasını sağlamak istiyor.

Adam henüz muhatap bulmuş değil.

Şimdi anladınız mı? Libya'da neden güvendiğimiz dağlara kar yağdığını?

Arkadaşlar her şey özel kuvvetleri bir yere gönderip TB-2 ile MAML roketi attırmakla bitmiyor.

Bazen bir aşireti kendinize göbeğinden bağlamak yüzlerce roketi boşuna sallamanızı engelleyebiliyor.

Ahmet Davutoğlu 2012 senesinde Libya'ya gittiğinde dışişlerini onlarca kez aramış ve Libya'nın doğusundaki Soussa ve Şahhat bölgesinde yaşayan Giritlilerin ziyaret edilmesini ve bu son derece gerisi dağlık ve savunmaya elverişli kıyının kazanılması gerektiğini belirtmiştim.

Kıyının gerisindeki Cebel Ahdar yani Yeşil Dağ dağlık kütlesi ve önündeki kıyı, Giritlilerce yoğun şekilde meskundu.

Bu kıyının karşısında ise Girit adası vardır. Libya'nın doğusundan daha Halife Hafter'in giriş yapmadığı ve ortalığın dutluk olduğu zamanlardı. 

Ne yazık ki Trablus elçiliğine bile haber verdirtmeme rağmen Ahmet hoca'nın programına bir türlü eklenmedi bu.

Libya'da Türkçe bile konuşamayan Kuloğlu aşiretine bel bağlandı. Belli ölçülerde başarılar elde edilse de bu aşiret Misrata'nın doğusunda neredeyse yoktu. 

Oysa bize lazım olan yer, Libya'nın en çok doğusuydu. Petrolün ve Münhasır Ekonomik Bölge bağlantısının olduğu yer Doğu Libya idi ve oradaki 20 bin kadar Giritli, bulundukları kıyılarda Türklerden hiçbir yardım gelmeden, tıpkı Abdülhamit döneminde Girit'teki vatanlarından oldukları dönemde sahipsiz kalmalarına benzer şekilde belki ikinci Kez sahipsiz kalmışlardı.

İşte bilginin kullanılmaması, kendini beğenmişlik, "ben bilirim"cilik ve "stratejik derinlik" budur.

Bugün Derne'nin Soussa ve Şahhat kasabalarında bir silahlı varlığımız olsaydı şüpheniz olmasın Libya'nın doğusunda da var olur ve Yunanistan'ı buradan çok güzel baskılardık. Ama yokuz.

Çünkü bilim Türkiye'de nadiren siyasetin emrinde olmuştur.

Siyasetçiler için bilim insanları "işini yap, konuşma edebinle uslu uslu otur maaşını al" gözüyle bakılan bir kitledir.

Bu kitle de kabullenilmiş çaresizlik ya da alışılmış hımbıllık ile hareket etmektedir.

Büyük çoğunluğu ise okundan korkan belki bir ok atsam birilerine batar diye okundan korkan memur adamlardır.

Bunların çokça türediği akademiyada haliyle akademisyenliğin de izzet-i nefsi ve ismi hayli indirgenmiş durumdadır.

Ben ve bir grup başıbozuk türü "rahatsız adam" konuşanlardanız. Siyasi bakıp siyasi konuşmadığımız için de milli kalmayı başarıp kitlemizi geniş tutuyoruz.

Zira bizim gibilerin siyasi bakma şansı yoktur. Bu sebeple hayatımız arazi ve arazideki etnik ve kültürel gruplarla alakalıdır.

Bu bilgi kıymetlendirilen bir bilgi midir? Derseniz, hayır! Bulunduğum üniversitede bile bunun kıymetlendirildiğini söylemeyi çok isterdim.
 

r.jpg
Kaynak: Reddit

 

Arkadaşlar!

Uluslararası siyasette, sahadaki hataların yüzde 90'ı, sahaya dair yüzeysel bilgilerden dolayıdır.

Lawrence'ın yaptığı en ciddi iş, kitabi bilgiyi sahada tatbik etmek, arazide aşiretler arasındaki ilişkileri sağlamak, İngiltere'nin kalıcı ve güvenilir, çalışılabilir bir ortak olduğuna Arap aşiretlerinin bir kısmını inandırmak olmuştu.

Lawrence bunları bir gayrimüslim olarak yapmış ve karşılıklı kazanca dair onların güvenini kazanmıştı.

Şimdi ise Araplarla mevcut ilişkilerde "İslam kardeşliği" gibi bir şeyin işe yaramaktan uzak olduğunu artık üstüne basa basa belirtmem gerekiyor.

Irak'ta taşlar yerinden oynadı ancak yeniden bir düzen sağlanır. Taşlar yerinden oynamışsa bilin ki sonraki düzenin sağlanması için oynamıştır ve o taşları oynatanların ekmeğine yağ sürecektir.

Irak'taki meseleler kısa süreli bir iç savaşa giderse bundan Irak'ın kuzeyindeki bölgesel yönetim karlı çıkabilir.

Belki geçen senelerde hallendikleri bağımsızlığı tekrardan ısıtmak isteyebilirler.

Buna ilaveten ABD'nin Suriye'nin güneyinde beslediği ufak birkaç bedevi aşiretin örgütü olan Magawir el-Tawra örgütü ve el-Tanf mini üssünün Ürdün ile Suriye'nin güneyi arasındaki konumu da gözden kaçmamalıdır.

Bu saha muhtemeldir ki gelecekte Suriye'nin doğusundaki PYD bölgesi ve oradan Kuzey Irak'taki bölgesel yönetime doğru uzanacak yeni ve alternatif bir enerji koridorunun kopuk olan Ürdün-PYD bağlantısını sağlamaya matuf olmalıdır.

Şu anda PYD ile aralarında boş bir çöl ve yer yer beliren Esed ve Şii milisler bulunuyor. Ancak ilerleyen zamanlarda bu bağlantının kapatılacağını düşünüyorum.

Türkiye'nin tüm bunlara karşın sahanın ana aktörü olan aktörlerle çalışması lazımdır ki bu aktörler coğrafyaya çakılı çiviler gibidir ve hem kadim hem de eskiden Osmanlı'nın desteklediği aktörler olmuştur.

Bu tür bir irtibat, Suudi-Türk ilişkilerini germeyecek ancak gerektiğinde kullanılmak üzere çekmecede tutmak üzere detaylandırılıp stratejilendirilecek önemli bir mevzudur.

Ürdün yine bildiğimiz gibidir. Şerif Hüseyin ne ise torunları da odur. Ürdün, günümüzde CİA kontrolündeki bir Arap ülkesi.

Petrolü yok ama fosfatı var. Belli bir halkı yok. Tamamı Filistinli göçmenlerden oluşuyor diyebiliriz.

Ayrıca ABD ile ilişkileri en iyi olan Arap ülkelerindendir.

Bu bağlamda en az güvenebileceğimiz ülkelerden birisi.

Niye? ABD düşmanımız mı?

Hayır değil ancak stratejik çıkarlarımız ortak değil ve sahada uzunca bir süredir adı konmamış bir gizli savaş mevcut.

PYD terör örgütünü silahlandıran ABD'nin sahadaki müttefiklerinin güvenilirliği de ABD'nin dostluğu kadar tartışmaya açık bir bahistir.

Buna ek olarak tüm bu Ortadoğu geriliminin bir büyük savaşa evrilmesi halinde Yunan sınırındaki hareketlilik ve silah yığınağı da mana kazanmaktadır.

Bu mana ise bilimi "değerlendirebilen" kimselerin algılayabileceği bir manadır.
Başkalarının değil. Çünkü bakmak ve görmek birbirinden farklıdır.

Bölgesel bakışta sadece bölgeyi okursunuz. Aaa Irak karışmış der ve oradaki aktörleri Mukteda es-Sadr'ı, İran'ın rolünü, Kasım Süleymani'nin faaliyetlerini, ölümünden sonra gelişen meseleleri, Haşdi Şabi gerillalarını tek tek anlatır anlatır yine de bir sonuca gidemezsiniz.

Çünkü bölgesel gelişmelerin nasıl ortaya çıktığı değildir mesele. Makro coğrafi zeminde neye yol açacağının projeksiyonlandırılmasıdır.

Tüm bunlar, enerji hatlarının artık yeniden çizilmesi ya da hatların üzerinden geçtiği ülkelerin sınırlarının yeniden çizilmesi gibi iki sonuca çıkar.

İkisi de masraflıdır ancak birisinde insan gücü gerekirken diğerinde insanları birbirine güç olarak kullanır ve kırdırırısınız.

Bu da Ortadoğu gibi bir yerde sorun değildir. İnsanları birbirine kırdırmak için de aşiretleri ve bağlantılarını bilmek ve her birinin zayıf yanlarını, şantaj yapılabilir ya da kazanılabilir bireylerini ve liderlerini bilmelisinizdir.

Vaktiyle Basel-Cenevre treninde tanışıp muhabbet ettiğim ve kimliğini gizli tutan ama fikirlerini gizlemeyen bir Avrupalı istihbaratçının dediği bir sözü çok severim:

Sarışın kadınlar ve lüks oteller biterse Batı'nın istihbarat silahlarının yarısı kaybedildi demektir.


Evet dostlar…

Kanayan yer doğu olabilir ama gözünüzü Batı'ya çevirin.

Münhasır Ekonomik Bölge (MEB), Yunan sınırı, Adalar, Boğazlar, sanayimiz, ticaret ve transit taşımacılığımızın ana arterleri hepsi Batı'da.

Batı hala dimdik ayakta olsa da belini büken bir enerji açmazı ile karşı karşıyalar.

Bu enerji açmazı onların belini bükerken bizim enerji hubu bir ülke olmamızdan dolayı bize avantaj sağlıyor.

Ama o avantaj da Irak'taki gelişmelerle riske girebilir.

Bir şekilde yaratılmak istenen "Sözde Kürdistan" ülkesi projesinin Akdeniz'e çıkamayacağı kesin gibi.

Çünkü Afrin, TSK tarafından özgürleştirildi. Halep'in kuzeyindeki ufak Tel Rıfat enklavının düşmesinin ise ensesi kulağında…

Bölgede bir "sözde Kürt devleti" kurmak isteyenler Akdeniz'den en az 100 kilometre daha doğuya doğru itilerek kıyıdan uzaklaştırılmışlarken o kıyı, hali hazırdaki Ürdün üzerinden "en azından petrolü satacak" şekilde bir boru hattı ile bu kimselere temin edilebilir.

Borunun güzergahına sahip olan ülke ise ABD olacağından "sözde Kürt devleti" projesi de onlara belinden yüzde 100 bağlı olacaktır.

Diğer yandan Anadolu gemisinin suya indirilmesine az bir zaman kala Yunanistan, "fırsat bu fırsattır" kabilinden son efelenmelerini oynamakta.

Tüm bunlar Yunan genelkurmayının Türkiye'ye saldırmasına yetecek bir cesareti verir mi bilemem ama o cesareti kullanmaları değil sürdürmeleri önemlidir.

Muhtemelen sürdürmeleri gerekmeden bir ABD arabuluculuğu ve ateşkesini düşüneceklerdir ancak Türkiye'ye de vermeleri gereken moral hasarı vermiş olarak.

Büyük olasılıkla Yunanistan'ın planı bu olmalıdır.

Saldırıp, ABD'nin arkasına saklanmak… Bu saldırı nasıl olur? Veya olur mu? Ne şekilde olacak bilemiyoruz.

Ancak Yunan S300 füzelerinin Türk savaş uçaklarına hem de NATO görevi icra ederken kilit atması hiç de hoş ve es geçilecek bir hadise değil.

Türklerin S400 almasına karşın çıkarmadık diplomatik kriz bırakmayan ABD'nin Yunanistan'a karşı bu sessizliği de pek hayra alamet değil.


"Sahada kim kazanacak?" derseniz, bilgiye değer veren ülkeler kazanacak.

Vermeyenler de kazanabilir ama büyük insan bedelleri ödeyerek.

Türkiye'ye karşı bir plan organize edenler ne tür insan bedeli öder?

Bilemiyorum ancak ABD'nin bu günlerde robot asker programı tam gaz gidiyor ve doğrusu aklımı karıştırmıyor değil.

Halen seri üretime geçmiş değiller ancak onun da eli kulağındadır. Star Wars benzeri bir droid ordusu zaten uzun süredir ABD'li uzmanların rüyasıydı.

Bizim ise rüyalarımız Emevi camiinde namaz kılmaktı.

Pek tabii ki barışla da kılmak mümkündür o namazı.

Barış için şeytanla bile tokalaşmak gerekebilir. Çünkü şeytandan da şeytan olabilen tek şey vardır o da dünyada at oynatabileceğini sanan ve kendisine sınırsız güvenen küresel bir çete. 

Araplar ve Türkler birbirinin hâkimi veya hadimi olmadan eşit ve makul bir ortaklıkta bir araya gelmeli ve bölgede yeni sözde devletçiklere müsaade etmemelidir.

Türkler Okyanuslara, Araplar da enerjilerini Avrupa'ya taşımak ve gerek Türkiye üzerinden gerekse de Libya üzerinden Avrupa'ya giden hatların güvenliği için daha iyi bir rotaya ve bunu koruyacak partner ülkeye sahip değildir.

Bu Ortadoğu coğrafyasının kuzeyinde klanlardan ve aşiretlerden ve parçalı etnik gruplardan oluşmayan belki en türdeş ülke Türkiye'dir.

Türkiye'deki huzurun ise garantisi, kabul edelim ya da etmeyelim laikliktir.

Aksi takdirde birçok Ortadoğu ülkesine hâkim olan mezhep ve din soslu ama maksadı batılıların güç paylaşımı üzerinden dönen vesayet savaşlarında bir perde de bizim ülkemizde sahneleniyor olabilirdi.

Cumhuriyet gerçekten bir nimet ve 1923'ten beridir bir huzur diyarında yaşamanın kıymetini meğer ne az bilmişiz.

O huzuru bizlere kazandıran Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarına ve her biri bu vatan uğrunda kanını toprağa, rengini al bayrağa hediye etmiş kahramanlara selam, rahmet ve minnetimi sunarım.

30 Ağustos Zafer Bayramımız kutlu ve mübarek olsun.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU