Soçi Zirvesi'nin ardından

Gülru Gezer

Fotoğraf: Reuters

Geçtiğimiz haftaya Erdoğan-Putin görüşmesi damgasını vurdu. Cuma günü Soçi'de gerçekleşen zirve öncesinde günlerce iki liderin hangi konuları ele alacağı tartışıldı.

Türkiye'de yorumcular, Suriye'ye yönelik olası operasyon, Ukrayna krizi ve tahıl sevkiyatı anlaşması, Akkuyu Nükleer Güç Santrali'yle ilgili son gelişmeler üzerinde dururken, Rus yetkililerden gelen açıklamalarda ekonomik ve ticari ilişkilerin ele alınacağı belirtiliyordu. 

İki lider arasındaki görüşme yaklaşık dört saat sürdü. 29 Eylül 2021 tarihinde yine Soçi'de yapılan zirve 2 saat 45 dakika sürmüş, görüşme sonrasında basın toplantısı ya da basın açıklaması yapılmamıştı.

Bu defa basın toplantısı düzenlenmedi, ancak bir ortak bildiri yayımlandı. Cumhurbaşkanı Erdoğan Türkiye'ye dönüşte, ziyareti "önemli ve başarılı" olarak nitelendirdi.

Zirve gerçekten de çok hassas ve önemli bir zamanda yapıldı ve bazı pürüzlü konuların en üst düzeyde ele alınmasına vesile oldu. 


100 milyar dolarlık hedef ve Akkuyu

İki ülke arasındaki ticaret hacminin 100 milyar dolara çıkartılması hedefi doğrultusunda ortak bildiride "ulaştırma, ticaret, tarım, sanayi, finans, turizm ve inşaat gibi sektörlerde uzun süredir iki ülke gündeminde bulunan konularda işbirliğinin güçlendirilmesi yönünde somut adımlar atılması" amacıyla tarafların mutabık kaldığı ifadesi yer alıyor. 

Murat Yetkin 6 Ağustos tarihli yazısında, Türkiye'yle yaptırımlara takılmadan ticaretin geliştirilmesi konusunda Rus tarafının önerisinin, 14 Haziran'da Rusya Başbakan Yardımcısı Overçuk'un ziyareti sırasında Cumhurbaşkanı Erdoğan'a iletildiğini, bilahare iki ülke uzmanlarının konu hakkında çalışmaya başladığını belirtiyor.

Yetkin, görüşmelere Tahran'da da devam edildiği, Merkez Bankası Başkanı Kavcı'nın da Tahran'da bu nedenle bulunduğuna dikkat çekiyor.

Çalışmaların son hali ise büyük ihtimal geçtiğimiz haftanın başında Türkiye'yi ziyaret eden Rusya Başbakan Yardımcısı Novak'ın ziyareti sırasında tamamlandı.

Böylelikle, Soçi'de liderlerin nihai onayı alındıktan sonra Novak ve Ticaret Bakanı Muş iki ülke arasındaki ekonomik ve ticari ilişkilerin "yol haritası" olacak bir mutabakat muhtırası imzaladı.  

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Soçi'den dönüşte gazetecilerin sorularını yanıtlarken iki ülke arasında önümüzdeki dönem atılacak adımların ipuçlarını verdi.

Erdoğan, Rusya Başbakan Yardımcısı Novak'ın açıklamasını teyit ederek, Rusya'dan doğalgazın bir kısmının ruble üzerinden alınacağını, bunun her iki ülkenin ekonomisi açısından kazançlı bir sonuç olduğunu belirtti.

Cumhurbaşkanı, MİR karta da değinerek, 5 Türk bankasının halihazırda bu konu üzerinde çalıştığını açıkladı.

Tüm bu hususlar muhakkak ki Türkiye'nin ekonomisine nefes aldıracaktır, ancak Batı gelişmeleri yakından takip edecek ve Türkiye'nin arabuluculuk görevinde bir aksama ya da azalma olması halinde Rusya'ya yönelik yaptırım uygulaması konusunda baskılarını artıracaktır.

Rusya'yla işbirliği yapan Türk şirketlerinin ikincil yaptırımlara da maruz kalmamak için bu süreçte dikkatli olmaları gerekecektir. 


Ayrıca, görüşmede Akkuyu NGS de gündeme geldi. Cumhurbaşkanı ikili görüşmenin başında herhangi bir gecikmenin olmamasının önemine işaret etti.

Nitekim zirveden hemen önce Rosatom sessizliğini bozarak bir açıklama yaptı. Şirketin Genel Müdürü Likaçev, çalışanların yüzde 80'den fazlasının Türk vatandaşı olduğunu ve bu sayının ve projedeki toplam Türk firması sayısının zamanla artacağını açıkladı.

Likaçev açıklamasında devamla, Türk firmalarından beklentilerini "yükümlülüklerini son derece şeffaf, dürüst ve titiz bir şekilde yerine getirmeleri ve 2023'te ilk ünitenin inşasının tamamlanması hedefine ulaşılmasına katkıda bulunmak için mümkün olan her şeyi yaptığını görmek" olarak ifade etti.

Cumhurbaşkanı Türkiye'ye dönüş uçağında, bu hafta Akkuyu'yu bizzat ziyaret ederek incelemelerde bulunacağını, bilahare Putin'le görüşüp konu hakkında kendisine bilgi aktaracağını ve birlikte bir yol haritası oluşturacaklarını belirtti.  


İstanbul Mutabakatı'nın uygulanmasına vurgu 

Ortak bildiride, tahıl anlaşmasının imzalanmasında iki ülke arasındaki yapıcı ilişkilerin rol oynadığının altı çizildi; Rusya'nın da tahıl ürünleri ile gübresinin kesintisiz ihracı da dahil anlaşmanın tam olarak uygulanmasına vurgu yapıldı. 

Anlaşma kapsamında şu ana kadar herhangi bir sorun çıkmadı. Ancak Putin'e derin güvensizlik besleyen Batı'da, Rusya'nın bir noktada yükümlülüklerine uymayacağı endişesi hala sürüyor.

Anlaşmanın sürdürülebilirliği tarafların iyi niyetine kalmış durumda.  Bu noktada Rusya'dan gelecek sevkiyatların hiçbir engel çıkartılmadan destinasyonlarına ulaştırılması önemli. 


Ateşkes olur mu?

Türk makamları tahıl anlaşması sonrasında Rusya ile Ukrayna arasında ateşkesin sağlanması yönünde çalışmalarına ağırlık vereceklerini açıklamıştı.

Putin'e yakınlığıyla bilinen Almanya'nın eski Başbakanı Gerhard Schröder, geçen hafta Rusya'yı ziyaret etmiş ve Moskova'nın çözüme hazır olduğunu, ateşkes sinyalleri aldığını duyurmuştu.

Ortak bildiride konuya değinilmemiş olsa da, görüşmede Cumhurbaşkanı Erdoğan, Putin'le meseleyi ele almıştır.

Tahıl anlaşmasının sürdürülebilirliği ve tarafların samimiyetine bağlı olarak önümüzdeki dönemde ateşkes için yeniden tarafların müzakere masasına dönmesi için Türk diplomasisi büyük gayret gösterecektir. 


Rusya'dan "Suriye yönetimiyle temas edin" mesajı

Tahran'da ne İran ne de Rusya'dan gerekli desteği alamayan Türkiye açısından toplantının en önemli gündem maddesi Suriye'ye yönelik olası operasyon ve güvenli bölge oluşturulması meselesiydi. 

Ortak bildiride yer alan Suriye paragrafında;  "…Suriye'de tüm terör örgütlerine karşı mücadelede dayanışma ve eşgüdüm içinde hareket etme kararlılıklarını teyit etmişlerdir" cümlesiyle, Türkiye'nin 2019 tarihli Soçi Mutabakatı çerçevesinde Rusya'dan Tel Rıfat ve Münbiç'teki YPG/PYD unsurlarından temizlenmesi yönündeki beklentisi yinelenmektedir.

Öte yandan, "tüm terör örgütleri" ifadesi Türkiye'nin de İdlip'i terör unsurlarından arındırmasına ilişkin Rus tarafının beklentisini yansıtmaktadır.  

Cumhurbaşkanı Erdoğan uçakta yaptığı açıklamalarda, Putin'in terörle mücadele konusunda Türkiye'nin yanında olacağını, ancak bu konuların Esad rejimiyle doğrudan ele alınmasının daha isabetli olacağını ifade ettiğini söyledi.

Bu esasında yeni bir husus değil. Rusya bir süredir Esad'la doğrudan görüşülmesi yönünde Türkiye'ye telkinde bulunuyor.

Halihazırda Cumhurbaşkanı'nın da belirttiği gibi istihbarat örgütleri arasında bir iletişim kanalı mevcut, ancak Türkiye bunu yeterli görmüyor ve Rusya'nın da terörle mücadele konusunda desteğini istiyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'a göre bu konuda taraflar arasında bir mutabakat mevcut. 


Peki, tüm bu hususlar Rusya'nın Türkiye'ye "yeşil ışık" yaktığı anlamına geliyor mu?

Yapılan açıklamalardan böyle bir çıkarıma varmak mümkün değil. Ancak Türk makamları zaten ne ABD ne de Rusya'dan icazet almak durumunda olmadıklarını, Türkiye'nin gerekli gördüğü takdirde ve zamanda operasyon başlatabileceğini defaatle açıkladılar.

Dolayısıyla artık, Türkiye açısından kaçınılmaz olarak görülen operasyonun yapılmaması gibi bir seçenek olmadığı anlaşılıyor.

Diğer yandan, Türkiye'nin olası operasyonu İran'da ciddi rahatsızlık yaratıyor ve gelişmeler yakından takip ediliyor.

Tahran Zirvesi'nin hemen ardından Duhok'taki sivillere yönelik saldırı düzenlenmesi ve sonrasında Türkiye'nin suçlanmasının bir tesadüf olmadığı açıktır.

Türkiye'nin İran'la da bir süredir gergin seyreden ilişkisinin olası bir operasyonla ne yöne evrileceğini kestirmek zordur. Bu nedenle operasyon kararında İran'ın da denklemde yer alması gerekecektir. 


Şangay İşbirliği Örgütü: Türkiye Batı'ya arkasını mı dönüyor?

Cumhurbaşkanı Erdoğan Putin'in kendisini eylül ayında Özbekistan'da düzenlenecek Şangay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) Zirvesi'ne davet ettiğini, kendisinin de davete icabet edeceğini belirtti.

Türkiye ŞİÖ'nün diyalog ortakları arasında yer almaktadır. Cumhurbaşkanı Erdoğan 2016 yılında AB'ye tepki göstererek, Türkiye'nin ŞİÖ üyeliğini değerlendirebileceğini açıklamıştı.

Daha ziyade bir güvenlik örgütü olan ŞİÖ'ye Türkiye'nin olası üyeliği Batı'ya sırt dönmek anlamına gelmez. Türkiye bulunduğu coğrafya itibarıyla çok yönlü bir dış politika izlemektedir ve izlemelidir.

Türkiye bir yandan Avrupa-Atlantik kurumlarıyla ilişkilerini geliştirip derinleştirirken diğer yandan kendi çıkarlarına hizmet edecek yeni oluşumlar içerisinde de yer alabilmelidir. 

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU