Abbasi İmparatorluğu'nun Hürrem Sultanı: Hayzüran bint Atâ

Faik Bulut Independent Türkçe için yazdı

Hayzuran bint Atâ tasviri / Görsel: Pinterest

Bilen bilir: Kurulan saraylar genelde hükümdarın veya devlet adamının halktan koptuğunun önemli bir simgesidir. Saray duvarlarının yüksekliği de yöneten ile yönetilen arasındaki uçurumun derecesinin işareti sayılır.

Günümüzdeki yönetici sarayını ne kadar gözden ırak ve ulaşılmaz bir yere kurdurmuşsa, o denli tecrit edilmiş ve sokaktaki insandan çekinir olmuş demektir.

Bu durum, aynı zamanda söz konusu tepedeki yöneticinin otoriterliğinin, despotluğunun ve ürkekliğinin de delili anlamına gelir.

İslam tarihinde saray kurma fikri zalim Emeviler devrinde başladı ancak Abbasi hanedanı tarafından tahkim edilmiş aşılmaz kale haline getirildi. Saray duvarları iyice yükseltildi. Despotluk ve zalimlik de o oranda arttı.

Saray, sadece bu değildir. Aynı zamanda "entrika" dönen yer demektir. Keza "harem" demektir. Harem bir yanıyla kadınların, cariyelerin, hükümdar gözdelerinin kapatıldığı yer; diğer yanıyla kadınların yani padişah eşleriyle analarının hem kendi aralarında hem de devlet ricalıyla yaşanan iktidar kavgaları, taht oyunları ve saray entrikalarına dâhil oldukları yer manasına gelmektedir. 

Emeviler zamanında saray kadınları arasında tutsak edilmiş veya siyasi evlilikler yoluyla farklı diyarlardan getirilen cariye yahut saray gelinleri olmuştur.

Mesela Mervan-ı Himar'ın (Eşek Mervan) annesi, bir Kürt kızıdır. Bu arada çoğu Arap kökenli olmakla birlikte Emevi saraylarında Berberi, Rum, Ermeni, Habeş ve Kafkasya yahut Akdeniz bölgesinden yabancı kadınlar da bulunurdu. 

Abbasiler bu geleneğin dışına çıktılar. Artık halifeler Arapların dışında İran, Türk ve Berberî asıllı kadınlarla evlendiler. Böylece iktidar kavgası için yeni bir zemin hazırladılar.
 

Bazı Abbasi Halifeleri .jpg
Bazı Abbasi halifeleri

 

Abbasilerin üçüncü halifesi olan Muhammed Mehdi (775-785) cariyelerle evlenme geleneğini başlatmış, onları saraya alarak devlet çarkının işleyişi hakkında bilgi sahibi olmalarının önünü açmıştır. 

Abbasilerin ilk dönemi için tespit edilen 21 halifeden sadece üçünün annesi hürdür. Bu halifeler ise meşhur olan künyeleriyle; Ebu Abbas Seffâh, Muhammed Mehdi ve Muhammed Emîn'dir.  

Diğer kadınlar cariye konumunda olup, dönemin halifesinden (hükümdarın) erkek çocuk sahibi olan "ümmüveled" unvanını taşıyan kimselerdi.

Bir anlamda Osmanlı haremlerinde "haseki sultan" mertebesine yükseltilen harem kadınları gibiydiler.

Bu cariyelerin bazıları bir halifenin eşi iken daha sonra gelecek halifenin annesi olmaktaydı.

Ümmüveledler,  bu tür aile veya hanedan içindeki akrabalık bağlarından ötürü kaçınılmaz olarak yönetim erkine-aygıtını etkileyebilmişlerdir. 

Bu cariyeler, bir taraftan efendileri konumundaki halifelerin eşleri olmaları sayesinde devleti yöneten kişiye en yakın insanlar vasfını elde etmişler, diğer taraftan da ölen eşlerinin ardından yeni seçilen halifenin annesi (valide sultan) sıfatıyla idarenin üzerinde etkilerini devam ettirmişlerdir.

Abbasi Devleti'nin ilk döneminde ümmüveled (haseki sultan) olan halifeler kimlerdi?

Abbasi Devleti'ni halife yönetirken, bu ümmüveledler halife üzerinde ne kadar etkiliydiler?

Halifenin hür eşlerinden olan çocuklarına rağmen niye bu ümmüveledlerin çocukları halifelik makamına oturuyorlardı? 

Muktedirbillâh'ın halifeliği sırasında annesi Seyyide (Şağab), Hâle ve Ümmü Musa El Haşimiyye adlı cariyeler devlet yönetiminde büyük nüfuz sahibi olmuşlardı.

Tarihçi İbn Tiktaka, Muktedirbillah devrinde haremin nüfuzunun zirveye ulaştığını, devletin kadınlar ve hadım haremağaları (kızlar ağaları) tarafından idare edildiğini yazmıştır. 

Bu durum, Osmanlı saraylarındaki kudretleri ve iktidar kavgaları nedeniyle tarihe adları geçen Harem deki şu sultanları akla getirmektedir: Hürrem Sultan, Kösem Sultan, Mihrimah Sultan, Nurbanu Sultan ve Safiye Sultan.

"Valide Sultan" unvanıyla iktidara oynayan harem hanımlarının dışında, üçüncü bir güç odağı daha vardı.

El Qahramaniye adı verilen bu yapıyı oluşturan zümre, kadınlardan oluşmuştu. Halife eşi veya annesinin buyruğu altında adeta paralel bir devlet, gölge hükümet gibi faaliyet gösteriyorlardı.

Dolayısıyla Abbasi sarayındaki iktidar oyunlarına ve entrikalara dâhil olabiliyorlardı. İcabında devlet erkânına söz geçirip asker ve sivil bürokrasinin terfi yahut tayinlerinde önemli bir oynayabiliyorlardı.

El Qahramaniye mensubu kadınların hamisi ise adı öne çıkmış olan kudretli, etkili ve nüfuz sahibi ümmüveled (valide sultan) unvanlı saray kadınları idi. 

O dönemde Abbasi saraylarındaki siyah ve beyaz hadımların sayısı 11 bine çıkmıştı.

Aynı tarihte haremdeki kadınlardan sorumlu iki cariyenin bulunduğu bilinmektedir.

Bunlardan biri Halife Muktedirbillâh'ın, diğeri de annesi Seyyide'nin (Şağab'ın) cariyesiydi.

Meşhur mahkûm ve tutuklular zaman zaman sarayda hapsedilir ve halifenin cariyesinin gözetimi altında rahat bir hapis hayatı geçirmeleri sağlanırdı.

Bunlar arasında başvezir İbnü'l-Furât, Emir Hüseyin b. Hamdan ve Ali b. İsa sayılabilir.

İşte o kadınlardan biri de Yemenli Hayzuran (Hayzürân) idi. 

Tam adı El Hayzürân bint Atâ el-Cüreşiyye (öl. 789) olarak bilinir. Kanuni Sultan Süleyman'ın cariyesi ve sonra hanımı olan Hürrem Sultan'ın hayat serüvenine benzer bir yaşam sürmüş; yine Hürrem gibi saray entrikaları ve iktidar oyunlarına güçlü biçimde dâhil olmuştur Hayzuran. 

Daha yakından inceleyelim kimliği ve kişiliğini.
 

Hayzuran. Kaynak-El Cezira.jpg
Hayzuran / Görsel: aljazeera.net

 

Rivayet odur ki, bir çatışmada esir alınarak Bağdat'a getirilen Taberistan hükümdarı Atâ adlı bir Yemenlinin kızıdır.

Hayzuran'ın Yemen çölünden kaçırılıp Mekke'deki "köle pazarı"nda satıldığına ilişkin bir anlatım daha bulunuyor.

Farklı bir rivayete bakılırsa, Sakifli bir Arabın kölesi iken Yemen'deki Cüreş'ten bir köle tüccarı tarafından satın alınıp Mekke'deki köle pazarına götürülüp satılmıştır. 

Hayzuran'ın Fas'tan tutsak edilip getirtilen Berberi veya Asya tarafında gelen bir Türk olduğuna dair rivayetler de mevcuttur. 

Onun Yemenli olduğuna ilişkin rivayeti güçlendiren iki olay vardır. Biri, babasının Yemenli olması; diğeri de Yemenli bir ailenin yanında hizmetçi olarak çalışan kardeşi Gıtrîf'in o ülkeden getirilip vali yapılması.  
 

Abbasi Devleti'ni perde arkasından yöneten Sultan Hayzuran. Kaynak ve tasvir-El Cezira.jpg
Abbasi Devleti'ni perde arkasından yöneten Sultan Hayzuran / Görsel: aljazeera.net

 

Gelelim şu cariye olarak satılması meselesine: Abbasi Halifesi Abdullah Cafer Mansur (754-775), oğlu Muhammed Mehdi için bir cariye satın almak üzere pazara giderken uzun boyuyla dikkati çeken Hayzuran'ın yanına gidip şöyle demiş: 

Umduğumun ötesinde bir boyun ve bedenin var. Fakat şu çırpı gibi bacakların estetiğini bozuyor!


Hayzuran hemen cevaplamış:

Yakından bakmış olsaydınız, bu bacakların geleceğiniz için ne kadar önemli olduğu fark ederdiniz Sultanım! Çünkü ihtiyacınız olan şey bu iki bacaktadır.


Bunun üzerine Halife, 776 yılında cariyenin satın alınmasını buyurmuştur. 

Bu esaret ve cariyelik, saraya götürülen Hayzuran'ın makûs talihinin dönüm noktası olmuş, aşamalı biçimde bahtı açılmıştır.

Zira o veliaht prens Muhammed Mehdi ((775-785) sayesinde haremin sultanı oluvermiştir. 

Arapça "has Hint kumaşı, bambu türünden ince, uzun ve esnek bitkiler" manasına gelen "El Hayzuran" sıfatı, dönemin ünlü şairlerinden sayılan Beşşar bin Burd ile Ebu'l Muafa tarafından "boyu selviye benzetilen" bu cariyeye güzelleme babından yakıştırılmıştır. 

Cariye Hayzuran, sadece güzelliği ve fettanlığı sayesinde veliaht prensin kalbini çalmamış, aynı zamanda zekâsıyla da onu derinden etkilemiştir.

"On parmağında on marifet" denecek kadar yetenekli olan Hayzuran, kendini kültür ve sanat alanında geliştirmeye ilaveten haremdeki cariyelere müzik, şarkı, şiir ve edebiyat dersleri vermiştir. 

Kur'an ilmi; fıkıh ve hadis konusunda kendini yetiştirmesini bilmiştir. Saraydaki İmam Evzai gibi bilgin ve hocalardan özel dersler alarak hedefine doğru adım adım ilerlemiştir. 

Öte yandan süsüne ve bakımına özen göstermiştir. Güzellik ve estetik alanında da örnek alınan bir saray sultanı oluvermiştir.

Öyle ki saray ve çevresindeki kadınlar Hayzuran'ın giyim kuşamını, nadide mücevherattan oluşan takılarını, yazdığı şiir ve söylediği şarkıları taklit etme yoluna gitmişlerdir. 

Fiiliyatta işler umduğu gibi gitmemiştir. Örneğin Halife Muhammed Mehdi, gözde cariyesi Hayzuran'ı hac ve umre için Mekke'ye göndermiştir.

Bu süre zarfında onun sarayda yaşayan bekâr kız kardeşi Esma ile evlenmiştir.

Hayzuran Bağdat'a dönünce halife Mehdi, iki kız kardeşle aynı anda nikâhlı olamayacağı için tercihini Hayzuran'dan yana yapmıştır.

Esma'ya, yüklü mihir ve hibe vererek başkasıyla evlenmesinin yolunu açmıştır. 

Cariye Hayzuran, halife eşi Muhammed Mehdi'yi iki konuda ikna etmiştir:

Bir: Azat edilip hür kadın statüsünü kavuştuktan sonra halifenin nikâhlı eşi olmak.

İki: Halife'nin birinci eşi Rita'nın yerini alarak haremin gözdesi haline gelmek. 

Nitekim halife eşine Musa Hadi ile Harun Reşid isimli iki oğul doğurup armağan eden Hayzuran, ilk adımda cariyelikten "haseki sultan" unvanına kavuşmuş; ikinci aşamada hür kadın sıfatıyla resmen Muhammed Mehdi'nin nikâhlısı olmuştur. 

Kocası M. Mehdi iktidarda olduğu süre içinde, eşi Hayzuran Sultan yavaş yavaş harem ve saray idaresine el atarak çevresini genişletip, taraftarını çoğaltmıştır.
 

Abbasi Devletine hükmeden Hayzuran Sultan. Kaynak-Youtube.jpg
Abbasi Devleti'ne hükmeden Hayzuran Sultan / Görsel: YouTube

 

Halifenin hoşgörüsünden yararlanarak başlangıçta çarşı-pazar esnafı, tüccar takımı ve orta tabaka ile saray arasında arabulucu olmuş; bu kesimin sorunlarını Saray bürokrasisi nezdinde çözmüştür. Böylece halk içinde büyük itibar kazanmıştır.

Mesudi gibi Ortaçağ tarihçileri, "Bu nedenle Hayzuran'ın konağının/köşkünün önünde daima büyük bir kalabalık olurdu; derdi olanlar halledilmesi için orada sıra beklerlerdi" şeklinde kayıt düşmüşler. 

İkinci adımda ise daha ileri giderek bürokrasi ve devlet erkânının işlerine müdahil olmuş, bir süre sonra da bizzat yönetime müdahale etmiştir.

Siftah babından Yemenli bir kişinin evinde hizmetçi olarak çalışan erkek kardeşi Gıtrîf'i önce yanına getirtmiş sonra da onu Yemen'e vali yaptırmıştı.

Keza iki bacısını yanına almış; zaman içinde her ikisini de devletin önemli makamlarında görev yapan iki yetkiliyle evlendirmiştir. 

Halife eşi "haseki sultan" olmanın imtiyazını iyi kullanan Hayzuran; vezir, bey, vali, prens, kadı, komutan gibi üst düzey bürokratların terfi, tayin ve diğer maddi/manevi müşkülatlarının devlet eliyle çözülmesi için aracı olmuştur.

Bunun karşılığında bol miktarda rüşvet alarak ya devlet hazinesine yahut harem için ayrılan hazineye aktarmıştır. 

Bu arada harem ile saray gelir-gider işlerine el atarak bu konuda tek karar merci haline gelmiştir. 

Hayzuran, bazen emir ve yasaklar ortaya koyarak kimi zaman da devlet erkânı ve saray divanı tarafından alınan kararları bozarak hükmünü yürütmüş, adeta kendisine sorulmayan idari kararların geçersiz olacağını kanıtlamıştır. 

Devlet iktidarını ele geçirme yolunda ciddi bir adım atan "haseki sultan", bu kez kocası Muhammed Mehdi'den şöyle bir ricada bulunmuştur:

İlk eşinden olan prenslerin yerine, benim iki has oğlum olan Musa Hadi ile Harun Reşid'in sırayla veliaht olması konusunda ferman yayımlayacaksın.

Nitekim bu rica derhal kabul görmüştür. 

Bu münasebetle Hürrem Sultan'ın,  Kanuni'nin ilk eşinden olan veliaht prens Mustafa'yı devre dışı bırakarak (hatta çadırda boğdurarak) kendi oğlunun padişah olmasını sağladığını hatırlarsak, konuyu daha iyi anlamış oluruz. 

Erken dönem İslam tarihçisi Vâkıdî'nin naklettiğine göre; cariyelikten halifenin eşi konumuna kadar yükselmiş olan Hayzuran, kocası Muhammed Mehdi'nin elbiselerini yırtabilecek kadar da kendisini güçlü hissetmiştir.

Aslında o zamana kadar Emevi veya Abbasi sarayında bir kadının devlet işlerine müdahil alışılmış bir durum değildi. İlk kez Hayzuran şahsında yaşanan bu olay, Arap toplumunda garipseniyordu.

Diğer yandan izzet ve ikbal peşinde koşan devlet ricali, işini gördürmek için Hayzuran'a yanaşıyor, ister rüşvet ister başka tavizler vermek suretiyle meselesinin halledilmesini için ricada bulunabiliyordu. 

Halife M. Mehdî iki oğlu (Musa Hadi ile Harun Reşid) ile Bağdat dışına yaptığı bir yolculuk sırasında aniden ölünce, siyasi boşluktan istifade eden askerler isyan ve darbe girişiminde bulundular.

Güçlü istihbaratı sayesinde durumdan haberdar olan Hayzuran, söz ve karar sahibi devlet erkânını acilen toplantıya çağırdı.

Tarihçi Taberi'ye göre; bu arada isyancı askerlerin iki yıllık maaşını peşin ödemek suretiyle darbe girişimini önledi.

Divan'daki devlet erkânının, oğlu Musa Hadi'ye biat etmek suretiyle babasının yerine tahta geçirilmesini sağladı. Böylece Musa Hadi (785-786), henüz Bağdat'a girmeden halife oluvermişti. 

Oğlu sayesinde "Valide Sultan" (hükümdar anası) sıfatına kavuşan Hayzuran, devlet işlerine daha fazla yoğunlaştı. Siyaset, yargı ve bürokrasi alanındaki bütün işleri denetimine alıverdi.

Bir anlamda Hayzuran olmadan, devlet çarkı dönemiyordu. Ancak halife oğlu Hadi, bu durumdan son derece rahatsızdı. Sabrederek şimdilik işlerin düzene girmesini bekliyordu.
 

Valide Sultan El Hayzuran, has odada. Kaynak-El Cezira.net_.jpg
Valide Sultan El Hayzuran, has odada / Görsel: aljazeera.net

 

Beklenen olmayınca, Valide Sultan ile Halife arasında ilan edilmemiş bir mücadele başladı.

Tarihçi Taberi'ye göre; ikisi arasındaki ilk ciddi kapışma Emniyet Müdürü (Polis Şefi) hususunda yaşandı.

Hayzuran Emniyet Müdürü'nün işinin derhal görülmesini istedi oğlundan. Halife ise, annesinin emir niteliğindeki bu ricasına kesin bir dille karşı çıktı.

Hal böyle olunca Valide Sultan, divanı öfkeli biçimde terk etti. Aynı zamanda el altından ve perde arkasından devlet işlerinde son karar merci olmayı sürdürdü. 

Halife, onun bürokrasideki etkisini kırma yönünde bir girişimde bulundu.

Divana çağırdığı devlet adamlarına sordu: "Ben mi daha iyiyim, yoksa siz mi?"

Ortak cevap geldi: "Siz daha iyi ve üstünsünüz Sultanım!"

İkinci soru soruldu: "Peki, ben mi kudretliyim yoksa Valide Sultan Hayzuran mı?"

Ortak cevap şaşırtıcıydı: "Valide Sultan daha güçlüdür!" 

Bu yanıt üzerine öfkelenen Musa Hadi, bütün asker ve sivil bürokrasiye annesi Hayzuran ile derhal temasın kesilip onun tecrit edilmesini emretti.

Kendisi de ölümüne kadar annesinin kapısını açıp yüzünü göremeyeceğine dair yemin etti. 
 

Hayzuran Sultan, halife huzurunda. Kaynak ve tasvir- El Cezira. net.jpg
Hayzuran Sultan, halife huzurunda / Görsel: aljazeera.net

 

Buyruk yerine getirildi. Lakin Valide Sultan'ın devlet makamlarına kök salmış nüfuzu ve etkisini kırmak mümkün olmadı.

Başarılı bir sonuç alamayan Halife, bu kez saraylara sıkça rastlanan bir oyuna başvurdu. Annesine zehirli yemek gönderdi.

Velâkin Valide Sultan durumdan şüphelenince, gönderilen eti köpeğine yedirdi. Köpek, kıvranarak can verdi. 

Bu olaydan sonra oğlunu son kez ziyaret eden Valide Sultan'ı karşısında gören Musa Hadi şaşkına döndü.

Oğlu yemek meselesini sorunca, annesi üstü kapalı biçimde manalı bir cevapla ağzının payını verdi. Bu aynı zamanda, anne ile oğlu arasında ölüm kalım mücadelesinin dönüm noktası oldu.

Valide Sultan, büyük oğlu halifenin tahtına ikinci oğlu Harun Reşid'i getirmeyi planladı.

Halife ise, annesinin bu planını bozmak maksadıyla kardeşi Harun Reşid'i veliahtlıktan azledip yerine öz oğlu Cafer'i getirmeyi tasarladı. 
 

Harun Reşid, ünlü Bermeki hanedanın elinde büyük eğitim aldı. Cafer ile Fadıl Bermeki'ye birçok vilayetin yönetimini teslim etti. Sonra da onlar.jpg
Harun Reşid, ünlü Bermeki hanedanın elinde büyük eğitim aldı. Cafer ile Fadıl Bermeki'ye birçok vilayetin yönetimini teslim etti

 

Daha erken davranan Valide Sultan, rivayetlere göre şu planını hayata geçirdi:

Bir veya birkaç cariyeyi, oğlu Musa Hadi'yi boğarak öldürmek üzere görevlendirdi. Bu cariye grubu, hasta halifenin yatağına girdi.

Onunla cilveleşir gibi yaparak yastıkla yüzünü kapatıp göğsünün üstüne oturan cariyeler, hastanın ölümüne sebep oldular. 

Büyük kardeşinin yerine tahta geçen Harun Reşid (786-809), annesinin sözünden çıkmadı.
 

Abbasi Halifesi El Mehdi'nin cariyesi, Halife Harun Reşid ile El Hadi'nin validesi Hayzuran hakkında bir dizi film.jpg
Abbasi Halifesi El Mehdi'nin cariyesi, Halife Harun Reşid ile El Hadi'nin validesi Hayzuran hakkında bir dizi film

 

Devlet işlerine daha fazla karışmasına göz yumdu. Kendisi de sarayda eğlence ve debdebe içinde yaşadı; haremdeki hatunlarla alabildiğine gönül eğlendirdi. 

İktidarını pekiştirmek isteyen Hayzuran, boğdurulan oğlu zamanında hapiste olan Yahyâ b. Hâlid  El Bermeki'yi önce özgürlüğüne kavuşturdu. Sonra da geniş yetkilerle vezirliğe tayin ettirdi.

Bu atama, Hayzuran'ın iktidardaki etkinliğini iyice arttırmıştır. Oğlunun kendisine verdiği geniş yetki sayesinde Hayzuran gücünün zirvesine ulaştı.

Başvezir Bermeki, Halife Harun'dan çok hamisi konumundaki Valide Sultan Hayzuran'a danışmak suretiyle devlet işlerine ilişkin kararlar alıyordu. 

Bu ve benzer nedenlerle çok sayıda saraya onun lakabı olan "El Hayzuran" ismi verildi. 

Valide Sultan'ın iktidar tutkusu, kısa sürdü. Üç yıl kadar süren mutlak saltanatı, onun 789 yılında Bağdat'ta vefat etmesiyle sona erdi.

Cenaze töreni yapılmaması ve ağıt yakılmaması yolundaki vasiyetine uymayan oğlu Halife Harun Reşid, annesinin namazını bizzat kıldırdı.

Hükümdar ve halifelere yakışır bir devlet töreni hazırladı. İmparatorluk topraklarında genel yas ilan etti. 

Defnedildiği kabristan, Makbaratü'l Hayzuran olarak adlandırıldı. Çok sayıda yazar, edebiyatçı, sanatçı, din adamı ve bilginin defnedildiği bu mezarlık günümüze kadar ulaşmıştır. 

Hayzuran, iktidar hırsıyla olduğu kadar hayırseverliğiyle de bilinmektedir. İhtiyaç sahiplerini gözetmiş, yetim ve yoksullara kol kanat germiştir.

787 yılı ramazan ayında gerçekleştirdiği hac ziyareti sırasında cömertçe hediye dağıtmıştır.

Ayrıca Mekke'de Hz. Muhammed'in doğduğu evi tamir ettirerek mescide çevirmiştir. Kocası Mehdi'nin satın alarak kendisine bağışladığı Dâru'l-Erkam'ı (Müslümanların sığınıp ibadet ve dua ettikleri mekân) restore ettirmişti.

Daha sonra burası Dâru'l-Hayzürân olarak tanınmıştır. 

Abbasi sarayındaki ikinci iktidar sahibi ise, Ümmü'l Muktedir (Muktedir'in Annesi) namıyla bilinen "Şağab" lakaplı bir haseki sultan ve sonradan Valide Sultan'dır.
 

Valide Sultan Şağab. Kaynak- El Cezira.net_.jpg
Valide Sultan Şağab / Görsel: aljazeera.net

 

Gerçek adı Garib olup, Rum asıllı olduğu söylenmektedir. Bir rivayete göre ise kendisi Türk kökenli bir cariyedir. 

Kocası Mu'tezid Billâh (892-902)  ile evlendikten sonra kendisine Şağab denilmiştir.

Sebebi şuydu: Garib isimli ve Şağab lakaplı bu cariye, sonradan veliaht prens olarak babasının yerini alacak olan Muktedirbillah isimli bir oğlan doğurdu.

Bebek Muktedirbillah, doğumundan itibaren yaygaracı, şamatacı, avazı çıktığı kadar bağıran, ortalığı birbirine katan, bir o kadar haylaz ve yaramaz olmasından ötürü babası, onu doğuran cariyesine "Şağab" (ortalığı karıştıran, belalı manasına gelen) adını koymuştu. 

Buna rağmen hep Ümmü'l-Muktedir adıyla öne çıkan Şağab, cariyesi bulunduğu ve daha sonra kocası olan halife Mu'tezid Billâh üzerinde etkili olmuştur.
 

Valide Sultan Şağab, oğlu Halife Muktedirbillah ile tasvir edilmiştir. Kaynak-El Cezire.net_.jpg
Valide Sultan Şağab, oğlu Halife Muktedirbillah ile tasvir edilmiştir / Görsel: aljazeera.net

 

Ancak en çok etkili olduğu dönem oğlu Muktedir'in halifeliği ve izleyen yıllardır. O tarihlerde siyasetin yanı sıra ekonomik açıdan da büyük bir gücü elinde bulunduruyordu.

Bu açıdan bakıldığında Ümmü'l-Muktedir'in etkisini siyasette, bürokraside ve sosyal hayatta olmak üzere kısaca üç başlık altında toplamak mümkündür. 
 

Cariye Şağab'ın Harem'deki kadın ağaları nasıl yönettiğine dair bir tasvir.Kaynak-El Cezira.net_.jpg
Cariye Şağab'ın Harem'deki kadın ağaları nasıl yönettiğine dair bir tasvir / Görsel: aljazeera.net

 

Güçlü bir karakter olan Şağab, kocası Mu'tezid, oğlu Muktedir (908-932) ve daha sonra Muktedir'in yerine geçen üvey kardeşi ve aynı zamanda süt emzirmiş olması sebebiyle, sütannesi olduğu Kâhir Billâh üzerinde doğrudan baskı kurmuştur.

Kaynaklarda Kocası Mu'tezid üzerindeki baskısından çok, oğlu olan Muktedir'in hilafeti süresince siyasetteki baskısından bahsedilmektedir. Özellikle de bu dönemde haşmeti, yüceliği ve nüfuzu tartışmasızdı. 

Muktedir'in annesi ile halası, bürokratik atamalarda ve görevden almalarda yetkinlerdi. Birçok vezirin atamasında ve görevden alınmasında annesi doğrudan etkili olmuştur Onun devletin genelinde olmakla beraber özellikle de bürokraside etkin bir hale gelmesi, 13 yaşında halifelik makamına oturtulan oğlu Muktedir döneminde zirveye ulaşmıştı.

Oğlunun halifelik tahtına oturmasından sonra "Valide Sultan" Şağab'ın unvanı değişti: El Seyyide yani Büyük Hanımefendi!

Bunu fırsat bilen El Seyyide, devletin hemen bütün hassas ve kilit mevkilerine el attı. Asker ve sivil bürokrasiyi hükmü altına aldı.

O kadar ki, Halife Divanı'na (o zamanın hükümeti) paralel özel bir "yönetim divanı" kurdu. Bütün işlerini de sonradan baş vezirlik makamına yükselecek olan Ahmed bin Abbas ibn Hasan isimli özel kalemi vasıtasıyla yürüttü. 

Ona eşdeğer olan bir başka makamı ise, kadın haremağaları (El Qahramaniye) zümresi mensubu cariye konumundaki Sumel isimli birine teslim etti.

Sumel, Harem dâhil Saray'daki üst düzey işleri çekip çeviriyordu. Valide Sultan'ın mali işleri ile mal ve mülkünün idaresine bakıyordu.

Valide Sultan'ın buyruklarını yerine getiriyor; anne Şağab ile oğlu Halife Muktedirbillah arasındaki yazışmaları (veya mesajları) yerine ulaştırmakla yükümlüydü. 

Valide Sultan'ın bürokratları, bir süre sonra Saray darbesi yaptılar. Bir günlüğüne olsa Halife Muktedirbillah'ın yerine Mu'tazibillah'ın oğlunu getirdiler.

Fakat tertip ve hileleriyle ünlenmiş Şağab, burada da taht oyunlarını kazanmasını bildi. Başında başarılı vezir İbnü'l Furat'ın çevresinde toplanan başka bir güç odağıyla anlaştı; kimine de bol keseden para dağıtarak darbecileri tasfiye etti. 

Darbe bastırılmıştı lakin başvezir İbnü'l Furat bürokrasiyi  avucunun içine aldığından, son derece tehlikeli görünüyordu Valide Sultan'ın gözünde.

Ordu komutanlarının bir şikâyetini bahane ederek ani bir baskınla başvezirin köşküne baskın yaptı; malını mülkünü yağmalattı.

Onun yerine en sadık adamı Muhammed bin Ubedydullah'ı tayin etti. Makamın bedeli sayılan 100 bin dinarı saray hazinesine koydurttu.

Çok geçmeden bu başvezir de baskına uğrayıp malı mülküne el konuldu. 

İslam tarihinde eşitlikçi bir topluluk hareket sayılan Karmatiler, Abbasi başkenti Bağdat'ı kuşatıp düşürmek üzereyken Valide Sultan, peşi sıra azledip yenisini tayin ettiği birçok vezir ile komutanın o tarihteki konumunu sağlamlaştırmak maksadıyla kendi hazinesinden 500 bin dinarı (şimdiki değeri 300 milyon dolar) savaşan askerleri teşvik amacıyla sarf etti.

Karmati tehlikesini savuşturmak için harcadığı (bağış adı altında) miktar 3 milyon dinar (şimdiki 700 milyon dolar) kadardı.

Kriz içindeki devletin maliyesine de el atmıştı "Valide Sultan" Şağab. Özellikle Saray'daki maiyet, hizmetçi ve uşakların harcamalarını kısma yoluna gitti. 

Yargı alanını da boş bırakmayan Şağab, özel cariyesi Sumel'i, "Divan-ı Mezalim" (bir çeşit Ombudsman kurumu) mahkemesi başkanlığına atadı.

Bu atama, İslam tarihinde bir ilk sayılır. Dönemin tarihçisi Erib (Ureyb) şunu yazmışı:

Sumel'in halkın şikâyet makamı haline gelen bu Divan'da verilen dilekçeleri okuyordu. Başlangıçta erkekler ve belli kesimler, bir kadının bu işlere bakmasını eleştirdiler; ayıpladılar, kötülediler, nefret ettiler. Dilekçelerin gereği yerine getirilip bazı işler düzeldikçe, ortalık belli ölçüde sakinleşti…


Mali kriz derinleşince ordu ayaklandı. Halife Muktedirbillah isyanı bastırmak için, annesinden ciddi miktarda para istedi.

Ancak Valide Sultan, şöyle cevapladı:

Karmatiler Bağdat'ı kuşatınca 3 milyon dinar para sarf ettim. 50 bin dinardan başka kuruşum kalmadı!

Talep karşılanmayınca isyancı askerler halifeyi öldürdüler. 

Oğlunun katlinden bir süre sonra yakalanan "Valide Sultan" Şağab, 10 gün boyunca işkenceye maruz kaldı.

Hazinesi ve malı mülkü yağmalandı. Saray'ın bulunduğu yerdeki meşhur bir ağaca bağlanan ipte asıldı.

Sosyal alanda yaptığı işleri şöyle sıralamak mümkün: Bağdat'ın merkezinde bir hastane inşa ettirdi.

Kendi adıyla kurulan bu hastaneye Sinân b. Sâbit el-Harranî ismiyle meşhur olan doktoru atadı. Diğer hastane çalışanlarının her birine aylık 600 dinar maaş bağladı.

Hastane masrafları için özel bütçesinden yıllık 7 bin dinar aktardı. Ayrıca bazı vakıflar kurdu; hacıların rahat yolculuk yapmaları ve su ihtiyacını gidermeleri için bu vakıflardan para yardımında bulundu.  

Halife Muhammed Kâhir Billâh (929 veya 932-934), idamından az önce El Seyyide Şağab'ın serveti ile tüm vakıf mallarına el koymuştu.

Arama ve baskın sırasında "Hiç param yok" diyen Şağab'ın zulasında saklanan 130 bin dinar da hazineye aktarılmıştı. 


Son söz: 

Tarihi olaylar ideal ve ütopik olmaktan uzaktır. İslam tarihi de bundan farklı değildir. Zira ister bazı şahsiyetlerin (hükümdarlar, sadrazamlar, cengâverler, halk kahramanları) adıyla özdeşleşmiş olsun, isterse meydana gelen farklı hadiselerde somutlaşmış bulunsun, tarih gerçeklerden yola çıkar.

Yeter ki bu olaylar, belli sınıfsal çıkarları temsil eden tarih yazıcıları (vakanüvisler) tarafından tek yanlı yazılmasın, tahrif edilmesin ve elverdiğince nesnel olmaya gayret edilsin.

Kuşkusuz her tarihi olay, mekân ve zaman farklılığı nedeniyle bir diğerinden ayrıdır; her zaman benzeşmez ve bu anlamda özgün bir nitelik taşır. 

Mesela iktidar veya taht kavgasının evrensel bir fenomeni (görüngüsü, tezahürü) vardır. Bu yanıyla erk sahibi erkek veya kadın, imkân ve fırsat buldukça böyle bir kavgayı göze alır.

Bu yanıyla bakıldığında tarih boyunca taht oyunlarında kadınların hatırı sayılır bir rolü olmuştur; kimileri baş aktör bile olabilmişlerdir.

Harem'deki üçüncü iktidar odağı olan ve tümü de kadınlardan oluşan El Kahramaniye zümresi hakkındaki bilgiyi, yeri ve zamanı gelince başka yazılarda ele alabiliriz. 

 

 

Kaynakça:
1.  دور الجواري والقهرمانات في دار الخلافة
2. جواد: سيدات البلاط العباسي ص88.
3. الصابي: تحفة الوزراء ص308.
4.  ابن الأثير: الكامل في التاريخ.
5. مسكويه: تجارب الأمم 1/17.
6. عريب: صلة تاريخ الطبري 11/67.
7. أبو الفدا: المختصر في أخبار البشر.
8. صلة تاريخ الطبري 11/155.
9. المنتظم  : الجوزي  ابن      
10. https://www.aljazeera.net/midan/intellect/history/2022/1/8/,
 https://www.youtube.com/watch?v=rdb3wtWX5Qo&ab_channel, 27 Mart 2022.
11. https://jlworld.org/ , Journalists Around the Worlr Organiization sitesi, 6 Nisan 2020. 
12. Gardenia, Genel Kültür dergisi Gardenia, Arapça sitesi, 21 Şubat 2022
13. https://www.aljazeera.net/midan/intellect/history/2022/1/8, 1 Ocak 2022
14. https://www.aljazeera.net/midan/intellect/history/2022/1/14/, Muhammed Şaban Eyüb, 14 Ocak 2022
15. Dr. Hacı Ataş, Osmaniye Korkut Ata Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam Tarihi ve Sanatları Anabilim Dalı öğretim üyesi, Tarih ve Gelecek Dergisi, Haziran 2020, Cilt 6, Sayı 2 486 Journal of History and Future, June 2020, Volume 6, Issue 2
16. Kasım Kırbıyık, "Hayzürân", Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi (İstanbul: TDV Yayınları, 1998), 17/106-107. 
17. Cuma Karan, "Abbasi Sarayında Ümmveledlerin Yönetime Etkisi: Hayzüran, Şağab ve El Qahramaniye Örneği", ilahiyat tetkikleri dergisi- İLTED, Aralık 2020/2. 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU