Çin'deki toplama kamplarından ele geçirilen dosyalar dünya basınında

Amine Ertürk Independent Türkçe için yazdı

Kolaj: Independent Türkçe

Çin'de, Uygur bölgesinde 2017 yılından bu yana Uygur, Kazak ve Kırgız gibi azınlık halklara mensup yüzbinlerce kişinin tutuklanarak alıkonulduğu ve "yeniden eğitim" adı verilen endoktrinasyon seanslarına tabi tutulduğu kamplarla ilgili yeni belgeler basına sızdı.

Xinjiang Police Files (Sincan Polis Dosyaları) adı verilen belgeler içerisinde binlerce fotoğraf, tutukluların kişisel ve ailevi bilgileri, tutuklanma gerekçeleri, kampların işleyişine ve güvenliğin nasıl sağlanacağına yönelik yazılı emirler, polis teşkilatı içerisindeki gizli yazışmalar ve parti teşkilatı liderlerinin kamuoyuyla paylaşılmayan deşifre edilmiş konuşma metinleri de yer alıyor.
 

 

BM, 2018 yılında, Uygur bölgesinde en az 1 milyon Uygur'un sayıları, lokasyonları ve şartlarının gizlilikle saklandığı toplama kamplarında tutulduğunu açıklamıştı.

Uygur hak savunucuları ise bu sayının 3 milyona kadar ulaştığını tahmin ediyor. 

Kimliği açıklanmayan bir hacker'ın Kaşgar şehri Konaşehir ilçesi ve İli şehri Tekes ilçesi polis teşkilatlarının bilgisayar ağlarına sızarak ele geçirdiği belgeler, 2022 yılı başlarında ABD merkezli Victims of Communism Memorial Foundation'dan Uygur bölgesi üzerine araştırmaları ile tanınan antropolog Adrian Zenz'e gönderildi.

Ardından Zenz tarafından aralarında International Consortium of Investigative Journalists, Le Monde, Der Spiegel, USA Today ve BBC gibi bir grup uluslararası yayın kuruluşu ve gazeteci ile paylaşılan belgeler, aylar süren bir inceleme sürecinden sonra 24 Mayıs'ta, BM İnsan Hakları Komiseri Michelle Bachelet'in Çin ziyaretinin hemen öncesinde, Xinjiang Police Files (Sincan Polis Dosyaları) adı ile Avrupa ve ABD'de önde gelen haber mecraları tarafından eş zamanlı olarak yayımlandı.  
 

s1.png
Görsel: xinjiangpolicefiles.org

 

Yayımlanan belgeler arasında bulunan tutukluların profil fotoğrafları, listeler ve gizlilik vasfı bulunan dosyalar, Uygur bölgesindeki hapishaneler ve adli sistemin dışında kalan "yeniden eğitim" kampları olarak ikiye bölünmüş ceza infaz kurumlarının işleyişine yönelik detaylı bilgi sunuyor.

En genci 15 yaşında, en yaşlısı 73 yaşında olduğu anlaşılan tutuklu dosyalarında; sakal uzatmak, güvenlik açısından hassas kabul edilen (Türkiye, Mısır, Suudi Arabistan, Pakistan gibi) ülkelere seyahat etmek, kavgaya karışmak, alkol kullanmamak, dini sohbet vermek gibi gerekçelere yer veriliyor. 
 

2.jpg
Görsel: xinjiangpolicefiles.org

 

Çin hükümeti, artan uluslararası baskılar neticesinde, Uygur bölgesinin dört bir yanında inşa edildiği uydu görüntüleri ile kanıtlanan kamp yerleşkelerinin sadece radikalleşme ile mücadele ve mesleki eğitim amaçlı yatılı okullar olduğunu, kamplarda kalanların giriş ve çıkışlarının serbest olduğunu iddia etmişti.

Geçtiğimiz yıllarda gazeteciler, aktivistler ve araştırmacıların çalışmaları ve kamplardan salıverilen Uygurların tanıklıkları ise, kampların mesleki eğitim amaçlı olmaktan ziyade Uygurların kültürel, dini ve etnik aidiyetlerini tamamıyla baskı altına alan ve Müslüman Uygur kimliğinin her türlü toplumsal tezahürünün ortadan kaldırılmasını sağlayan güvenlik politikasının yeni bir unsuru olduğunu ortaya koyuyordu.

Uygur bölgesinde kitlesel tutuklamaların en yoğun gerçekleştiği 2017-2018 yıllarına ait olduğu belirlenen bu son belgelerde de kampların yüksek güvenlikli yerleşke yapısı ayrıntılarıyla yer alıyorken, tutukluların kelepçelendiği, güvenlik görevlilerinin ateşli silah taşıdığı anlaşılıyor ve teşkilat içerisindeki yazışmalarda da kamplardan kaçma girişimlerinde firarilerin vurulmasına yönelik açık emirler bulunuyor.  
 

s2.png
Görsel: xinjiangpolicefiles.org

 

2017-2018 yıllarında Kaşgar ve İli'deki polis merkezlerinde çekildiği anlaşılan 2 bin 800'ü aşkın sabıka kaydı fotoğrafı incelendiğinde aralarında 18 yaş altı çocukların da bulunduğu, kimi fotoğraflarda kadın ve erkek güvenlik görevlilerinin silahları ve copları ile tutukluların başlarında beklediği, biometrik veri amacıyla çekildiği sanılan bazı fotoğraflarda çocuklara ve kadınlara erkek ceketleri giydirildiği görülüyor.

Belgeler arasında yer alan kamp binaları içerisinde çekildiği sanılan iç mekan fotoğraflarında ise hücreleri içerisinde tek sıra dizilerek oturtulmuş tutukluların parti liderlerinin görüntülerinin yer aldığı TV ekranına baktıkları, tutukluların sınıf ortamında ellerindeki kağıtlarda yazılı olan metinleri hep bir ağızdan okudukları, genç bir erkek tutuklunun kaplan sandalyesi adı verilen bir tür işkence aletinde sorgulandığı görülüyor.

Uygur tutukluların akıllara kazanan görüntüleri arasında yer alan, özellikle, 46yaşındaki Havvagül Tevekkül isimli kadının ızdırabını yansıtan fotoğrafı Xinjang Polis Dosyalarının sembollerinden biri oldu.  
 

Havva.JPG
Görsel: xinjiangpolicefiles.org

 

Belgeler arasında gizli olarak sınıflandırılmış, Çin Ulusal Güvenlik Bakanı Zhao Khezi ve dönemin Uygur bölgesi Parti Sekreteri Chen Quanguo'nun konuşmalarının deşifre metinleri de bulunuyor.

Konuşma metinlerinde Zhao'nun Uygur bölgesinin güneyinde yaklaşık 2 milyonluk bir nüfusun "aşırılıkçı dini düşüncenin etkisi altında olduğunu" açıkladığı ve bölgede sürdürülen aşırılıkla mücadele stratejisinin ayrıntılarına yer verdiği görülüyor.

Chen Quanguo'nun deşifre edilmiş konuşma metinlerinde ise tutuklu sayılarının giderek arttığı kamplardaki personel sayısının ve güvenlik tedbirlerinin de aynı oranda artırılmasını istediği ve kamplardan firar girişimleri olması halinde tutukluların üzerlerine ateş açılarak durdurulması emrini verdiği görülüyor.

Bu açıdan her iki ismin de Uygurlara karşı yürütülen politikaların sevk ve idaresinden doğrudan sorumlu olan en üst düzey isimler olduğu anlaşılıyor.

Belgelerin gönderildiği ilk isim olan Adrian Zenz'e göre, bu belgeler, Uygur bölgesindeki kitlesel tutuklamaların Pekin hükümetinin bilgisi dahilinde 2017 ve 2021 arasına tekabül eden 5 yıllık bir stratejik planla dikkatle uygulandığını gösteriyor.

Zenz, planın Quanguo'nun 2016 yılında Uygur bölgesinde parti sekreteri olarak göreve gelmesiyle birlikte büyük bir hızla uygulamaya sokulduğunu, kitlesel tutuklamalar için gerekli olan polis gücünün sayısının Çin'in diğer şehirlerinden transfer yoluyla ve yeni işe alımlarla arttırıldığını, binlerce yeni karakol ve kontrol noktası inşa edildiğini ve kameralı sistemlerle bölgenin ağ gibi örüldüğünü belirtiyor.

Zenz'e göre, planın uygulamaya sokulduğu ilk yıl olan 2017'de kitlesel tutuklamalar başladı, 2018 ve 2019 yılında uydu görüntülerinden anlaşıldığı kadarıyla milyonlarca metrekarelik kamp inşaatları ve Uygur nüfusun kamplara transfer edilmesinin sürdürülmesiyle bölgenin "istikrara kavuşması" sağlandı.

Planın tamamlandığı açıklanan 2021 yılı sonu itibarıyla ise planın mimarı olan Chen Quanguo yerine ekonomik kalkınma alanında öncü teknokrat isimlerden olan havacılık ve uzay mühendisi Ma Xingrui getirildi.

Yerli halkı tamamıyla pasifize edilen Uygur bölgesinde uzun vadede güvenlik eksenli politikalarının yerini bölgenin özkaynaklarını sınırsızca sömürecek ekonomik kalkınma politikalarına bırakacağı öngörülüyor.  
 

s4.png
Görsel: xinjiangpolicefiles.org

 

Çin hükümetinin, Uygurlar, Kazaklar, Kırgızlar gibi Uygur bölgesinin asli unsurları olan yerli halkları hedef alan ayrımcı politikalarının uzun bir geçmişi bulunuyor.

Fakat 2016'da Sincan Bölge Hükümeti Parti Sekreterliği'ne Chen Quanguo'nun atanmasının ardından bu politikalar, yaygın ve sistematik bir hal almalarıyla insanlığa karşı işlenen suçlar boyutuna ulaştı.

2011-2016 yılları arasında Tibet'te, 2016-2021 yılları arasında Uygur bölgesinde Parti Sekreterliği görevini üstlenen Chen Quanguo her iki bölgeyi de karakollar, kontrol noktaları, toplama kampları, ileri teknoloji ürünü kamera sistemleri ve siber takip teknolojileri ile birer açık hava hapishanesine çeviren güvenlik politikalarının mimarı olarak biliniyor.

ABD hükümeti tarafından işlediği ciddi insan hakları ihlalleri gerekçesiyle yaptırım listesine alınan Chen Quanguo, 2021 yılında Sincan Uygur bölgesi parti sekreterliği görevinden çekildi ve ÇKP hükümeti 2022 yılı başında Uygur bölgesinin aşırılıkçı güçlerden temizlenmesi politikalarının amacına ulaştığını ve sona erdiğini açıkladı. 
 

s5.jpg
Fotoğraf: xinjiangpolicefiles.org

 

2021 yılı Aralık ayında Londra merkezli sivil bir girişim olan Uyghur Tribunal, Çin'in Uygurlara karşı politikalarının soykırım olduğuna hükmetmişti.

Sırp Devlet Başkanı Slobodan Mileşeviç'in yargılanmasında da görev alan hukukçu Geoffrey Nice'in başkanlık ettiği, Çin'in Uygur bölgesinde işlediği insanlık suçlarını incelemek ve tanıkları dinlemek maksadıyla düzenlenen sivil mahkemede halen Avrupa'da sığınmacı olarak bulunan kimliği açıklanmayan Çinli eski bir polis memuru tanıklık etmeyi kabul etmiş ve görev yaptığı süre içerisindeki kamplardaki uygulamalarla ilgili açıklamalarda bulunmuştu.

Çinli polis memuru, toplama kamplarında Uygurların işkence, tecavüze maruz kaldıklarını, kadınların kürtaj ve kısırlaştırma işlemlerine tabi tutulduklarını açıklamıştı.

Gözaltı ve tutukluluk süreçleri ile ilgili olarak da bilgi veren Çinli polis memuru her bir polis memurunun tamamlaması gereken bir tutuklu kotası olduğunu, kimi zaman bir mahalleden yüzlerce insanın gözaltına alındığını, kendilerine atfedilen suçları itiraf edene kadar çocuk yaşta olanlar dahil tüm tutukluların işkenceye maruz kaldıklarını, işkence metodları arasında; dayak, elektrik şoku, vücutlarını acı verici pozisyonda tutan kelepçelerle kaplan sandalyeye oturtulma, dar hücrelerde mahkumların balık istifi tutulması, yiyecek, su ve uykudan yoksun bırakılmaları olduğunu, bu işkencelerin sonunda "suçunu itiraf eden" Uygur mahkumların, "yeniden eğitilecekleri" endoktrinasyon kamplarına transfer edildiklerini anlatmıştı.


2021 yılında aralarında Türkiye'nin de bulunduğu 43 BM üyesi ülkenin imzaladığı bir bildiride, Uygur bölgesindeki durumdan endişe edildiği belirtilmiş, Çin'e, Uygur Türkleri ile ilgili olarak hukukun üstünlüğüne saygı gösterilmesi ve bölgenin BM kurumlarına ve bağımsız gözlemcilerin ziyaretine açılması gerektiği yönünde çağrıda bulunulmuştu.

İnsan Hakları İzleme Örgütü ve Uluslararası Af Örgütü, son yıllarda ele geçirilen belgeler ışığında Çin'in politikalarının insanlığa karşı suçlar kapsamına girdiğini ilan ederken, geçtiğimiz aylarda ABD, Kanada, Fransa ve Hollanda parlamentoları Çin'in Uygurlara yönelik politikalarını soykırım olarak kabul ettiklerini açıkladılar.

Çin ile ilişkilerin dizayn edilmesinde büyük oranda ekonomik çıkarlar ve iç politika süreçlerinin belirleyici olduğu gözlendiği İslam ülkeleri ise tepkisiz kalmayı sürdürüyor.

Mart ayında İslamabad'da düzenlenen İslam İşbirliği Teşkilatı'nın toplantısına davet edilenler arasında Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi de bulunuyordu.

Toplantının kapanış bildirisinde Filistin ve Keşmir meselesi ve Avrupa'da yükselen İslamofobi'ye dikkat çekilirken Uygur Türklerine değinilmedi. 

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU