Rusya tehdidini abartan Batı bu savaşın başlamasına katkıda bulundu

Rusya'nın kendi gücü yahut güç yoksunluğuyla ilgili Batı'nın olanak verdiğinden çok daha gerçekçi bir fikri olduğu ortaya çıktı

Ukrayna'yla savaş halindeki Rusya'nın bu yılki Zafer Günü geçit töreni yurtdışında büyük bir merakla bekleniyor (AFP)

Bugün (9 Mayıs Pazartesi) Rusya, Zafer Günü için geleneksel Kızıl Meydan geçit törenini düzenliyor. Devlet Başkanı Putin, bakanları ve üst rütbeli subayları bir zamanlar Sovyet seleflerinin yaptığı gibi tribünde yan yana oturacak ve Rusya'nın sert gücünün sahnelenmesini izleyecek. Batılı diplomatlar ve askeri uzmanlara düşense, tıpkı Soğuk Savaş'taki mevkidaşlarının onlardan önce yaptığı gibi, yeni bir şey varsa görebilmek için gözlerini dört açmak olacak.

Ukrayna'yla savaş halindeki Rusya'nın bu yılki geçit töreni yurtdışında büyük bir merakla beklenirken, Moskova'nın niyetlerine dair herhangi bir sinyal verebilecek tören muhtemelen Rusya'da da merak konusu. Nazi Almanya'sının yenilgisinin yıldönümü, Kremlin'e Ukrayna'yı istila gerekçesinin "Nazilerden arındırmakla" ilgili kısmını tekrarlamak için ideal bir fırsat sunabilir. Öte yandan bu mesaj önemsizleştirilebilir veya hiç dahil edilmeyebilir, bu da belki de Rusya'nın Ukrayna hükümetinin görevde kalacağını kabullendiğinin göstergesi olur.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Bazıları, Rusya'nın duyurabileceği en azından bir zaferi olsun diye ne pahasına olursa olsun Mariupol limanını ele geçirmeyi hızlandırabileceğini öne sürdü. Diğerleriyse, geçit töreninin kamçıladığı vatansever coşkunun Putin'in genel bir seferberlik ilan etmesinin önünü açabileceğine dair spekülasyon yaparak seferlerin yeniden başlatılabileceğini örtük şekilde itiraf etti.

Tüm bunlar ışığında, bu yılki törenler Sovyetler Birliği'nin çöküşünden bu yana yapılan törenlere ve belki daha da öncesine kıyasla daha dikkatli izlenecek gibi görünüyor. Bugünkü zafer merasiminin, Rusya'nın ödemek zorunda kaldığı bedelin altını çizerken, Batı dünyasına başka bir şeyi daha hatırlatması da iyi olacak. Teçhizat ne kadar etkileyici, askerler ne kadar disiplinli ve marşlar ne kadar coşkulu olursa olsun, bu Kızıl Meydan şöleni bir gösteri. Rus ordusunun gerçek gücü ya da sahadaki kabiliyetine dair çok az şey söyleyecek.

Özellikle Moskova'nın silahlı kuvvetleri söz konusu olduğunda Rusya'yı takip eden çok sayıda Batılı hâlâ kendini parlak dış görünüşle lekeli gerçekliği birbirine karıştırmaktan alamıyor. 1980'lerde Batı'nın en büyük hatalarından biri Rusya'nın askeri tehdidini büyütmekti. Aynı hatanın sürdürülmesi ve uzun süredir devam eden gerginliklerin şimdi baştan sona eski moda bir savaşa dönüşmesine katkı sağlaması hem şaşırtıcı hem de tehlikeli.

Soğuk Savaş sırasında Sovyetler Birliği'nin askeri gücünü abartma eğilimi bir bakıma anlaşılabilirdi. SSCB, 1985'te 287 milyonluk nüfusuyla geniş bir bölgeye sahipti ve bu, ABD'nin o zaman 238 milyon olan nüfusundan fazlaydı. Kızıl Ordu'nun Almanya'yı yenmesini birçok kişi yaşamıştı ve bunu hatırlıyorlardı, Küba Füze Krizi ve uzay yarışı birçok Batılı liderin gelişim çağına izini bırakmıştı.

Nükleer silahlar da yalnızca caydırıcı değil, aynı zamanda eşitleyici olarak kabul ediliyordu: Sovyetler Birliği çoğu askeri kıstasta Batı'dan daha zayıf görünse de nükleer kapasitesi karşılıklı kesin yıkıma yönelik korkunç bir tehlike arz ediyordu. Bu sebeple de o zamanlar nükleer silah kontrol anlaşmalarına önem veriliyordu. Sovyetler Birliği'nin çarpık ekonomik öncelikleri olarak görülen durumu küçümsemek için kullanılan "roketleri olan Yukarı Volta" terimi (1960'larda Sovyetlerin zayıf ekonomisine dikkat çekerek onu günümüzde Burkino Faso olan eski Yukarı Volta Cumhuriyeti'nin roket sahibi haline benzeten aşağılayıcı tabir -ç.n.) bile askeri öngörülemezliğin yarattığı tehlikeye işaret ediyordu.

Batılı analistler ancak Sovyetler Birliği'nin büyük ölçüde tahmin edilemeyen çöküşünün ardından bu farazi askeri tehdidi bir kez daha tartmış ve Batı'nın genel olarak inanılanın aksine korkulacak çok daha az şeyi olduğu sonucuna varmıştı. Mihail Gorbaçov'un ABD'yle silah anlaşmaları sonuçlandırma kaygısının ardında Sovyetlerin zayıflığına yönelik gerçekçi bir tavrı olabileceği, o zamanki değerlendirmeler arasında nadiren yer bulabiliyordu.
 


Batı'nın odağı daha ziyade Sovyetler Birliği'ni kontrol altına alıp küresel barışa yönelik başlıca tehdit olarak görülen şeye haddini bildirme mecburiyetiydi. Ne var ki bu tehdide yönelik tahminler, temel ürünlerde bile giderek büyüyen kıtlıklarıyla sivil ekonominin işlevsizleşen halinin, büyük ölçüde askeri ekonomide de geçerli olduğunun fark edilememesiyle gerçeklikten sapıyordu. Gorbaçov pejmürde Sovyet ordusunu Afganistan'dan çektiğinde bile bu, güya iyi kaynaklara sahip savaş makinesinin zorluk çektiğinin kanıtı olarak değil, halk muhalefetine cevaben siyasi bir taviz olarak görülmüştü. Batı düşündüğünden çok daha güçlü bir konumdaydı.

SSCB hızla topyekun çöküşe kafaüstü giderken Batı'nın Sovyet ordusunun gerçek zayıflığını fark edememesi aynı hatayı tekrarlanmasını daha da şaşırtıcı hale getiriyor. Uyarı işaretleri oradaydı.

Rus kuvvetleri isyancı Çeçenistan bölgesini ancak en beceriksiz ve ilkel taktiklere başvurarak bastırabildi. Gürcistan'daki savaş sırasında Rus güçlerinin gelecekte NATO'ya katılmak üzere yeni eğitilen ve teçhizatını alan Gürcü askerleriyle karşı karşıya geldiğinde gösterdiği sönük performans, Putin'i daha yüksek harcama ve yapısal reformlar içeren büyük bir programı başlatmaya itti. Fakat bu değişikliklerin ilan edilen sonuçlarının gerçeklikle ne kadar uyumlu olduğu hiçbir zaman net olmadı: Örneğin, Putin'in 2018'deki ulusa sesleniş konuşması sırasında gösterilen şaşaalı videoda başrolü oynayan hipersonik silahların gerçekte ne kadar işlevsel olduğu bilinmiyor.

Şimdi de Rus güçlerinin son 8 haftadır Ukrayna'da yaşadığı aksilikler yolsuzluğun, yetersiz eğitimin ve moral düşüklüğünün bir araya gelerek operasyonları tehlikeye attığını gözler önüne seriyor. Nihayetinde Rusya muhtemel asgari hedefini (2014'te çok az yerel muhalefetle ilhak ettiği Kırım Yarımadası'na uzanan kara koridorunu) tuttursa bile Ukrayna, Rusya'yı dizginlemeye gelince beklentilerin büyük kısmının ötesinde bir başarı elde etti.

Rusya'nın yetersiz görünmesi Ukrayna'da mağlup olabileceği veya olacağı anlamına gelmez. Planlarının detaylarını bilmeden tam olarak ne kadar ve ne şekilde düşük performans gösterdiği de kesin olarak belirtilemez. Fakat Rusya'nın şu ana kadarki operasyonlarından çıkabilecek makul sonuç, Batı'da Putin Rusya'sının muazzam bir tehdit oluşturduğuna yönelik baskın gelen fikir birliği aynı şekilde kalsa bile, Rusya'nın ABD ve NATO'ya nazaran kendi kudretleri hakkında baştan beri çok daha gerçekçi bir değerlendirmesinin olduğu ihtimalidir.

Artık son derece yanlış bir kanı gibi görünen konuda neden ısrar edildiğine gelirsek, daha mazur görülebilecek neden Batı'nın ihtiyatlı davranması olabilir. Daha kuşkucu açıklamaysa ABD, Birleşik Krallık ve diğerlerinin savunma sektörlerini faal tutmak istemesi olacaktır. Yine de her iki durumda da bu yanlış kanının devamlılık göstermiş olması önemli.

Gerçek şu ki şu anda Ukrayna'da gördüğümüz üzere Rusya'nın Batı'ya (yani Batı'daki NATO ülkelerine) yönelik askeri tehdidi tamamen orantısız bir şekilde abartılıyor. Ukrayna kuvvetlerini eğiten ve onlara teçhizat sağlayan Batı olabilir fakat sahada NATO güçleri olmadan Rusya'nın ilerleyişini bu denli geciktirmek ciddi bir başarı. Artık ortada bir "vekalet savaşı" olduğu bariz ve Batı, Rusya'yı alt ediyor.

Kuşkusuz bu, Rusya'nın NATO'yu doğrudan savaşa sokabilecek herhangi bir eylemde bulunma riski konusunda şimdiye kadar çekingen davranmasının nedenlerinden de biri. Fakat aynı zamanda, Rusya'nın NATO'nun genişlemesine ve bilhassa da Ukrayna'nın üyeliğine karşı uzun süredir devam eden itirazlarına epey farklı bir açıdan ışık tutuyor. Rusya'nın tehdidiyle ilgili abartılı heyulayı devam ettiren Batı, Rusya'nın NATO'ya dair dile getirdiği endişeleri her zaman göz ardı etti ve NATO'nun Rusya'nın korkacak hiçbir şeyinin olmadığı, tamamen savunma amaçlı bir ittifak olduğu üzerinde durdu.

Rusya'nın kendi gücü yahut güç yoksunluğuyla ilgili Batı'nın olanak verdiğinden çok daha gerçekçi bir fikri olduğu ortaya çıktı. Batı, zayıf bir devleti güçlü bir devlet olarak son derece zararlı bir şekilde yanlış yorumladı, bu da Rusya'nın davranışlarını sonradan yorumlama çabalarının büyük ölçüde isabetsiz olduğu anlamına geliyor. Batı'yla Rusya arasında yeni ilişkiler olacaksa (ki bunun çok yakında gerçekleşmesi pek mümkün görünmüyor) Batı'nın bu temel yeniden değerlendirmeyle başlaması gerekiyor. Batı, Rusya'nın zayıf bir devlet olduğunu, Batı'yla NATO'nun ise güçlü olduğunu kabullenmeli.



https://www.independent.co.uk/independentpremium/voices

Independent Türkçe için çeviren: Noyan Öztürk

Bu makale kaynağından aslına sadık kalınarak çevrilmiştir. İfade edilen görüşler Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independent

DAHA FAZLA HABER OKU