Dünya kamuoyu Rusya'nın 24 Şubat 2022 Perşembe günü başlayan Ukrayna'yı işgaline odaklanmış durumda.
Savaşın uzun sürebileceği, insani bir felakete yol açabileceği ve küresel çapta kritik dönüşümleri tetikleyeceğine dair endişeler yüksek sesle dillendiriliyor.
Bu savaşın sonucunu ve uzun vadeli etkilerini bu aşamada kestirmek güç.
Ancak, 10 gündür devam eden işgal, Afrika bakımından iki önemli hususu şimdiden gün yüzüne çıkarmış durumda.
Birincisi, savaştan kaçan Ukraynalı siviller ile Ukrayna'da yaşayan çoğunluğu öğrenci Afrikalıların sınır kapılarında gördükleri muameleler bazı Avrupa ülkelerinde güçlü bir ırkçı damar bulunduğunu ortaya çıkardı.
Hemen her gün sosyal medyaya düşen ve uluslararası basında yer alan haberlerde, Ukrayna'daki Afrikalı öğrenci ve iş insanlarının Polonya, Macaristan ve Romanya'ya giden trenlerden indirildikleri, sınır kapılarında girişlerinin engellendiği, anılan ülkelere girebilenlerin de özellikle Polonya'da ırkçı saldırılara maruz kaldığı rapor ediliyor.
Nitekim Afrika Birliği yayımladığı bir açıklamada Afrikalıların sınır geçişinde ayrımcılığa tabi tutulmasını kan dondurucu ırkçı bir uygulama olarak niteledi ve ilgili ülkeleri uluslararası hukuka uymaya çağırdı.
Can güvenlikleri için ülkelerini terk eden Ukraynalıların uluslararası mülteci hukuku prosedürlerine tabi olmaksızın Avrupa Birliği (AB) ülkelerine kabul edileceği duyurulurken, can güvenlikleri en az Ukraynalılar kadar tehlikede olan Afrika kökenlilerin görmezden gelinmesi düşündürücü.
AB yöneticileri tarafından Ukrayna'daki savaştan kaçarak Birlik sınırlarına gelen Afrika ülkeleri vatandaşlarının güvenli bir şekilde ülkelerine gönderilmesi için gerekli önlemlerin alınacağı duyurulabilirdi ancak Afrikalıların mağduriyetini gidermeye yönelik hemen hiçbir adım atılmadı.
Dolayısıyla tüm dünyanın gözlerinin önünde cereyan eden, en küçük ayrıntılarına dahi herkesin vakıf olduğu bir savaştan kaçanlar arasında ayrım yapılması, her zaman değer ve prensipleri ön plana çıkaran AB için bir samimiyet testi oldu ve maalesef AB bu sınavda başarısız oldu.
İkincisi husus Afrika ülkelerine ilişkin.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Rusya'nın uluslararası hukuku hiçe sayarak Ukrayna'yı işgalinin kınanmasına ve Rusya'ya "derhal, tamamen ve koşulsuz olarak" Ukrayna topraklarından çekilme çağrısında bulunan ES-11/1 sayılı Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu kararının oylamasında Afrika ülkelerinin tutumları dikkat çekti.
Geleneksel olarak anti-emperyalist duruşlarıyla bilinen Afrika ülkelerinin yaklaşık yarısı çekimser oy kullandı veya oylamaya katılmadı.
Bu durum Afrika ülkelerinin emperyalizm ve sömürgecilik karşıtı ilkesel duruşlarından gittikçe daha fazla taviz verdiklerini gösteriyor.
Afrika ülkelerinin bu tavrı yeni değil.
Rusya'nın 2008 yılında Gürcistan'ı işgalinden bu yana attığı uluslararası hukuka aykırı adımlara karşı BM Genel Kurulu'nda kabul edilen karara yeterli desteği vermediği bir vakıa.
Aşağıdaki tabloda Afrika ülkelerinin Rusya'nın 2008 yılında Gürcistan'ı işgali, 2014 yılında Kırım'ı ilhakı ve son olarak Ukrayna'yı işgalinin ardından alınan Rusya'ya karşı alınan genel kurul kararlarındaki tutumları yer alıyor.
Görüleceği üzere genel kanının aksine Afrika ülkeleri, 2 Mart Çarşamba günü yapılan oylanan karara daha öncekilerine kıyasla daha fazla destek verdi.
Yine de Rusya'nın bağımsız bir ülkeyi pervasızca ve topyekün işgale kalkışmasına dünyanın diğer bölgelerine kıyasla daha az tepki gösterdikleri aşikar.
Nitekim Afrika dışındaki bölgelerde, Rusya'nın kınanmasına yönelik kararın büyük oranda desteklendiği, çekimser kalan ve oylamaya katılmayanların çok az olduğu görülüyor.
Bahsekonu oylama, Afrika ülkelerinin geleneksel emperyalizm karşıtı tutumlarının "ulusal çıkarlar" karşısında ciddi zemin kaybetmekte olduğunu gösteriyor.
Örneğin AB'nin yaptırımlarına tabi olan Zimbabve ile, ABD ve AB'nin ekonomik yardımlarından mahrum kalma riskiyle karşı karşıya bulunan Sudan oylamaya katılmamayı yeğledi.
Son dönemde gerçekleşen darbelerin ardından Fransa'yla ilişkilerin profilini düşürmeye niyetli bir duruş sergileyen ve yeni güvenlik ortağı arayışındaki Mali, Gine ve Burkina Faso da benzer bir tutum sergiledi.
Başta Orta Afrika Cumhuriyeti olmak üzere Rusya'nın askeri/güvenlik işbirliğini geliştirdiği kıta ülkeleri de Rusya'yı "üzmedi".
Güney Afrika ise hem Rusya'nın "apartheid" yönetimiyle mücadeleye verdiği aktif destek, hem de güçlü ekonomik bağlar nedeniyle Kremlin'e tepki göstermekten kaçındı.
Uganda ise kullandığı çekimser oya mazeret olarak yakında devralacağı Bağlantısızlar Hareketi dönem başkanlığını gösterdi.
Bununla birlikte Afrika'daki emperyalizm karşıtı tutum değişikliğinin Rusya'ya ilişkin kararlarla sınırlı olmadığının altını çizmek gerekiyor.
Daha önce bir yazımda incelediğim üzere Afrika ülkeleri BM Genel Kurulu'nda yapılan oylamalarda Filistin'i destekleyen geleneksel tutumlarından da giderek uzaklaşıyorlar.
Sonuç olarak, savaştan kaçan Afrikalılara Avrupa'da yapılan muameleden haklı olarak şikayet eden Afrika ülkelerinin azımsanamayacak bir kısmı, Ukrayna'nın işgaline ilişkin BM oylamasında evrensel ilkelere bağlı kalmayı tercih etmediler.
Uluslararası hukuk ve normlar yerine ikili menfaat ilişkilerini önceleyen bir politikanın, uzun vadede Afrikalıların ve kıtanın yararına olacağını söylemek pek mümkün değil.
Nihayetinde kurallara dayalı uluslararası düzenin zayıflaması veya ortadan kalkmasından en fazla güçsüz devletler zarar görecektir.
Maalesef Afrika ülkelerinin büyük çoğunluğu da bu kategori içerisinde yer alıyor.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish