Avrupa genelinde ülkeler bu hafta kendilerini potansiyel açıdan ölümcül derecede yüksek sıcaklıklara hazırlıyor. 2003'te 70 bin kişinin ölümüne yol açan sıcak hava dalgası gibi bir olayın yaşanacağına emareler bulunmasa da bazı yerlerde termometreler muhtemelen 45 dereceyi gösterebilir ve ölümlerde artış yaşanabilir.
İyi haber şu ki hafta sonu boyunca havaların serin geçmesi bekleniyor. Kötü haberse insanlığın ekonomik büyüme tutkusunun ateşi düşene kadar gelecekteki daha sert hava koşullarına kendimizi hazırlamamız gerekiyor. Çünkü dünyanın tüm büyük ekonomileri büyüme saplantılarına devam ettikçe daha çok fosil yakıt tüketilecek, dolayısıyla atmosfere daha çok karbondioksit salınacak ve bu da iklimdeki bozulma sürecini hızlandıracak.
Belli başlı hava olaylarıyla insan kaynaklı iklim değişikliği arasındaki bağlantıyı incelemek çetrefilli bir iş ancak atmosfere saldığımız her bir ton karbondioksidin sera etkisini daha da arttırarak daha fazla ısıyı hapsettiği de bir gerçek. Dolayısıyla her zaman sıcak hava dalgalarının görülmesine rağmen iklim değişikliğinin gitgide şartları kendi lehine çevirdiği ve böylece sıcak hava dalgalarının artık daha sık yaşandığına dair artan bir kabulleniş var. 2018’de Avrupa’da yapılan ve Finlandiya'nın en kuzey uçlarında görüldüğü gibi termometrelerin yer yer 33 derecenin üzerine çıktığını gösteren sıcak hava dalgası analizi, bu tür anormal koşulların iklim değişikliğinin bir neticesi olarak 5 kat daha fazla yaşandığı sonucunu ortaya koymuştu.
İnsanları kelimenin tam manasıyla öldüren yüksek sıcaklıklar, iklim değişikliğinin en görünür etkisi. Ancak bir de daha sinsi etkileri var. İklim değişikliği küresel çapta deniz seviyelerini günbegün yükseltiyor. Bu gidişat fırtına dalgaları bir şehri haritadan silene kadar da fark edilmeyecek. Artan sıcaklıklar dünyanın dört bir yanında buzulları eritiyor. Bu durum da ancak bilhassa kurak geçen bir dönemde insanlar içme suyundan ve eriyen kar sularından mahrum kaldığında manşetlerde yer edinecek.
Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli'nin (IPCC) vazifesi, iklim değişikliğinin etkisine yönelik artan sayıdaki araştırmaları gözden geçirmektir. Yayımladıkları en son raporun özetine buradan ulaşabilirsiniz. Basit bir şekilde açıklayacak olursak, sıcaklıklar ne kadar yükselirse tehlikeli etkileri de bir o kadar artacak. Öyleyse neden büyük miktarlarda kömür, petrol ve gaz yakmaya devam ediyoruz? Seçtiğimiz politikacılar ve sanayicilerimiz akıllarını mı yitirdi? Umutsuzca yozlaştılar mı?
Bu soruya verilebilecek daha iyi niyetli yanıt, basbayağı aldandıklarını söylemek olurdu. Zira bu etkilerin en kötülerini aşabileceğimize inanmayı seçiyorlar. Onlar yönünden bakınca böyle bir sonuca varmalarını destekleyecek bazı kanıtlar mevcut.
Hindistan mayıs ayından bu yana bazı bölgelerinde termometrelerin 50 derecenin üzerini gördüğü bir sıcak hava dalgasının ızdırabını çekiyor. Onlarca kişi hayatını kaybetti. İyi haberse sıcak dönemlerde çalışmama hatta dışarı çıkmama yönündeki uyarıların yanı sıra su dağıtımında artış ve çatıların beyaza boyanması gibi daha iyi kamu bilgilendirme kampanyalarının tatbik edilmesi sayesinde pek çok hayat kurtarılmış oldu. 2003'teki trajediden önemli dersler çıkaran Avrupa ülkelerindeyse okullar tatil edildi, şehir merkezlerine bazı arabaların girişini yasaklandı ve on binlerce şişe su dağıtıldı.
Dolayısıyla yüksek sıcaklıklara karşı daha iyi yönetim ve adaptasyonun çarpıcı bir etkisinin olabileceği açıkça görülüyor. ABD'de sıcaklıktan kaynaklanan ölümlerin 20. yüzyıl boyunca azalması bir diğer dikkate değer örneği teşkil ediyor. Isıya bağlı strese maruz kalan insanların kendilerine gelebilecekleri serin mekanlar sunan klimaların kullanımının artması bunun nedenlerinden birini oluşturuyor.
Ancak geçen yüzyılda ABD'de klimanın yaygın şekilde kullanımına olanak tanıyan faktör, devasa ekonomisine güç kazandıran ve refahını arttıran fosil yakıt tüketimiydi. İklim değişikliğinin bir sonucu olarak yükselen sıcaklıklara karşı daha fazla klima kullanımı insanlığın enerji talebini artıracak. Hindistan ve diğer yerlerde bu talep daha fazla kömür yakılarak karşılanacak. Bu durum hava kirliliğinden kaynaklanan ölümlerde artışın yanı sıra daha fazla karbon salımına ve dolayısıyla iklimde daha fazla ısınmaya yol açacak.
Tüm bunlar ancak bir dağın zirvesine çarpmakta olan sıcak hava balonunu kurtarmanın yolunun, balonun içindeki sıcaklığı artırmak için sepeti ateşe vermek olduğunu düşünmek kadar mantıklı.
Ekonomilerimizi güçlendirmek için kömür kullanmaya başladığımızdan bu yana insanlar Dünya'nın iklimini 1 derecenin üzerinde ısıttı. Dünya sistemine yaptığımız değişikliklere kendimizi uyarlamamız gerekecek. En savunmasız olanların refahına odaklandığımız takdirde en azından önümüzdeki birkaç 10 yıl boyunca birçok hayat kurtulabilir.
Ancak ekonomik büyümenin, bizatihi kendisinin ürettiği sorunlar dahil insanlığın tüm dertlerine derman olacağına inanmak, bu gidişat devam ederse yeryüzünün önemli bir kesimini yaşanmaz kılacak aşırı uçlarda hava koşullarından bile daha beter hava koşullarına yol açmaktan başka hiçbir işe yaramayacak.
Ekonomik büyümeyi korumak için fosil yakıt şirketlerini her yıl milyarlarca dolar sübvanse etmeye devam etmek yerine, bol miktardaki kaynaklarımızı, hem hızlı bir şekilde karbondan arındırmak hem de halihazırda zaten kilitlenmiş çevresel değişime karşı kırılganlığı azaltmak için kullanmalıyız.
Bu söylediklerim mevcut kapitalist sistem biçimimizle ve onun ürettiği aşırı tüketim toplumlarıyla uyuşmuyorsa, o halde Greta Thunberg’in ifadesiyle sistemi değiştirmeliyiz. Çünkü bu sistemin ideolojisi her ne kadar yarı pişmiş olsa da (şimdi) hepimizi pişirme riskini taşıyor.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
https://www.independent.co.uk/voices
Independent Türkçe için çeviren: Kerim Çelik
© The Independent