Çin Halk Cumhuriyeti'nin (ÇHC) iktisadî alanda güçlenmesinin arakasından, küresel bir güç olmak için bir yola çıktığından itibaren, teorik olarak kendi topağı saydığı Tayvan'ı, bir türlü yönetimi altına alamadığından ötürü, büyük bir rahatsızlık duyduğu elbette malumu ilamdan ibarettir.
1971'den itibaren Tayvan'ı Çin'in bir parçası sayan ABD'nin, ÇHC'ne karşı Tayvan'ı her halükarda desteklemesi bir çelişki olarak görülmekte ve nedeni tartışılmaktadır. Bu bağlamda, Tayvan'ın ABD ile ÇHC arasında bir savaş sebebi olacağını ihsas eden "kilit cephe" ifadesi bile kullanılmaktadır.
Ancak şunu belirtelim ki, Tayvan bir "Stratejik Hedef Alanı"nın kilitmekanı da değildir. Zira Tayvan, Çin anakarasını boydan boya kaplayacak bir cebhe niteliğine haiz olmadığı için ancak, bizim tabirimizle, günümüzde ABD'nin ÇHC'ne karşı ördüğü bir Deniz Duvarı'nın parçası konumunda bulunmaktadır.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Eğer Tayvan, ABD açısından bir savaş aracı değilse, bunun nedenleri üzerinde düşünmek gerekmektedir. Vardığımız neticeyi bir satırla baştan söylemeliyiz. ABD, ÇHC ile Tayvan üzerinde savaş yapmak niyetinde olmayıp, Tayvan'ı ÇHC'ni dönüştürmek için bir model olarak kullanmak istemektedir.
Bu hususu güzel bir şekilde anlatabilmek için, tarihi bir laboratuvar olarak kullanarak, zemin oluşturmak istiyoruz. Zira Tayvan'ın Çin'i denizden çevrelemede kullananlar ile ABD'nin Çin Cumhuriyet ve ÇHC'ne karşı yaklaşımlarındaki farklar, bize ABD'nin stratejisini anlama imkânı da verecektir.
Sömürgecilerin Çin sahillerini kontrol ederek Çin'in denetime alınmasına karşılık ABD'nin farklı siyaseti
15'inci yüzyılda Avrupa'nın sömürgeci en büyüklerinden olan Portekizliler, 1514 tarihinde, Çin güney sahilindeki Macao'yu işgal etmişlerdi. Burayı bir üst gibi kullanan Portekizliler, Çin'in içerisine de nüfuz etmeye başlamışlardı.
Mançuryalı Çing Hanedanı (1644-1911) döneminde de Cizvit tarikatı ve Avrupalılar, Çin sarayında çok etkin bir konunda gelmişlerdi.
Portekizlerin zayıflaması üzerine Hollandalılar fırsat iyi değerlendirmiş, Çin'in doğu sahilindeki Tayvan (1665'te), Japonya'da Nagazaki ve Hirado'yu ele geçirmişlerdi. Ancak İngilizler Hollandalılar karşısında duramayarak çekilmişlerdi.
Çin'e nüfuz etmeye çalışan İngiltere, 1842'de Nankin Anlaşması ile Çin'in kapıları İngiliz tüccarlarına açmış, Çin'i etkisiz hale getirerek sınırlandırmış ve 1843'te Hong Kong'u bir koloni haline getirmişti.
Bununla da yetinmeyen İngiltere, önce Çin'in belli limanlarına el koymuş, 1860'da Çin iç pazarına girmiş ve hâkim olmuştu. Bu süreçte, Almanlar, Lûşun'un tam karşısındaki Şantung yarımadasının güneyindeki Cuaoccou körfezi ile Çingdao limanına 1897'de işgal etmişti.
İngilizlerin müttefiki Japonların ilk ciddi hareketi, Kore üzerinde Çin ile yaşanan anlaşmazlık üzerine, Sarı Deniz'in kuzeyinde Çin Sınır Seddi'nin denizden başlangıcının tam karşındaki Liaodong Yarımadasını işgal ederek gerçekleştirmişlerdi.
15 Eylül 1894'teki ilk Çin-Japon savaşında/ Pyongyang Savaşı'nda, Japonlar Çinlileri yenmişti. Tayvan'ı da alan Japonlar, 1895'te Çin ile yaptıkları Şimonoseki Anlaşması ile Kore'deki hâkimiyetlerini kabul ettirmişlerdi.
Portekizliler, Hollandalılar, İngilizler, Almanlar ve Japonlar Çin topraklarını işgal ederek Çin'de nüfuzunu yerleştirmeye çalışırken, yeni bir güç olarak ortaya çıkan ve 19'uncu yüzyıl sonlarında Doğu Asya'ya nüfuz etmeye başlayan ABD ise, Çin'de toprak işgal etmeyerek sadece "açık kapı" rejiminin devamını istemişti.
Bu fark, ABD'nin Çin'e karşı stratejik bir devlet aklı ile hareket ettiğinin önemli bir delilidir.
II. Dünya Savaşı sürecinde Japonların Çin'i işgal için Tayvan'ı kullanması
1894'ten beri Tayvan'ı işgalinde bulunduran Japonlar, Birinci Dünya Savaşı sürecinde İngilizlerin müttefiki olarak, Almanların elindeki Cuaoccou körfezi ile Çingdao limanını da 1914'te işgal etmişlerdi.
1915'te de Çin, Japon protektorasını kabul etmek zorunda kalmıştı. Ancak 14 Mart 1917'de Çin'in İtilaf Devletleri yanında savaşa girmesi Japonları biraz zor durumda bırakmıştı.
Savaş sonunda Japonların Şantung yarımadasındaki Quingdao'yu terk etmemesi üzerine, Çin de Japonya ile barış anlaşmasını imzalamamıştı. Tayvan'ı da elinde bulundurmaya devam eden Japonlar, 1927 sonrasında, İkinci Dünya sürecini başlatmışlardı.
1931 tarihinde Mançurya'yı tamamen işgal eden Japonlar, 1934 yılında Mançurya'yı himayesine alınmışlar ve sırasıyla Çin Sınır Seddi'nin kuzeyindeki bugün ÇHC'nin sınırlarında olan "İç Moğolistan" denilen Güney Moğolistan'ın doğu kısmı 1936'da; Pekin, Nankin ve civarlarını da 1937'de işgal etmişlerdi.
Japonların bu hâkimiyetine karşı Çin'de birbirleri ile savaşan Çan Kay Şek liderliğindeki Milliyetçiler ve Mao Zedong önderliğindeki Komünistler, Japon işgaline karşı 29 Eylül 1937'de birlikte savaşma kararı almalarına rağmen, başarı elde edememişlerdi.
Hatta kısa bir süre sonra, 21 Ekim 1938'de, Japonlar, Çin'in Kanton şehrini de işgal etmişlerdi. Japonlar durmamış, 18 Aralık 1941'de, Hong Kong'u işgal ederek Çin'in sahillerini doğrudan işgal altına almışlardı.
Ancak İkinci Dünya Savaşı sonunda Japonlar gerilemeye başlamış, ABD, 6 Ağustos 1945'te Hiroşima'ya, 9 Ağustos Nagazaki şehrine de atom bombası atmış ve 14 Ağustos'ta Japon imparatoru koşulsuz teslim olmuştu.
ABD'nin Çin içine girmeme politikası
Japonlar sadece teslim olmakla kalmamış Çin topraklarını da terk etmişlerdi. ABD ve İngiltere'nin rızasıyla Tayvan adası Çankayşek başkanlığındaki Çin Cumhuriyeti'ne verilmişti.
2 Eylül 1945'de Japonya ile yapılan anlaşma ile İkinci Dünya Savaşı biterken, 1938'de Japonlara karşı uzlaşan Komünist ve Milliyetçilerin arası 11 Ekim 1945'de bozulmuş ve 1946'da, Japonya'nın silahsızlandırılması üzerine Milliyetçi-Komünist iç savaşı başlamıştı.
ABD'nin desteklediği Çankayşek, Mançurya'yı sahiplenen Ruslara karşı yaptığı çatışmalarda diremeyerek geri çekilmeye başlamıştı. 1 Ekim 1949'da, Mao liderliğinde Çin Halk Cumhuriyeti kurulmuş ve ABD'nin desteklediği Çankayşek de 8 Aralık'ta Tayvan adasını sığınmıştı.
Yaklaşık dört yıl süren Çin iç savaşında, ABD, Milliyetçi Cumhuriyetçileri desteklemek için Çin topraklarına girmeyi tercih etmemişti. İşgal etme imkânı olmasına rağmen Tayvan'ı işgal etmeyen ABD, bu adanın ÇHC veya Sovyet Rusya tarafından işgal edilmesine de müsaade etmemişti.
Bizce bunun sebebi, ÇHC'ni dönüştürmek için Çinli bir modelin hemen Komünist ÇHC'nin yanı başında bulunmasının tercih edilmesiydi.
ÇHC'nin Sovyet Ruslarla ittifakı bozana kadar ABD'nin tavrı
14 Şubat 1950 de, ÇHC ile SSCB bir ittifak ve dostluk anlaşması imzalanması, ABD'nin ilk çözmesi gereken problem, bu ittifakı dağıtmak olmuştu. Zira bu ittifaktan güç alan Sovyetler, ABD'yi bölgeden atmak için harekete geçmişlerdi.
25 Haziran 1950'de, Sovyet Rusya, Kuzey Kore birliklerinin Güney Kore'yi işgal emrini vermişti. Bu gelişmeyi SSCB-Çin anlaşmasının ürünü olarak gören ABD başkanı Truman, Güney Kore'yi savunma kararı almış ve 5 Temmuz 1950'de, ABD-Kuzey Kore birliklerinin ilk çarpışması başlamıştı.
14 Ekim1950'de Çin Komünist kuvvetleri de savaşa dâhil olmuştu. 27 Temmuz 1953'te ateşkesle Kore Savaşı sona erdiğinde, Sovyet Rusya ve ÇHC, ABD'yi bölgeden atamamışlar, Japonya ve Doğu Asya ülkelerini çoğunu ABD'nin yanına itmişlerdi.
SSCB-ÇHC ittifakı 1960 yılında bozulması ABD'nin işini kolaylaştırmıştı. ÇHC-Hindistan probleminde, Sovyetlerin Hindistan'ın yanında yer alması ABD ile ÇHC'ni yakınlaştırmıştı. Nihayet 25 Ekim 1971'de ÇHC'nin BM'ye daimî üyeliğine seçilmesine müsaade eden ABD, Komünistlerin birliğini parçalayarak yeni bir dönemi başlatmıştı.
Bu tarihe kadar Çin'in meşru hükümeti olarak Tayvan'da bulunan Çin Cumhuriyeti'ni tanıyan ABD, bundan vaz geçerek, Tayvan'ın Çin'e dahil olduğunu prensip olarak kabul etmiş ancak ÇHC'ne ilhakına müsaade etmemişti.
Sovyet Rus desteğinden yoksun ÇHC'nin eskisi kadar ciddi bir aktör olmaktan çıkması, ABD'nin ÇHC'ni dönüştürme stratejisine başlama fırsatını vermişti.
ÇHC'nin BM üyesi olmasında sonra ABD'nin tavrı
ÇHC'nin BM'ye daimî üye olmasına engel çıkarmayan ABD, bu devlet ile hemen diplomatik ilişki kurmaya yanaşmamıştı.
Mao'nun 9 Eylül 1976'da ölümü üzerine, iki yıllık bir mücadeleden sonra, ekonomik ve siyasi gelişmelerde ideolojik yaklaşımı reddeden Deng Xiaoping iktidarı ele geçirmesi üzerine memnun olan ABD'nin tavrında yumuşama meydana gelmişti.
ÇHC'inde Pazar ekonomisi ilkelerine göre, 1978 reformlarının başlamasından sonra, 29 Ocak 1979'de, ABD-Çin diplomatik ilişkileri başlaması hakkındaki anlaşması Çin Başkan yrd Deng Xiaoping ile ABD başkanı Jemmy Carter tarafından imzalanmıştı.
"Çin değerleri ile Sosyalizmi" yani ekonominin büyük kısmı devletin elinde bulunduran bir modeli benimseyen ÇHC, faydacı bir yaklaşım ile Kapitalist sistemin bazı yönlerini uygulamaya başlaması, ABD'nin ÇHC'ni dönüştürme siyaseti ile uyumlu olmuştu.
Rusların Sovyetler Birliği'nin dağılma sürecine girmesi, ABD-ÇHC'nin dostluğuna dolayla bir şekilde katkı sağladığını göz ardı etmemek gerekir.
Sovyetler Birliği dağılırken, ABD'nin arzuladığı istikamette, ÇHC'nin de Çin Cumhuriyeti'ne dönüşmesi için, ÇHC'inde ciddi tartışmalar meydana gelmişti.
1989'da Pekin Tiananmen Meydanı'da başlayan gösterileri ateşleyen Çin Komünist Partisi eski sekreteri Hu Yaobang'ın ölümü/öldürülmesi olsa da, esas sebep ÇHC'nde siyasal sistemde gerekli olan reformların yapılmamış olmasıydı.
15 Nisan-4 Haziran 1989 tarihleri arasında Şangay ve bütün şehirlere yayılan kitlesel gösteriler kanlı bir şekilde bastırılmıştı. Öğrenci ve Aydınların başını çektiği bu harekette dile getirilen 4 Mayıs (1919)'ın devamı oldukları söylemi ÇHC'ni korkutmuştu.
Çünkü 4 Mayısçılar; ekonomik, kültürel ve siyasal alanda yabancı nüfuzuna ve Çin'de büyük haksızlıklara neden olan despotik, feodal ve gelenekse yapıların kaldırılmasını hedefliyorlardı. Tiananmen'da başlayan olaylara en büyük bir destek Tayvan'dan gelmişti.
ABD'nin Tiananmen ile bu kadar ilgilenmesi ve ÇHC'ne tepkisinin altında, ÇHC'nin Çin Cumhuriyeti'ne dönüşmesinin gerçekleşmemesi olduğunu söylemek gerekir.
Küresel güç olmak isteyen ÇHC'ne karşı ABD'nin tavrı
ÇHC, 1978'den itibaren Kapitalist sistemin bazı yönlerini, özellikle sahil şeridinde uygularken, siyasal sistemin değişmesine yanaşmayacağı anlaşılmıştı. Hatta bu durum ÇHC'nin, küresel şirketlerin karlarını artırdıkları ucuz üretim merkezine dönüşmesine zemin hazırlamıştı.
SSCB 1991'de dağılırken, ÇHC dünyada ekonomik bir güç olarak ortaya çıkmaya başlamış ve gayri-insanî bir üretim merkezine dönüşmüştü. Bu arada, Soğuk Savaş biterken dünyada tek küresel güç olduğunu ilan eden ABD'ye karşı oluşun tepkiler, ÇHC'nin işine gelmişti.
Küresel şirketler Çin'in güçlenmesine katkı sağladıkları gibi, İngiltere'nin 1997'de Hong Kong'u, Portekiz'in de 1999'da Makao'yu ÇHC'ne iade etmeleri Çinlilerin küresel hedeflere yönelmesine büyük katkı sağlamıştı.
Tayvan'ı da katarak büyük bir başarı elde etmek isteyen ÇHC, karşısında ABD'yi bulmuştu. ABD karşıtlarının desteğini alan ÇHC, ekonomik bir güç haline gelirken, siyasi ve askerî bir güç olmak için harekete geçmesi üzerine, ABD için de ÇHC bir düşmana dönüşecekti.
15 Kasım 1912'de devlet başkanlığına gelen Şi Cinping (Xi Jinping), 7 Eylül 2013'de, Kazakistan'da Nazarbayev Üniversitesi'nde yaptığı konuşmada, eski ipek yolu üzerindeki ülkeler arasında "İpek Yolu Ekonomik Kuşağı" oluşturulmasından bahsederek, ÇHC'in "Bir Kuşak" siyasetini ifade etmişti.
Daha sonra 3 Ekim 2013'te, Endonezya Parlementosu'nda da "21. Yüzyıl Deniz İpek Yolu"dan söz eden, Şi Cinping, "Bir Yol Bir Kuşak" olarak kısaltılan projelerini açıklamıştı.
ABD karşıtlarının desteği ile küresel bir güç olmak için harekete geçen ÇHC, özellikle denizden çevrelenmekten kurtulmak istemektedir. Ancak Tayvan'ı ele geçirerek ABD'nin sahillerine örmüş olduğu Deniz Duvarı'nı yıkmak isteyen ÇHC bunda başarılı olmamaktadır.
Tayvan'ın ÇHC'ne mal satarak bağımlı hale getirerek, iktisadî bağımlılık yolu ile birleşme çabalarından da başarı elde edemeyen ÇHC, Güney Çin Denizi'ndeki kayalıklar üzerine "Yongşu Ciao" adı verilen yapay bir ada oluşturarak bölgede nüfuzunu artırmaya ve çemberden kutulmaya çalışmaktadır.
ÇHC'ni dar alana hapsetmek, anakarayı da karıştırmak ABD, Tayvan'da acil bir çatışma istemektedir. ÇHC'nin Tayvan'a karşı yapacağı her hareket sadece kendisine Çin Cumhuriyeti diyen Tayvanlıları değil, Çin anakarada Çin Cumhuriyeti arzusunu da güçlendirecektir.
ÇHC'nin Tayvan'a müdahalesi, özel mülkiyetin sınırlı olmasına rağmen, en zengin yüzde 1'in ülke kaynaklarının yüzde 25'inden fazlasına sahip olduğu, imtiyazlı sınıfın elindeki totaliter idare altında özgürlük ve refah isteyenlerin ekseriyeti oluşturduğu ÇHC'inde büyük sarsıntılara sebep olacaktır.
ABD'nin istediği erken çatışmadan çekinen ÇHC, bütün arzularına rağmen Tayvan konusunda etkin bir adım atamamaktadır. Zira bir deniz savaşına dönüşecek Tayvan meselesinde, ÇHC'nin 2030'lara kadar ABD'nin deniz gücü ile baş edebilmesinin imkânsız olduğu da dikkate aldığımızda, ÇHC'nin kısa vadede yapabileceği fazla bir şey de yoktur.
ABD'nin hava ve füze sistemleri bakımından üstünlüğünü de göz ardı etmemek gerekir. ÇHC'nin Tayvan'a saldırması halinde savaşın Doğu Asya'ya yayılacağını, Japonya eski Başbakanı Şinzo Abe'nin 1 Aralık 2021'deki, "Japonya ve ABD'nin Çin'in Tayvan'a saldırmasına seyirci kalamayacaklarını ve Pekin'in bunu anlaması gerektiğini" sözlerinden de anlıyoruz.
Tayvan'ın en fazla mal sattığı ülke ÇHC olmasına rağmen bir entegrasyon gerçekleşmemektedir. Bunun tek sebebi ABD değildir. Tayvan, kendisini demokratik Çin Cumhuriyeti olarak görmekte, halkına özgür bir ortam sunmakta, kişi başına geliri ÇHC'den en az üç kat fazla olmasıyla refah seviyesini yüksek tutmakta ve insanî gelişim endeksi bakımından ÇHC ile kıyaslanmayı bile muhal görmektedir.
Bunlardan dolayı, Tayvan, totaliter ve sadece imtiyazlıların refah içinde yaşadığı ÇHC'ni model olarak kabul etmemekte, aksine ÇHC'indeki 1.2 Milyarına model olmaktadır.
Tayvan'ın ÇHC'nin demokratik Çin Cumhuriyeti'ne dönüştürülmesi için bir model olmasının ABD tarafından da desteklediğine 2 hafta önce şahit olduk.
Şöyle ki, ABD Başkanı Biden'ın davetiyle gerçekleşen 9-10 Aralık 2021'de yapılan Demokrasi Zirvesi'ne, Rusya Federasyonu ve ÇHC gibi ülkeler davet edilmezken, katılımcı 110 ülkenin arasında Tayvan dâhil edilmişti.
Zirvede Tayvan'ı "Digital İşlerden Sorumlu Bakanı ve Washington Büyükelçisi" temsil etmişlerdi. Bu zirve ABD'nin Tayvan hakkındaki niyetini ortaya çıkarması açısından da önemliydi.
Sonuç
1971'den itibaren ÇHC'ni tanıyan ABD, Tayvan'ı Çin'in bir parçası olduğunu ilan etmesine rağmen, burayı elinde tutarak ÇHC'inin acziyetini göstermekte, hem ÇHC'deki hafi ve derin demokratik cumhuriyetçilere, hem özgürlüğü arzulayanlara, hem de ÇHC'ne karşı Doğu Asya'daki dostlarına güven vermektedir.
ÇHC, kendisi için en tehlikeli madde olarak gördüğü Tayvan konusunu, yaptığı manevralar dışında, büyük zarar göreceği erken bir çatışmaya sebeb olmamak için dondurmuştur.
ÇHC, ABD tarafından doğusuna örülen Deniz Duvarı'nı yıkıp, Doğu Asya'da ABD'nin dostlarını transfer etmeden Tayvan konusunda bir adım atması oldukça zor görülmektedir.
Kısacası Tayvan güç olarak değil, model olarak ÇHC'ne en büyük tehdittir. Bu modeli kaybetmek istemeyen ABD'nin hedefi, Tayvan'ın korumak değil, bu vasıta ile ÇHC'ni Çin Cumhuriyeti'ne dönüştürmektir.
© The Independentturkish