Türkiye ekonomisi nereye?

Doç. Dr. Umut Hacıfevzioğlu Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Murad Sezer/Reuters

Türkiye ekonomisinin 1980 ve 90'lı yıllarda gündeminin başında yer alan enflasyon sorunu günümüzde -deyim yerindeyse- maalesef yeniden hortlamıştır.

Malum, enflasyon halkı fukaralaştıran, gelir dağılımını bozan, zenginle fakir arasındaki uçurumu daha da artıran bir olgudur. Türkiye ekonomisi enflasyonla beraber pek çok sorunu da eş zamanlı olarak yaşamaktadır.

İçinde bulunduğumuz bu süreçte Merkez Bankası'na önemli görevler düşmektedir ki Merkez Bankası'nın yasasında belirlenen bir numaralı görevi fiyat istikrarını sağlamasıdır.

Buna karşın son toplantısında Merkez Bankası politika faizini 14'e indirmiştir (aynı dönemde Hazine borçlanma faizi 23,6'dır). Politika faizinin 14'e inmesi döviz kurunun daha da yükselmesine neden olmuştur.

Döviz kurunun yükselmesi ise enflasyonun daha da artmasına neden olacaktır. Oysa aşağıda da görüleceği üzere Merkez Bankası, kendi web sitesinde görev ve sorumluluklarının ilk sırasında fiyat istikrarının yer aldığını belirtmektedir: 

1. Fiyat istikrarı

Merkez Bankası'nın temel amacı, fiyat istikrarını sağlamaktır. Fiyat istikrarı ile ekonomik kararlarda dikkate almayı gerektirmeyecek ölçüde düşük bir enflasyon oranı kastedilmektedir.  Banka, bu amaç doğrultusunda uygulayacağı para politikasını ve kullanacağı araçları doğrudan kendisi belirler, bir başka deyişle araç bağımsızlığına sahiptir.


İşte bu politikadan, yani düşük faiz yüksek kur politikasından beklenti kurların yükselmesiyle beraber işgücünün ucuzlaması, böylelikle Türkiye'nin ihracat gelirlerinin artması ve cari açığının da azalmasıdır.

Her şeyden önce işgücünün ucuzlaması satın alma gücünün düşmesi, yani halkın fukaralaşması anlamına gelmektedir. Türkiye'nin ekonomik sorunlarının çözülmesi için halkın fukaralaştırılmasına gerek yoktur. Geçmişte Türkiye bunu başarmıştır.

Evet, dolar kurunun 1,51-1,29 bandında seyrettiği 2002-2008 yılları arasında Türkiye ihracatını 39 milyar dolardan 132 milyar dolara çıkarmıştır. Yine aynı dönemde Türkiye'de milli gelir 3,600 dolardan 11,000 dolara yükselmiştir ki milli gelirimiz 2013 yılında tarihi zirvesini görmüştür (12,582 dolar).

Söz konusu dönemde izlenen ekonomi politikalarına ilişkin eleştiri büyümenin motoru olan sektörler bağlamında yapılabilir.

Türk ekonomisi büyürken andığımız büyümenin lokomotif sektörü inşaat olmuştur. Oysa kanımca Türkiye inşaatla beraber teknolojiye dayalı katma değeri yüksek ürünlerin üretim ve ihracatı hedefine yönelseydi daha uzun vadeli ve kalıcı bir büyüme, zenginleşme performansı ortaya konulabilirdi.

Özetle, Türkiye dolar kurunun son derece düşük olduğu yıllarda ihracatını artırmayı başarabilmiştir.

Bugüne dönecek olursak Türk ekonomisinin sorunlarının çözümü için her şeyden önce piyasaların güveninin kazanılması gerekmektedir. Piyasaların güveni ise kamu yönetiminde belirli ilkelerin egemen kılınmasıyla kazanılabilir.

Söz konusu ilkeler, öngörülebilirlik, şeffaflık, hesap verilebilirlik, kurumların bağımsızlığı, hukukun üstünlüğü, yargı bağımsızlığı, güçler ayrımı olarak sıralanabilir.

Eğer sorunlarımızı çözmek istiyorsak ortak aklı egemen kılmalıyız. Dolayısıyla sivil toplum kuruluşları, meslek örgütleri, üniversiteler içinde bulunduğumuz sürece katkılarını sunmalılar.

Kanımca ortak aklın egemen kılınacağı en üst kurum Türkiye Büyük Millet Meclisi'dir. Tam da bu noktada sözü Türkiye'nin 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'e (1987 TBMM Bütçe Görüşmeleri) bırakıyorum:

"Sayın Başkan, Yüce Meclis'in sayın üyeleri; hepinizi saygı ile selamlıyorum,

… Türkiye Büyük Millet Meclisi, hürriyetçi demokratik sistemin kalbidir. Türkiye Büyük Millet Meclisi, Türkiye'de hakların hürriyetlerin bekçisidir. Türkiye Büyük Millet Meclisi, her şeyin açıkta, aleni, herkesin gözü önünde cereyan etmesinin teminatıdır. Türkiye Büyük Millet Meclisi, mutlaka, üstün iradenin üstün müessesesi olduğunu bilerek ve mutlaka, evvela kendi yerine ve kendi haklarına sahip çıkarak hareket etmek durumundadır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi bir kenara itilemez itilmemelidir de. Ne Türkiye Büyük Millet Meclisi ne hür basın ne hür ilim müesseseleri, iktidarların ayak bağı değildir; öyle telakki edilmemelidir de. İktidarlar, Türkiye Büyük Millet Meclisinden, hür basından, hür ilim müesseselerinden rahatsız oldukları sürece, hürriyetçi demokrasiyi yürütmek imkânı yoktur. İktidarlar her rejimde vardır.

Rejimi demokratik yapan, hür muhalefettir, hür basındır, hür ilim müesseseleridir. Bunlar, tümüyle, beraberce bir ahenk içerisinde olmak durumundadırlar. Hürriyetçi demokrasi, bir ülkenin halkına sadece güvenlik veren; ama, güvenliğin dışında başka şey vermeyen rejimin adı değildir. Hürriyetçi demokrasi hem mal ve can güvenliğini hem hürriyeti hem ekmeği beraberce veren rejimin adıdır.

«Hangisini tercih ediyorsunuz? Bunlardan birisini tercih edin» gibi bir tercihle vatandaş karşı karşıya bırakıldığı takdirde de rejim, rejim olmaktan çıkar; asgariden, hürriyetçi demokrasi olmaktan çıkar. Türkiye Cumhuriyeti Devleti bir hukuk devletidir. Türkiye Cumhuriyeti Devletinin hukuk devleti olabilmesi, millet iradesi üstünlüğünü ve hukukun üstünlüğünün mutlak manada korunmasına bağlıdır.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti bir laik devlettir. Laik devlet olabilmesinin şartı, hiç kimsenin, inançlarından dolayı muaheze edilmemesine bağlıdır ve bu ülkede hiç kimsenin-, inançlarından, düşüncelerinden dolayı ikinci sınıf vatandaş sayılmamasına bağlıdır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, bir sosyal devlettir. Sosyal devlet, fakirle zenginin arasındaki mesafenin çok büyük olmadığı; daha doğrusu, 'bu ülkenin vatandaşlarının, hepsinin, ama tümünün insanca yaşama hakkına sahip olduğu ve bu hakkın gerçekleştirildiği devletin adıdır; «Kim ne yaparsa yapsın» denilen devletin adı değildir.

Binaenaleyh, bir ülkede insanca yaşamaya aykırı düşen durumlar varsa, devlet, sosyal devlet ilkesini gerçekleştirmiyor demektir. Türkiye Cumhuriyeti'nin bu büyük müessesesi, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin hukuk devlet olması, laik devlet olması ve sosyal devlet olması vasıflarını gözetecektir; mutlaka bunları gözetecektir."

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU