Koçgiri halk hareketi, Ankara'nın henüz müesses nizamı temsil edecek düzeyde meşrulaşmadığı, İstanbul'da Osmanlı hükümetinin sürdüğü, Kurtuluş Savaşı'nın başladığı sürece tekabül ediyor.
Koçgiri halk hareketinin, Mustafa Kemal ve Türk ulus devletin kurucu liderleriyle Kürtlerin ilk kez karşı karşıya gelmeleri bakımından önemli sonuçları var…
En önemlisi Osmanlı ümmeti bakiyesi halklar zemininin tasfiyesinin hazırlanması ve Türk kavramı üzerinden "halksız" bir siyasi-idari sistem sürecinin ilk düğmesinin Koçgiri'de iliklenmiş olması oluyor.
İlk düğme halksız iliklenince yüzyıllık 'yok-var' kavgası başlıyor: Düzce'de Çerkeslerin tepkisi, 1925'de Şeyh Said, Ağrı-Zilan, Sason, 1937-38 Dersim, 49'lar olayı ve Sivas kampı ve süren son 40 yıllık kavga…
Dersim'den başlayarak, Maraş, Sivas-Madımak-Başbağlar katliamlarına kadar uzanan Kürt, Alevi-Sünni karşıtlığındaki tarihsel kanlı toplum mühendisliğini anlayabilmenin yolu bir yerde Koçgiri'de olan bitenleri doğru okumaktan ve anlamaktan geçiyor.
Başlangıçta düğme nasıl iliklenirse öyle gider.
Başlangıcı iyi okumak ve iyi anlamak hayatidir.
Bu bakımdan "Koçgiri nedir, ne değildir?" sorusunun cevabını aramak son derece önemlidir.
Damat Ferit Paşa, Mustafa Kemal ve halk
Osmanlı İmparatorluğu'nun Birinci Dünya Savaşı'ndan yenilgiyle çıkması çöküş sürecini beraberinde getirirken imparatorluğun yıkıntıları üzerinden Ortadoğu'da bir dizi devlet kuruluyor.
Balkanlar ise Birinci Dünya Savaşı öncesinde kaybedilmişti.
Bu koşullarda Damat Ferit Paşa çok güvendiği Mustafa Kemal'i, 14 Mayıs 1919'da Sultan ile Yıldız Sarayı'nda görüştürüyor.
Akabinde 16 Mayıs 1919'da Mustafa Kemal cebinde Sultan'ın İrade-i Seniye'si (yüksek padişah emri) ile Bandırma vapurunda idi...
Mustafa Kemal Samsun'a çıkarken, Yunan işgali nedeniyle özellikle Ege'de, hatta daha öncesinde Anadolu'nun muhtelif bölgelerinde yerel direniş odakları boy vermeye başlamıştı.
Erzurum ve Sivas Kongreleri üzerinden başlatılan süreç Kurtuluş mücadelesi saflarını canlandırırken, Sultan ve Sadrazam Damat Ferit Paşa ilişkisini bitiriyor.
Yıllar ve yıllarca bin bir olanaksızlık ve çaresizlik içinde savaşla yaşayan halk per perişanlık içinde açtı, yoksuldu, yorgundu ve en önemlisi umutsuzdu.
Memlekette adeta erkek kalmamıştı. Her aileden toprağa düşmeyen yok gibiydi.
Halk bu en kötü duruma İttihat-ı Terakki iktidarı döneminde ve onların maceracı savaş politikaları sonucu düştüğüne inanıyordu.
Gerçek de bu idi!
Bundan dolayı da halkın nezdinde ittihatçıların itibarı yerlerde sürünüyordu.
Bu koşullarda yola çıkan Mustafa Kemal ve arkadaşları da İttihatçı olduklarından, halk onlara güven duyup çağrılarına pek kulak vermiyordu.
Saltanata ama özellikle hilafete ileri düzeyde bağlı olan Çerkesler ve kısmen Kürtler de; İttihatçı olduklarından hareketle Mustafa Kemal ve arkadaşlarına saygı duymuyor, önem vermiyorlardı ki Osmanlı bakiyesi halklar içinde en diri ve temel dayanak potansiyeli taşıyan halk özellikle Kürtlerdi.
En önemlisi müesses nizamdı, yani kurulu düzendi ve buna tekabül eden güven ortamı, 600 yıllık Osmanlı geçmişiyle kökleşmiş yaşam biçimi, inanç sistemi ve kökleşmiş alışkanlıklardı.
"Umur-emre itaat" İslam'ın temel ödevlerindendi. Halifeye sırt çevirmek, Anadolu halkının öyle kolaylıkla benimseyebileceği bir tavır değildi.
En sonu Mustafa Kemal Samsun'a çıktıktan bir ay gibi kısa bir süre sonra, İstanbul hükümeti tarafından Sultan'a ve Halife'ye ihanetle suçlandı, Hareketi "Kongreciler" olarak nitelenerek aşağılandı ve "Dürrizade fetvası" adıyla ünlenen bir fetva yayımlandı.
Bütün bu faktörlerin toplam sonucu, Mustafa Kemal ve arkadaşlarına güvensizlik demekti ki çok geçmeyecek Anadolu ve Kürdistan topraklarında bir tür iç savaş diyebileceğimiz isyan ve çatışma ortamı doğacaktı.
Halk, Osmanlı İstanbul Hükümeti ile Ankara Meclis hükümeti arasına sıkışmıştı.
İki başlı yönetimin yarattığı boşluk, savaş ve işgalin yarattığı toplumsal krize varan sorunlarla birleşince bir yanıyla kafası karışık, şaşkın bir çaresizliği yaşıyordu…
Öte yandan dönemin en önemli siyasi aktörü Mustafa Kemal ile Damat Ferit Paşa arasında hakimiyet mücadelesinin yarattığı çatlaktan sızan koşullar Koçgiri halk hareketini hazırlıyordu.
Koçgiri; Kürt Alevilerin tutumu
Alevi Kürt aşiretleri Hilafetçi gruplarla benzeri bir tutum içindeydi.
Dolayısıyla Mustafa Kemal hareketine karşı mücadele eden aşiret güçleri tarafından ittifak olarak görülüyorlardı.
Marmara Düzce'den Yozgat'a Sivas Yıldızeli'ne Zile'ye kadar uzanan isyanların son ve en etkilisi Koçgiri olacaktı.
Koçgiri Tahkik Heyeti Rapor taslağına yansıdığı şekliyle, harekatın askeri-politik lideri Alişer Efendi'nin kendini 'Hilafet ordusu Müfettiş-i Umumisi unvanıyla tanıttığı' mücadele arkadaşı Şadiyan (Şadıllı) aşiret reisi Yusuf (Paşo) 'Refahiye Cephe Kumandanı' olarak yer alıyordu.
Koçgiri halk hareketinin Askeri-politik, hatta ideolojik lideri Alişer Efendi ise Koçgiri Aşiret reisleri olmaları itibarıyla toplumsal liderleri Alişan ve Haydar beylerdi ama özellikle Haydar Bey'di.
Alişan ve Haydar Beyler kardeşti. Babaları Mustafa Bey her iki kardeşin iyi eğitim almalarını sağlamıştı.
Alişan Bey İmranlı Nahiye müdürlüğü ve Divriği Kaymakamlığı görevini sürdürüyordu.
Osmanlı İstanbul Hükümeti tarafından getirildiği bu görevi Ankara hükümeti döneminde de sürdürüyordu.
Küçük kardeşi Haydar Bey ise Ümraniye Nahiye müdürüydü.
Her iki kardeşte Mustafa Kemal'in düşüncelerinden uzaktı.
Alişan ve Haydar Beyler ailece Osmanlı İstanbul hükümeti ile ilişkileri vardı ve Hilafet makamına saygılıdırlar.
Alişan Bey'in Kürt Teali Cemiyeti'ne üye olduğu söylenti düzeyindedir.
Ancak Haydar Bey bu cemiyetin üyesi idi.
Alişer Efendi de Kürt Teali Cemiyeti üyesi idi.
Kürt Sünniler
Birinci Dünya Savaşı sırasında Gönüllü İhtiyat Aşiret Alayları ve Aşiret Kolları, Kürtleri Anadolu halkları ile kıyaslandığında en organize halk haline getirmişti.
Mustafa Kemal 16. Kolordu Komutanı olduğu 1916'dan beri Kürtlerin bu düzeyini biliyordu.
Kürtleri yönlendirebileceğine de inanıyordu.
Kürtlerin kendi başlattığı harekete karşı tutum içimde olduğunu görünce onları kazanmak için taktik politikalar geliştirme yoluna gitti.
Sonuçta aldı.
Örneğin, Erzincan'daki Balabanlar, Abasanlar ve Kureyşanlar 1921'de Koçgiri'den kaçan Kürtlerin Dersime geçerek takipten kurtulmalarını engelleyecekti.
1925'de Şeyh Sait, Kürtlerden, özellikle Hizan ve Bitlis şeyhleriyle, bölgedeki aşiretlerden yeteri kadar destek alamamış, sonuçta idam edilmişti.
1926'da Batı Dersim'deki Koçan Aşireti, Çemişgezek baskınından sonra diğer Dersim aşiretlerince yalnız bırakılmış, ölüm, idam ve sürgünle adeta yok edilmişti.
1937-38'de Dersim yalnız bırakılmış, Cumhuriyet tarihinin en büyük katliamı yaşanmıştı.
Bütün bunları Mustafa Kemal'in taktik politikalarından ayrı düşünmemek gerekiyor.
Kazım Karabekir de bu konuda Mustafa Kemal ile benzeri görüşlere sahipti.
Nitekim Erzurum Kongresi'nin toplanmasını sağlıyor ve kongre sürecinde Kürtler önemli oranda ikna oluyorlar.
Kürtler, Mustafa Kemal'in hilafete karşı bir davranışıyla karşılaşmıyorlar, aksine hilafeti onun koruyacağına inanır oluyorlar ve güven duyuyorlar.
Kimdi bu Kürtler?
Mutkili, Şırnaklı, Dirşevli, Bitlisli, Nurşinli, Garzanlı, Bitlis Hizanlı Şeyhler, Kanaat önderleri, eski mebuslardı bunlar.
Dersimli Kürt Aleviler, Mustafa Kemal ve Hasan Hayri Bey
Dersim önderlerinin tercihleri hakkında yeterli bir bilgi yoktu.
Ancak Alevi Kürtlerin özellikle de Dersimlilerin Yavuz Sultan Selim'in mezaliminde sonra Osmanlı'ya pek iyi bakmadıklarını biliyoruz.
Henüz Koçgiri hadisesi de yaşanmadığından Mustafa Kemal'e karşı bir önyargıları da yoktu.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Eski Osmanlı Meclisi Mebusan üyesi Hasan Hayri Bey, diğer beş aşiret beyleriyle Mustafa Kemal tarafından Ankara'da kurulan Büyük Millet meclisine çağrılınca gidip katılıyor.
Hasan Hayri Bey herhangi bir şahsiyet değildi… Batı Dersim'in köklü ve itibarlı aşiretlerinden Karabal aşiretinin Bey'iydi.
Dersim'in denebilir ki en güçlü ve itibarlı lideri Seyit Rıza'nın desteği her daim arkasındaydı.
Sadece onun da değil, Batı Dersim'in bütün aşiret reislerinin desteklediği bir lider şahsiyetti…
Mustafa Kemal'i de çok iyi tanıyordu. Trablusgarp'tan silah arkadaşıydı.
Bir tür iç savaş
Osmanlı İstanbul hükümeti olsun, Ankara Büyük Millet Meclisi olsun Kürtlerin genelinin desteğini kazanmış değildi.
Yukarıda uzunca yazıldı… 600 yıllık müesses nizamın yarattığı alışkanlıklar, tarikatların sultana bağlılığı, Hilafet makamının kutsallığı, halkın yaşananlarla ilgili, yeter ölçüde bilgi sahibi olmaması vb. nedenlerle Kürtler, Ankara Hükümetinin Osmanlı İstanbul hükümetine karşı aldığı tavra mesafeli kaldı.
Sonuç; ülke düzeyinde ikili bölünmeden Kürtler de nasibini aldı.
Ankara hükümetine itiraz edenlerin tavrı saltanat ve hilafet bağlamında üst üste düştü.
Geçiş süreci diyebileceğimiz bu süreç bir tür iç savaş biçimini aldı…
Ali Galip Olayı (20 Ağustos 1919-15 Eylül 1919), Birinci Bozkır Ayaklanması (27 Eylül 1919-4 Ekim 1919), İkinci Bozkır Ayaklanması (20 Ekim- 4 Kasım 1919), Ali Bate ayaklanması (1920), Şeyh Eşref Hadisesi, Düzce Olayları, Çapanoğlu (Yozgat) olayları, Aynacıoğlu İsyanı, Yıldızeli (Yenihan) Hadisesi ve Zile İşgali, Çerkes Ethem Hadisesi ve benzeri irili ufaklı ayaklanmalar, bölünmüş halkı ayrışmış ikili idare arasında tercihe zorlayacaktı.
Devam edecek..
Kaynaklar:
1. Gotthard Jaeschke, Kurtuluş savaşı ile ilgili İngiliz belgeleri, Çeviri Mehmet Köprülü, TTK yayınları,1991-Ankara
2. Türk istiklal harbi 6. cilt, İstiklal Harbinde ayaklanmalar (1919-1921), Genelkurmay Basımevi, 1974-Ankara
3. TBMM Koçgiri Tahkik Heyeti Rapor Taslağı
4. Mazhar Müfit Kansu, Erzurum'dan ölümüne kadar Atatürk'le beraber, Cilt 1, TTK yay. 1997-Ankara
5. Mahmut Akyürekli, Koçgiri Kırımı, Tarih Kulübü yayınları, 1. Basım,2016-İstanbul
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish