Bu lafı çok duyuyoruz;
Kardeşim millette para var. Alışveriş merkezleri dolu. Bak hâlâ harıl harıl alışveriş yapıyorlar. Bir sıkıntı yok. Bakış açınızı değiştirin.
Tabi var mı, yok mu; rakamlara bakarak söylemek lazımdır.
Bakalım rakamlar bize ne diyor!
Kasım 2021 itibari ile hane halkı kredi borcu toplamda 941 milyar TL olmuş. Kabaca 1 trilyon TL olmuş da diyebiliriz.
Peki, bu borcun dağılımı nasıldır?
Borç yapılmış da nerelere yapılmış?
Kimler ne için borçlanmışlar?
Vatandaşların borcu, genel olarak hane halkı borcu diye ifade edilir.
Hane halkı toplam borçlarının 289 milyar TL'si konut borcu. Yani kredi çekerek ev almış veya iş yeri almış şimdi de geri ödemelerini yapıyor.
Bu borçların 14 milyar TL'si ise taşıt borcu. Vatandaş araba almış ve geri ödemesini yapıyor.
Bunların dışında iki kalem borç daha var. Onlar da vatandaşın yaşam ihtiyaçlarının karşılanmasında kullanılıyor.
Bunlardan biri ihtiyaç kredisi diğeri de kredi kartı harcamaları. Bunlardan ihtiyaç kredileri 448 milyar TL'ye, kredi kartı borçları ise 190 milyar TL'ye ulaşmış.
Kredi kartı borcu ile ihtiyaç kredisi borcunu birlikte düşündüğümüzde 638 milyar TL oluyor. Hane halkı toplam borcunun üçte ikisini oluşturuyor.
Hane halkı kredileri kurdan etkilenmediği halde son 11 ayda 122 milyar TL artmış ve en fazla artan ise yaklaşık 62 milyar TL ile ihtiyaç kredisi olmuştur.
İkinci sırayı 47 milyar TL artış ile kredi kartları borcu oluşturuyor. Yani insanlar ihtiyaçlarını gidermek için kredilere yükleniyor. İlk 11 ayda taşıt ve konut kredileri neredeyse hiç artmamış!
Kısacası, "Millette para var" önermesi rakamsal karşılık bulmuyor. Onun yerine "Millet ihtiyaçlarını gidermek için kredi çekiyor" demek lazımdır.
Daha önceleri ev kredisi ve araba kredisi almak için borçlanan vatandaş şimdi ihtiyaçlarını gidermek için borçlanmaya başlamış. Çünkü borçlanma ağırlığı kredi kartları ve ihtiyaç kredilerine geçmiş.
Vaziyet böyle giderse, vatandaş kredilerini geri ödemede zorluk yaşamaya da başlar. Krediler geri ödenemezse bir müddet sonra teminatlar yanmaya başlar.
Bu durum daha büyük sıkıntılara dönüşür. Fakirlik artmaya başlar. Bu süreçler işte böyle ilerler. Büyüyoruz zannederiz ama bu büyüme fakirleştiren büyüme olur!
Fakirleştiren Büyüme bir ekonomik teoridir.
Şirketler açısından baktığımızda ise ticari krediler 3,484 trilyon TL olmuş. Bu ekonomik konjonktürde borçlanmak büyük risk almak demektir.
Şimdi bütün bu riskleri daha iyi kavramak için birkaç veri daha ortaya koyalım. Kamu iç borcu, özel sektör iç borcu ve hane halkı borcuna birlikte bakalım.
2021 yılı ikinci çeyreği itibarıyla bu üç grup borcun toplamı 5 trilyon 133 milyar liraya ulaşmış. 2019 yılından bu yana sürekli artan borçlar bu noktaya ulaşmış ve artmaya da devam ediyor.
Tabi bu dönem pandemiye denk gelen dönemdir. Yani borçların azalmasından ziyade daha da artacağını söyleyebiliriz. Genel ekonomik konjonktür böyle bir sonucu doğuracaktır.
Peki, bu rakamın ne ifade ettiğini tam olarak anlamak için hangi rakamla kıyaslayabiliriz?
Milli gelirimiz ile kıyaslamak sanırım iyi bir anlam çıkarır.
2020 yılında yurt içi milli gelirimiz neydi?
5 trilyon 46 milyar lira. 2020 yılı Gayri Safi Yurt İçi Hasılamız bu kadardı.
Böylece 2021 yılının üçüncü çeyreğinden itibaren sadece iç borç stokumuz Gayri Safi Yurt İçi Hasılamızı geçmiş durumdadır. Bu durum borç yönetimi açısından önemli bir aşamadır.
Daha dış borçlarımızdan bahsetmiyoruz bile!
Şimdi bu tabloya bir veri daha ekleyelim.
TÜİK'in açıkladığı son enflasyon verilerine göre yıllık tüketici fiyat endeksi yüzde 21 olmuş. Üretici fiyat endeksi ise yüzde 55'lere ulaşmış.
Yani üreticiler, yeni fiyatları henüz tüketicilere yansıtmamışlar. Ama illa ki yansıtacaklardır. Çünkü ticaretin doğasında bu vardır. Maliyetler fiyatlara yansıtılır.
Diğer yandan eğer ücretlilerin maaşları yeterince artmazsa, tüketim ihtiyaçlarını karşılamak için daha da borçlanacaklardır. Dolayısıyla bu tablo daha da karamsar hale gelecektir.
Şimdiden tedbir alınmazsa önümüzde bizleri çok daha zor günler bekliyor. Tedbirin adı da sistemin yeniden yapılandırılmasıdır.
Şimdi kısaca yazdıklarımızı özetleyelim.
Millette para yok, kredilere yükleniyor. Krediler ise bazı teminatlarla alınıyor.
Eğer geri ödenemezse o teminatlar yanıyor. Bu durumda daha büyük sorunlarla karşı karşıya kalınıyor.
İşler o raddeye varmadan, bu borç sorununu çözmek gerekiyor. Bu sorun, sistemden kaynaklanıyor.
Daha teknik bir ifade ile içinde bulunduğumuz Borca Dayalı Para Sistemini yeniden yapılandırmamız gerekiyor.
Ülkemizin ve ekonomimizin önü açık. Konjonktür de bizden yana. Lakin bu sistem bize ayak bağı oluşturuyor. Bizi baskılıyor.
Bir an önce halledilmesi gerekir ki o bizi halletmesin.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish