Sayın Cumhurbaşkanı'nın Afrika seyahatleri vesilesiyle Türkiye-Afrika ilişkileri yoğun bir şekilde konuşulmaya başlandı. Konu üzerinde çok sayıda yazı yazıldı. İnfografikler hazırlandı. Türkiye'nin son 18 yılda Afrika'ya dair başarıları övgüyle anlatıldı.
Hakkı sahibine teslim etmek gerekiyor. Afrika'ya dair büyük bir başarı tablosu var. Ama bunun yanında konuşmamız gereken başka konular da var. Şahsi olarak bir tebrik, bir eleştiri getirmek istiyorum.
Türkiye-Afrika ilişkilerinin başlangıcı
Türkiye'nin Afrika ile ilişkisinin mimarlarından biri Turgut Özal'dır. Özellikle Kuzey Afrika ülkeleri ile başlattığı ticari anlaşmalar sayesinde bu uzak coğrafyalarla ilişkiler kurmaya başladık.
Turgut Özal ve devamındaki iktidarlar Afrika ile ilişkiler yürütse de ilk derli toplu ve ciddi adım 1998 yılında atıldı. Dönemin Dışişleri Bakanı İsmail Cem'in öncülüğünde Afrika Eylem Planı ilan edildi.
Bu eylem planı yıllar boyunca sadece bir evrak olarak kaldı. 2003 yılında "Afrika ile Ekonomik ve Ticari İlişkileri Güçlendirme Stratejisi" hazırlandı. 2005 yılından itibaren bu iki plan işletilmeye ve Afrika ile ilişkiler geliştirilmeye başlandı.
Ticaret hacminde rekor artış
Önceleri Afrika algımız Kuzey Afrika ile sınırlıyken 2005 sonrası dönemde Sahraaltı Afrika'ya doğru genişledi. Son 18 yılda Afrika ile olan ticaret hacmimiz 5 milyar dolardan 26 milyar dolara yükseldi. Tamı tamına 5 kat. İnanılmaz bir artış.
İktidara yakın medya organları bu başarılı tabloyu gösterip sürekli övgü dolu yazılar yazarken, muhalif medyanın bu konuda söyleyecek sözü yok.
Çünkü Afrika'yı bilen çalışanları yok. Afrika üzerine çalışanlar genelde muhafazakar insanlar. Bu sebeple Afrika konusunda nitelikli bir aykırı yorum veya ses bulmak güç.
"Afrika'da ne işimiz var?" gibi sığ yorumlardan öteye geçemeyen anlayış ile Afrika'da mükemmeliz anlayışı arasına sıkışmış bir kamuoyu var.
Bunun dışına çıkıp daha nitelikli ve derinlikli analizler yapmalı ve konuşmalıyız diye düşünüyorum. Bunu yapamayışımızın esas nedeni yetişmiş kadroların olmayışı.
Afrika için bir stratejimiz var mı?
Açılması planlanan elçiliklerle birlikte 54 ülkelik Afrika kıtasının 49'unda elçiliğimiz olacak. Bu inanılmaz bir başarı. THY'nin Afrika'da uçtuğu destinasyonlar göz kamaştırıcı. Bunun yanında TİKA gibi kurumlarla sosyal iş birlikleri geliştiriliyor.
Anlayacağınız Afrika kıtası ile yoğun bir ilişki ağımız var. Tüm bu saydıklarımız olumlu gelişmeler ama bir eksiğimiz var: Stratejimiz yok.
Afrika ile ilişkiler planlı yürümüyor. Herhangi bir 25-50 veya 100 yıllık stratejimiz yok. Çalışmalar birbirinden kopuk ilerliyor.
Her elçilik kendi kapasitesi doğrultusunda çalışmalar yapıyor. İletişimi güçlü, kapasitesi yüksek elçiler büyük işler yapıyor, öyle olmayanlar daha küçük çaplı çalışmalar yürütüyor. Ortak bir ajandadan söz etmek güç.
Diğer bir eleştirim de ilişkilerin genellikle liderler üzerinden yürümesi. Evet, liderlerin ilişki kurması çok önemli. Zaten ilişkilerin başlaması liderler nezdinde görüşmeler ile mümkün. Ama bunun ötesine geçmek için süreci liderler boyutundan çıkartmak gerekiyor.
Liderler nezdinde yürütülen ilişkilere sıkıştırılmış politikalar sürdürülebilir değil. Kısa vadede kazandırsa da uzun vadede kaybetmeye mahkumdur. Afrika ile ilişkileri daha sağlam temeller üzerine oturtmamız gerekiyor.
Kıtaya dair çalışmaların bürokratlar ve uzmanlar düzeyinde yürütülmesi önem arz ediyor. Bunun yanında, Afrika'da Anadolu Ajansı başta olmak üzere diğer medya organlarının yerel dilde yayın yapması çok mühim.
Bu tür yayınlar Afrika ülkeleri ile olan ilişkilerimizin güçlenmesine ve derinleşmesine katkı sunacaktır.
Afrika algısı düzeltilmeye muhtaç
Bir diğer eksikliğimiz ise Afrika'yı sadece İslami tandanslı dernek ve vakıfların tekelinde zannetmemiz. Su kuyusu, ramazanda iftar ve kurban üçgenine sıkışmış bu algıyı düzeltmek mecburiyetindeyiz.
Aksi halde ticari atakların, turizm amaçlı ziyaretlerin gerçekleşme ihtimali azalıyor. Afrika tüm dünya tarafından parlayan bir yıldız olarak görülüyor. Bu anlamda ülke içinde bir algı düzeltme ihtiyacı olduğu çok açık.
Ve tabi bir diğer husus eğitim. Ülkemize yoğun şekilde Afrikalı öğrenciler gelip eğitim görüyor. Her yıl sayısı binleri bulan Afrikalı öğrenciler Türkiye Bursları isimli programla ülkemize okumaya geliyor.
Ama buna mukabil Türkiye'den Afrika'ya öğrenci gitmiyor. Cape Town Üniversitesi gibi dünyada nam yapmış üniversitelere burslu öğrenciler göndermek oldukça faydalı olacaktır diye düşünüyorum.
Ancak bu şekilde Afrika algısında düzelme yaşanır. Ancak bu sayede ilişkileri liderler nezdinden çıkartıp derinlikli hale getirebiliriz.
Sonuç olarak, tüm bu ziyaret ve çalışmalar oldukça mühim. Ama yeterli değil. Bunca yıl kervanı yolda dizmeye çalıştık ama kervan yolda dizilmez.
Afrika için daha yüksek kapasiteli bir yol haritasına ihtiyacımız var. Bu da uzman kadrolar ve saha çalışması yapacak daha fazla yetişmiş insan ile mümkün. Sayılarının artması dileğiyle.
Angola ile vize serbestliği hakkında kısa bir yorum
Sayın Cumhurbaşkanı'nın Angola'yı ziyareti esnasında Angola ile vize serbestliği için anlaşma imzalandı. Sosyal medyada bu konu çok konuşuldu, dalga geçildi, eleştiriler yöneltildi.
Ülkedeki ekonomik durumun kötülüğü, Türk pasaportunun yıllar içerisinde itibar kaybı ve dolardaki yükseliş gerekçe gösterilerek bu anlaşma küçümsendi.
Evet, tüm bu sebepler ülkedeki gidişatı her geçen gün kötüleştirse de bu iki meseleyi birbirinden ayırmak gerekiyor. İktidara yakın medya organları tarafından da bu durum büyük bir başarı olarak pazarlandı. Bu iki sığ bakışa da katılmam mümkün değil.
Angola ülkemizin geneli tarafından bilinen veya ziyaret edilen bir ülke değil. Ama ticaret yapanlar, sivil toplum çalışması yürüten kişilerce oldukça kritik ülkelerden birisi.
Böyle bir serbestlik ticari ilişkilerin gelişimine katkı sağlayacaktır. Bunun da ötesinde, aslında vize serbestliği Batı Afrika ile ilişkilerimizin geleceği açısından önemli bir yatırım. O sebeple küçümsememekte fayda var.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish