Türkiye'de orman yangınlarının başlamasıyla birlikte şirketler, hızlı bir şekilde "fidan bağışı" açıklaması yaptı.
Peş peşe gelen açıklamalarda kimi personel sayısınca, kimi 25 bin, kimi de 1 milyon fidan bağışında bulunacağını açıkladı.
Oysa böylesi büyük bir afet için tek çözümün fidan bağışı olmadığı ortadaydı. Yaraları sarmak için yeterli olmayacağı da…
Peki, neden hızlı bir şekilde bu tepki ortaya çıktı?
Çünkü insanlar duygusal yaratıklardır. Zor zamanlarda, sembolik hareketler insanları ortak bir amaç için bir araya getirmeye ve kriz sırasında inançlarını kaybetmemeye çok yardımcı olur.
Bu alkış olur, diz çökmek olur, sosyal medyada bir görseli sabit olarak profilinde kullanmak olur.
Fikir basittir; örneğin alkışlamak sembolik bir jesttir. Sağlık Bakanı Fahrettin Koca'nın koronavirüse karşı yoğun mesai harcayan sağlık çalışanlarını TBMM'de milletvekillerine alkışlatması üzerine sağlık çalışanlarının alkışlanmasının yurt genelinde kitlesel etkinliğe dönüşmesini hatırlayın.
Sosyal medya üzerinden geniş kitlelere ulaşan etkinlik kapsamında, saat 21.00 itibarıyla vatandaşlar evlerinin pencere ve balkonlarında sağlık çalışanlarını dakikalarca alkışlamışlardı.
Bu fotoğrafı hatırladınız mı?
Amerika Birleşik Devletleri'nde George Floyd'un polis tarafından öldürülmesi üzerine başlayan tek diz üzerine çökme eylemi protestoların sembolü haline gelmişti.
Bu semboller birçok insanı ortak bir amaç için bir araya getirebileceği gibi kriz hakkında iletişim kurmanın, daha fazla destek toplamanın bir yolu haline gelir.
Dolayısıyla krizde iletişim kurarken basit sembolizm bile önemlidir. Fidan bağışı da böylesi bir semboldür.
Tabi şirketlerin "fidan bağışı" açıklamaları tüm hızıyla devam ederken aslında odaktan uzaklaşıldığı ilerleyen günlerde farklı illerden gelen, sayısı büyüyen yangın haberleriyle anlaşıldı.
Herkes gibi iş dünyası da gördü ki; öncelikler ve ihtiyaçlar doğru tanımlanmadan tehlikeyi doğru yerlerde aramıyor, kök nedenlere bakmıyor, sağlıklı bir şekilde organize olamıyoruz.
Kalıcı çözümler bulmak ve konuşmak için yetersiz kalıyoruz.
Peki, nedir kalıcı çözümler?
Şirketlerin gezegenimizi kurtarmaya destek olması için ne yapması gerekiyor?
- İklim değişikliğine yönelik yenilenebilir enerji politikalarını açıklamaları, en azından bir taahhütte bulunmaları
- Üretimden satış noktasına kadar net sıfır emisyon hedefi bildirmeleri
- Yeşil Mutabakat üzerinde çalışmaları, sınırda karbon vergisi uygulamasına yönelik çalışmaları hakkında bilgi vermeleri gerekiyor.
Dünyada büyük şirketler sürdürülebilirlik veya iklim hakkında konuşmaya başladı. Kaldı ki, şirketlerin artık bunu konuşmadan işini yürütmesi pek mümkün görünmüyor.
Unilever 2030 yılına kadar enerjisinin yüzde 100'ünü yenilenebilir kaynaklardan üretim için tedarik etmek de dahil olmak üzere çeşitli sürdürülebilirlik girişimleri konusunda ciddi adımlar atmayı taahhüt etti.
2039 yılına kadar tüm ürünlerinden (tedarikten satış noktasına kadar) net sıfır emisyon elde etmeyi hedeflediklerini duyurdu.
Bitki bazlı ürün yelpazesini genişlettiklerini ve fosil yakıtsız temizlik ve çamaşır ürünleri geliştirdiklerini açıkladı. İşletmelerini karbondan arındırmak için kendi hedeflerini belirleyen tedarikçilere öncelik verdiklerini belirtti.
Coca-Cola, Ikea ve Walmart da yüzde 100 yenilenebilir enerji taahhüdünde bulundu.
Türkiye'de ise Koç Holding, 2050 yılında karbon nötr olma yol haritasında önemli bir adım attı ve sıfır karbona ulaşmayı hedefleyen dünyanın önde gelen kuruluşlarını bir araya getiren "İklimle Bağlantılı Finansal Beyanlar Görev Gücü"ne (TCFD) destek veren şirketler arasına katıldı.
Bu destek ile birlikte Koç Holding, iklim değişikliğinden kaynaklanan riskleri ve oluşabilecek fırsatları TCFD çerçevesinde yönetmeyi, paydaşlarına düzenli olarak açıklamayı ve ekosistemine yaygınlaştırmayı hedeflediğini açıkladı.
Yeşil Mutabakat'ı yakından takip ettiklerini, çalışmalarına bu doğrultuda yön verdiklerini belirtti.
Ülkemizin düşük karbon ekonomisine geçişini sağlamak için bu açıklamaları yapan şirketlerimizin sayısının artması, iklim değişikliğiyle ilgili risk ve fırsatları dikkate alarak belirledikleri hedefleri açıklamaları gerekiyor.
Kaldı ki tüketici de artık karbon içermeyen bir ekonomiye geçişle ilgili müşterilerini dinleyen, sürdürülebilirliği ve iklim direncini önemseyen şirketleri önemseyecek.
Şirketlerin içinden geçtiğimiz müşteri çağında kazanan taraf olması için iklim değişikliğinden kaynaklanan riskleri ve fırsatları değerlendirmesi, bunlara göre hareket etmesi gerekecek.
Çünkü iklim değişikliği, şirketleri yerinden etme ve büyüme potansiyelini etkileme gücüne sahip.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish