Uzun ve mutlu bir evliliğin formülü var mı bilmiyoruz; ancak boşanma oranlarının arttığını, evlilik yaşının yükseldiğini araştırmalardan öğreniyoruz.
Bir de boşanmak isteyip de boşanamayanlar var. Buna rağmen artış sürüyor. Boşanma nedenleri arasında fiziksel ve psikolojik şiddet ön sıralarda yer alıyor.
Üstelik şiddet, çocukların bu kötü duyguları almasına neden oluyor.
Dr. Timur Harzadın'a göre; anne baba arasındaki şiddeti tekrar tekrar deneyimleyen bir çocuk, yetişkinlik döneminde şiddete eğilimli bir insan haline gelebiliyor.
Evlilikleri, şiddetin çocuk üzerindeki etkilerini, boşanma sonrası evlilikleri, yolunda gitmeyen bir ilişkiyi ya da evliliği bitirmek istemeyen kişilerin ilişkilerini onarmak için neler yapması gerektiğini Psikoterapist Dr. Timur Harzadın ile konuştuk.
- Evlilikteki travmaların çocuklara etkisi oluyor mu?
Travma dediğimiz şey özellikle on yaşın altındaki kişide güçlü duygular yaratan anılardır. Bu duyguları kişi sindiremez ve beyninde veya bedeninde depolar.
Travmatik bir durum yaşandığında kişinin travmadan kurtulma yolu travmanın duygularını deneyimlemek ve yaşanan olayla ilgili yas tutmaktır.
Ancak bazen travmanın duyguları çok güçlüdür ve kişiler yas tutmak yerine bu travmanın duygularını bilincinden ayırır.
Böyle bir durumda bu duygular beyinde veya bedende dondurulup depolanır. Depolanan bu olumsuz duygular bir süre sonra tekrar bilince gelmeye başlar ve kişinin hayatını kötü yönde etkiler.
Çünkü yaşanan travmaların tekrarlama eğilimi vardır. Yani bu insan benzer olayları tekrar tekrar hayatına çekmeye başlar.
Travmatik durumlar özellikle romantik ilişkilerde veya evlilik ilişkisinde tekrar açığa çıkma eğilimindedir.
Yani bir insanın çocukluk çağı travmaları evlilik ilişkisinde partneri ile tekrar yaşanmaya başlar. Örneğin anne babası sürekli tartışan bir insan evliliğinde de sürekli tartışma eğilimindedir. Kişi zamanla bu tartışmalara bağımlı bir hale gelebilir.
Bu tartışmalar sırasında birçok kötü duygular açığa çıkar ve ailede var olan çocuklar da bu kötü duyguları almaya başlar.
Travmalar bu şekilde çocuklara hatta bazen de bir alt nesle transfer edilir. Kimi durumda bu transferler nesilden nesile aktarılmaya devam eder.
Yani bazen onlarda bir alt nesle transfer ederler. Bu şekilde travma kimi durumda 3, 4, 5 nesil sonra açığa çıkabilir.
Örneğin anne baba arasındaki şiddeti tekrar tekrar deneyimleyen bir çocuk yetişkinlik döneminde şiddete eğilimli bir insan haline gelebilir.
Travmaların genetik olarak aktarıldığını tahmin ediyoruz. Yine de bu konuda kanıtlanmış kesin datalar yoktur. Ancak genetik olarak aktarılan bilginin başka nesillerde okunması için bazı çevresel şartların da oluşması gerekir.
Nesilden nesile aktarılan travmaların eninde sonunda bir nesilde açığa çıkmaya başlayacağını biliyoruz.
Eğer kişi kendi kişisel gelişimi ile ilgili çalışmalar yapıyorsa veya psikoterapi alıyorsa bu süreci engelleme, çocuklara geçmesini sonlandırma şansı vardır.
İşkence görme, göç etme, çocuk veya bebek ölümü, savaşta bir akrabanın şehit olması, savaş sırasında ailelerin zarar görmesi, evlatlık verilme, cinayet, tacize uğrama, aile içi ensest ilişkiler veya etnik çatışmalar sonucu ölümlerin olması gibi travmaların duyguları çok daha güçlüdür.
Eğer bu travmalar hatırlanıp bilince getirilirse ve aile içinde tekrar tekrar konuşulursa travma giderek yatışır ve sonlanır.
Tabii ki bu süreçte yas tutulması baş edilemediği durumlarda profesyonel destek alınması sürecin sonlanmasına yardım edecektir.
- Evlilikler tahammül edilemez hale geldikçe hangi davranışlar gelişiyor? Ne tür bağımlılıklara neden oluyor?
Günümüzde birçok kadın veya erkek eşlerini babası veya annesi zannetme eğilimindedir. Yani eşler evlilik ilişkisinde birbirlerinden devamlı olarak kendi ihtiyaçlarını karşılamasını beklerler.
Ancak gerçekte evlilik ilişkisinde eşler birbirlerinin ihtiyaçlarını bazen karşılayabilirler bazen de karşılayamazlar.
Kimi insanlar evliliği karşıdaki insanın onun her türlü ihtiyacını karşılayacağı bir birliktelik olarak düşünür. Bu durum süreç ilerledikçe patolojik düzeyde bir bağımlılık geliştirir.
Örneğin böyle bir kişi eşinin kısa süreli bile olsa bir yere gitmesine dayanamaz ve ondan uzaklaşmasını istemez.
Ayrı kaldığı zamanlarda hissettiği duygular yalnızlık, acı, keder, boşluk, kimsesizlik ve terk edilme korkusudur.
Böyle bir tutumun sebebi, o insanı hayatının merkezinde tutmaktan ve bütün duygusal yatırımını ona yapmaktan kaynaklanmaktadır.
Kişi başlangıçta bu durumu fark edemez ancak çevresi, arkadaşları dışardan baktığında onun partnerine karşı bir bağımlılık ve saplantı geliştirdiğini fark ederler.
Evlilik süreçlerinde kadının erkeğe göre daha fazla fedakarlıkta bulunduğunu sıklıkla gözlemleriz. Çünkü evlilik sonrası çoğu kadının hayatı büyük bir oranda değişmiş olur.
Erkek ise hayatının olağan akışına devam ederken yaşantısına bir kişiyi daha ilave etmiş gibi hisseder.
Çünkü kadın, erkeğin düşündüğü gibi bir insan olmazsa erkeğin kaybedeceği şeyler azdır. Ancak kadın erkeğe daha güçlü duygularla bağlandığı için evlenip ayrılmak kadın açısından daha yıkıcı olacaktır.
Erkeğin kadına bağlanması ise nispeten daha zayıf duygularla olmaktadır.
Dünyaya geldiğimiz andan itibaren her bireyin bağlanma ihtiyacı vardır. Kadın annelik hormonu olan oksitosin sebebiyle partnerine daha güçlü bağlanırken, erkek babalık hormonu olan vazopresin nedeni ile daha zayıf bir bağlanma göstermektedir.
Bu yüzden de kadının erkeğe bağımlılığına daha sık rastlanırken erkeğin kadına bağımlı olmasına daha az rastlarız.
Bir kişinin olumsuz duygularda kalabilmesi ve duygularını düzenleme becerisine olması duygusal zekasının yüksek olması ile ilgilidir.
Duygusal zekası yüksek insanlar kötü duygularını bir süre sonra sindirmeye ve azaltmaya başlar. Bu yüzden de başlangıçta kötü hissederken bir süre sonra bu duygular yatışır ve iyi hissetmeye başlar.
Evlilikte zaman zaman yaşanabilecek gerginlikler ve çatışmalara tahammül edebilen bu tarz insanların bağımlılıkları daha azdır.
Çünkü kötü duygudan çıktığı için onu rahatlatıcı bir bağımlılıkla iyi duyguya geçmesine artık gerek kalmamıştır.
Bağımlı olunan maddenin veya davranışın amacı, tamamen kişiyi rahatlatmak ve onu iyi duyguya geçirmektir.
Örneğin alkol alma, sigara içme, madde kullanma, aşırı alışveriş yapma, aşırı karbonhidrat tüketme, devamlı bilgisayarda oyun oynama, sürekli yeni partnerler bulma ve tehlikeli araba sürme çeşitli bağımlılıklar olarak kabul edilebilir.
Bu bağımlılıklar ilişkideki gerilimin kötü duygularını azaltır ve kişiyi rahatlatır. Ancak bu rahatlama genellikle kısa vadelidir.
Kişi bağımlılıklarla kendisini iyi hissederken süreç uzadıkça bağımlılığın artık işe yaramadığını ve onu rahatlatmadığını fark eder.
Bu yüzden de hızlı araba süren bir insan giderek daha da hızlı sürmeye ihtiyaç duyar. Alkol kullanan birisi ise zamanla daha yüksek miktarlarda ve haftanın her günü alkol almak isteyebilir.
- Sık sık hasta olmanın yolunda gitmeyen ilişkiyle bir bağlantısı var mı? Acıdan kaçış kaynaklı mı?
Evet, bence bu çok önemli bir soru. Bir ilişkide özellikle güven duygusu gelişmişse bir insanın bedenin üzerindeki kontrolü daha iyidir ve bedensel hastalıklara yakalanma oranı daha düşüktür.
Bunun tersine ilişkide güvensizlik fazlaysa bir süre sonra kişilerin hissettiği kötü duygular bedenlerine depolanmaya başlar.
Yani yolunda gitmeyen bir ilişki de zamanla duygular bedende depolandığı için bu insanlarda kas ağrıları, bel ağrısı, fibromiyalji, migren baş ağrısı, mide ağrısı, şişkinlik, kabızlık, tansiyon yüksekliği, diyabet ve cinsel sorunlara sık rastlanır.
Çünkü sürekli kötü hisseden ve bu duyguları işlemleyemeyen zihin bir süre sonra bu duyguları bedene gönderir ve rahatlar.
Bu durum tekrar tekrar devam eder ve bir süre sonra bedende biriken duygular gerçek anlamda fiziksel hastalıklara dönüşmeye başlar.
Yani kimi zihin acılarından bir şeye bağımlılık geliştirerek kaçarken kimi zihin ise bu acılardan kaçabilmek için bedensel hastalıkları seçer.
Tabi bu seçimde kültürel değerlerin ve aile geçmişinin de önemi vardır.
Eğer ailede kötü hissettiği zamanlar bu kötü duyguda kalamayan, hastalanan ve yatağa düşen birileri varsa çocuk bu durumu tekrar tekrar gözlemler ve bunu modeller.
Bu çocuk büyüdüğünde romantik ilişkilerde veya evlilik ilişkisinde herhangi bir problem yaşadığında bu problemin acısını deneyimlemek ve problemin çözümünü düşünmek yerine hastalanarak kendi gerçek acılarından kaçmaya çalışır.
Buradaki hastalanma tamamen bilinçdışıdır. Yani kişi ben hastalanayım da bir rahatlayayım diyerek bunu yapmaz.
O kişi bu yaptığın şeyin farkında değildir ve zihin bunu kendi kendine bilinçdışı olarak yapar.
- İnsanlar boşanmak isteyip de neden boşanamıyorlar? Boşansa ya da ilişkisi sonlandırsalar da kısa bir süre sonra neden önceki ilişkilerindeki kişilere benzer kişilerle evleniyorlar?
Eş seçiminde hem kadın hem de erkek, çocukluk çağındaki figürleri yani anne ve babaya benzeyen insanları seçerler. Bu benzerlik fiziksel benzerlikten çok kişilik olarak benzerliktir.
Ancak çocukluk döneminde ruhsal anlamda zayıf bir anne baba varsa, o anne babayı beğenmeyen kişi onun tam zıttı olan yani daha güçlü ve daha becerikli insanları da çekici bulabilir.
Kişi başlangıçtan itibaren annesi veya babasıyla evlendiği için, boşanmakta ve ayrılmakta bazı zorluklar yaşayabilir.
Yani boşanan kişi bilinçdışı olarak aynı zamanda annesinden veya babasından da ayrılmaktadır.
Boşanma, isteyerek gerçekleşmiş bir durum olsa bile her taraf için de zorlu bir süreçtir. Örneğin boşanma eşleri duygusal olarak etkilerken, ekonomik kayıplar da ortaya çıkar.
Ayrıca boşanma toplumsal olarak statü de bir sarsılmaya sebep olur. Bu yüzden boşanma sonrası tüm sorunlarını çözmüş bir kişinin evlilik öncesindeki döneme tekrar dönüyorum gibi algılamaması gerekir.
Çünkü sürecin getirdiği kötü duygular bir süre daha kişinin zihninde durmaya devam eder. Boşanma ile ilgili duygusal tepkiler daha boşanma gerçekleşmeden önce başlar.
Boşanma ile birlikte bu duygular daha da yoğunlaşır. Çünkü boşanma süreci ve sonrasında kişi bir kayıp yaşamakta ve bir taraftan da yas tutmaktadır.
Tüm bu süreçlerin varlığı kişinin ilişkiyi bitirmesini zorlaştırır. Özellikle uzun bir evlilikten sonra evliliğin sonlanması çok daha zor bir süreçtir.
Çünkü uzun bir evlilik sonrası hayata uyumlanmak çok daha zor olacaktır. Kısa süreli evlilikler bittikten sonra kişilerin kalan hayatına uyumlanması ise çok daha kolay olmaktadır.
Kişinin evliliğe yüklediği anlam ne kadar çok yüksekse boşanmaya da yüklediği anlam da o kadar çok yüksek olacaktır.
Eğer kişinin yeni bir romantik ilişki kurma kapasitesi yüksek ise boşanmadan daha az etkilenecektir.
Evliliği ömür boyu bir bağlılık olarak algılayan bireylerde ise boşanmanın yıkıcı etkisi daha fazladır.
Bu gibi duygulara sahip insanların boşanması çok daha zordur. Bu kişiler isteseler de bir türlü boşanamazlar.
Hayata daha esnek bakan ve belirsizliğe tahammül edebilen bireylerde ise boşanmaya uyum daha kolay olabilmektedir.
Eğer kişide anne ve baba ilişkileriyle ilgili çocukluk çağında yaşanmış bazı ruhsal problemler varsa bu eksikleri tamamlayabilmek için anne türevi ve baba türevi partnerlerin seçilmesine sıklıkla rastlarız.
Bu gibi seçimler boşanma sonrasında da devam eder. Yani kişi şikayet ettiği ve ayrıldığı kişinin benzer olan başka bir kişiyi çekici bulmaya başlar.
Bu yeni ilişki ortalama 3-6 ay iyi bir şekilde devam eder. Ancak zaman ilerledikçe önceki ilişkideki benzer problemler tekrar açığa çıkar ve iletişim sorunları sebebiyle yeni bir ayrılık ortaya çıkabilir.
- Yolunda gitmeyen bir ilişkiyi ya da evliliği bitirmek istemeyen kişilerin ilişkilerini onarmak için neler yapmasını önerirsiniz?
Günümüzde yolunda gitmeyen çoğu evlilikte çatışmalar iletişim sorunlarından dolayı ortaya çıkar.
Sağlıklı iletişim kuran insanlar evlilikte zaman zaman ortaya çıkan gerilimleri doğal karşılarlar.
İletişim yetenekleri iyi olan çiftler bunun sayesinde bu problemleri çözebilirler. Bu yüzden de çiftler hemen evliliği veya ilişkiyi bitirmek yerine kendisindeki ve partnerindeki iletişim problemlerini tespit edip bunları düzeltme yoluna gidebilirler.
Tarafların sürekli olarak kendini geliştirmek için daha fazla çaba içinde olmaları ve ilişkiyi sürekli olarak geliştirmeye çalışmaları süreçte olumlu bir etki yaratacaktır.
Ancak burada önemli olan sürecin iki taraflı olmasıdır. Yani taraflardan sadece bir tanesi bu süreçte çaba gösteriyorsa bu durum genellikle yeterli olmaz.
Örneğin kadın veya erkeğin tek başına çaba göstermesi kısa vadede işe yarayabilirken uzun vadede bir işe yaramayacaktır.
Her iki tarafın da bu konuda uğraşı içinde olması ise ilişkiyi olumlu yönde etkileyecektir.
Aşık olmanın ve çok sevmenin her türlü problemi çözeceği inancıyla yapılan evliliklerde bir süre sonra problemler ortaya çıkabilir.
Çoğu kişinin inancına göre sevgi ve aşk çok güçlü bir duygudur onun önünde hiçbir engel duramaz.
Sıklıkla duygusal düşünen ve mantıksal düşünme yönü yeterince gelişmemiş kişiler genellikle bu inanca sığınırlar.
Bu inanç başlangıçta ilişkiyi olumlu yönde etkilerken bir süre sonra taraflar sorumluluklardan uzaklaşır ve tembelleşir.
Bu yüzden evlilik sürecinde her iki tarafın kendine düşen sorumlulukları yerine getirmesi ilişkiyi olumlu yönde etkileyecektir.
"Eşim benim her şeyim olacak ben de onun için her şey olacağım" düşüncesini günümüzde birçok evlilikte görmekteyiz.
Her iki tarafın da birbirini hayatının merkezine koyacak evlilikler başlangıçta mutlu bir şekilde devam edecektir.
Taraflar birbirlerini sürekli olarak sevecekler, nazik düşünceli davranacaklardır. Bu şekilde yaşanan bir evlilikteki duygular çok yüksek olacak ve sonuç olarak da birbirlerinden hiç ayrılmayacaklardır.
Ancak süreç bu şekilde devam etmez, bir süre sonra taraflar birbirlerinden sıkılmaya ve uzaklaşmaya başlarlar.
Bu yüzden zaman zaman yalnız kalma ihtiyacı duyarlar. Özellikle sadece bir kişi bu yalnızlığa ihtiyaç duyuyorsa diğer taraf bundan rahatsız olur ve o kişiye yapışma eğilimine girer.
Bu durum süreç ilerledikçe evlilik çatışmalarına sebep olur. Evli çiftlerde tarafların zaman zaman birbirinden uzaklaşması ve tek başına eylemlerde bulunması evliliği ve ilişkiyi olumlu yönde etkileyecektir.
Yine de ilişkilerdeki bazı problemleri taraflar hayat deneyimleri ve bilgi dağarcığı ile çözebilirken ileri düzey problemleri çözmek için bir uzmana ihtiyaç duyulabilir.
Bu yüzden de özellikle ilişkide çatışmalar giderek artıyorsa ve taraflar bunu kendi bakış açılarıyla çözemiyorsa bir profesyonel tarafından destek almalarını öneririm.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish