İş dünyasındaki mevcut çalışma düzeni çocuk sahibi olmak isteyen kadınların önünde engel oluşturuyor. Ne yazık ki kadınların çocuk doğurması, küçük çocuklarının olması ve sayısı işe alınmamalarına neden oluyor.
Pandemi cinsiyet eşitliğine yeni bir mercek altında bakma fırsatı verse de kadınlar, pandemi öncesi yaşanan ve hala sürmekte olan cinsiyet ayrımcılığına maruz kalıyorlar.
İş görüşmelerinde bekar ise evlenir, yeni evli ise çocuk yapar, tek çocuğu var ise ikinciyi yapar diye eleniyorlar.
"Evlilik düşünüyor musunuz?", "Evli misiniz?", "Çocuk düşünüyor musunuz?", "Kaç yıllık evlisiniz?" gibi sorulara maruz kalıyorlar.
Kadınlar bazı kurumlarda, işe alımlarda belirli bir süre evlenmeyeceklerine ve çocuk yapmayacaklarına dair sözleşme imzalıyorlar.
İşlerini kaybetmemek için sözleşme süresi sonunda çocuk yapıyorlar. Hamilelik sürecinde ise performansınız düştü deyip mobbing uygulayan yöneticilere maruz kalıyorlar.
Kadınlar küçük çocukları engel olarak görüldüğü için kariyer, aile, çocuk kıskacında bırakılıyorlar. Çocuk bakımında yaşadıkları güçlükler nedeniyle ya istifa etmek zorunda kalıyorlar ya çalışma saatlerini azaltıyorlar ya da işten çıkarılıyorlar.
"Dünyaya bir canlı getirmek adeta suç sayılıyor, çocuğumuzun olması kariyer hedeflerimizi ertelememiz anlamına geliyor" diyorlar. Doğumdan sonra işten ayrıldıklarında ise yeniden iş bulmakta zorlanıyorlar.
İşveren ise yetiştirdiği çalışandan tam verim alınacakken "Ben evleniyorum", "Çocuğuma bakmam gerekiyor" denmesinden, işten ayrılmalardan ya da uzun süre işten uzak kalmalardan hoşnut olmadığını dile getiriyor.
Ailede çocuğun bakımı kadının işi olarak görülüyor bu da işte devamlılığı engelliyor. Çalışan annelerin çocuklarına ağırlıklı olarak anneanne/babaanne bakıyor.
Güvenilir bakıcı bulmakta zorlanan kadınlar için tekrar çalışma hayatına dönmek zorlaşıyor. Çocuğuna bakacak kimsesi olmayan kadın, kazanacağı ücret ile bakıcı veya kreşin ücretini karşılamak için gelirinin büyük bir kısmını ayıracağını görüyor ve bu durum onun iş yaşamına girmesini engelliyor.
İş hayatına geri dönen anneler ise çocuğunun yanında olamadığı için suçluluk yaşıyor. Aynı zamanda ev ve iş arasında çifte yük sendromunun kurbanı olarak daha fazla yoruluyor.
Kadınların çalışma hayatında bir anne olarak yer almalarını sağlamak için sadece doğum izinlerini arttırmak yeterli olmuyor.
Kadınlara süt izni, doğum izni gibi göstermelik haklar sağlayıp uygulamamakla kadınlar giderek eve kapanıyor. İşveren ücretsiz izni kullandırmada kanuni hak olsa da zorluklar çıkarabiliyor.
Peki, ne yapmak gerekiyor?
- Çalışma hayatında kadınlara yönelik eşitlikçi politikalar uygulamak.
- Kadının evlendikten sonra çalışma isteğinin azalacağı kanısından kurtulmak.
- En yeni esnek çalışma modelleri üzerinden kolaylık sağlayacak bir model belirlemek.
- Ücretsiz kreşleri yaygınlaştırmak.
- Çocukların kreşlerde, okullarda bulunduğu sürelere göre çalışma saatlerini ayarlamak.
- Kreşlerin kapanma saatlerini ebeveynlerin çalışma saatleriyle uyumlu hale getirmek.
- İşyerlerinde kreş açmak.
- İşyerlerinde süt sağma odaları kurmak.
- Ücretli izin dönemi için ve olası ücretsiz izin talepleri için mobbing uygulamamak.
- İş yoğunluğu öne sürülerek süt izinlerini kullandırmamanın önüne geçmek.
- İş ve özel yaşam dengesini kurmalarına yardımcı olmak.
Eğitim seviyeleri yüksek olan kadınlar iş ve aile yaşamı dengesini, eğitim seviyeleri düşük olan kadınlara göre daha kolay dengeleyebiliyor.
Çünkü eğitim seviyesi yüksek olan kadınlar, aldıkları ücretin daha yüksek olması ile ev işleri ve çocuk bakımı gibi hizmetleri piyasadan sağlayabiliyor.
Çalıştıkları formel sektörlerde uygulanan iş kanunu çerçevesinde, doğum ve emzirme izinleri kullanmak, işe geri dönmek, belirli sürelerde çalışarak emeklilik hakkı kazanabilmek mümkün oluyor.
Eğitim seviyesi daha düşük olan kadınlar ise genel olarak enformel sektörlerde istihdam ediliyor, kötü çalışma koşullarına maruz kalıyor ve iş-aile yaşamını dengeleme olanakları güçleşiyor. 1
Artık adayları ya da çalışanları sadece "işçi" olarak değil, birey olarak görmek gerekiyor. Özellikle gençlerin bir aile sahibi olma konusunda kendilerini rahat hissetmelerini sağlamak, ebeveyn olma haklarını göz önünde bulundurmak, empati kurabilmek gerekiyor.
İşverenlerin kadınlara yönelik politikalarında samimi olmaları, kadınları özel ve çalışma yaşamları arasına sıkıştırmamaları önemli hale geliyor.
Kurumların anne için doğum izni, baba için babalık izni vermesi hem annenin hem de babanın belirli sürede çocuğuyla evde kalmasını teşvik etmekle birlikte çalışanlara motivasyon sağlıyor.
Ayrıca küçük yaşta çocuğu olan kadına yönelik evden çalışma politikalarının esnetilmesi de çözüm olarak görülüyor.
Dünyada başta teknoloji şirketleri olmak üzere ebeveynlere yardımcı olmak için izin politikalarını değiştiren kurumlarla karşılaşıyoruz.
Politika yapıcıların, STK’ların ve işveren cephesinin hep birlikte kimseyi mağdur etmeyecek şekilde sistemi revize etmesi, işveren ve çalışan haklarını yeniden gözden geçirmesi gerekiyor.
Kısacası kadın evlenebilmeli, çocuk yapabilmeli ve bunların hiçbirisi iş hayatında var olmasına engel olmamalı.
Kaynak:
1. https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/1141106
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish