Düşen doğum oranları sadece Çin'i ilgilendiren bir mesele değil

Hamish McRae yazdı: Pekin'in demografik değişikliklerin Çin'in dünyadaki konumuna ne yapacağından endişelendiğini düşünüyorum ve bundan endişelenen bir tek Çin olmamalı

Çin'de doğum oranları 1960'lardan beri düşüşte (AFP)

Çin'in nüfusu azalmaya devam edecek ve yetkililer bunun sonuçlarına dair ciddi endişeler taşıyor. Otoriter bir toplum halkı daha az çocuk sahibi olmaya zorlayabilse de onları daha fazla çocuk sahibi olmaya zorlayamayabilir.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Çin yönetiminin bu hafta çiftlere üç çocuk yapma izni verdiği kararının arka planında bu yer alıyor. Tek çocuk politikası, o günlerde aşırı arttığı düşünülen Çin nüfusu karşısında uygulamaya konarak doğum oranını pekala düşürmüş olabilir ama aslında doğum oranı, 1960'larda anne başına ortalama 6 çocuktan, 1970'lerin sonuna doğru hızla üçün altına düşüyordu. (Nüfusu sabit tutma oranı normalde kadın başına ortalama 2,1 bebek olarak hesaplanıyor.) Ancak 2015'te bu politikanın iki çocuk olarak yumuşatılması, aile büyüklüğünü artırmış gibi görünmüyor. Dünya Bankası'na göre, 1990'ların ortasından bu yana Çin'in doğurganlık hızı, anne başına 1,6 ila 1,7 bebek arasında değişiyor.

Yani Çin'deki doğumlar, neredeyse bir nesildir nüfusu sabit tutma oranının altında kalıyor. Bu, dışarıdan gelen göç miktarı olmadan, kaçınılmaz olarak nüfusu azaltacak, ki bunun da önümüzdeki birkaç yıl içinde gerçekleşmesi bekleniyor. Aslına bakılırsa, nüfusun azalmasının bir başka nedeni de doğan kız çocuk sayısının az olması. Scientific American'a göre bugün Çin'de her 119 erkek bebeğe karşılık 100 kız bebek doğuyor.

Nüfus dinamikleri üzerine yapılan en yeni Birleşmiş Milletler (BM) çalışması, Çin nüfusunun 2030 civarında zirve yapacağını ve sonrasındaysa azalışa geçeceğini öngörüyor. Araştırma tahminlerinin ortanca değeri, yaklaşık 1 milyar 450 milyon olan mevcut rakamın bu yüzyılın sonunda 1 milyar 75 milyona düşeceği yönünde. Ne var ki, bu kadar ileriye bakmak büyük belirsizlikler de getiriyor ve geçen yıl The Lancet akademik dergisinde yayımlanan etkili bir çalışma, nüfusun 2100'e kadar 750 milyona düşebileceği tahminini içeriyordu.

Bu olasılık, beraberinde iki önemli soru getiriyor: Bunun bir önemi var mı? Ve bu konuda ne yapılabilir?

Bu, Çin yönetimi için bariz bir şekilde önemli bir mesele, yoksa politikayı değiştirmezlerdi. Bunun bir sürü nedeni olabilir. Bu nedenlerden biri, çalışan nüfusun azaldığı bir toplumu idare etme sorunu. Yaşlılarını desteklemekte aslında epey iyi iş çıkaran ve dünyadaki en uzun ortalama yaşam süresine sahip Japonya'ya bakıyorlar. Fakat Japonya başarılı bir toplum olsa da yavaş büyüyen bir ekonomiye sahip ve daha muhafazakar ve daha içe dönük hale geldi. Japonya'nın dünyanın geri kalanıyla ne kadar daha az ilgilenmeye başladığının bir ölçüsü şu: Yurtdışında okuyan Japon öğrencilerin sayısında keskin bir düşüş var. Bunun, Japonların ABD'nin prestijli malvarlıklarını muzaffer bir şekilde satın aldığı ve ABD'nin Japonların küresel kontrolü devralmasından endişelendiği 1980'lerle hiçbir benzer yanı yok.
 


Pekin'in yaşlıların bakımından ziyade demografisinin Çin'in dünyadaki konumuna ne yapacağından endişelendiğini düşünüyorum. 2030 civarında ABD'nin yerini alarak dünyanın en büyük ekonomisi olma yolunda ilerliyor ve bu yüzyılın geri kalanının çoğunda da öyle kalacak. Ancak nüfusu, Lancet'teki çalışmanın öngördüğü şekilde azalırsa, bir numara olarak kalmayacak. Bu sadece bir tahmin olsa da söz konusu makale, kısmen Çin'in azalan nüfusunun bir sonucu olarak ABD'nin birinciliği 2100'e kadar yeniden kazanabileceğini ve Çin'in yeniden iki numara haline gelebileceğini düşünüyor.

Eğer Çin'e dair öngörünüz, onun dünyanın haklı lideri olduğu yönündeyse, o zaman ABD tarafından bir kenara itilmeleri fikri üzerine kafa yormak pek kolay değil.

Peki Çin ne yapabilir? Birçok ülke, ya göçü teşvik ederek (Kanada buna iyi bir örnek) ya da doğum oranını artırarak (Fransa'nın aile dostu politikaları mevcut) nüfusu artırmaya çalışıyor. Fakat yaşam standartlarının yükselmesiyle kadınların eğitimindeki artışın bir araya gelmesi, gelişmiş dünyadaki doğum oranlarını düşürüyor gibi görünüyor. Çin'in en zengin şehri Şanghay'da doğurganlık oranı, dünyadaki en düşük oranlar arasındayken (1'in altında), Pekin'de de kayıtlı doğumlarda geçen yıl yüzde 24'lük bir düşüş yaşandı.

Üç çocuk politikası bir başlangıç olsa da bunun etkisinin ancak çok önemsiz olabileceğini düşünüyorum. Kuşkusuz ki gerçekte yapılması gereken, Çin'de ve başka yerlerdeki pek çok kişinin daha büyük ailelere sahip olmayı tercih etmeme nedenlerine yakından bakmak. Bu, sadece Çin'in değil, tüm insanlığın endişelenmesi gereken büyük bir sorun.



https://www.independent.co.uk/independentpremium/voices

Independent Türkçe için çeviren: Ata Türkoğlu

Bu makale kaynağından aslına sadık kalınarak çevrilmiştir. İfade edilen görüşler Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independent

DAHA FAZLA HABER OKU