Antik Yakın Doğu olarak ifade edilen coğrafyanın eskiçağlarda hangi bölgeyi ihtiva ettiği konusunda tartışmalar mevcuttur.
Siyasi bir sınırların henüz çizilmediği, beşerî yahut doğal sınırların kayıt altına alınmadığı coğrafyalarda mutlak otorite rejimi ile bir sınırlar belirlenirdi.
Bunun aksine doğal sınırların da yer yer karşımıza çıkıyor oluşu bölge içinde yer alan akarsular, göller, denizler ve buna benzer meydanları ihtiva etmektedir.
Bu sebepledir ki; Antik Yakın Doğu içerisinde mutlak bir sınır bulabilmek çok güçtür. Bu durum sadece antik Yakın Doğu için değil, aynı devirleri yaşayan tüm milletler için de geçerlidir.
Önceki bölümlerde antik Yakın Doğu coğrafyasının gerek sosyal gerekse kültürel yapılarının ana hatlarını çizmiş; pek çok kez de siyasi tarihlerine değinmiş idik.
Bu değinmelerimizin asıl gayesi ilerleyen bölümlerde çalışmamızın çatısını oluşturacak ana konuya giriş yapmaktır.
Kim ne derse desin, bugün yaşadığımız hayatın temellerinde çokça milletlerin katkıları olup bu durumu inkâr yoluna gitmek; asıl olan mevcut kültür birikimlerimizi de karmaşık bir hale sokmaktan ileri gitmemektedir.
Antik Mısır medeniyetini ihtiva eden temel unsurların ana hatlarını çizmiş olurken bu uygarlık hakkında onlarca söylenecek söz ve yazılacak yüzlerde kitaplar vücuda getirmek mümkündür.
Bu surette meydana getirilen kültürlerin nasıl bir emperyalizme dönüştüğünü tarihin her devrinde görmek mümkündür.
Bilakis Mısır medeniyeti üzerinden şekillenen, bir bakıma antik dünyanın gizem kültlerini meydana getiren bununla da yetinmeyip otokratik bir düzen kurarak dünya tarihini ve hatta geleceğini değiştirme gücüne sahip olmuşlardır.
Bu surette incelenmeye ve anlaşılmaya muktedir bir düzenin bizlere nasıl bir tesir bıraktığı sorgulanmalı ve bu riayetle dikkate değer bile hale getirilmelidir.
Âdem-i dinler olarak gıpta ettiğimiz ve asırlardır gündemi asılsız bilgi, keramet ve zaruret ile meşgul eden; bununla da yetinmeyip çeşitli rivayetlerle akıl karmaşası yaşadığım bu tabular yıkılmaya hemhaldir.
Şu bir gerçektir ki; İslamiyet olarak günümüzde hala nefes aldığına inandığımız din yahut inançlar bütününde ilk ortaya çıkış esasıyla Hz. Muhammed dönemini ihtiva etmemektedir.
İslamiyet yahut İslam Tarihi, Hz. Âdem ile başlar ve bu destur ile Hz. Muhammed döneminde evrende ıslah konusunda en geç toplum olan Arapların ıslahı ile süreç devam eder.
Yapılan çoğu çalışmada "İslamiyet'in Ortaya çıkış" hadisesi Hz. Muhammed ile ilişkilendirilirken bu husus pek çok araştırmacı tarafından kabul görmekle mükellef olmuştur.
Adem'in mevcut kovulma hadisesi her ne kadar dramatize ediliyor olsa da özünde böyle bir durumun söz konusu bile olamayacağı alenen ortadır.
Adem'in varlığı konusunda yeterli maddesel delile sahip olmadığımızı ve bu hususun kutsal metin dayanaklarından öteye gitmediği hatta çeşitli rivayetlerle kutsal kitapların birer konusu olduğunu da söyleyebilmekteyiz.
Adem'in kovulma hadisesi kendi nefs ve irfani duygularının bir ilahi kudret ve güce mal etmesinin ardında büyük bir sebep yatar ki; biz buna tanrısallığın özüden uzaklaşmak diyoruz.
Kovulma hadisesi ile birlikte zihinlerde vuku bulan şeytan figürü de böylelikle insan şeytan kudretinde boy göstermeye başlayacaktır.
İslam tarihinin ana hatlarını dahi ortaya koyabilmek çok güçken bu surette inşasına başlanan temel unsurdan birisi de Âdem ve onun eşinin km olduğu konusudur.
Âdem bir peygamber olarak kabul görürken, Havva'nın peygamber olarak anılmadığını söylemek mümkündür.
Yaratılış bölümü 1-11. bölümleri dünyanın yaratılışı, ilk insanlar ve Âdem ile Havva'nın Kayin (Kabil) ile Habil'in Nuh'un, Tufan'ın, Babil Kulesi'nin öyküsünü içerir.
Kuran'da ise Hz. Adem'i müstakil olarak anlatan Âdem suresi ile bilgi sahibi olmak mümkündür.
Asırlardır tartışmalara konu olan ve bu surette bir tabu halini alan Adem'in yaratılış hikayesi Tevrat ile başlar ve Kuran ile sona ererken bazı yanlış bilinenlerin doğrusunu vermeyi amaç ediniyoruz.
Adem'in yaratılış konusu Kuran'da şöyle bahsedilmektedir:
Allah, sizi bir tek nefisten yaratan ve kendisi ile huzur bulsun diye eşini de ondan var edendir. (İnsan) eşiyle birleşince eşi hafif bir yük yüklenir (gebe kalır) ve (bir müddet) onu taşır. Gebeliği ağırlaşınca her ikisi de Rableri Allah'a, 'Eğer bize iyi ve sağlıklı bir çocuk verirsen, elbette şükredenlerden olacağız' diye dua ederler.
Yukarıdaki ayetler doğrultusunda Adem'in eşi, Adem'in kemiğinden yaratıldığı hususuna dair bir delil teşkil etmemekle birlikte eşinin adının Havva olduğuna dair ortaya sürülen bir bilgi de ne yazık ki yoktur.
Buna karşın aşağıda verdiğimiz Tekvin'in 2-8/13. bölümlerinde konu şöyle açıklanmaktadır:
Ve Rab Tanrı dedi: Âdem'in yalnız olması iyi değildir; kendisine uygun bir yardımcı yapacağım. Ve Rab Tanrı, Âdem'in üzerine derin bir uyku getirdi ve o uyudu, onun kaburga kemiklerinden birini aldı ve yerini etle doldurdu. Ve Rab Tanrı Âdem'den aldığı kaburga kemiğinden bir kadın yaratıp onu Âdem'e getirdi.
Ve Âdem dedi: Şimdi bu benim kemiklerimden kemik ve etimden ettir, bu insandan alındığı için ona 'Nisa' ismi verilsin dedi. Ve Âdem karısının ismini Havva koydu, çünkü bütün yaşayanların anası oldu.
Tevrat'ın anlatışına göre; Havva, "hayat" ya da "hayatı olan" anlamındadır. Talmud'a göre Havva, Âdem'in on üçüncü kaburga kemiğinden yaratılmıştır.
Esas itibarıyla bu bölümden anlaşıldığı üzere Havva Adem'in kaburga kemiğinden yaratılmış ve bu inanç Kitabı-ı Mukaddes'te yer alırken daha geç dönemlerde ortaya çıkan Kuran'da bu bilgiye ulaşmak pek mümkün değildir.
Yine bunun yanı sıra dikkat çeken diğer bir husus ise Havva'dan önce yaratıldığına inanılan Lilith, Adem'e eşlik edemeyeceğini söyleyince Tanrı; Havva'yı Adem'in kaburga kemiğinden yaratmıştır. (Kitab-ı Mukaddes)
Yukarıdaki görselde Hz. Adem ile Havva'nın bir tasviri yer almaktadır. Hz. Adem'in var olup olmadığından ziyade bir göbek deliğinin olup olmadığını tartışmak gerekir.
Keza göbek deliğine sahip bir Adem'in biri tarafından doğurulduğu kanısı ortaya çıkmakla birlikte bu göbek deliğinin insanların Tanrıyla kurdukları ruhani bağın bir göstergesi olabilir mi?
(Devam edecek...)
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish