Brezilya Devlet Başkanı Bolsonaro, Kovid-19, siyaset ve hitabet

Doç. Dr. Umut Hacıfevzioğlu, Independent Türkçe için yazdı

Brezilya Devlet Başkanı Jair Bolsonaro / Fotoğraf: Reuters

Covid-19 salgını nedeniyle Brezilya'da hastanelerin doluluk oranı yüzde 90'a çıkmış durumda. Ülkenin devlet başkanı Bolsonaro salgınının başladığı günden bugüne -virüsle mücadele bağlamında- izlediği politika nedeniyle dünyada en çok eleştirilen liderlerden biri. "Neden karantina diye bir şey var? Çözüm istiyoruz. Nüfusun işsizlikten muzdarip olduğunu görüyorsunuz. Bana koronavirüsle mücadelenin işe yaradığı bir ülke gösterin." açıklamasını dikkate alırsak Bolsonaro'nun eleştirilere pek de kulak asmadığını söyleyebiliriz.

Her şeyden önce siyasetin –idealde- etkili konuşma sanatından ibaret olmadığını düşünüyorum. Siyaset, sorunları dile getirmekten çok çözmek için yapılan bir etkinlik olsa gerek. Özellikle sorumluluk makamında bulunan siyasetçilerden şikâyet etmeleri değil, sorunlara çözüm üretmeleri beklenir. Çözüm derken somut, “gerçek” çözümü kastediyorum.

Yoksa retorikle, yani hitabetle toplumu etkileme çabasını değil. Bolsonaro'nun yukarıdaki ifadelerini dikkate alırsak salgınla mücadelede dünyada hiçbir ülkenin başarılı olmadığını düşünebiliriz. Oysa bu doğru bir argüman değil. Örneğin Güney Kore, Covid-19 salgınıyla mücadelede ortaya koyduğu başarısıyla dünyada örnek gösterilebilecek ülkelerden biri. Nüfusu 52 milyon olan Güney Kore'de toplam 1700 kişi virüs nedeniyle yaşamını yitirdi.

Oysa Brezilya'da sadece 24 saatte (16-17 Nisan) 3305 kişi Covid-19 nedeniyle maalesef yaşamını yitirdi. Demek ki –hakikat- Bolsonaro'nun işaret ettiğinden oldukça farklı. Peki, Bolsonaro –üstelik de insan yaşamını ilgilendiren böylesi ciddi bir konuda- neden hitabet sanatı ile kitleleri etkilemeye çabalıyor? Gerçi politikacıların hitabet sanatına başvurarak toplumu etkileme çabalarının tarihi Eski Yunan demokrasisine kadar uzanır.

Eski Yunan demokrasisinde toplumda çoğunluğun desteğini alabilmek ancak etkili konuşma sanatıyla olanaklıydı. Başka bir ifadeyle, çağın Atinası'nın demokratik siyasal yapısı, sözü ve hitabet sanatını, iktidarın tüm aygıtları üzerinde öncelikli kılıyordu. Hitabet sanatının amacı, hakikat ya da belirli bir konuda doğruya ulaşmak değil, kendi görüşünü kabul ettirmek, tartışmayı kazanmaktı. Bu nedenle böyle bir hitabeti tercih eden bir siyaset adamının istediği kitle, düşüncelerinden çok duyguları ile eyleyen, korkuları çok olan buna karşın, hâlâ umutları olan kitlelerdi.

Duyguların akıl ile alınan kararlardan daha iyi bir yol gösterici olduğunu savunan demagoga göre, kitlelerin düşüncelerinin belirleyicisi de duygular olmalıydı. Duygulara, heyecanlara seslenen bir hitabette ise akla ve düşünmeye pek az yer kalması kaçınılmazdı. Tümüyle hayallere, heyecanlara seslenen hitabet istekli dinleyicileri büyüler ve onların muhakeme yetilerine egemen olurdu.

Diğer bir ifadeyle, becerikli ve usta bir demagog, eline geçirdiği her fırsatta, o kadar etkileyici ve ikna edici konuşurdu ki hitabetin gücünden etkilenen kitleler, demagogu konuştuğu konuda bir otorite gibi görmeye başlardı. Etkili konuşmasının cazibesine ve aldığı coşku dolu tepkilere aldanan konuşmacının kendisi ise, otorite iddiası ile ortaya çıkmaya uygun ve hazır hale gelirdi.

Görünüşe göre Bolsonaro da hitabetinde halkından işsizlikle Covid-19 arasında bir seçim yapmasını talep ediyor. Bunu yaparken de “Bakın dünyada kimse başarılı olamadı. Biz en iyisi işimize gücümüze bakalım.” mesajını vererek kendi tercihini ortaya koyuyor. Dolayısıyla Bolsonaro “ekonomi” ile “insan yaşamı” arasında bir tercih yapar görünüyor. Sanki üçüncü bir seçenek yokmuş gibi…

Russell, Bertrand, İktidar, (çev. M. Ergin), İstanbul: Cem Yayınevi, 2002.

Versenyi, Lazslo, Sokratik Hümanizm, (çev. A. Cevizci), Bursa: Sentez, 2007.

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU