Yaptıklarının kime veya kimlere yaradığını tespitte oldukça zorlanılan Trump'tan sonra, 20 Ocak 2021'de, kurumsal yapılara öncelik vereceğini ifade ederek göreve başlayan ABD Başkanı Biden, dışişleri konusunda ilk icraatının 'Yemen'deki iç savaşı bitirmek' olduğunu açıkladı.
Yeni koltuğa oturan bir başkanın, hele hele bu şahsın küresel bir devletin başkanı olması dikkate alındığında, böyle bir açıklamanın mahiyetini kavramaya çalışmak stratejistlerin öncelikli gündemi olacaktır.
Elbette ABD gibi hem küresel hem de stratejik bir devletin en yetkili isimin bu açıklamasının sadece bir iç savaşı bitirmekle izah etmek mümkün değildir.
ABD'nin bu tavrını; iç savaşın mağdur ettiği insanların yüzde 80'lere çıktığı, dünyadaki çözülmesi en kolay mesele olduğu veya İran'ın etkisini kırmak gibi maddelerle izah etmek, belki taktiksel veya siyasal bir izah olabilir, ancak bunların hiçbiri stratejik bir bakış açısını yansıtmaz.
O zaman, ABD'nin Biden dönemi anlamak için, Yemen'in stratejik konumunun bihakkın bilinmesi icap edecektir.
Acaba Yemen, Yemen olduğu için mi kıymetlidir?
Babülmendeb Boğazı'nın Asya yakasına sahip olduğu veya Kızıl Deniz-Hindistan Okyanusu kapısı olduğu için mi önemlidir?
Basit bir nazarla bakıldığında bu izahlar makul gelebilir; ancak stratejik açıdan yetersizdir.
Bize göre bu konunun daha iyi bir şekilde anlaşılması için, Yemen'in Kızıldeniz Hedef Alanı'nın Babulmendeb Kilitmekanı'nın1 bir direği olduğunun bilinmesi şarttır.
ABD Başkanı Biden'ın hedefini anlamak için hedef alanlar ve kilitmekanların ne olduğunun ortaya konulması ve Kızıldeniz Hedef Alanı ve Süveyş ve Babülmendeb Kilitmekanlarının öneminin belirlenmesi elzemdir.
Stratejik hedef alanlar ve kilitmekanlar
İnsanlar yaşadıkları kendi coğrafyaları çok kıymetli görseler de, dünyadaki bazı bölge ve alanlar diğerlerine göre daha önemli ve değerlidir.
Bilhassa küresel devletlerin mutlaka kullanması gereken konuma sahip alanların değeri tarihin hiçbir devrinde azalmamıştır ve azalmayacaktır.
Bütün küresel güçlerin bir şekilde hedefi olduğu için bu stratejik alanları biz "stratejik hedef alanlar" olarak isimlendirmenin doğu olacağına kanaat getirdik.
Ancak çok kıymetli bir stratejik hedef alan, bir küresel güç tarafından sınırsal, siyasi, iktisadi, beşeri ve askeri olarak tamamen hâkimiyet altına alındığında, bu alan, o kudretli gücün kendisi için basit bir alana dönüşebilir.
Buna rağmen bu hedef alanın değeri mahfuz bir mücevher şeklinde tarif edilebilir.
Genellikle stratejik hedef alanlarının her birsinin kapısı mahiyetinde, doğal birer veya daha fazla kilit konumunda mekânları da vardır.
Stratejik hedef alanlara göre çok küçük olan bu mekânlar aynı zamanda o alanların kilitleri mesabesindedirler.
Bu statüde olan yerlerin değerinin tam olarak anlaşılması için bu gibi mekânları "kilitmekânlar" olarak adlandırma yapmamız isabetli olacaktır.
Küresel devletlerin bütün dünyayı ele geçirmeleri veya kontrol edebilmeleri mümkün olmadığı için, küresel rekabetin zaruri kıldığı stratejik hedef alanlara bir şekilde nüfuz etmeleri gerekmektedir.
Küresel bile olsa devletlerin bir alanının tamamını vasıtalı veya vasıtasız bir halde elde bulundurma yerine, stratejik hedef alanı kontrol edecek, geçişleri denetime alacak ve alanı bir ev gibi kilitleyecek kilitmekânı veya kilitmekânları elde etmesi yeterli olacaktır.
Bundan dolayı dünyadaki stratejik hedef alanların kilitmekânlarına sahip olacak güçler, küresel stratejilerini uygulamaları açısından çok önemli avantajlar sağlamaktadırlar.
Küresel devletlerin dünya hâkimiyeti ile sahip oldukları veya kontrol ettikleri stratejik hedef alan kilitleri ile doğru orantılıdır.
Zira kilitmekânları ele geçirilirse stratejik hedef alanların kontrol edilmesi çok kolaylaşmaktadır.
Bu stratejik hedef alanları kontrol edenlere büyük avantaj sağlarken rakiplerini dezavantajlı hale sokmaktadır.
Bizim tespitimize nazaran, tarihi olarak dünyada en önemli 12 stratejik hedef alan mevcuttur.
Bunlar; Marmara, Kızıldeniz, Cebeltarık, Türkistan, Malay, Baltık, İdil-Yayık, Basra, Zengibar, Karayip, Bering ve Merkezi Afrika'dan oluşmaktadır.
Bunların da en az bir kilitmekanı bulunmaktadır.
İşte ABD Başkanı Biden'ın Yemen adımını, Yemen olarak değil Kızıldeniz Hedef Alanı ve Babulmendeb Kilitmekanı'nın bir direği olan Yemen olduğunu anlamak için, ilk önce tarihi tecrübeyi ortaya koymak gerekmektedir.
Kızıldeniz Hedef Alanı ve Babülmendeb ve Süveyş Kilitmekanları
İnsanlık tarihinin ve güçlü devletlerin ilgi odağı olan en eski alanlarından birisi Kızıldeniz Hedef Alanı'dır.
Kızıldeniz havzası Asya-Afrika'yı birbirinden ayıran bir deniz olduğu gibi Babülmendeb ile bazen açık bazen kapılı olan Süveyş de iki önemli kilitmekânıdır.
Ön Asya'da veya Kuzey-doğu Afrika'da kurulan güçlü devletler, Babülmendeb ve Süveyş'i kullanarak yayılmalarını gerçekleştirdikleri gibi, dünyanın çok uzak köşelerinde ortaya çıkan küresel devletler de Kızıldeniz Hedef Alanı'na bir şekilde müdahil olmaya çalışmaktadırlar.
Kızıldeniz'in kuzey kapısı hükümde olan Süveyş'in su yolu olarak kullanıldığı dönemlerde Kızıldeniz Alanı'nın önemi çok daha fazla artmaktadır.
Böyle durumlarda, küresel güçler Kızıldeniz Alanı'na mutlak hâkim olmasalar da kilitmekân konumundaki Babülmendeb ve Süveyş'i mutlaka ele geçirmeye çalışmaktadırlar.
Eski Mısır'ın Kızıldeniz hâkimiyeti ile Hitit ve Finikelilerin Süveyş hedefi
Dünyanın ilk süper gücü olarak adlandırabileceğimiz eski Mısır, M.Ö. 3000'lerde küçük devletlerin birleşmesi sonunda ortaya çıkmış ve M.Ö. 1200'e kadar Ön Asya, Kuzey-Doğu Afrika ve Doğu Akdeniz'de hâkimiyet kurmuştu.
Güçlü oldukları dönemde Mısırlılar; Mısır merkez olmak üzere kuzeye doğru, Sina, Filistin, Batı Arabistan sahilleri, bugünkü Sudan, Eritre, Habeşistan ve Somali (Punt ülkesi) kontrol veya nüfuzları altına almışlardı.
Mısır, zayıfladığı dönemlerde büyüklü küçüklü birçok devletle rekabet etmek zorunda kalmıştı.
Bunların içinde en ciddi rakib Anadolu merkezli bir büyük güç olarak ortaya çıkan Hititler (M.Ö.1650–1200) ve Akdeniz gücü Finikeliler ( M.Ö. 1200–539) Kızıldeniz'deki Mısır egemenliğini sarsmayı hedefledikleri halde başarı elde edememişlerdi.
Kızıldeniz Hedef Alanı'na Asur ve Babil'in girişi
Hititlerin ortadan kalkmasından sonra Ön Asya'nın en büyük gücü Asur Devleti (M.Ö. 2500–609), Asurbanipal (M.Ö. 668–626) devrinde Mısır'ı ele geçirmişler ve Habeşistan'a kadar uzanmışlardı.
Fakat Asur Devleti, Kral Asurbanipal'ın ölümü üzerine 612'de ortadan kalkmıştı.
Eski Asur topraklarını ele geçiren İkinci Babil Krallığı (M.Ö. 625–539) da Anadolu-Kızıldeniz hattını kontrol altına almıştı.
Pers ve Makedonların Kızıldeniz Alanı'na girişi
Asyafrika Hâkimiyet Sahası'nın orta kısmında üstünlüğü M.Ö. 550'de Medleri ortadan kaldıran Persler ele geçirmiş, Anadolu, Suriye ve Mısır istikametinde de genişlemeye başlamışlardı.
Kral Kurus, Anadolu'ya egemen olduktan sonra M.Ö. 525'de de bugünkü Suriye, Filistin, İsrail ve Mısır'ı hâkimiyeti altına almıştı.
Sudan'a kadar Kızıldeniz kıyılarını da kontrol eden Persler, Kızıldeniz Alanı'nın Süveyş Kilitmekânı'nı kontrol altına almışlardı.
Balkanlarda bir güç olarak ortaya çıkan, M.Ö. 334 yılında, Çanakkale Boğazı'ndan Anadolu'ya geçen, yaptığı savaşlarda Pers Kralı Darius'u yenerek Anadolu'nun hâkimi olan İskender, o dönem Perslere ait alan bugünkü Suriye, Filistin ve Mısır'a yönelmişti.
İskender, Mısır'ı M.Ö. 332'de işgal ederek Perslere ait toprakların varisi olmuştu.
Sudan'a kadar Mısır'a hâkim olan İskender, Kızıldeniz Alanı'na girmiş ve kuzeyindeki Süveyş Kilitmekânı kontrole almıştı.
Büyük İskender'in M.Ö. 323'de ölmesi üzerine, Makedon İmparatorluğu'nun Mısır ve Kızıldeniz kıyısındaki olan toprakları Mısır Ptolemeler Krallığı (M.Ö. 305-M.S. 30) kalmıştı.
Romalıların Kızıldeniz Hedef Alanı'na girişi
Güney Balkanları, Marmara Hedef Alanı'nı ele geçiren Romalılar, M.Ö. 146-116 arasında Anadolu'nun büyük kısmı işgal etmişlerdi.
M.S. 14-98 yılları arasında Batum-Malatya-Palmira-Amman-Kudüs-Gazze-Kızıldeniz hattının batısını ele geçiren Romalılar, daha sonra Mısır'ı da işgal etmişlerdi.
Bilahare bugünkü Sudan, Eritre ve Habeşistan'ı da nüfuzlarına almışlardı.
Böylece Roma İmparatorluğu, Süveyş Kilitmekânını doğrudan işgal etmiş ve Kızıldeniz Alanı'nın çoğunluğuna da hâkim olmuştu.
M.S. 395'te Roma İmparatorluğu'nun ikiye ayrılmasından sona Kızıldeniz Alanı'nın büyük kısmına Doğu Roma İmparatorluğu'na hükmetmeye başlamıştı.
Kızıldeniz Alanı'nda Dört Halife/Emevi/Abbasi/Fatimî Hâkimiyeti
Medine merkezli kurulan İslam Devleti'nin kurucu başkanı Hz. Muhammed'in döneminde (622-632) Yemen-Şam hattında kontrol ele alınmış ve Kızıldeniz Alanı'nın doğu tarafına hükmedilmişti.
Dört Halife döneminde (632-661) ise İslam Devleti'nin bugünkü Filistin, İsrail, Mısır fethedilmiş ve Sudan'a doğru ilerleme başlanmıştı.
Dört Halife döneminde Kızıldeniz Alanı'nın büyük kısmı egemenliğe alınmış, Süveyş Kilitmekânı tamamen, Babulmendeb Kilitmekânı da kısmen ele geçirilmişti.
Zira 661 tarihinde yönetimi eline geçiren Şam Valisi Muaviye, saltanat sistemine dayılı Emevi Devleti'ni kurmuştu (661-750).
Emeviler, Kızıldeniz Alanı'daki nüfuzlarını daha da kuvvetlendirmişler, Somali'ye kadar nüfuzlarını yaymışlardı.
Emevileri ortadan kaldıran Abbasi Devleti (750- 945) de Kızıldeniz Alanı'na hâkim olmaya devam etmişti.
Ancak Abbasilerin son dönemlerinde, Mısırda, Türklerin kurduğu Tolunoğulları (869-905) ve İhşidiler/Akşitler (935-969) devletleri ortaya çıkmıştı.
10'uncu yüzyılda Abbasi Müslüman Devleti'nin iyici zayıflaması üzerine, Mısır merkezli Abbasilere düşman Fatimiler (909-1171), Kızıldeniz Alanı'nın hâkimi olmuşlardı.
Bugünkü Eritre, Habeşistan ve Somali dışındaki bütün Kızıldeniz kıyılarına Fatimiler sahib olmuşlardı.
Kızıldeniz Alanı'nda Fatimî, Selçuklu, Eyyübi ve Memluk hakimiyeti
Büyük ölçüde manevi bir makam haline dönüşmüş olan Abbasi Halifeliği'nin Bağdat ve civarında geçerli olan siyasi yönetimine de 945'te Büveyhiler tarafından sona ermişti.
Gazeli Devleti ile 1035'de yapılan savaşta Selçuklular galip 1037'de Nişabur şehrinde Tuğrul Bey bağımsızlıklarını ilan etmişlerdi.
Selçuklular hızlı bir şekilde güney ve batı istikametinde hakimiyetlerini yayamaya başlamışlardı.
1051 Şiraz, 1052 Umman, 1054 Tebriz, 1055 Bağdat, 1064 Kars ve Ani, 1071'den itibaren kademeli olarak Anadolu, 1077-1078 Güney Kafkasya, 1078 Suriye ve Kudüs, 1086 Hicaz, Yemen, Aden Körfezi ele geçirilmişti.
Manevi hale gelmiş olan Abbasi Halifesi Kaim, 1055'te siyasal yönetim yetkilerini tamamen Büyük Selçuklu Devleti (1038-1157)'ne devredecekti.
Kızıldeniz Alanı'nın doğu kısımlarına hakim olan Selçukluların zayıfladığı bir dönemde, Şam Atabeyi Nureddin Zengi (1118-1174)'nin komutanı olan Selahaddin Eyyübi, 1171'de Mısır'daki Fatimi Halifeliğine son vermiş ve Eyyübiler Devleti'ni kurmuştu.
Böylece Kızıldeniz Alanı'nın en büyük gücü Eyyübiler (1171-1250) olmuştu.
Akbinde ise Memluklu Devleti (1250-1517), Kızıldeniz Alanı'nı kontrol altına almıştı.
Kızıl Deniz Alanı'nda Osmanlı hâkimiyeti
Bu dönemde emperyalist bir güç olarak ortaya çıkan Portekizliler, Ümit Burnu'nu aşarak Aden ve Babülmedeb'i işgal etmişlerdi.
Daha sonra bir deniz gücü olarak Kızıldeniz'e giren Portekizliler karşında Memluklular acziyet içinde kalmışlardı.
Osmanlılar, Memlûklülerin yardım talebi üzerine, 1515 senesinde Osmanlı denizcilerinin desteği ile hazırlanan ve Selman Reis kumandasındaki 20 gemiden oluşan filo, Portekizlilerle mücadeleye başlamış ancak 1516'da da Bender-i Aden'i kurtarmak için yapılan sefer de başarı sağlanamamıştı.
Doğu Akdeniz ve Kuzey Afrika'yı elinde bulunduran Memlûklülerin Akdeniz'deki İspanyol ve Kızıldeniz'deki Portekiz güçlerine karşı başarısız bulan Osmanlı Sultanı Selim, 1517'de Ridaniye Zaferi'yle de Mısır'ı ve Hicaz'ı Osmanlı hâkimiyeti altına almıştı.
Memlukluların varisi olarak Arabistan ve Kuzey Afrika'nın Osmanlıların eline geçmesi, 1518'de Yemen'in Osmanlı idaresine girmesini kabul etmesi, daha sonra Doğu Somali'deki Harar'da Osmanlı sınırlarına dahil edilmesi ile Kızıldeniz Alanı tamamen Osmanlı sınırlarına dahil olmuştu.
Kızıldeniz Alanı'nı daha iyi bir şekilde korumak isteyen Osmanlılar, Hint Okyanusu'nda da önce Portekizlilere, daha sonra gelecek olan Fransız, Hollandalı, İngilizlere karış mücadele veya savunma yapacaklardı.
Kızıldeniz Alanı'da İngilizlerin hâkimiyetinin kuruluşu
Osmanlılar, Kızıldeniz Alanı ile Babülmendeb ve Süveş kilitmekânlarına sahip olarak 18'nci yüzyıl sonuna kadar tartışmasız bir şekil hüküm sürmüşlerdi.
1763'te Fransızları Hint Okyanusu'nun çıkaran İngiltere, 1802'de Aden Limanı'nı kullanmaya başlamış ve 1839'da Aden'i işgal ederek bir himaye yönetimi kurmuştu.
Böylece İngilizler, Kızıldeniz'in doğu girişini, yani Babülmendeb Kilitmekânını büyük ölçüde kontrol etmeye başlamışlardı.
Kızıldeniz Alanı'na hâkim olmak isteyen İngiltere, Süyevş Kilitmekânı'nı kontrol etmek için Mısır üzerinde yoğun mesaiye başlamıştı.
Nihayet, İngiltere 1882'de Mısır ile Sudan'a el koymuştu.
Kızıldeniz Alanı'nın iki kilitmekânına yani Babülmendeb ve Süveyş'i eline geçiren İngiltere, bu alanın en etkili gücüne dönüşmüştü.
Müttefiklerinden başkasının girişine müsaade etmeyen İngilizler, Franızların 1862'de de Cibuti'ye yerleşmelerine izin vermiş, İtalya'nın da Osmanlı Devleti'nin Kızıldeniz'deki toprağı olan Musavva'yı (Eritre) 1885'de işgal etmesine itiraz etmemişlerdi.
İngilizler, Kızıldeniz Alanı'nın güneyindeki kilitmekân çevresinde Fransız ve İtalyanların da bulunmasına müsaade etseler de esas patronun kendileri olduğunu her zaman göstermişlerdir.
Bu durum büyük ölçüde İkinci Dünya Savaşı'na kadar devam etmişti.
Kızıldeniz Hedef Alanı ve Babülmendeb Kilitmekanı'nda ABD-Sovyet Rusya rekabeti
ABD ile Sovyet Ruslar arasında yaşanan ve Soğuk Savaş diye adlandırılan bu dönemdeki stratejik hamlelerin bir merkezi de Kızıldeniz Hedef Alanı'nda başlamıştı.
14 Mayıs 1948'de, ABD desteği ile İsrail'in kurulması, Arapları Sovyet Ruslara yakınlaştırmıştı.
Süveyş Kilitmekânına sahip olmak isteyen Mısır, 19 Mayıs 1950'te, Süveyş Kanalı'nı İsrail'in askeri ve ticari gemilerine kapatmıştı.
Kurdukları düzenin bozulmasına müsaade etmeyen İngilizler, 19 Ekim 1951'de Süveyş Kanalı'nı işgal etmişlerdi.
Nasır liderliğindeki Hür Subaylar 23 Temmuz 1952'de Kral Faruk'u devirmiş ve 18 Haziran 1953'de Cumhuriyet ilan etmişlerdi.
Mısır Cumhuriyeti ile İngiltere arasında imzalanan anlaşma 19 Ekim 1954'de Süveş Kanalı'ndaki 72 yıllık işgal de sona ermiş ancak İngilizler, Süveyş Kanalı'nın açık kalmasını Mısır'a kabul ettirmişlerdi.
Yani Mısır, Süyevş Kilitmekânı'na sahip olmuş ancak anahtarı eline alamamış, İngilizlerin kurduğu sistem değişik bir şekilde devam etmişti.
Sovyet Rusya'ya yakınlaşan Mısır'ın etkisini kırmak için, 15 Eylül 1952'de Eritre Habeşistan'a bağlanmış ve İngiliz sömürgesi Sudan da 1 Ocak 1956'da bir cumhuriyet olarak bağımsızlığı ilan edilmişti.
ABD destekli İngiltere'nin bu hamlelerine karış Sovyet Ruslar, Babulmendeb Kilitmekânını ele geçirmek için hareket geçmişlerdi.
1839'dan beri Aden'i elinde bulunduran İngilizler, 28 Kasım 1967'de Güney Yemen Halk Cumhuriyeti kurulmasını engel olamamış ve bu ülkeyi terk etmişlerdi.
Birinci Dünya Savaşı sonunda İngilizlerin nüfuzuna geçen Kuzey Yemen, Sovyet Ruslar ve müttefikleri ile işbirliğine başlamış ve Nasır öncülüğünde 1958'de kurulan Mısır-Suriye Birleşik Arap Cumhuriyeti ile iyi ilişkiler kurmuştu.
Rekabetin çok şiddetli olduğu Kuzey Yemen'de krallık 27 Eylül 1962'de yıkılmış ve cumhuriyet ilan edilmişti.
Babülmendeb'in Yemen kısmında Sovyet Rusların üstünlüğüne karşı, bu boğazın Afrika kısmındaki Cubiti, 1977'de bağımsızlığını kazanana kadar, ABD'nin müttefiki Fransa'nın sömürgesi olarak kalmıştı.
Somali'deki mücadeleyi de ABD desteklediği Muhammed İbrahim Egal 1967'de iktidara gelerek kazanmıştı.
Ancak 1969'de cumhurbaşkanı öldürülmüş ve General Ziyad Barre devrim konseyi başkanı olarak ülkenin başına geçmişti.
Böylece Sovyet Ruslar, Mısır'ı yanlarına aldıktan sonra Süveyş Kilitmekânı'daki etkilerini, Babülmendeb Kilitmekânı'nda da sağlayarak büyük bir başarıya dönüştürmüşlerdi.
Kızıldeniz Alanı, Sovyet Rus üstünlüğü her bakımdan hissedilmeye başladığı sırada, ABD, 1970'de cumhurbaşkanı olan Enver Sedat ile iyi ilişkiler kurmuş ve Mısır, 1975'de, ABD'nin müttefik haline gelmişti.
Mısır'ı ve Süveyş Kilitmekânı'nı tamamen kontrol etmek isteyen ABD, 1978'de kendi gözetiminde imzalattığı Camp David Antlaması ile hem İsrail-Mısır'ı barıştırmış hem de bu kilitmekânı iki taraftan sağlama almıştı.
Bu Kızıldeniz Hedef Alanı'ndaki bütün dengeleri yeniden değiştirmişti.
Tam bu sırada Sovyet Rusların da küresel bir güç olma kapasitesine kaybetmeye başlaması ile Kızıldeniz Hedef Alanı'nda ABD'nin üstünlüğü ele geçirmesini sağlamıştı.
Kızıldeniz Hedef Alanı ve Babülmendeb Kilitmekanı'nda günümüzdeki rekabet
1970'lerden itibaren güç kaybeden Sovyet Rusya'nın 25 Aralık 1991'de dağılması ile ABD'nin tek güç olarak kalması, uzun süredir hazırlık yapan yeni güçlerin, tepkileri beraberinde getirmişti.
Avrupa'da Almanya liderliğinde AB ile ABD karşıtı etkin güçler tarafından desteklenen Çin Halk Cumhuriyeti, siyasi birer aktör olarak Kızıldeniz Alanı'nda da faaliyet göstermeye başlayacaklardı.
Soğuk Savaş biterken Kızıldeniz Alanı'na iyice yerleşmek isteyen ABD, özellikle etkisizinin zayıf olduğu Babülmendeb civarındaki faaliyetlerini yoğunlaştırmıştı.
Zira Asya-Afrika kıtasının birleştiği bu coğrafya, Hint Okyanusu-Akdeniz suyolunun geçtiği bir yerdi.
Somali'de 1988 başlayan ve 1991'de yok edilen devlet otoritesi ile bu süreç başlatılmıştı.
ABD'nin nüfuzu ile BM, ülkede asayişi için Türkiye'den Çevik Bir komutasında Barış Gücü göndermiş ancak başarı sağlamamıştı.
Güney ve Kuzey Yemen'in 1990 da birleşmesine rağmen kısa sürede kargaşaya zemin hazırlanmış, 2004'te başlayan huzursuzluk, 2014'te iç savaşa dönüşmüştü.
Babülmendeb Kilitmekânı'nın ciddi bir rekabet merkezi olduğu kurulan askeri üslerden de anlaşılmaktadır.
Zira o dönemde ABD, Cibuti ve Etiyopya askeri üslerine ilave olarak Yemen'de Al-Anad Hava üssü kururken, Fransa ve Japonya'nın Cibuti'de askeri üssü mevcuttu.
Yemen'de başlatılan, İngiliz sömürge dönemi dinamiklerinin yeni şekilde kullanılması ile oluşturulan iç savaşın, Suudi Arabistan ve dolaylı olarak İran'ın da katılması ile mahalli olarak da derinleşmesine yol açmıştır.
Buradaki rekabet önceleri İran vasıtası ile katılan Çin de doğrudan müdahil olmaya başlamıştır.
Zira Çin, Babülmendeb'in geçişini Afrika'dan kontrolde çok önemli olan Cibuti'de bir askeri üs kurmaya 2015'te başlamıştır.
Şöyle ki, 1978'den itibaren ekonomik üç olamaya önem veren ÇHC, son yıllarda küresel bir güç olmak için zemin hazırlamaya başlamıştır.
Bunun için "Bir Kuşak Bir Yol" projesini gündemine alan Çin, kendisi için; Çin-Malaka-Babülmendeb-Süveyş-Venedik hattını "21. Yüzyıl Deniz İpek Yolu" olarak belirlemiştir.
Kızıldeniz Alanı'nın kuzeyindeki Süveyş Kilitmekânı büyük ölçüde ABD'nin nüfuzunda olduğundan, Çin ve müttefikleri de Babülmendeb Kilitmekânı üzerinde yoğunlaşmaktadırlar.
Mesela 2017 Ağustos'unda Çin'in ülke dışındaki ilk askeri üssüsünü Cubiti'de açması bunun önemli bir göstergesi olmuş, rekabet Cibuti gibi küçük bir ülke içinde bile yaşanmaya başlamıştı.
Şöyle ki, ABD Savunma Bakanlığı Sözcüsü Dana White, 3 Mayıs 2018'de yaptığı açıklamada; ABD'nin Cibuti'deki askeri üssünden kalkan uçakların, yanında bulunan Çin askeri üssünden lazer tacizine uğradığını belirtmiş ve bu konuda Çin'i diplomatik kanallarla protesto ettiklerini söylemişti.
Ayrıca White, ABD uçaklarının uzun zamandır tacize maruz kaldıklarını ve son birkaç haftada bu sayıların arttığını ifade etmiş ve bu tacizlerin ABD havacılığı için "gerçek bir tehdit" olduğunu belirtmişti.
Sonuç
Çok ana hatları ile ele aldığımız Kızıldeniz Hedef Alanı ve Babülmendeb Kilitmekanı'ndaki rekabetler bile dikkate alındığında, tarihin ilk dönemlerinden itibaren burası şiddetli mücadelelere sahne olmuştur.
İkinci Dünya Savaşı sonrasındaki Soğuk Savaş döneminde rekabet ABD-Sovyet Rusya arasındaki yaşanmıştı.
1991'de SSCB'nin dağılmasından sonra başlayan devirde ABD tek güç haline gelmiş ve büyük bir avantaj elde etmişti.
Ancak günümüzdeki rekabet ABD ile ABD karşıtları ve onların desteklediği Çinliler arasında yaşanmaya başlamıştır.
İşte ABD Başkanı Biden'ın dış politikadaki ilk ciddi icraatını Yemen'den başlatmasını, basite indirgemeden ele almamız, Kızıldeniz Hedef Alanı'nda büyük bir rekabet yaşanacağını ifade etmemiz gerekmektedir.
Yemen'in de Babülmendeb Kilitmekanı'nın bir direği olduğunu dikkate aldığımızda, Biden'ın neden Yemen'den başladığını anlamamız daha da kolaylaşacaktır.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish