Bir Biden'ınız bile yok. Anlıyor musunuz?

Nuray Mert Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: AFP

'Dünya çapında aşırı sağ, komploculuk, otoriter siyasetler neden yükseliyor?' sorusuna cevap arayan yüzlerce kitap, binlerce makale, yorum, analiz vs. yazılıyor.

Ama mesela Biden'ın Başkan seçilmesi 'demokrasinin zaferi ilan edilirse, işin sonu böyle savruluşlar olur' diye düşünmek pek akla gelmiyor.

Fransa'da Macron Cumhurbaşkanı seçildiğinde, 'Fransız aşırı sağı'nın yenilgisi de böyle kutlanmıştı, Napoleon'a hayran, güçlü (grand) başkanlık heveslisi, Versay'da gösteriş yapma budalası, en büyük derdi Fransa'da sosyal devlet kalıntısı ne varsa hepsini silip süpürmek olan bir adamın demokrasi kahramanı olması nasıl bir çelişkidir diye düşünen pek az oldu.

Sonra, yoksulların isyanı olarak görülebilecek şekilde, 'Sarı Yelekliler' diye bilinen binlerce insan sokaklara döküldü, aylarca ortalığı kasıp kavurdu, ama Macron'un polisleri sonunda hepsini sindirdi, yola devam edildi.


Günümüzde gelişmiş Batı ülkelerinde, 'medeni' görünüşlü, kabinesine birkaç kadın, birkaç etnik ve/veya dini azınlık temsilcisi atayan 'demokrasiyi' kurtarmış sayılıyor.

Biden, hepsini bir kişide cisimleştirmiş olan birini başkan yardımcısı yaparak 'ekonomik' davranmış oldu; yeni başkan yardımcısı, hem kadın, hem Kızılderili, hem Asya kökenli.

Bu atamayı, 'Amerika'da yedi yüzyıllık haksızlığın nihayet son bulması' diye tanımlayan bile oldu.

Demokrasi, haklar ve özgürlükler çıtası buraya kadar düşünce, bu kavramların içi bu denli boşaltılınca, pek çok insanın derdine derman bulmak için olmadık yerlere savrulmasında şaşırmamak gerek. 


Meselenin bir yüzü bu, diğeri ise, Trump'ın kötü, Biden'ın iyi adam rolünü üstlendiği bu ucuz film üzerinden ABD demokrasisinin kolayca temize çekilmesi.

Trump gibi bir 'komik' figürün bu safsataların pazarlanmasını çok kolaylaştırdığı kesin. Ama işler o noktaya geldi ki, insan 'bu kadarını o bile hak etmiyor' diye düşünmekten kendini alamıyor.

Sonuçta, adamcağız kendinden önce gelenlerin hepsinden daha 'barışçı' sayılabilirdi. Sevimli demokrat Clinton, Sudan'ı bombalatmıştı, küçük Bush Irak'ı işgal ettirmişti, peşinen Nobel Barış ödülü alan Obama, en iyi bilineni Usame bin Ladin'in Pakistan sınırları içinde öldürülmesi gibi, Libya gibi birçok askeri operasyona imza atmıştı.

Trump ise, 'kaderin garip cilvesi', İsrail'in bazı Arap devletleri tarafından tanınması gibi önemli bir iş başardığı halde 'anti-Semit' bile ilan edildi.

Hele 'yalancı' olması iddiası anlaşılır gibi değil, sanki dünyada ilk kez siyasete 'yalanlar' bulaşıyordu.

Büyük yalanları bir yana bırakalım, seleflerinden Clinton, 'yalan' söylediğini itiraf edip, kamuoyundan açıkça özür dilemiş biriydi.

Trump'a gelince, adamcağızın asıl sorunu, belli ki, idare ettiği ülkede oyunun kurallarını bilmeyen, yontulmamış biri olmasıydı.


Sonuçta, aynı yontulmamışlıkla seçim sonuçlarına olmazlandı, ama Başkan olduğu süre içinde, yargı üzerinden bin bir yolla iktidardan düşürülmeye çalışılması da, demokratik seçim sonuçlarını kabul edememekten başka bir şey değildi.

Kongre binasının basılmasının darbe girişimi olarak kabul edilip, sonsuza kadar siyaset sahnesinden silinmesine çalışılması, teknoloji devleri tarafından iletişim ağı dışında bırakılması ise başlı başına ayrı hikaye.

Liberal/demokrat yayın organı New York Times bile, bu olayı, teknoloji devlerine işaret ederek, 'Gerçek gücün kimde olduğu belli oldu' başlığı ile verdi.

Şimdilik bunları geçelim bir kalem, çünkü ilerde çok ama çok tartışılacak mevzular.


Bize gelince, iktidar yanlıları, Trump ile Erdoğan'ın şahsi dostluğunun ABD ile ilişkilerin yolunda gitmesine neden olduğunu düşünüp, Biden'a karşı tereddüt göstermekteyken, muhalefete düşen rol Biden'cılık oldu.

Yok, iktidar partisinin CHP'nin Biden'ı erken kutlanmasını parmağına dolamasından söz etmiyorum, onlar için CHP ve genel olarak 'muhalefet' ne yaparsa yapsın, kötü, dahası 'millet düşmanı', hatta 'terörist'.

Asıl hazin olan, kendine muhalif diyen pek çoklarının Biden'dan bir kahraman çıkarma zavallılığı.

Bu uğurda, Cumhuriyetçi Parti Trump'ı dışladı diye, Bush dönemine 'muhteşem' diyen mi arasınız, Trump'tan kurtulmayı başardı diye ABD'deki kurumsal yapıya övgüler dizen mi?

Sosyal medya izlemediğim için, ben sadece zaman zaman bazı ekranlarda karşıma çıkanların halini ibretle izliyorum.

Bu sabah, Lady Gaga ve Jenifer Lopez'in sahne aldığı Biden'ın Başkanlık törenini neredeyse sevinç gözyaşları içinde izleyenleri görünce, 'muhalefet'i temsil edenler bunlar olduğu sürece mevcut baskı rejiminden çıkışın mümkün olmayacağını düşündüğümü bir kez daha paylaşmak istedim.


Mesele, muhalefetin Türkiye'de siyasi umudunu, iktidar mensuplarının meşhur deyimi ile 'dış güçlere' bağlamış olması bile değil.

Mesele, kendini muhalefet olarak tanımlayanların, 'demokrasi'den ne anladıkları.

Konu, 'Türkiye'nin Trump'ının yerini, 'Türkiye'nin Biden'ı alması olarak kavranıyorsa, bırakın dağınık kalsın!

Kaldı ki, aranan Biden da bir türlü bulunamıyor;

Gül olmadı, Babacan 'başörtüsüne ağlamakla' meşgul. Bir Biden'ınız bile yok, anlıyor musunuz?  

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU