Le Carre bu tartışmadan zevk alırdı: Britanyalı casusların "öldürme izni" olmalı mı?

MI6'in Birleşik Krallık'ta suç işliyor olabileceği yönündeki haberler bir casus romanı için kıymetli bir materyal. Daha önemlisi, bu haberler gizli servislerimizin az ya da çok bir gözetime ihtiyaç duyup duymadığı sorusunu gündeme getiriyor

John Le Carre 89 yaşında hayatını kaybetti (Reuters)

Kurgularıyla casusluk ve ihanetin muğlaklığına herhangi bir gerçek anlatının yapabildiğinden daha fazla ışık tutan yazar John le Carre, geçen hafta sonu 89 yaşında vefat etti. Kesinlikle ironinin tadını çıkarırdı. Öyle bir zamanlamaya denk geldi ki, kadirşinas taziye yazıları ve kişisel sıcak anılar, medyadaki yerlerini casuslar ve hukuk arasındaki genellikle gergin ilişkinin son yıllarda Britanya kamuoyuna sunduğu daha kışkırtıcı bazı değerlendirmelerle paylaştı.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Bunlar arasında tek başına bir Le Carre romanı olabilecek niteliğe sahip olan, MI6'in potansiyel veya kanıtlanmış bir "haydut" ajana dair dışişleri bakanına bilgi vermemesi nedeniyle resmi gözlemci tarafından azarlandığının açığa çıkmasıydı. Yasaya göre dışişleri bakanı hem MI6'in (resmi adıyla "Gizli İstihbarat Servisi", SIS) hem de istihbarat toplama teşkilatı Hükümet İletişim Karargahı'nın (GCHQ) başında ve bir ajanı yasanın yanlış tarafına itebilecek her şeyi imzalamak zorunda. "James Bond maddesi" veya "öldürme izni" olarak bilinen 1994 tarihli İstihbarat Hizmetleri Yasası'nın bir bölümü, yurtdışında görev yapan Britanya ajanlarını yaptıkları her türlü şey için dışişleri bakanının izni olduğu sürece Birleşik Krallık'ta (BK) yargılanmaktan muaf tutuyor.

Bu durumda, gözlemci Soruşturma Yetkileri Komiserliği Ofisi'nin raporundan anlaşıldığı üzere, dışişleri bakanından bu belirli ajanın alıkonulması için imzası istenmiş ancak söz konusu ajanın "yüksek riskli" olarak değerlendirildiğinden (cinayet dahil suç faaliyetlerini kapsayabilen bir terim) bahsedilmemiş. Bu bilginin eksikliği, ahlaki hesap verilebilirlik bir yana yargıda hesap verilebilirlik çizgisine de ciddi zarar verdi. Esasen MI6, mevcut zayıf hükümet denetiminden etkili bir şekilde kaçınıyordu.

Hâlâ bize anlatılmamış neler var, bir düşünün. Prensibi biliyoruz ama gerçeklere sahip değiliz. O dönem dışişleri bakanı kimdi? Geçen yıla atıfta bulunuluyorsa ki öyle görünüyor, Jeremy Hunt veya Dominic Raab olabilir. Bilmiyoruz. Ajanın hangi ülkede olduğunu veya çalıştığını bilmiyoruz. Ajanın milliyetini bilmiyoruz. Ne tür işlere kalkıştığını bilmiyoruz. Ortaya çıkan tek şey, MI6'in yürürlükteki düzenlemelere uymadığı ve bunun da teşkilatı fiilen kendi kanunlarına sahip kıldığı. Bu tek örnekte böyle, ama dahası da var mıydı?

Görünüşe göre var. Çünkü hemen ertesi gün kamuya açıklanan o döneme kadar gizli kalmış bir karar (özet halinde), MI6 ve GCHQ'nun kanuna karşı bir tür başına buyruk tavrını teyit ediyormuş gibi göründü. Söz konusu kararı, hükümet gözetimi ve benzeri şikayetleri genellikle kapalı kapılar ardında dinleyen Soruşturma Yetkileri Mahkemesi verdi. Sözde "James Bond maddesi" sadece yurtdışındaki operasyonlarda geçerliyken, iki istihbarat teşkilatının muhbirlerine BK'ta "suç faaliyetlerine iştirak etme" yetkisi verdiğini göstermesi açısından bu vaka bilakis daha kötüydü.

Bu iki ifşa hakkında hissettikleriniz, muhtemelen bundan sonrakine vereceğiniz cevabı belirleyecek. En azından (şimdi geri çekilen) İç Pazar Yasası bir anlaşmayı bozma hakkını saklı tutana kadar uzun süre "hukukun üstünlüğünün" ateşli savunucusu olan BK'ın, hiç olmazsa bazı durumlarda, parlamentonun koyduğu yasal kısıtlamaları göz ardı eden istihbarat servislerine sahip olması sizi şoka uğrattı mı? Ya da belki siz, benim de yatkın olduğumu kabul ettiğim üzere, biri utanç verici şekilde yakayı ele verinceye (BK casusunun çeşitli belge ve nesnelerin değiş tokuşu için kullandığı gizli yer, Moskova'daki bir parkta yapay taşlara gizlenmişti), "ortadan yok oluncaya" veya aşırı vakalarda öldürülünceye dek her şeyin serbestmiş gibi görünebildiği istihbaratın tüm gölgeli dünyası hakkında Le Carre modunda biraz kararsız ve hatta alaycısınızdır.

Esasen, kanunla yönetilen istihbarat teşkilatlarından bahsetmek bütünüyle bir kavram kargaşası mı? Yasal kısıtlamalar, asla kabul edilebilir olmayan faaliyetleri kabul edilebilir gösterme çabasıyla demokratik ülkelerce benimsenmiş bir kılıftan mı ibaret? Gerçekten ulusal güvenlik tehlikede olduğunda veya (aynı manaya gelmesi gerekmiyor) teşkilatlarımız ulusal güvenliğin tehlikede olduğunu söylediği zaman, parlamentoyu teşkilatlarımıza sadece onların yapabileceği şeyleri yapma izni verilmesi gerektiğini kabul ederek bunun için çaba gösterdiği için takdir etmeli miyiz?
 


Söylediğim üzere, yer aldığınız taraf, şu an parlamentoda son aşamalarına gelen bir yasa tasarısı hakkında muhtemelen ne düşündüğünüzü de belirleyecek. "Gizli İnsani İstihbarat Kaynakları (Suç Teşkil Eden Fiil)" başlıklı yasa tasarısı, "James Bond maddesini" hukukta alenileştiriyor ve korumayı BK'ta yürütülen operasyonları da kapsayacak biçimde genişletiyor. Bunun arkasında yatan düşüncenin kısmen, teoride BK için çalışan ajanları kovuşturmaya açık bırakan boşluğun kapatılması olduğu anlaşılıyor.

Aslında bu, belirli boşlukları doldurmak için tasarlanmış gibi görünüyor. Bunlardan biri, Soruşturma Yetkileri Mahkemesi'nin kararında atıfta bulunulan BK'ta "suç faaliyetlerine iştirak ediyor" olabilecek o "muhbirler" için geçerli olabilir. Genel BK mevzuatının aksine, bu geçmişe dönük olarak geçerli olabilir mi? Burada, BK hükümetinin Kuzey İrlanda'yla ilgili "Sorunlar" dönemindeki (1960'ların sonundan 1998'e dek Kuzey İrlanda'da ve Britanya'da yaşanan etnik milliyetçi çatışma dönemi -çn.) daha alçakça eylemlerinden bazılarına yönelik kapsamlı bir muafiyete bakıyor olabilir miyiz? Bakanlar geçen ay, Belfastlı avukat Pat Finucane'in 1989'da öldürülmesine dair bir kamu soruşturması açılması yönündeki yeni bir başvuruyu bir kez daha reddetti. Mahkemede veya kamu soruşturmalarında ifade vermeye çağrılan ajanlar veya memurlar için de bir korumaya bakıyor olabilir miyiz? Bu, istihbarat görevlilerinin veya gizli ajanların yalnızca kendilerinin sahip olabileceği çok önemli bilgileri mahkemeye sunmasını mümkün kılabilir mi? Eğer öyleyse, böyle bir koruma kullanılacak mı?

Defaatle, BK istihbaratının menfaati olduğu için duruşma asla gerçekleşmez veya düşer, ya da soruşturma tam bilgi gibi bir şey olmadan sonuçlanır. Bu bazen ancak nispeten geç bir aşamada ortaya çıkabilir ve bir davanın neden gizemli gecikmeler ve boşluklarla birlikte kesintili ilerlediğini açıklamaya yardımcı olur. Birkaç yıl önce, Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası'nda (EBRD) çalışan Rusya doğumlu bir BK vatandaşına yönelik mahkeme aşamasına gelmesi neredeyse 10 yıl almış bir yolsuzluk davasını takip etmiştim. Duruşma nihayet gerçekleştiğinde, sanık BK istihbaratı tarafından kendisine bir anlaşma sunulduğunu ancak bunu reddettiğini ifade etmişti.

Yine de bu dava, diğer birçok şeyle karşılaştırıldığında çok önemsizdi. BK'ta ikamet edenlerin veya vatandaşların "gizli hapishanelere" ya da Guantanamo Körfezi'ndeki ABD hapishanesine sözüm ona teslim edilmesiyle bağlantılı bir dizi dava, istihbarat görevlilerinin ifade vermesine izin verilmemesi sebebiyle bir sonuca ulaşamadı. Birbiri ardına gelen hükümetler, bu tür davaların mahkemeye taşınmasından ziyade genellikle tazminat ödemeyi tercih etti.

BK istihbaratının CIA'e sağladığı bilgi üzerine teslim edilip işkence gören Libyalı muhalif Abdulhakim Belhac ve eşinin davası, gün yüzüne çıkan en kötü olaylardan biri. Yaklaşık 14 yıl sonra, dönemin başbakanı Theresa May'den tam bir özür aldılar. Ama hiç kimse sorumlu tutulmadı. Ayrıca Manchester bombalaması soruşturmasının, bombacı Salman Abedi ve ailesinin siyasi sürgünler olarak Libya ve BK arasında nasıl seyahat edebildiğini ve görünüşe göre en azından bir kere BK güçlerince nasıl kurtarıldığını öğrenmek isteyebileceğini düşünmüş olabilirsiniz. BK istihbarat menfaati, bunun soruşturmanın duymayacağı bir kanıt olduğu anlamına geliyor.

Aleksandır Litvinenko'nun ölümüne dair gecikmiş soruşturmada, istihbarat kanıtları yalnızca yargıç tarafından dinlendi ve hiç gün ışığına çıkmadı. Böyle bir soruşturmanın sonuçlarının bedeli nedir? Tek kısmi istisna, Kadın Yargıç Hallett'ın isimsiz olarak verilen bazı istihbarat kanıtlarını perde arkasından elde etmeyi başardığı Londra'daki 7 Temmuz bombalı saldırılarına ilişkin soruşturmaydı. Ancak bu bir istisnaydı ve öyle olmamalı.

Ancak istihbarat servislerini daha hesap verebilir kılmak şöyle dursun, yakında kayıtlarda açıkça ajanların suç işlemesine izin veren bir yasaya sahip olacağız. Ama elbette, sadece ulusal güvenlik ve çoğunluğun iyiliği adına. Hiçbir kısıtlamaya sahip olmamaktansa, yasalarla çerçevelenmiş kısıtlamalara sahip olmanın daha iyi olduğunu iddia edebilirsiniz. Olabilir ama istihbarat ve hukukun ne kadar daha gerçekten bir arada yaşayabileceğini merak ediyorum. Belki de yine çok fazla Le Carre okumuşumdur.



* Mary Dejevsky'nin makalesinin tasarımdan kaynaklanan nedenlerle kısalttığımız başlığının tamamı şöyledir: Britanyalı casusların "öldürme izni" olmalı mı? Rahmetli John le Carre bu tartışmadan zevk alırdı

independent.co.uk/independentpremium

Independent Türkçe için çeviren: Kerim Çelik

Bu makale kaynağından aslına sadık kalınarak çevrilmiştir. İfade edilen görüşler Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independent

DAHA FAZLA HABER OKU