Yeni sorulara gebe olan "Bu nasıl müttefiklik?" sorusu

Benan Kepsutlu Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: AA

ABD'nin CAATSA (Amerika'nın "Düşmanlarıyla" Yaptırımlar Yoluyla Mücadele Yasası) kapsamında Türkiye'ye uygulayacağını açıkladığı yaptırımlara karşılık, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ABD'ye sorduğu soru bu.

Aslında soru sadece ABD'ye değil, dolaylı olarak NATO üyesi diğer ülkelere ve aynı zamanda NATO üyesi olan AB ülkelerine de yöneltiliyor.

Erdoğan'ın sorduğu soru, arkasından başka bir soruyu getiriyor burada.

Türkiye ABD'yi, diğer NATO ülkelerini müttefik olarak görürken, acaba onlar Türkiye'yi gerçekten müttefik olarak görüyor mu?

Yoksa bunun adı "tek taraflı müttefiklik" mi?

ABD açısından bakıldığında, yaptırımların dayandırıldığı CAATSA'nın açılımında zaten yaklaşım apaçık belli. Değil müttefiklik, alınan kararlar, -isminin açılımı gereği, hasımlara / düşmanlara uygulanan türden.

Dahası CAATSA Ağustos 2017'de Trump tarafından, Rusya, Çin, Kuzey Kore, İran başta olmak üzere ABD'nin kendine tehdit olarak gördüğü ülkelere yönelik onaylandı.

Şimdi Türkiye alenen aynı kategoride.

Yani ortada müttefiklik ya da stratejik ortaklık durumu zaten ABD nezdinde yok gibi.

Buna ek olarak, Türkiye'nin "müttefik" dediği NATO üyesi ülkelerden Yunanistan'la içinde bulunduğu kriz hali, Doğu Akdeniz ve Ege'de yaşanan gerginlik zaten malum.

Yine NATO "müttefiki" olarak tanımlanan Fransa'nın, Türkiye'nin Libya politikası nedeniyle duyduğu rahatsızlık ve haziran ayında Türk donanmasına ait gemilerin NATO görevini yürüten Fransız savaş gemilerini taciz ettiği yönünde NATO'ya "haksız" şikayeti, müttefik tanımına kendi içinde ters düşüyor.

Türkiye'nin "müttefik" diye tanımladığı Almanya'dan AB'nin Türkiye'ye yönelik yaptırım uygulayabileceği açıklamasının gelmesi de samimiyeti sorgulatıyor. 

Mültecilerin Yunanistan sınırına gidişine izin verilmesi sonrasında, "Avrupa bu konuda birleşmeli, Türkiye'nin tavrının kabul edilemez olduğu açıklanmalı" diyen Hollanda da zaten "müttefik" söylemler geliştirmiyor. 

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Türkiye'nin S-400 satın alması NATO masasında tartışılırken, Yunanistan'ın Girit adasındaki NATO'nun atış alanında S-300'lerin denenebiliyor olması, -önceki haftalarda detaylarını yine burada yazdığım üzere, kendi içinde tamamen tezatlar teşkil ediyor.

Tüm bunların yanında, NATO bünyesinde her ne kadar ABD'den sonra en güçlü orduya sahip olan ülke Türkiye olsa da, Türkiye'nin askeri gücü ve kapasitesinin göz ardı edildiğini, görmezden gelindiğini söylemek yanlış olmaz.  

Pek çok başarı ve kapasitenin görmezden gelinebildiği gibi.

Maalesef Türkiye, NATO'nun askeri kanadının gözünde hala bir müttefik gibi değil, Batı ordusunun eğittiği, yol gösterdiği, Afganistan gibi gördükleri, tepeden bakılan bir ülke. 

Özetle Türkiye, NATO ülkelerinin gözünde sadece sahada kullanılabilen bir kuvvet desteği konumunda.

Sahada kullanılabilir gözle bakılan Türkiye, o sahada kendi milli menfaatleri için diğer ülkelerin çıkarlarına ters olan hamleler yaptığında ise, "Wall Street Journal"ın yazdığı gibi "güvenilmez bir NATO müttefiki" olarak tanımlanıyor.  

Neden?

Kendi milli menfaatlerine göre hareket ettiği için. 

NATO'nun askeri kanadındaki durum böyle.

Siyasi kanadında ise Genel Sekreter Jens Stoltenberg dengeyi tutturma gayretinde, her fırsatta Türkiye'nin NATO için önemine vurgu yapıyor. 

Aslında işin aslı da bu, Türkiye NATO için çok önemli ancak sınıfın çalışkan öğrencisi olarak diğer öğrenciler tarafından dışlanmaya çalışıyor. Sınıf öğretmeni ise her fırsatta tüm öğrencilerini korur kollar yaklaşımda.

Konu aslında NATO'nun kendisinden ziyade, NATO'nun da üyesi olan bazı ülkelerle ikili ilişkilerimizde, Suriye'de, Libya'da, Irak'ta, Doğu Akdeniz'deki çıkar çatışmaları çerçevesinde incelenmeli.

Peki, Türkiye'nin S-400'leri almasının tepkisi CAATSA mı olmalıydı? 

Aslına bakılırsa Türkiye'nin F-35 programından çıkartılması zaten başlı başına bir yaptırımdı. 

Bir de üstüne CAATSA'nın uygulanacak olması, "ABD ne mesaj vermek istiyor" sorusunu akıllara getiriyor.

Çünkü Doğu Akdeniz'deki satranç tahtasında, F-35'ler oyunun zaten önemli taşlarından biri.

Türkiye'nin F-35 kartı artık yok. 

Bölgede, İsrail'de F-35'ler var.

Yunanistan ve BAE, F-35 almak için ısrarcı ve muhtemelen kısa zamanda alacaklar.

Yani Türkiye aleyhindeki F-35 kararı zaten önemli bir hamleydi.

ABD'nin Türkiye'ye uygulayacağını açıkladığı yaptırım kararlarıyla, Türkiye üzerinden uluslararası alanda başka mesajlar da vermeye çalışıyor olması olası. 

Türkiye'nin S-400 alımına ABD'nin tepkisiz kalması, diğer NATO müttefiklerinin de Rusya'dan S-400 ya da farklı sistemler satın almak istemesine neden olabilirdi.   

Diğer taraftan, yaptırımlar savunma sanayinin sadece ABD ile yaptığı ya da yapacağı alım-satımlarla ilgili. Yani konu Türkiye'nin silah sattığı diğer ülkelerle alışverişiyle alakalı olmadığı için, çalışmanın sürekliliği konusunda bir sıkıntı yok. 

Dahası yaptırımların mali kurumlara değil, savunma sanayine karşı alınmış olması, olayı "uyarı" şeklinde yorumlatıyor. 

Olaydan memnun taraf ise, S-400'leri satmanın yanı sıra, Sinop'ta denenmesi konusunda ısrarcı olup, Türkiye-ABD arasını açan Putin.

Yaptırımların kaldırılması, yaptırımların uygulanmasından daha ağır şartlar içerdiğinden, S-400'ler Türkiye ile birlikte uzun süre anılmaya devam edecek gibi.

Bundan sonra önemli olan sadece ABD'nin Türkiye stratejisi değil, asıl olarak Türkiye'nin S-400'ler, ABD ve Rusya'ya dair belirleyeceği strateji.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU