Çin'in Wuhan kentinde ortaya çıkan ve kısa sürede tüm dünyada olduğu gibi Türkiye'yi de etkisi altına alan koronavirüs (Kovid-19) ile mücadele tüm hızıyla sürüyor.
Koronavirüs salgını ile mücadeleyi yürütenlerin en ön safında sağlık çalışanları yer alıyor.
Salgın ile birlikte ilk günlerde tüm ülkede alkışlanan sağlık çalışanları, pandemiden önce de çeşitli sorunlarla karşı karşıyaydı.
Pandemi süreci sağlık çalışanlarının uzun yıllar biriken sorunlarını derinleştirdiği gibi yaşamlarını da tehdit eden bir aşamaya geldi.
Sağlık Bakanı Fahrettin Koca'nın 9 Aralık Çarşamba günü düzenlediği basın toplantısında, 120 binden fazla sağlık çalışanının koronavirüsüne yakalandığını, bunlardan 216'sının hayatını kaybettiğini açıklaması gözleri sağlık çalışanlarına çevirdi.
Türkiye'deki vakaların gerçek olup olmadığı tartışılırken Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) Genel Direktörü Dr. Tedros Adhanom Ghebreyesus, sağlık çalışanlarının yüzde 14'ünde Kovid-19 vakası tespit edildi söyledi.
Sağlık ve Sosyal Hizmet Çalışanları Sendikası (Sağlık-Sen) Genel Başkanı Semih Durmuş, pandemi öncesi ve sonrası sağlık çalışanlarının karşılaştığı sorunları taleplerini Independent Türkçe'ye anlattı.
Türkiye'de sağlık çalışanlarının sıkça karşılaştığı sorunlar nelerdir?
Pandemi süreciyle beraber sağlık çalışanları ülkenin gündemine bir kez daha geldi. Sağlık çalışanlarının pandemi öncesi sorunları pandemi ile beraber biraz daha katlanarak artmış durumda. Çünkü en temel sorun sağlık ve istihdam sorunudur. Türkiye'de 83 milyona hizmet vermesi gereken sağlık çalışanı sayısı maalesef yetersiz. Dünya Sağlık Örgütü verileri ile kıyasladığımızda 5 hemşirenin vermiş olduğunu sağlık hizmetini Türkiye'de bir hemşire ile veriyoruz. Bu manada sağlık çalışanlarının yükü çok fazla. Bu neyi beraberinde getiriyor? Sağlık çalışanlarının çalışma sürelerini çok fazla uzamasına sebep oluyor. Yani aylık 170 saat mesai yapması gereken arkadaşlarımız, tahminen her ay düzenli olarak 130 saate kadar ek mesai yapmak zorunda kalıyorlar. Bu sefer sağlık çalışanlarının aile yaşamı çok ciddi manada zarar görüyor. Sağlık hizmetlerinde kişilerin iş yaşamının aile yaşamına uyumlu hale getirilmesi gerektiğini hep söylüyoruz. Bunun yolu da istihdamı yeterli düzeyde artırmaktan geçiyor. İstihdam artmadığı sürece ne çalışanların iş yükünü ne de çalışma süresini kısaltabilirsiniz. Dediğim gibi istihdam yetersizliği birçok sorunu da beraberinde getiriyor. En önemli sorun dediğimiz konu sağlık çalışanlarının istihdamının artırılmasıdır.
"Sağlık çalışanların nöbet ve fazla mesaisi ucuz işçilik gibi"
Sağlık çalışanları için pandemi bir dönüm noktası oldu mu? Pandemi öncesi ve sonrası gibi bir durum söz konusu olur mu?
Sağlık çalışanlarının bu kadar yoğun çalışmalarına karşılık aldıkları ücret çok düşük. Diğer kamu görevlileri ile kıyasladığında almış oldukları ücret konusunda fark var. Fazla mesai ve nöbet dediğimiz mesele aslında ucuz işçilik. Çalışanın bir saatlik mesaisi 30-40 TL'ye denk gelirken nöbete kaldığında bunun yüzde 50'ini alıyor. Aslında devlet bir şekilde istihdamı sağlık çalışanlarını çok fazla çalıştırarak karşılamış oluyor. Hem çok çalıştırıyor hem de düşük ücret veriyor. Bu noktada çalışanların ücretlerinde mutlaka iyileştirilme yapılmalı. Öncesinde de sağlık çalışanların yükü fazlaydı ancak pandemi süreciyle beraber bu yük 3-4 kat arttı. Yapmış olduğumuz bir saha araştırmasında sağlık çalışanlarının haftalık 40 saatin üzerinde çalışma oranı yüzde 22 iken, pandemi ile bu oran yüzde 67'e çıkmış. Dört katlık bir artış söz konusu. Çalışanlar günlük altı saatten daha az uyur hale geldi. Ayrıca beslenme düzenleri bozuldu çünkü pandemi ile beraber hastanelerde yemek çıkmıyor aparatif beslenmek zorunda kalıyorlar. Öte yandan çok yoğun çalışıp yeteri düzeyde istirahat edemedikleri için de aile sorumlulukları aile sorunlarına dönüştüğü için aynı zamanda psikolojik sorun yaşıyorlar. Yani her yönden kıskaç altına alınmış bir sağlık çalışanı söz konusu. Onun için istihdama vurgu yaparken özellikle bunun altını çiziyoruz. Yeterli çalışan istihdam edilirse yük azalır ve en temel problemler de ortada kalkmış olur.
"Sağlık çalışanları bedenen işte olsalar da aklen evdeler"
Koronavirüs salgını sağlık çalışanlarının hayatında bir değişikliğe yol açtı mı?
Eskiden rutin bir çalışma düzenleri varken bu düzenleri bozuldu. Çalışanlar virüsü ailelerine taşımamak için misafirhane ve otel gibi yerlerde kalmaya başladı. 3-4 ay boyunca evine gidemeyen, çocuğunu anne ve babasını görmeyen bir sağlık çalışanı profili karşımıza çıktı. Bu aile yaşantısını ciddi manada bozmuş oldu. Devamlı çalışıyor olmalarından dolayı misafirhaneye gidiyorsunuz yatıyorsunuz, bir gün sonra kalkıp işe gidiyorsunuz. Bu ciddi manada sağlık çalışanlarını büyük bir stres altına soktu, moral ve motivasyonunu bozdu. Eskiden de yük fazla ağırdı ama pandemiden sonra çok daha fazla ağırlaştı. Bizim bir an önce çalışanları rahatlatmamız lazım. Şöyle teknik bir bilgi vereyim; sağlık çalışanların yüzde 36'ı yine bir sağlık çalışanı, önemli bir kesimi de polis-asker ile evli. Yani karı-koca çalışır durumdalar. Bugün pandemi ile mücadelede hem sağlık çalışanları hem de polis-asker sahada yoğun bir mesai üretiyor. Bunlar çocuklarını kreş ve okul öncesi eğitim kurumlarına bırakıyordu ama son genelge ile buralarda kapatıldı. Çalışanlar çocukları nereye bırakacaklarını bilemez oldular. Çalışanlar bedenen işte olsalar da aklen evde kalıyorlar. Bu noktada bizim çalışanların çocuklarının güvenli ortamda hem bakımlarının hem eğitimlerinin devam etmesini sağlayacak adımları atmamız gerekiyor. Bu konunun çözümü için birçok görüşme yaptık ama mesele hala çözülebilmiş değil. Sağlık çalışanlarını içinde bulunduğu bu travmatik durumun ivedi bir şekilde çözüme kavuşturulması gerekiyor.
"Genelde virüs bulaşma oranı bide üçken, sağlık çalışanlarında bu oran 3.9'a çıkmış durumda"
Çalışanlar Kovid-19'dan korunmak için neler yapıyorlar? Ekipmanlar yeterli mi?
İlk başta sıkıntılar yaşandı ama sonradan hızlı bir şekilde koruyucu ekipmanların tedariki sağlandı. Bugün çalışanların hiçbiri ne maske ne siperlik ne giydiği tulumdan yoksun. Tüm ekipmanlar tedarik ediliyor. Ancak çalışanların Kovid-19'a bulaşma oranı çok yüksek. Bunun sebebi sürekli olarak virüs hastalarıyla iletişim halinde olmaları ve yoğun bir şekilde virüse maruz kalmalarından kaynaklanıyor. Toplumda virüs bulaşma oranları binde üçken, sağlık çalışanlarında bu oran 3.9'a çıkmış durumda. Çalışanlar arasında çok ciddi manada virüs bulaş riski var. Elbette çalışanlar hijyen ve hastaya yaklaşım gibi eğitimleri aldılar. Ancak çok fazla virüse maruz kaldıkları için ne kadar tedbir alınsa da sağlık çalışanları arasındaki bulaş oranı toplumun genelinden çok daha fazla.
"Süreç sonrasında ciddi manada sıkıntılarla karşı karşıya kalacağız"
Sağlık çalışanlarının koronavirüs nedeniyle izin, istifa, emeklilik hakları ötelendi? Mesai kısıtlaması, fazla mesai ücreti hakları ile kreş imkanları olmayan çalışanların bu mağduriyetlerinin giderilmesi için neler yapılıyor Neden bu izin hakları kısıtlandı?
Daha önce de söylediğim gibi sağlık çalışanlarının sayısının yetersiz olmasından dolayı kısıtlandı. Ayrıca bu süreçte emekli olmanın yanı sıra istifa edenler oldu. Ne kadar alım yapılsa da ihtiyacı karşılamakta yetersiz kalınıyordu. Dolayısıyla Sağlık Bakanlığı tedbir açısından istifa, emeklilik ve izinleri kısıtladı. Ancak bizim yapmış olduğumuz görüşmelerle beraber sağlık çalışanlarının izinleri bir sonraki yıla aktarılacak. Dolayısıyla çalışanların bir izin kaybı olmayacak. Her ne kadar izin kayıpları yaşamasalar da bu insanların sonraki süreç içerisinde çok ciddi manada hem bedensel hem ruhsal bir istirahate ve pandemiden sonraki süreçte çalışanların yoğun bir şekilde terapiye ihtiyaçları olacak. Bunları gidermeye yönelik de bir dizi çalışmaların Sağlık Bakanlığı tarafından yapılması, sosyal etkinliklerin geliştirilmesi ve adaptasyon sürecinin hızlandırılması gerekecek. Çünkü gerçekten hem millet hem de sağlık çalışanları olarak büyük bir travmadan geçiyoruz. Hepimiz süreç sonrasında ciddi manada sıkıntılarla karşı karşıya kalacağız.
"Türkiye'nin sağlık çalışanları nitelik olarak Avrupa'dan daha iyi konumda"
Türkiye'nin sağlık ordusu, yeterli mi?
Sayısal açıdan bakıldığında yeterli değil. Türkiye'nin doktoru, ebesi, hemşiresi, sağlık memuru ve bilumum sağlık çalışanları bir daha kendini gösterdi ki çok nitelikliler. Sağlık çalışanlarının, hekimlerinin, çok nitelikli olduğunu, bilgi, birikim ve donanım açısından Avrupa ile kıyaslandığında onlardan çok daha iyi konumda bulunduğunu hep söylerdik. Ancak ne söyleyen inanırdı ne de dinleyen inanırdı. Koronavirüsle mücadelede gördük ki sağlık çalışanlarımız gerçekten çok nitelikli, işini iyi bilen, mesai mefhumunu tanımadan çalışan fedakar insanlar. Bugün Türkiye'de virüs ile mücadelede bir başarıdan söz ediliyorsa bu başarının altında sağlık çalışanlarının ortaya koymuş olduğu fedakarca çalışmanın çok büyük katkısı olduğunu görüyoruz. Arkadaşlarımız 7/24 mesai mefhumu tanımadan, ailelerini bile sistemin dışında tutarak bu mücadelede milletin yanında olmuşlardır. Allah'a şükürler olsun ki bu zor süreci başarıyla atlatıyoruz.
"430 bin olması gerekirken maalesef 170 bin ebe hemşiremiz var"
Sağlık sektöründe yeni istihdama ihtiyaç var dediniz. Türkiye'de ne kadar sağlık çalışanı açığı var?
Hem de çok fazla var. Sağlık Bakanlığımızın verilerine göre 430 bin ebe hemşire olması gerekirken maalesef bu sayı 170 bin. Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre ise 660 bin ebe hemşireye ihtiyacımız var. Ama biz 170 bin hemşire ile bu hizmeti veriyoruz. İstihdamın ivedi bir şekilde artırılması gerekiyor. Sayı artırılırsa sağlık hizmetlerinin daha nitelikli sunulması sağlanır. Bugün hastanelerde şikayet konuların başında yetersiz sağlık çalışanı istihdamı başı çekiyor. Örneğin acillerde çok şiddet olayı meydana gelir. Peki sebebi nedir? Hastalar acillerde kendileriyle yeterince ilgilenmediğini söyler. Ama her acile giden oranın yoğun olduğunu görür. Koşuşturarak hastalara müdahale etmesine rağmen fatura sağlık çalışanlara kesilir. Eğer istihdamı artırır ve acillerin yükünü hafifletirseniz bu sorunların hiçbir ile de karşılaşmazsınız.
"Mesleğe bağlı nedenlerle hayatını kaybedenler tüm haklara sahipler"
Türk Tabipleri Birliği başta olmak üzere bazı kuruluşlar, Kovid-19'un "meslek hastalığı" sayılmasını savunuyor. Bu konuda sizin görüşleriniz nelerdir?
Bu konuyla alakalı bir bilgi eksikliği var. Meslek hastalığı dediğimizde işçileri, vazife malulü dediğimizde de memurları kastetmemiz gerekiyor. Avrupa'ya baktığınızda sağlık çalışanları işçi statüsünde çalışırlar. Avrupa'da öyle tanımlanmıştır. Türkiye'de ise sağlık çalışanları memur statüsündedir. Mevzuatlarda işçilerle alakalı kullanılan tanımlamada meslek hastalığı iş kazası, memurlarda ise bu vazife malulü olarak tanımlanmıştır. Yani bugün mesleğine bağlı olarak bir sağlık çalışanımız, bir kamu görevlisi arkadaşımız hayatını kaybettiğinde kamuoyunun şehit olarak bildiği vazife malulü haklarından faydalanır. 2008 yılında hükümet bu konuyla alakalı düzenleme yapmıştır. Mesleğe bağlı nedenlerle hayatını kaybedenler tüm haklara sahipler. Nedir bunlar? 33 yıl çalışmış gibi geride kalan ailesi emekli maaşı ve emekli tazminatını alır. Birinci derece yakını işe girme gibi kamuoyunda şehit olarak bilinen polis ve asker gibi devlet memurlarının sahip olduğu bütün haklara sahiptirler. Bu konuda eksiklikler var mıdır? Evet, prosedür eksiklikleri ve kapsamın genişletilmesi ile alakalı talepler vardır. Birtakım sıkıntılar var ve bu sıkıntıların giderilmesi gerekir. Ancak konunun siyasi meselelere malzeme edilmemesi gerektiğini düşünüyoruz.
Kovid-19'a bağlı olarak hayatını kaybeden insanların geride kalan ailelerin mutlaka güvence altına alınması gerektiğini söylüyoruz. Devlet bu konularda adımlarını atmış. Bizlerde eksik gördüğümüz bütün konularla alakalı görüşmelerimizi yapıyoruz. Bu konuların ivedi bir şekilde çözülmesi istiyoruz. Burada bilinmesi gereken en önemli husus şudur; Kovid-19'a bağlı nedenlerden dolayı hayatını kaybeden bir sağlık çalışanının ailesinin haklardan faydalanması için başvuru yapması gerekiyor. Bu konuda bir bilgi eksikliği var. Kişi başvurmamışsa o haklardan faydalanamıyor, mahrum kalıyor. Bu konuda kamuoyunu bilgilendiriyoruz. Kovid-19 nedeniyle hayatını kaybeden insanların isimlerini sosyal güvenlik kurumuna iletiyoruz. Bu kişilerle alakalı gerekli işlemlerin başlatılması için takibini yapıyoruz. Sendika olarak bu sorumluluğu üstlenmiş, elimizi taşın altına koymuş ve virüs nedeniyle hayatını kaybetmiş olan çalışanlarımızın geride kalan ailelerinin şehitlerin faydalandığı haklardan faydalanması için gerekli tüm girişimlerde bulunuyoruz.
"Prosedür ve uygulamada eksiklikler var"
Kovid-19'un meslek hastalığı sayılması sağlık çalışanları için ne gibi avantajlar sağlıyor. Bunun maliyeti ne kadardır?
Devlet bu konuda bir maliyet hesabı yapmamış. Sadece Kovid-19 değil, başka nedenlerden dolayı hayatını kaybetmiş olan kişilerin ailelerini de tamamıyla güvence altına almış. Farz edelim ki bir memur arkadaşımız kamuda göreve başlamış ve daha bir yılını doldurmadan hayatını kaybetmiş. Geride kalan ailesine çok ciddi manada haklar tanınmış. Aile tüm haklardan faydalanabiliyor. Hak olarak bir eksiklik yok ama prosedür ve uygulama olarak yapılması gereken bir takım işlem eksiklikleri var. Bunların ivedi bir şekilde giderilmesi gerekiyor. Yapmış olduğumuz çalışmalarda bunu gördük. Devlet bu konuda bir maliyet hesabı yapmıyor. Vatandaşının geride kalan ailesine mahrumiyet yaşatmıyor. Bunun altını özellikle çizelim.
"Çalışanlar çocuklarını bırakacak yer bulamıyorlar"
Kreş ve okul öncesi eğitim kurumlarının pandemi nedeniyle kapatılmasının sağlık çalışanlarını çok olumsuz etkilediğini söylediniz. Bu konuda bir çalışmanız oldu mu?
Aslında canımızı çok acıtan hadise de budur. Gerçekten bu süreç içerisinde kreş ve okul öncesi eğitim kurumlarının kapatılmış olması sağlık çalışanlarını çaresizlik içerisinde bırakmıştır. Çalışanlar çocuklarını bırakacakları bir yer bulamıyorlar. Bakıcılar ücret karşılığı bile çocuklarına bakmıyor. Bu ivedilikle çözülmesi gereken bir konudur. Devlet yetkilileri bu meseleye el atmalı ve çalışanların çocuklarının ortada kalmayacak şekilde bir çözüm bulmalı. Ciddi fedakarlık yapan sağlık çalışanları aynı zamanda kreş uygulamasıyla da cezalandırılmış oluyorlar. Çalışanların yüreği bu konuda kanamaktadır. Devlet büyüklerine buradan iletiyoruz. Bu konu bir saniye ötelenmeden çözülmeli.
"Şiddeti ortadan kaldıracak tedbirler alınmalı"
Sağlık personelinin karşı karşıya kaldığı tehlikeler-riskler içinde, en çok görülen, sakat bırakan ve öldüren meslekler hangileridir?
Sağlık çalışanları şiddete çok fazla maruz kalıyor. Bu kanayan yaralardan biri. Bu konuda yapılan çok sayıda yasal düzenlemelerde var. Sendika olarak 2011 yılından beri "emeğe saygı, şiddete sıfır tolerans" mottosuyla çalışma ve çalıştaylar yapıyoruz. Sağlık çalışanlarına şiddet uygulayanlara yönelik cezaların artırılması için Meclis'te çok çalışma yapıldı. Bir kısım haklar verildi, tedbirler alındı. Ancak bu tedbirlerin hepsi şiddeti uyguladıktan sonra cezalandırmaya yönelik. Asıl yapılması gereken şiddeti ortadan kaldıracak tedbirleri almaktır. Maalesef sağlık çalışanları çaresiz. Çok fazla arkadaşımız hastanelerin acil servislerinde yaralanıyor, sarp ediliyor ve hayatını kaybediyor. Bu bizim en önemli sorunumuz. Bunun ortadan kaldırılması gerekiyor. İkinci olarak 112 sağlık çalışanı arkadaşlarımız vakalara giderken veya dönüşlerde çok fazla kazalara maruz kalıyor. Hastayı yetiştirmek için hızlı hareket eden çalışanlar yaralanıyor, hayatını kaybediyor. Kırım Kongo Kanamalı Ateşi gibi bulaşıcı hastalıklara da maruz kalıyorlar. Tüm bunlara yönelik tedbirlerin alınması gerekiyor.
"Sağlıkta çok ciddi boşanmalar yaşanıyor"
Son dönemde sağlık personelinin yoğun olarak maruz kaldığı aşırı ve düzensiz çalışma ne tür problemlere yol açtı?
Çalışanların tükenmişliğine sebep oldu. Biz bir araştırma yapmıştık. Araştırmada sağlık çalışanları mesleğini seçerken yüzde 80'i bilerek, isteyerek ve severek seçerken bir müddet çalıştıktan sonra mesleğimi değiştiririm diyenlerin oranı yüzde 70'lere çıkıyor. Yani mesleğe severek, isteyerek giriyorsunuz ama iş yoğunluğu ve çalışma şartlarını çok ağır olmasına bağlı olarak da bir süre sonra şu noktaya geliyorsunuz. Bir fırsatım olsa mesleğimi değiştiririm. Bu tükenmişlik gerçekten çok fazla. Tükenmişliği ortadan kaldıracak birtakım tedbirlerin alınması gerekiyor. Bu yoğun çalışma meslekten soğumaya ve aile düzenlerinin bozulmasına sebep oluyor. Bugün sağlıkta çok ciddi manada boşanma oranları var. Bir başka kamu kurumu ile kıyasladığınızda kat be kat daha fazla boşanmış sağlık çalışanı görüyorsunuz. Çünkü bir sağlık çalışanı ayın 10-11 günü nöbet tutuyor, eşi de 10-11 gün nöbet tutuyor. Ayın 20-22 günü birbirini görmeyen bir karı-kocadan söz ediyoruz. Ayın 20 günü anne-babasını bir arada görmeyen çocuklardan bahsediyoruz. Bu toplumun en önemli değerlerden biri aile ama sağlık çalışanları açısından baktığımızda aile birliği diye bir şey kalmamış. Biri evdeyken diğeri işte, biri işteyken diğeri evde oluyor. Bütün bunlara bağlı olarak da elbette insanların ruh hali ve psikolojisi bozuluyor. Bunlara çözüm üretilirse sağlık çalışanlarının adına çok iyi işler yapılmış olur.
"Tabip odalarının takınmış olduğu tavır doğru değil"
Sağlık-Sen olarak hem sağlık çalışanlarına hem de Türkiye'ye mesajınız nedir?
Sağlık çalışanlarının yapmış olduğu bu hizmet elbette bir ücret ile ölçülemez. Ama çalışanlar çok ciddi bir ücret adaletsizliği ile karşı karşıyalar. 2013'ten beri gelirleri sürekli azalıyor. Maaşlarına seyyanen zam yapılması gerekir. Döner sermaye adı altında yapılan ödemeler her gün eriyor. Sağlık çalışanları mutlaka maddi açıdan desteklenmeli.
Şunu da özellikle ifade etmek istiyorum. Aslında tabip odaları ülke için önemli bir değer. Kovid-19 ile mücadelede tabip odalarının takınmış olduğu tavır doğru değil. Sisteme katkı sunma adına değil, daha çok ideolojik kaygılarla hareket ederek sistemi baltalama adına bir takım iş ve işlemlerde bulunuyorlar. Bugün kavga edilecek ve belli hesaplar görülecek gün değil. Biz siyasi mücadeleleri, ideoloji mücadeleleri başka zeminde yapabiliriz. Toplumun tümünü ilgilendiren böyle bir süreçte hiç kimsenin siyasi ve ideolojik kaygıları gözeterek bir çıkış ve söylem içerisine girmesi doğru değil. İnsanlar bu süreç içerisinde ideolojik bir rant hesabı asla yapmamalılar. Pandemi gibi süreçlerde belli meslek kuruluşlarının sürece katkı sunması gerekir. Çok şükür Türkiye'de hastane önlerinde kuyruk ve caddelerde ölüler görmedik. İşin içinde olan bir insan olarak söylüyorum hiçbir vatandaşımız ‘ben koronavirüse yakalandığım da tedavi göremiyorum, devlet nerede?' diyemedi. Çok şükür dedirtmedik. Şırnak'taki de İstanbul'daki de şehir hastanesindeki vatandaşımız da aynı tedaviyi görüyor. Yurdun her yanına yayılmış bir tedavi prosedürümüz var. Bu noktada katkı sunulması gerekirken ‘şu kadar kişi öldü, Kovid-19 sayıları gizleniyor' denilmesi sürece hiçbir katkı sunmuyor. Maalesef kurumlarımız bu süreci bile ideolojik bir rant hesabına çevirmenin mücadelesini yapıyor. Gerçekten üzülüyoruz.
© The Independentturkish