Ulusların sömürgecilik geçmişi tarihten ibaret değildir: Unutursak günahı boynumuza

Belçika'daki protestolar, Kral Leopold'un ve onun gibilerin mirasının öylece kenara atabileceğimiz bir şey olmadığını gösteriyor

II. Leopold'u ata binerken tasvir eden heykel eylemcilerin hedefi olmuştu (Reuters)

Kongo Demokratik Cumhuriyeti (KDC), Sahraaltı Afrika'nın en büyük ülkesi. Yüksek miktarda bakır ve elmasın yanı sıra günümüz dünyasında en çok aranan minerallerden biri olan kobalt cevherlerine sahip ülke, flora ve fauna açısından da zengin.

KDC aynı zamanda dünyanın en yoksul ülkelerinden biri. Birleşmiş Milletler'in (BM) 4 yıl önceki İnsani Gelişme Endeksi'ne göre gelişmişlik açısından dünyada 188 ülke arasında 176. sırada yer alıyor. Kongo halkının yüzde 80'inden fazlası aşırı yoksulluk eşiği denen sınırda yaşıyor. Çeşitli şekillerde zuhur eden ve komşu ülkelerden savaşçıları çeken şiddetli çatışmalar onlarca yıldır devam ediyor.

George Floyd'un Minnesota'da polis tarafından öldürülmesinin ardından ABD ve Avrupa'da gerçekleşen protestolarda, kölelik ve sömürgecilikle ilişkili heykellerin alaşağı edildiği görüldü. Bu durum, farklı yerel yetkililerin böylesi tasvirlerin kaldırılmasına yönelik planları eşliğinde devam etmesi beklenen tartışmaları ve hırçınlıkları beraberinde getirdi.

Bu hafta Brüksel'de sokağa çıkan yaklaşık 12 bin protestocu kraliyet sarayının dışında bulunan ve II. Leopold'u ata binerken tasvir eden heykeli hedef alırken, bazı eylemciler anıtın tepesine tırmanıp Kongo bayrağı salladı. Merhum kralın Antwerp'teki bir diğer heykeli ateşe verilirken, Ghent'teki büstüne de kırmızı boya fırlatıldı.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Kimileri bir zamanlar Belçika'nın Baltık'tan Karadeniz'e ulaşacak genişlikte, bugünkü Belçika'dan 76 kat daha büyük yüzölçümüne sahip bir imparatorluğu olduğunu bile bilmiyor olabilir. Ya da bu toprakların uzun süre Kral Leopold'un kişisel derebeyliği olarak yönetildiğini. Ya da 15 milyon kadar Kongolu'nun sömürgeci efendilerinin elinde can verdiğini. Dahası, kauçuk toplama kotasını yerine getiremeyen ve içlerinde çocukların da bulunduğu işçiler için uzuv kesme işinin ve idamın standart cezalar arasında yer aldığını.

Zamanında Kongo'dan Belçika'ya sonu gelmez bir servet akışı gerçekleşti. Elbetteki bu tablo, Britanya da dahil olmak üzere ele geçirdikleri toprakları acımasızca sömürmekle meşgul diğer Avrupa ülkeleri için de geçerliydi. Fakat Leopold'un yağmalaması endüstriyel ölçekte yaşandı. Bu iş kendisine saraylarını genişletme, yurtiçinde ve yurtdışında Fransız Rivierası'ndaki kır köşkleri gibi mülkler edinme ve şahsı adına yaptığı lüks harcamalarda kullandığı kişisel bir servet sağladı. Kral, içlerinde 16 yaşında bir hayat kadınının da bulunduğu metresleri gibi gözdelerine de hayli cömert davrandı.

Ancak Kongo'dan gelen paranın Belçika'nın hızla sanayileşmesine yardımcı olmasıyla devlet de çıkar sağladı. Kral ayrıca şu an Avrupa Birliği (AB) Komisyonu binasının yanında yer alan Cinquantenaire Kemeri, Ulusal Bazilika ve Brüksel Adalet Sarayı'nın kubbesi gibi büyük inşa projeleri gerçekleştirdi.

Ne var ki Leopold sömürgeciliğin adını kirletti. Diğer Avrupalı güçler Belçika hükümetini harekete geçmeye zorladı. Joseph Conrad'ın Kongo'daki korku ve şiddeti anlatan Karanlığın Yüreği (Heart of Darkness) adlı kitabı 1899'da yayımlandı. Kitapta güvenlik güçleriyle onların yerel yardakçılarının yaptığı ve misyonerlerle gezginler yoluyla gün ışığına çıkarılan barbarlık hikayelerine yer verildi. Brüksel'deki parlamento, Kongo'nun idaresini 1908'de Leopold'dan devraldı. Kralı öldüğünde de cenaze alayı kalabalıklar tarafından yuhalandı.

Leopold'a yeniden saygınlık kazandırma amacıyla kararlaştırılmış bazı girişimlerde bulunulurken, ona ait heykellerin birçoğu ölümünü takip eden onlarca yılda dikildi. Bu icraatlara getirilen savunma, söz konusu heykellerin farklı bakış açılarının görüldüğü farklı dönemlerde dikildiği şeklinde oldu. Evet doğru.

O dönem, Winston Churchill’in “Medenileşmemiş kabilelere karşı zehirli gaz kullanılmasını şiddetle destekliyorum” dediği, “daha güçlü bir ırkın, daha üstün nitelikli bir ırkın, yani açmak gerekirse dünya işlerini daha iyi bilen bir ırkın gelip onların yerini almış olmasına” bakılırsa toprakları beyaz sömürgeciler tarafından ellerinden alınan insanlara karşı hiçbir yanlışın yapılmadığını vurguladığı bir dönemdi.

Belçika devletinin yönetimi devralıp yeniden düzenlemesinin ardından Kongoluların hayatında bazı gelişmeler oldu. Fakat en nihayetinde 1960'ta bağımsızlığını kazandığı sırada ülkede yalnızca birkaç lise varken, tek bir yerel üniversite bile yoktu.

Kral Baudouin bağımsızlık töreni için toplanan Kongolulara, Belçika hakimiyeti döneminin standartlarına uygun yaşamalarını söyledi. Kral, "Baylar, size güvenerek hata etmediğimizi göstermek sizin görevinizdir" diye öğüt verdi. Bu sözlerin muhtemelen 15 milyondan fazla insanı öldürmedikleri ve Kral Leopold kadar yağmacılık yapmadıkları sürece sömürge idaresi sınavından geçecekleri anlamına geldiği söylenebilir.

Baudouin'in tembihleri, sömürgecilik savunucularının nümayişle bahsedip durduğu anlatının kilit noktalarından birine uyuyor. Avrupalı güçlerin sömürgelerini huzurlu ve istikrarlı bir halde bıraktığı fakat bu ülkelerin idareyi devralan yozlaşmış ve beceriksiz yerel yöneticiler tarafından mahvedildiği yönündeki hikaye yani.

Evet, bunda kesinlikle doğruluk payı var. Ancak hikayede anlatılmayan kısım, yönetimi devralan bu rüşvetçi ve yolsuz liderlerin çoğunun Batı tarafından, genellikle eski sömürgeci efendileri tarafından ekonomik çıkarlarına öyle uygun geldiği için desteklenmiş olmalarıdır. Rusya'yla Soğuk Savaş'ın da bir siyasi gerekçesi vardı.
 


Yeni düzene direnen güçler ve genelde de dini kuvvetler kullanılırken, bu iş zaman zaman şiddetli bir hal aldı. Reformların gerçekleştirilmesi ve servetin yeniden dağıtılması için çalışan ilerici liderlerin bu çıkarlara zarar verdiği algısı oluştu. Batılılara ait sanayileri ve işletmeleri kamulaştırmaya çalışanlar öncelikli hedeflerdi.

Müslüman dünyasında bu durum, Batı'nın sert İslamcılarla gizlice anlaştığı anlamına geliyordu. Mısır’da Cemal Abdulnasır'ın iktidara gelip 1956’da Süveyş Kanalı’nı ulusallaştırmasının ardından Britanya terörist faaliyetlerde bulunmuş bir örgüt olan Müslüman Kardeşler'le bağlantı kurarak “Arap milliyetçiliği virüsüyle” mücadeleye kalkışmıştı.

İran'da demokratik yollarla iktidara gelen Muhammed Musaddık hükümetinin İngiliz-İran Petrol Şirketi'ni (AIOC) ulusallaştırması, 1953'te Britanya'yla Amerika'nın düzenlediği ve takipçileri arasında genç Ruhullah Humeyni'nin de bulunduğu Ayetullah Seyyid Kaşani'nin yardımlarıyla gerçekleştirilen bir darbeyle sonuçlanmıştı. 1967'de Endonezya'da Ahmed Sukarno'yu deviren, Birleşik Krallık ve ABD'nin düzenlediği bir diğer askeri darbe de Darül İslam'ın yardımıyla gerçekleşmişti. Darül İslam'ın takipçileri yollarına sosyalistleri ve sendikacıları katlederek devam etmişti.

Ortada öngörülemeyen ve ölümcül bir sonuç vardı. Batı, yetişmesine ve güçlenmesine yardımcı olduğu aşırılık yanlısı ve saldırgan İslamcılığı kontrol edemedi. Şimdi aynı öğretinin taraftarları, Avrupa ve Amerika sokaklarında cihadı sürdürüyor, bombalama eylemleri yapıp silahlı saldırılar düzenliyor.

Kongo'da demokratik yolla seçilen Başbakan Patrice Lumumba, 1960'ların başlarında Amerikalıların desteğiyle Belçikalılar tarafından görevden alındı. Eisenhower yönetimi, genç liderin fazla solcu olduğuna karar vermiş ve bu ismin Rus etkisini Orta Afrika'ya taşımasından endişe duymuştu.

Kongo Başbakanı'nın Belçikalıların tasarladığı ve gitgide büyüyen istikrarsızlaştırma hamleleri karşısında Moskova'dan yardım istediği doğru olsa da bunu ancak Washington tarafından reddedildikten sonra yapmıştı. Lumumba sömürgecilikle komünizmi eşit derecede içler acısı bulduğunu vurgulamaya çalışarak komünist olduğu iddiasını reddediyordu. Ama bu yeterli değildi; devrildi, işkence gördü ve sonra da katledildi.

Bugün Belçikalı elemanların bu sürecin her aşamasında rol oynadığını biliyoruz. Belçika hükümetinin Lumumba'nın infaz edilmesini isteyen emirlerini ve idam mangasının kimlerden oluşacağına varıncaya kadar bu infazın nasıl yapılacağıyla yakınen ilgilendiğini gösteren belgeler ortaya çıktı.

1975'te ABD'deki Church Komisyonu, CIA Başkanı Allen Dulles'in Lumumba'nın öldürülmesi emrini verdiği sonucuna vardı. Komisyon daha sonraysa, CIA'in Lumumba'yı öldürmek için komplo kurmasına rağmen infazda doğrudan rol oynamadığını belirtti. 1960 başkanlık seçimlerini yeni kazanmış John F. Kennedy'nin bu meseleye ilgi göstererek Lumumba'nın serbest bırakılmasını talep edebileceği, hatta bu politikacının siyasete dönmesi konusunda ısrarcı olabileceği yönünde endişeler vardı. İnfaz, Kennedy'nin göreve başlama töreninden üç gün önce gerçekleştirildi.

Lumumba’nın öldürülmesinde oynadığı role dair 2002'de resmen özür dileyen Belçika hükümeti, “çatışma önleme” projelerini ve Kongolu gençlere verilecek eğitim burslarını finanse etmek üzere Patrice Lumumba Vakfı kurulması için 3,75 milyon euro (yaklaşık 29 milyon TL) bağışta bulundu. Ancak ABD'den olaydaki rolüyle ilgili herhangi bir özür gelmedi.

ABD ve Belçika halef olarak, darbeyi gerçekleştiren Albay Joseph Mobutu'yu destekledi. Mobutu komünizme karşı bir siper olarak sunuldu. Mobutu'nun kleptokrasisi (siyasal yozlaşmanın hakim olduğu devlet düzeni -ed.n.) 30 yıllık iktidar ve kurumsallaşmış yolsuzluk sırasında ülkede 15 milyar dolar'a (yaklaşık 102 milyar TL) varan bir soyguna imza attı.

Genel anlamda Batı'yla iyi ilişkiler yürüttü. Kendisine karşı patlak veren isyanlardan birini bastırmak üzere ülkeye Belçikalı ve Fransız birlikler akın etti. Mobutu 1997'de devrilirken, ülke daha sonra 6 eyaleti kapsayan ve yaklaşık 4 milyon insanın canına mal olan uzun süreli bir çatışma sürecinden geçti.

Elbette ki Belçika birçok sömürgeci güçten sadece biriydi ve diğer bazılarının elindekiler gibi büyük alanları kapsayan sömürgelere de sahip değildi. Kral Leopold'un deyişiyle, "bu muhteşem Afrika pastasından bir dilim almak" için masaya geç oturmuştu. Dahası başvurduğu vahşice yöntemler, bu mükellef ziyafete çabucak yetişme ihtiyacından kaynaklanmış olabilir.

Avrupalı öteki güçlerin sömürgeleri de baskıcı rejimler gördü. Bazıları bu süreci diğerlerinden daha iyi atlattı. Önde gelen Kongolu isimler, KDC'nin mevcut sıkıntılarının tamamen Belçika'nın suçu olamayacağını vurguladı, diğer ülkelerin halkları da kendi sömürgeci efendileri hakkında böyle konuşuyordu.

Ancak son günlerde olup bitenler Kral Leopold'un ve onun gibilerin mirasının yalnızca tarih kitaplarının konusu olmadığını gösteriyor. Yankıları bugün de sürüyor. Tıpkı Donald Trump'ın köleliğin devamı için savaşan Konfederasyon generallerinin adını taşıyan ABD askeri üslerinin adının değiştirilmesine izin vermemesi gibi.

ABD Başkanı bu hamlenin önümüzdeki başkanlık seçimlerinde işine yarayacağına inanıyor. Geçmişte yaşananlarsa 21. yüzyıl siyasetinde hala fazlasıyla canlı duruyor.

 

 

Kim Sengupta'nın tasarımdan kaynaklanan nedenlerle kısalttığımız başlığının tamamı şöyledir: Ulusların sömürgecilik geçmişi yalnızca tarih değildir, yankısı bugün de duyulur: Bunu unutursak başımıza geleceklerin sorumlusu biziz

https://www.independent.co.uk/voices

Independent Türkçe için çeviren: Noyan Öztürk

Bu makale kaynağından aslına sadık kalınarak çevrilmiştir. İfade edilen görüşler Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independent

DAHA FAZLA HABER OKU