Her 29 Mayıs’ta, “İstanbul’un fethinde gemiler karadan yürütüldü mü?” sorusu liste başıdır desek sezadır.
Aslında bu sualin arkasında tıpkı hayata bakışta olduğu gibi, tarihle nasıl bir diyaloga sahip olunduğuna kapı açan bir taraf vardır ki “What is History?”i başka bir yazının çetrefil konusu olarak bekletelim.
Bir kere gemilerin karadan yürütülmesi, eski bir ameliye. İlgili tarih kitaplarını karıştırdığınızda Romalılardan Normanlara değin birçok devlet, düşmanı alt etmek adına böylesi bir işe girişmiştir, kaydedelim.
Tire ve Birgi havalisinde hüküm sürmüş Aydınoğulları Beyliği’nin (Fatih’in babası II. Murad son Aydınlı hükümdarı Cüneyd’i idam ettirerek; beyliğe son verecektir) kurucusu Mehmed Bey’in oğlu Umur Bey, bu işte epey mahirdir mesela.
Bir de güncel örnek verelim: Netflix’te yayınlanan Vikings dizisinde ünlü savaşçı Ragnar Lothbrok, Paris Kuşatması’nda gemileri karadan yürütüyor, seyredenlerin dikkatini çekmiştir.
“Bütün bir donanma dağları aşıp Haliç’e iniyor”
Bu izahtan sonra gelelim Stefan Zweig’ın İnsanlığın Tarihinin Parladığı Anlar kitabında, “Bütün bir donanma dağları aşıp Haliç’e iniyor” diye tarif ettiği güne.
Hatırlayın: II. Abdülhamid devrinde ressam-ı hazret-i şehriyari, yani saray ressamı olan Fausto Zonaro’nun Fatih’in atını denize sürdüğü ânı anlatan tablosu vardır.
Genç Mehmed’in ruhunu gemleyememesinin arkasında Baltaoğlu Süleyman Bey’in Bizans donanması karşısında, deniz gücüne geri çekil emri vermesi ve bu sahneyi görmesi yatar.
Film makarasını azıcık geri saralım müsaadenizle:
Süleyman Bey, 1451’de Gelibolu sancak beyi olarak kaptan-ı derya olur.
1453 baharında 400 civarında savaş ve nakliye gemisinden oluşan donanmasıyla kuşatmaya katılmak üzere İstanbul’a gelir ve donanma için merkez üs kabul ettiği (bugün kendi adıyla anılan) Baltalimanı’na yerleşir.
18 Nisan’da başta Büyükada olmak üzere bütün adaları Osmanlı ülkesine katar. (Büyükada’daki büstünü görenler el kaldırsın) Fakat 20 Nisan’da Bizans’a yardım için gelen üç Ceneviz ve bir Bizans gemisinin Haliç’e girmesini önleyemez.
Bu dört büyük gemi ile Yedikule açıklarında giriştiği mücadele başarısızlıkla sonuçlanır.
İşte harbi karadan seyreden Sultan Mehmed, bu gemilerin durdurulamayışı karşısında kızgınlıkla atını denize sürer.
Tabir yerindeyse çılgına dönen genç padişah, Baltaoğlu’nu şiddetle azarlayıp idamını emretmişse de devlet ileri gelenlerinin (Akşemseddin, Molla Gürani?) araya girmesiyle bu kararından vazgeçer.
Savaş sırasında bir gözünü kaybeden Baltaoğlu Süleyman Bey’in kaptan-ı deryalıktan azledildikten sonra kara ordusunda görev yaptığı yazılı; ama nedense ölümü hakkında muteber bilgiler yok, neden acaba?
Soru, senaryonun içinde kürekleri çekmeye ya da yüzmeye devam etsin...
“Türk gemilerinin kızaklarla Kasımpaşa’ya taşınmasına nezaret etmiştir”
Deniz Mecmuası’nın (Bu arada Deniz Müzesi Komutanlığı’ndaki süreli yayın ve kitaplar sayısal ortama aktarıldı, sebep olanlara bin alkış) 1934 tarihli 335. sayısına bakalım.
Denizcilik tarihiyle ilgili çalışmalarıyla tanınan deniz subayı ve tarihçi Hüseyin Fevzi Kurtoğlu, “Osmanlı İmparatorluğunda Kaptanpaşalar” adlı makalesinde, “Bin dört yüz elli üç yılında İstanbul muhasarasında Türk gemilerinin kızaklarla Kasımpaşa’ya taşınmasına nezaret etmiştir” kaydını düşer.
Malum Bizans, Haliç’e zincir germiş (Harbiye Askerî Müzesi’ne uğrayın, zincirin bir bölümü orada) hâliyle Osmanlı donanması buraya giremiyordur.
Bu esnada gemilerin karadan yürütülmesi fikri Hamza Bey tarafından ortaya atılır.
Türk gemilerinin kızaklarla Kabataş’tan Kasımpaşa’ya yürütülmesine (İlgisi bu sahneleri, İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi’nden takip edebilir) komutanlık yapar.
İşte Hamza Bey, 1453 Kuşatması’nda Rumeli orduları kumandanıyken; yeni deniz komutanı sıfatıyla Türk tarihine ‘gemileri karadan yürüten adam’ olarak geçer.
II. Murad’ın veziri, İzmir ve Selanik Fatihi!
İkinci Murad’ın vezirlerinden Hamza Bey, Kuruluş Osmanlı’sında önemli bir figür.
1402 Ankara Savaşı’nda Çelebi Mehmed’i harp meydanından Amasya’ya kaçırarak; genç şehzadeye ‘devletin ikinci kurucusu’ unvanını verdiren ‘vezir-i kebir’ Bayezid Paşa’nın kardeşi.
Bugün Şirket-i Hayriye bayrağı altında pek bir keyif alarak Boğaz’ı turladığımız gemiler, Haliç tersanesi çıkışlıdır.
Fakat bu ‘fabrika’dan önce İmparatorluğun ilk gemiliği Gelibolu’da teşekkül eder ki bu oluşum için Hamza Bey’e (12 Eylül sonrası yasaklı siyasîlerin gittiği Hamzakoy’un isim babasıdır) ne kadar teşekkür etsek azdır.
Komutanımız aynı zamanda İzmir Fatihi’dir, yine Selanik’i Osmanlı ülkesine dahil edendir.
Şimdi tarihin görüntülerini kayda alan kamera pan yapsın:
İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı’nın büyük devlet adamlarından Keçecizâde Fuad Paşa (Meşhur 1855 depremi sonrası “Eyvah, Osmanlı’nın dibacesi yıkıldı” sözünün sahibi) romatizma tedavisi için Ahmed Cevdet Bey’i de yanına alarak; Bursa’ya gider ve Yeni Kaplıca’da Osmanlı’nın ilk anonim şirketi addedilen Şirket-i Hayriye’nin nizamnamesini kaleme alırlar.
Boğaziçi’nin bu romantik vapurlarının temelinin Hamza Bey’in torunu, II. Bayezid’in damadı (ama sıkı bir Cem dostu) Kara Mustafa Paşa’nın yaptırdığı hamamda atılması da mazinin nasıl bir devinim olduğuna işaret ediyor değil mi?
Yine Bayezid’in sistemleştirdiği Türk donanmasının sancak bezleri, Cem’in başkentinde dokunur, geçmişin elleri size de dokunuyor mu?
Bram Stoker, Hamza Bey’i nasıl bilir?
Yavaş yavaş toparlayalım: Yedinci Osmanlı padişahı, artık ‘Fatih’ Sultan Mehmed’dir.
Sultan, sınırlarını Avrupa içlerine doğru genişletiyor, devletine imparatorluk yetenekleri kazandırıyordur.
1461’de Eflak’a (Romanya denebilir) Drakula lakabıyla şöhret yapacak III. Vlad Tepeş’e Osmanlı’ya karşı isyan hazırlığından ötürü, içinde Hamza Bey’in de yer aldığı bir heyet gönderir.
Fakat Kazıklı Voyvoda, gruptaki herkesi feci bir biçimde öldürtür.
Hamza Bey’in na’şı önce İstanbul’a getirilir sonra Bursa’da kendi adıyla anılacak külliyeye defnedilir.
Drakula’ya ne mi olur?
1476’de Boğdan’a giren Türk ordusuna karşı giriştiği savaş sırasında öldürülür.
Ölümünden sonra Transilvanya mitolojisinde güçlü bir karakter olarak yaşamını sürdürecek Vlad Tepeş’in bir ‘vampir’ olduğu söylentisi Karpat Dağları’ndan Macar, Alman ve Rus topraklarında yaşayan halklar arasına hızla yayılır ve meşhur Drakula efsanesi başlamış olur.
Kazıklı Voyvoda, İrlandalı yazar Bram Stoker’ın 1897’de ünü kendisini aşacak olan Drakula romanına ilham olur ve buradan birçok edebî malzeme, senaryo türer.
Son soru size: Bugün kim daha popüler?
Gemileri karadan yürüten Hamza Bey mi?
Yoksa onu vahşice öldüren Drakula mı?
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish