Bölgemizde ne oluyor? Fırtınadan önceki sessizlik mi?

İsmail Hakkı Pekin Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: AFP

Ülkeler koronavirüs salgınıyla mücadele ederken bir taraftan da çıkış stratejileri belirlemeye başladılar.

Normale nasıl dönülecek, normal nasıl belirlenecek, normalden kasır nedir?

Hangi koşullarda yaşanacak? Nasıl bir adaptasyon veya rehabilitasyon süreci belirlenecek?

Elde edilen tecrübeler ve muhtemel senaryolar ışığında hazırlık yapılıyor.

Gelecek nasıl planlanacak, nasıl bir dünya düzenine adım atılacak, küresel güç mücadelesi nasıl etkilenecek veya etkilendi?

ABD ve Çin’in ve diğer devletlerin dünya tasavvuru nasıl, nasıl bir dünya planlanıyor?

Kim kazanacak? ABD mi, Çin mi? Ulusalcılar mı yoksa küreselciler mi? 

Dünyadaki değişim ve dönüşümün başlamasıyla birlikte, bizim içinde yer aldığımız bölge, uluslararası teşkilatlar, ittifakların durumu ne olacak?

Nasıl bir dünya tasavvur ediliyor bunu biliyor ya da tahmin edebiliyor muyuz?

Çünkü biz de bu dünya tasavvuru içinde bölgemiz ve ülkemizle ilgili bir tasavvurda bulunmamız gerekiyor.

Bu konuda bir çalışmamız var mı? Değişen koşulların yarattığı koşullardan kaynaklanan tehdit ve büyük fırsatların farkında mıyız?

Kendimizi yeni dünya ve bölge düzeni içinde nasıl konumlandıracağız ya da nasıl konumlandırmalıyız?Bu konuda bir çalışmamız var mı?

Küresel ve bölgesel güçlerin yeni global, bölgesel sistem içinde ülkemize biçtikleri rolü biliyor muyuz?

Küresel ve bölgesel sistemin oluşmasına etki etme imkanımız var mı, varsa ne kadar?

Ülkemizin bu değişim dalgası sonunda maksimum faydayı sağlayabilme imkanı var mı?

Yoksa başkalarının belirlediği bir stratejiyi mi takip edeceğiz? Bu konuda muhtemel senaryolar hazırladık mı? 

Bu sorular sürer gider... Bütün bunların ve bundan çok daha fazla sorunun cevabını vermek durumundayız.

Bunların cevaplarını bulduğumuz, verebildiğimiz sürece hem bölge ve dünyadaki konumumuz yerli yerine oturacak hem de ülkemizdeki başta stratejik güvenlik belgesi olmak üzere temel dokümanlarımız ve yasalarımız belki anayasamız da değişecektir... Belki yönetim sistemimizde.

Bu girişten sonra anlatmak istediğim konuya geleyim.


Bölgemizde ne oluyor? Kim hangi hazırlığı yapıyor?

Bu hazırlıkların hepsinin, yeni dünya düzenini oluşturmada bir aşama olduğunu unutmayalım.

BOP projesinin devam ettiği ABD’nin hedeflerinde bir değişiklik olmadığını söyleyelim.

Peki, nedir bu hazırlıklar?

Bu hazırlıkları yapanların, bölge ülkelerinin sınırlarının ve yönetimlerin değişmesi dahil çalışmaları devam ediyor.

ABD, Irak'tan çekilmedi. Bazı üslerini emniyetsiz oldukları için kapatarak buradaki personel ve teçhizatı Erbil ve Ayn el Esad üslerinde konuşlandırdı.

Ayrıca bu iki büyük üssüne ilaveten Erbil, Kerkük ve Süleymaniye’de üç ayrı büyük üs açmayı planlıyor ve birinin inşasına başladı bile.

Amaç;

İran’ı, Kuzey Irak-İran sınırından çevrelemek;

Suriye ile temasını kesmek.

Bu üsler arasına daha küçük üsler teşkil ederek çevrelemeyi tamamlamak ve üslerin emniyetini sağlamak.

ABD, Erbil ve Ayn el Esad üssüne patriot hava ve füze savunma sistemleri ve yakın hava savunma sistemleri konuşlandırdı.

Söz konusu üslere baktığımızda ABD’nin bu üslerle Musul, Kerkük, Thuzurmatu ve Telafer vb. tartışmalı bölgeleri kontrol etmek, bu bölgelerin İran’ın kontrolünde olan PKK ve KYB’nin hakimiyetine geçmesine engel olmayı temin etme amacı olduğunu görürüz.

Yine üslerin bulunduğu yerler, bölgede bir Sünni devletçiğin veya özerk bölgenin tesisine destek verecek durumdadır.

Son olarak ortaya çıkan Zine Werte olayında da aynı kaygıyı görmekteyiz.

Zine Werte, Revandüze bağlı, sanırım buraya 30 kilometre uzaklıkta küçük, fakat Harir’e hakim bir yer.

Zine Werte’de 1996 yılında KDP ve KYB arasında çok sayıda çatışma olmuştu ve bölge KYB’nin kontrolünde. Aynı zamanda PKK da bölgede.

ABD, Erbil’deki üssüne konuşlandırdığı patriotların görüş ve atış alanlarına hakim olan Harir bölgesini kontrol ediyor.

Bundan dolayı ABD, İran’ın kontrolünde olduğunu değerlendirdiği KYB ve PKK’nın Zine Werte’de bulunmasını istemiyor. Bunun için bölgenin KDP kontrolünde olmasını talep ediyor.

Bunun üzerine KDP, bölgeye peşmerge gücü gönderiyor. Başlangıçta KDPŞ, KYB ve PKK arasında kriz çıkmasına rağmen KDP ve KYB anlaşıyor.

Türk savaş uçaklarının bölgeye taarruz sonucu üç PKK’lı terörist öldürüldü. Bu bölge Kandil'in Batı ile irtibatını kesiyor.

Bu bölgedeki gelişmeleri TSK’nin Irak sınırında yürüttüğü pençe operasyonlarıyla birlikte değerlendirdiğimizde Türkiye açısından Kandil’in tecrit edilmesi önemli bir gelişme olacaktır.

Fakat hedeflenen Sünni Arap devletçiği veya özerk bölgesi, Irak’ın konfederasyona dönüşme durumu Türkiye açısından önem arz etmektedir.

Tabii aynı şekilde Türkiye-ABD arasında yapılacak bir anlaşma ile PKK’nın Sincar-Türkiye irtibatı kesilecek ve Sincar bölgesi tecrit edilecektir.

Irak’ta Türkiye-ABD işbirliği Türkiye’nin PKK ile mücadelesinde çok yardımcı olacaktır.


ABD’nin Deyrizor civarındaki YPG unsurlarıyla birlikte hareketi Fırat’ın doğusunda teşkili hedeflenen Özerk Kürt Bölgesi konusunda zaman ve uygun zemin kolladığını göstermektedir.

Fırat’ın doğusunda ABD’nin, Özerk Kürt Bölgesi tesis etmek istemesinin amacı İran’ın Suriye üzerinden, kuzey ve güneyden Lübnan, Akdeniz ve İsrail’e ulaşmasını engellemektir.

Bölgede buna uygun bir konuşlanması vardır. 

Bu konuşlanma, El Tanf üssünde (güneyde), Deyrizor’da, Haske ve Kamışlı’da ve Ayn el Arap (Kobani)’da üsleri bulunmaktadır.

Fırat’ın doğusunda özellikle M4 karayolu üzerindeki yerleşim yerleri konusunda Rusya ile rekabet halindedir.

Rusya da Şam’ı ve YPG’yi, görüşmeye ve YPG güçlerini Suriye Silahlı Kuvvetleri içine dahil olmaya zorlamaktadır.

Bu arada bölgede İran Fatimiyyün Tugayları (Palmira), QDS Tugayları ve PMU hakimiyet kurmaya çalışmakta ve bazı aşiretler üzerinde Şiileştirme çalışmaları yürütmektedir.

Şii unsurların bir kısmını Doğu Guta, Halep'in kuzeyi ve Şam civarına yerleştirmeye çalışmaktadır.


İdlib bölgesine gelince, burada çatışma hazırlıkları devam etmektedir.

Suriye güçleri, M4 karayolunun güneyinden Zaviye Dağı ve El Şugur bölgesine yönelik bir taarruz için hazırlanmaktadır.

Türkiye, bölgeye önemli bir yığınak yapmıştır. Altı bin civarında araç ve yirmi bin askerden bahsedilmektedir.

Bu bölgenin tamamını ele geçirecek bir yığınaktır. Tabii bu arada Rusya ile 5 Mart 2020 de yapılan anlaşması gereği ateşkes olabildiği ölçüde sürmekte M4 üzerindeki güvenli koridorda Türk ve Rus askerleri devriye gezmektedir.

Ama şu ana kadar güvenli koridorun sonuna kadar gidilememiştir. Sorun bölgedeki terör örgütleridir.

Bu terör örgütleri, TSK’nin kontrolündeki bölgededir ve Rusya, bunları Türkiye’nin temizlemesini talep etmektedir.


Bölgede Rus paralı askerleri ve Halep’in kuzeyinde de İran paramiliter güçleri bulunmaktadır.

TSK’nin dışında Türkiye’nin desteklediği Suriye Milli Ordusu Birlikleri de bulunmaktadır. Bu, bölgede önemli bir güç oluşturmamaktadır.

Bölgenin çok büyük bir kısmına çok değişik silahlı muhaliflerden oluşan HTŞ bulunmaktadır. HTŞ farklı gruplardan oluştuğu için her zaman dağılma ihtimali olan bir şemsiye örgüttür.

HTŞ içersinde Türkiye-Rusya arasındaki 5 Mart anlaşmasını kabul etmeyen gruplar vardır. Bazıları işi ayrılma noktasına kadar getirmiştir.

Türkiye’nin, HTŞ ile savaşmaktansa ondan faydalanmayı, bölgenin kontrolünü birlikte sağlamak ya da HTŞ’ye sağlatmak gibi bir hareket tarzını seçtiği görülüyor.

Tabii HTŞ’ye karşı olan ve bunu kabul etmeyen El Kaide ve El Nusra bağlantılı unsurlar da var ve bunlar güvenlik koridoruna yakın yerdeler.

Bu örgütler; Hurras al Din, Ensar al Tevhid, Ensar al İslam vb. Ayrıca Türkistan İslami Partisi (Uygur Türkleri) ve Çeçenlerin oluşturduğu Kafkas örgütü bulunmaktadır.

HTŞ, artık uluslararası bir amaç taşımadığını; sadece Suriye için savaştıklarını açıklamıştır. HTŞ, ABD tarafından da desteklenmektedir.

Türkiye, bölgede HTŞ’yi de kullanarak barışı sağlayabilir ve göçü önleyebilir mi? Bunu önümüzdeki dönemde göreceğiz.

Oldukça zor hatta imkansıza yakın bir hedef. Bu konuda ABD ile Türkiye muhtemelen aynı noktada birleşiyorlar.

Peki, Rusya ve İran bu işe nasıl razı edilecek?

Bu arada buna karşı çıkacak yukarıda belirttiğim diğer örgütler de var.

Peki, ABD’nin bölgede HTŞ güdümünde bir Sünni devletçik veya özerk bölge yaratması ve Fırat’ın doğusundaki özerk bölgeyi dengelemek amacıyla kullanması mümkün olabilir mi?

Türkiye buna nasıl bakar? Bölgedeki diğer örgütler buna nasıl bakar? Rusya, İran nasıl bakar?

Bölgede böyle bir özerk bölge ve devletçiğin yaratılması orta ve uzun vadede Fırat’ın doğusundaki özerk yapıyla birlikte Türkiye için önemli bir tehdit olacaktır. 


Rusya ve ABD’nin, Suriye sorununu Beşşar Esad ile çözülemeyeceği konusunda fikir birliği içinde oldukları aşikar.

Bir muhalefet hazırlanıyor. Bunun için Esad ailesi ve bürokratların rüşvet aldıkları, büyük bir çürümenin olduğu hem Rusya hem de ABD tarafından işlenmektedir.

Esad’ın teyzesinin oğlu Rami Makhlouf’un vergi kaçırdığı, kendisine ait bir gemide uyuşturucu yakalanması konusu Esad ailesinin halk içindeki prestijini ve desteğini azaltmak için kullanılmaktadır.

Söz konusu kişi dolar milyarderi olup devlet ihalelerini alan ve Esad’ın yerine cumhurbaşkanı olmayı planlayan, aileden biridir.

Bu dava ile hem kendisinin adaylığı hem de Esad ailesinin desteğinin düşürülmesi hedeflenmiştir.

Bu arada ABD ve Rusya Şam için bir muhalefet hazırlama gayreti içindedirler. Türkiye bu muhtemel muhalefet ile mutlaka görüşmelidir.

Söz konusu faaliyetler takip edilmeli, hem istihbarat örgütleri hem de diplomatlar vasıtasıyla faaliyetler yoğunlaştırılmalıdır.


ABD ve Rusya bölge ülkeleriyle görüşmeler yürüterek Türkiye gibi ülkeleri kullanma ve kendi aralarındaki rekabetin bir parçası haline gelmemizi sağlama yarışı içindedirler.

Türkiye mevcut gücü ile yapabileceklerini çok iyi hesaplamalı ve mutlaka muhtemel gelişmeler için elinde hem askeri olarak hem de ekonomik olarak gereken yedek/ihtiyat gücü mutlaka hazır bulundurmalıdır.

Gücümüzün yetmediği ya da yetmeyeceği yerlerde uygun müttefikler bulmamız ve uygun ittifaklar yapmamız elzemdir.

Şartlar uygun olmadığı zaman bazı hedeflerimizden geçici olarak vazgeçmemiz seçtiğimiz hareket tarzları içinde olmalıdır.

Koronavirüs dolayısıyla yaşadığımız sağlık, ekonomik ve sosyal sıkıntılarımızın, kamu düzenini nasıl etkileyeceğini mutlaka izlememiz ve tedbir almamız gerekiyor.

Ekonomik sıkıntılarla birlikte, ayrımcı ve dışlayıcı provokasyonlar sonucu bazı bölgelerde kalkışmalar, yağmalar gündeme gelebilir.

Bu tür menfi gelişmeler tarihimize baktığımız zaman hem kayıpla sonuçlanmıştır. Böyle bir olay ve olayları önleyecek tedbirler alınmalıdır.


Dünyadaki, bölgemizdeki koşullar her an savaşa, yeni terör örgütlerinin ortaya çıkmasına müsait bir ortam yaratmaktadır.

Sadece içerideki sorunlarımıza odaklanmamalı; aynı zamanda 'nereye gidiyoruz' ve 'ne olabilir'in de hesabı yapılmalı ve planlanmalıdır.

Sessizliğe aldanmamak gerekiyor. Aslında üzerimize doğru, sesini henüz duyamadığımız; ama göstergelerini görebildiğimiz büyük bir çığ geliyor.

Nasıl önleyeceğiz ve en az zararla veya maksimum karla nasıl çıkacağız işin içinden çalışmalıyız.

Çığın yolunu değiştirmeye teşebbüs etmek yerine kendi yerimizi değiştirmek ve emniyetli bölgeye gitmek daha uygun bir seçenek gibi geliyor.

Ama bazıları çığdan bir şeyler kurtarmak adına çığ altında kalma riskini göze alarak bölgede kalmayı tercih eder mi bilemem.

Ancak iç cepheyi sağlam tutmanın en önemli prensip olduğunu asla unutmamalıyız.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.  

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU