Virüs karşısında insan ve toplum

Prof. Dr. Bilal Sambur Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: AA

Koronavirüs bütün dünyada çok ciddi bir paniğe ve korkuya yol açmış durumdadır. İnsanlar, koronavirüs karşısında ne yapacaklarını bilememektedirler. Kolonya kullananlar, paça çorbasını önerenler, maske takanlar, eve gıda stoklayanlar ve daha birçok davranış içerisine giren farklı insan gruplarıyla karşı karşıyayız. Koronavirüs, toplumumuzu çok farklı şekillerde bölmüş durumdadır. Koronavirüs tehdidi karşısında toplumun kendi bünyesindeki virüsleri ortaya çıkaran tutum ve davranışlarda bulunduğunu gözlemekteyiz. İnsani bilimler perspektifinden baktığımız zaman virüsün toplum olarak karşımıza çıktığını söyleyebiliriz.

Toplum olarak koronavirüse davetiyeler yazan, onunla tanışmak isteyen, onu kişiselleştiren birçok tutum ve davranış sergilenmektedir.

Koronavirüsü misafirliğe gelen bir kişi olarak ona karşı toplumsal misafirliğimizi göstermeye can attığını gösteren kişilerle karşılaşmaktayız.

Koronavirüs karşısında gösterilen tepkiler, toplumun kendisini tanımak için emek ve çaba sarf etmeye eğilimli olmadığını göstermektedir.

Kendi içindeki farklı insanlara yabancılaşan toplum, Çin’den yayılmaya başlayan koronavirüse çok yakından tanıdığı yabancı muamelesi yaparak kendi içindeki yabancılaşma virüsünü bastırmaya ve telafi etmeye çalışmaktadır.

Toplum, aslında kendi kendini bastıran ve rahatsız eden bir virüse dönüşmüş durumdadır. İnsanların birbirini bastırmak için yarıştığı ve birtakım gerekçeler ileri sürerek üste çıktığı bir ortamda sosyal yapı, sağlığını kaybetmektedir.

Sosyal psikolojik açıdan toplum, bağışıklık sistemi zayıf, kırılgan ve her an işlevsizleşen bir yapıya dönüşmüştür.

Kendi içindeki insani farklılıkları hoş karşılamayan ve herkesin herkesi kendine benzeştirme yarışında olduğu bir ortamda insanlar, koronavirüse karşı hoş geldin demek için yarışmaktadırlar.

Koronavirüs, hiçbir şekilde hoş geldinle karşılanmayacak sahici bir tehdittir.

Birbirlerini hoş görmeyen insanların, koronavirüse hoş geldin demeleri, aslında sosyal yapımızda derin bir köksüzlüğün ve nefret etmenin yer ettiğinin tezahürleri olarak değerlendirebiliriz.

Birbirlerine kolaylıkla defol diyebilen insanlar, koronavirüse şaka yollu hoş geldin diyebilmektedirler.

Birbirimize hoş geldin demeye ve virüs dahil her türlü tehdide karşı gerçek anlamda defol demeyi bilen bir olgunluk düzeyini yakalamaya ihtiyaç vardır.

Koronavirüs, bütün dünyayı kasıp kavuran bir tehdittir. Koronavirüs, özellikle Çin’i, İran’ı ve İtalya’yı teslim almış durumdadır.

Ülkemizde toplumun koronavirüs dahil sağlık sorunları karşısında gelişmiş bir bilinç düzeyine sahip olduğunu söyleyemeyiz.

Toplumun geniş kesimleri, kolaylıkla sosyal medyada yayılan söylentilere itibar edebilmektedir. Toplum, yarım ve yüzeysel bilgilerle kendini koruyabileceğini sanmaktadır.

Yarım hocanın dinden, yarım doktorun candan edeceğini bilmemize rağmen toplum, yarım ve yüzeysel bilgilere itibar edebilmekte, onlara göre davranabilmektedir.

Koronavirüs karşısında yapılması gereken en önemli iş, toplumun bu tehlike karşısındaki farkındalık düzeyinin artırılması gerekmektedir.

Resmi düzeyde alınan tedbirler önemli olmakla birlikte, toplumun bilinçlenmek yerine savrulmayı tercih ettiğini söyleyebiliriz.

Dezenfekte malzemelerinin tükenmesi, makarna gibi gıda maddelerine saldırılması, kolonya gibi ürünlerin en önemli  ihtiyaç haline gelmesi toplumsal savrulmanın tezahürleridir.

Toplumsal savrulmayı ve paniklemeyi fırsat bilen şark kurnazlarının, her şeye zam yapıp büyük karlar elde yoluna gitmeleri, aslında toplumun birbirine özen göstermediğinin önemli bir işaretidir.

Virüs gibi toplumumuzda kolaylıkla savrulabilmektedir.

Koronavirüs, küresel düzeyde ekonomiyi, ticareti, siyaseti, turizmi, eğitimi ve eğlence sektörü başta olmak üzere bütün hayat faaliyetlerini felç etmiş durumdadır.

Geniş toplumsal kesimler, koronavirüsle ilgili bilimsel analizler yerine komplo teorilerine ilgi göstermektedirler.

Medyada her konuyu bildiğini sanan kişiler, çok çılgın komplo teorileriyle toplumun duygu ve düşünce dünyasını iğfal etmektedirler.

Koronavirüs dahil bütün konularda şeffaf bir şekilde sorunlarımızla yüzleşip bilgi ve akıl çerçevesinde soğukkanlı çıkış yolları bulmak için çaba gösterilmelidir. Kol kırılır yen içinde kalır anlayışını tamamen terk etmeliyiz.

Toplumun, artık komplo teorileri yerine bilgiye, araştırmaya ve düşünmeye değer vermesine ihtiyacı vardır.

Koronavirüse karşı toplumun önemli kesimleri, din adına yapılan yorumlara çok ilgi duymaktadır.

Koronavirüsün Allah’tan gelen bir ceza olduğuna, Allah’ın bu virüs yoluyla Çin ve Batı ülkelerini cezalandırdığına dair teolojik yorumlar yapılmaktadır.

Koronavirüse karşı korunmak için değişik duaların okunması önerilmekte, hatta koronavirüse karşı ne yapılması gerektiğini iddia eden kişilerden oluşan bir din istismarcısı grup yeniden iş başındadır.

Koronavirüs riski, toplumu dini popülizme mahkum etmemelidir.

Toplumumuzda bize bir şey olmaz şeklinde akıl dışı bir duyarsızlık ve düşüncesizlik tutumunun etkin olduğunu söyleyebiliriz.  

Bize bir şey olmaz şeklindeki duyarsız ve düşüncesiz tavrın koronavirüs dahil bütün risklere karşı hepimizi savunmasız bıraktığının altını çizmeliyiz.

Koronavirüse karşı etkili yol, duyarlı ve düşünceli yaşamaktır. Koronavirüsle dalga geçmek, bu virüsü şaka ve mizah konusu yapmak, bize bir şey olmaz laubaliliğine girmek gibi tavır tutumlardan uzak olmalıyız.

Kendimizi ve diğer insanları ciddiye alan daha duyarlı ve düşünceli davranışlarla fiziksel, ruhsal ve sosyal sağlığımızı koruyabiliriz.

Toplum, birbirine bulaşan ve birbirini etkisizleştiren bir virüs olmaktan çıkıp birbirini iyileştirebilen gerçek insanların birlikteliği haline gelmenin en acil bir ihtiyaç olduğunu bulmalıdır.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU