Dünyada baş döndürücü bir hızla ve kaotik olarak gelişen yepyeni bir süreç yaşanıyor.
Bu sürecin içinde amiyane tabirle sersemleyen insanlık, durumun kendisini ve ciddiyetini kavramaktan hayli uzak görünüyor.
Oysa dünya dizginlerinden boşaldı ve çok daha kaotik süreçler bizi bekliyor.
Durum Hollywood yapımı ‘western’lerden bir sahneyle de özetlenebilir:
Çok atla çekilen posta arabasında dizginler sürücünün kontrolünden çıkmış ve atlar çılgınca koşmaktayken, o arabanın içinde “bir şeyler olduğunu” sezen “fakat tam olarak ne olduğunu” anlayamayan yolculara benziyoruz.
Kaotik durumun unsurlarını ele alalım...
Birincisi, dünya yeniden şekilleniyor. Rusya, ama özellikle Çin birer siyasi, iktisadi ve askeri dünya kuvveti olarak yükseliyor.
Rusya eski hakimiyet bölgelerini korumak ya da yeniden hakim olmak üzere hamleler yaparken, Çin dünyanın farklı pazarlarına yayılıyor.
Bu durum, ister istemez bir hakimiyet ve pazar paylaşım çatışmasını gündeme getiriyor. Ülkelerde ve bölgelerde tamamen gerici savaşlar yaşanıyor.
Bu çatışmaların kontrolden çıkması, yayılması ve büyümesi ihtimali hiç de uzak değil. Ülkelere aklıselim hükmetmiyor zira.
İkincisi, yüksek teknolojili ürünler kontrolsüz biçimde toplumsal yaygınlık kazanıyor. Kontrolsüzlüğe ise genelleşmiş bir cehalet eşlik ediyor.
Toplum yüksek teknolojinin sadece sonuçlarını kullanıyor. Elinde cep telefonuyla yaşayan ve fakat bilgiye ulaşması çok kolaylaşmışken bilgiye ulaşmayı reddedip kendine sanal bir gerçeklik yaratan milyarlar var.
Ülkesinde ya da dünyada neler olduğunu algılamaya kendini kapamış, kendi kaderi üzerine düşünemeyen bir toplumsal yapıdan söz ediyoruz.
Bu genel vaziyet, felaket dinamiklerini güçlendiriyor.
Üçüncüsü, küreselleşmiş, para spekülasyonlarını anlık ve tüm dünya üzerinde hızla yapabilen mali sermayenin varlığı, bir anda milyonlarca kişinin yaşadığı ülkelerin kaderini değiştirebiliyor. Bir ülke reel olarak bir anda yoksullaşabiliyor.
‘Küreselleşmiş’ dünyada şirketlerin egemenliği ulus-devletlerin egemenliğinin üzerine çıkıyor.
Hem ülkelerin kendi içinde, hem ülkeler arasında gelir dağılımı eşitsizliği derinleşiyor. Bu da küresel nüfus hareketini tetikliyor.
Bu duruma bağlı olarak ortaya çıkan dördüncü fenomen, büyük nüfus hareketleri...
Dünya, bugüne kadar görülmedik ölçüde büyük bir nüfus hareketine tanık oluyor.
Finans kapital ve ulus-ötesi dev tekeller tarafından posası çıkarılmış, yoksulluğa, sefalete, hastalığa terk edilmiş ülkelerden içgüdüsel bir kaçış ve dünyanın servetini kendinde toplamış ülkelere hücum hareketi yaşanıyor.
Küreselleşmiş üretim süreçleriyle birleşen büyük göç hareketleri salgın hastalıkların hortladığı, niceliksel olarak inanılmaz yaygınlık kazandığı bir dönemin kapılarını açıyor.
Beşinci fenomen, ülkelerin kendi içinde ve ülkeler arasındaki nüfus hareketlerine ve gelir dağılımı eşitsizliğine bağlı olarak gelişen ırkçılık eğilimleri...
Toplum içindeki çatışma dinamikleri büyüyor. Gettolar oluşuyor. Kentlerin içinde birbiriyle hiç temas etmeyen kompartımanlar oluşuyor. Ahlaki yozlaşma toplumu ele geçiriyor.
Özellikle yoksul gettolarda şiddet genelleşiyor. Şiddetten en çok kadınlar ve çocuklar etkileniyor.
Toplumsal vahşet manzaraları insanlarda içe kapanma, bir ‘cemaat’e dahil olarak korunma ya da o vahşetin bir parçası olma eğilimleri yaratıyor.
Altıncı fenomen, dünya üzerinde koşuşturup çatışan, üstelik inanılmaz bir sayıya ulaşmış olan homo sapiens türünün diğer türleri umursamadığı, aslında kendi türünün geleceğini de hiç düşünmediği, doğal kaynakları ve ekolojik dengeyi günlük çıkarlar uğruna tahrip ettiği bir gerçekliktir.
Vahşet doğaya yayılmaktadır.
Dünya kısa süre içinde sürdürülemez bir ekolojik duruma sürüklenecektir.
Yedinci ve son olarak, mevcut kaotik gidişata müdahale edebilecek, uluslararası bilinirliği, saygınlığı ve gücü olan bir kutbun bulunmadığını vurgulamalıyız.
Geçen yüzyılın başında savaşlar üreten kapitalizme karşı işçi sınıfı içinde büyük saygınlığı olan, işçileri örgütlü bir kuvvet olarak felaketlere karşı seferber edebilen çok güçlü sol akımlar vardı. Şimdi burada büyük bir boşluk var.
Geçen yüzyılda o sol akımların iktidara geldikleri ülkelerde bürokratik ve hantal rejimlere dönüşerek milyarlarca insanda yarattığı hayal kırıklığı tamir edilebilir mi, bilemiyorum.
Yine de şu an dünyayı ve ülkeleri idare etmekte olan tuhaf ‘liderler’in düzenine bir alternatif inşa edilemezse felaket kaçınılmaz olacak.
İnsan toplumları ellerinde cep telefonları olduğu halde kafalarını direklere, kapılara çarparak yürürken, milyarlarca insana sesini duyurup akılcı bir alternatif sunabilmek nasıl mümkün olabilir, orası da ayrı bir muamma tabii...
* Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish