2024 yılına; Gazze'de başlayarak Ortadoğu'ya yayılan çatışmalar, Rusya-Ukrayna savaşı, Hint-Pasifik bölgesindeki gerilim, ABD Başkanlık seçimleri ve İkinci Trump döneminin beraberinde getireceği belirsizliğin yarattığı huzursuzluk, Sahel bölgesi başta olmak üzere Afrika kıtasında yaşanan darbeler ve iç savaşlar, doğal felaketler, koridor savaşları, çökme noktasına gelen uluslararası küresel sistemin ve bu sistemin oluşturduğu örgütlerin yerine bölgesel örgütlerin önem kazanması damgasını vurdu.
2023'ten bu yana, yeni yıla ilişkin kaleme aldığım benzer içerikli yazılarımda yer alan konu başlıkları azalmadı, aksine Türkiye'nin etki alanına giren bölgelerde istikrarı ve barışı olumsuz tesir edecek yeni gelişmeler yaşandı.
Türkiye bu gelişmeler karşısında bir yandan kendi ulusal güvenliğini ve çıkarlarını önceleyen politikalar geliştirdi, diğer yandan bölgesi ve ötesindeki olayların kontrolden çıkmaması için çeşitli diplomatik girişimlerde bulundu.
Bu haftaki yazımda, 2024 yılında Türkiye için önemli olan ve 2025 yılında da Türkiye'nin gündemini meşgul edebilecek yakın coğrafyamızdaki belli başlı dış politika başlıklarını genel hatlarıyla ele alacağım.
Haftaya ise, Balkanlar dahil Türkiye'nin Batı'yla olan ilişkileri, Yunanistan ve GKRY ile Doğu Akdeniz'e ilişkin gelişmeler, uluslararası sistemin karşı karşıya kaldığı sınamalar, koridor savaşları ve enerji gibi diğer başlıklara değineceğim.
Rusya-Ukrayna savaşı
Türkiye 2024 yılında da savaşan taraflar arasındaki denge politikasını sürdürerek, çatışmaların sona erdirilmesi ve tarafların müzakere masasına dönmesi için çaba harcadı.
Bu çerçevede, hem cumhurbaşkanı, hem de dışişleri bakanı düzeyinde savaşan taraflarla gerçekleştirilen görüşmelerde Türkiye'nin barışın tesisi için oynayabileceği rol yinelendi.
Savaşın sonlandırılması yönünde benzer mesajlar çok taraflı toplantılarda da yetkililerimiz tarafından her vesileyle vurgulandı.
Öte yandan, üçüncü ülkelerin yaptırımlarına prensip olarak katılmayan Türkiye, savaşın uzamasıyla Batı'nın artan oranda baskısına maruz kalmaya devam etti.
Bu bağlamda, ABD 2024 yılında da Türk şirketlerine ve şahıslara yaptırım uygulamayı sürdürdü. Bu konu Türkiye ile AB arasında da gündemde yer almaya devam etti.
2025 yılında savaşın seyrini belirleyecek temel faktör Trump'ın izleyeceği tutum olacaktır.
NATO ve AB Trump'ın seçilme ihtimaline binaen aylar öncesinden Ukrayna'ya yönelik çok yıllı yardım paketlerini onayladı.
Böylelikle, Trump'ın Kiev'e yardımı kesmesi halinde Ukrayna'nın bir süre daha savaşı sürdürmesinin önü açılmış oldu.
2024 yılında Ukrayna, Batı'dan gelen her türlü yardıma rağmen, Kursk bölgesindeki kısmı işgali dışında kendi topraklarını muhafaza etmekte başarı gösteremedi.
Moskova ise büyük kayıplar neticesinde de olsa ilhak ettiği Donetsk, Luhansk, Zaporijya ve Herson oblastlarında stratejik bazı kazanımlar elde etti.
2024 yılında sahaya yeni aktör olarak Kuzey Kore askerleri girdi. Bu gelişme artan oranda yeniden iki kampa ayrılan ülkelerin Ukrayna üzerinden savaşa girdiklerinin en somut göstergesiydi.
2024'te Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenski müzakereler konusunda tutumunda bir yumuşaya giderek, özellikle Kırım'ın geri alınmasının savaşla değil müzakerelerle olabileceğine işaret etti.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ise, 2025 yılında hedeflerine ulaşana kadar savaşın süreceğine işaret etmiş olsa da 2022'de İstanbul'da yürütülen müzakereler temelinde yeniden masaya oturmaya hazır olduklarını dair mesajlar da verdi.
Tarafların yeniden müzakerelere dönme yönünde bir irade ortaya koymaları halinde Türkiye'nin bir arabulucu rolü üstlenmesi bir önceki yıla kıyasla daha zor olabilir.
Zira bilhassa Suriye'deki gelişmeler, önümüzdeki dönemde Libya'da Türkiye ile Rusya'nın karşı karşıya gelip gelmeyeceği, Türkiye ile Rusya'nın Afrika'daki rekabeti Moskova'nın Ankara'ya yönelik tutumunda etkili olacaktır.
Ayrıca, barış sözüyle yeniden başkan seçilen Donald Trump arabuluculuk rolünü bizzat üstlenmeye çalışabilir.
Savaşın bölgeye yayılma ihtimali göz ardı edilmemelidir. Bu nedenle, Türkiye'nin, her iki tarafla olan diyaloğundan bilistifade, 2025 yılında da savaşın sona erdirilmesi yönünde bugüne kadar sarfettiği çabaları artırarak sürdürmesi elzemdir.
Yükselen Asya
Türkiye 2024 yılında da tarihi, kültürel ve soydaşlık bağları olan Orta Asya ülkeleriyle ve "Yeniden Asya" girişiminin bir parçası olarak Asya kıtasıyla ilişkilerini geliştirmeye devam etti.
Bu çerçevede Türkiye, Türk Devletleri Teşkilatı (TDT) başta olmak üzere bölgesel örgütlerle ilişkilerini pekiştirirken, ikili ziyaretlerle eski kıtayla daha köklü ve kurumsal bir iş birliği tesis etme yönünde attığı adımlara yenilerini ekledi.
Kuzeyde Ukrayna savaşı, güneyde ise Ortadoğu'da yayılan istikrarsızlıkla birlikte Orta Koridor 2024 yılında belirgin bir şekilde önem kazandı. Bu sayede Türkiye'nin jeostratejik konumu daha da güçlendi.
Dünyadaki konumunu hem ekonomik ve de siyasi açıdan giderek sağlamlaştıran Çin ile Türkiye arasındaki ilişkilerindeki olumlu seyir 2024 yılında da devam etti.
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ın Çin'i ziyareti ve söz konusu ziyaretin Sincan Uygur Özerk Bölgesi'ni de kapsaması taraflar arasındaki ilişkilerin yumuşamaya başladığının en bariz göstergesiydi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Astana'da düzenlenen Şanghay İşbirliği Örgütü 24'üncü Devlet Başkanları Zirvesi marjında Çin Halk Cumhuriyeti Devlet Başkanı Şi Cinping'le bir araya gelmesi ve tarafların karşılıklı ziyaretler konusunda mutabık kalmaları da yine önemli bir gelişmeydi.
2024 yılında ticaret, ekonomi ve enerji alanında da ikili iş birliğini geliştirecek temaslar gerçekleştirildi.
2025 yılında birçok ülke gibi Türkiye de ABD-Çin ilişkilerinin seyrine göre bir pozisyon almak durumunda kalabilir.
Türkiye'nin bir yandan ABD'yle ilişkilerini onarma yoluna giderken diğer yandan Çin'le ilişkilerini pekiştirmesi ve Kuşak Yol girişimi ile Orta Koridor'un uyumlaştırılması çabalarını sürdürmesi stratejik çıkarına olacaktır.
Güney Kafkaslar: Barış her zamankinden daha da önemli
2024 yılında Azerbaycan ile Ermenistan arasında barış anlaşması imzalanması yönünde adımlar atıldı. Bu çerçevede, anlaşmanın bazı maddeleri üzerinde mutabakata da varıldı.
Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan anlaşmanın üzerinde mutabık kalınan maddeleriyle imzalanabileceğine ilişkin görüş beyan ederken, Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev anlaşmanın tümünde görüş birliği sağlanması gerektiğini vurguladı.
Paşinyan yıl içerisinde, ülke içerisindeki muhalefet ve diaspora baskısı dikkate alındığında cesur sayılabilecek bazı açıklamalarda bulunarak, Ermenistan'ın mevcut sınırlarının dışında bir toprak talebi olmaması gerektiğine ve Azerbaycan ile Türkiye'yle barışın kendileri için önemli olduğuna vurgu yaptı.
Yapılan açıklamalara karşı Azerbaycan, Ermenistan anayasası, bağımsızlık bildirisi ve sembollerinde bulunan Azerbaycan ve Türkiye'ye yönelik ifadelerin ve görsellerin kaldırılması talebini sürdürdü.
Ermenistan'ın; ABD, Fransa, Yunanistan ve Hindistan gibi ülkelerle savunma sanayi ve askeri alanlardaki iş birliğini 2024 yılında geliştirmesi niyetlerinin ne derece samimi olduğu sorusunu sık sık gündeme getirdi.
Bakü-Erivan arasındaki gelişmeler Türkiye-Ermenistan ilişkileri üzerinde doğrudan etki yaratmaya devam etti.
Dünyanın giderek istikrarsızlaştığı bir dönemde 2025 yılında Azerbaycan ile Ermenistan arasında doğrudan görüşmeler neticesinde nihai bir barış anlaşması imzalanmasının önemi daha da artmıştır.
İki taraf arasında tesis edilecek barış Güney Kafkaslara ve Türkiye-Ermenistan ilişkilerine olumlu katkı sağlayacaktır.
Öte yandan, Azerbaycan-Ermenistan ilişkilerinden bağımsız olarak Ankara-Erivan arasında geçtiğimiz yıllarda yapılan temaslarda mutabık kalınan adımların atılması normalleşme sürecine zemin hazırlamak açısından yararlı olacaktır.
Ortadoğu'nun kalbi Filistin
2023 yılındaki yazımda "İsrail'de Binyamin Netanyahu'nun altıncı defa Başbakan olması ve ülke tarihinin en sağcı koalisyonunu kurması 2023'te İran'ın Suriye, Lübnan ve Filistin'de bulunan uzantıları ile İsrail arasında gerginliğin artmasına neden olabilir" değerlendirmesinde bulunmuştum.
Maalesef bu öngörüm tuttu.
Savaş 2024 yılında Gazze'de başladı ancak Lübnan, İran ve Yemen'e sıçradı, ayrıca Suriye'de Esad'ın devrilmesinde de etkili oldu.
Netanyahu hükümeti Uluslararası Adalet Divanı'nda (UAD) süren soykırım davası ve Netanyahu'nun şahsına yönelik Uluslararası Ceza Mahkemesi'nde (UCM) alınan tutuklama kararına rağmen, ABD'den aldığı cesaretle Gazze'deki soykırımını sürdürdü.
Resmi rakamlara göre Gazze'de 45binden fazla kişi hayatını kaybetti. Ayrıca, Netanyahu başbakanlığında İsrail, Lübnan'ın güneyini işgal etti ve başkent Beyrut dahil ülke geneline hava saldırıları düzenleyerek yaklaşık 4000 kişinin ölümüne sebebiyet verdi.
2024'te yine tarihte ilk defa İsrail ile İran karşı karşıya geldi. Son birkaç haftadır Yemen'deki Husiler ile İsrail arasındaki saldırıların arttığına tanık oluyoruz.
Trump'ın yeniden başkan olması bölgedeki dengelerin İsrail lehine daha da evrileceğini göstermektedir. ABD'deki başkanlık seçimler sonrasında Netanyahu'nun cesaretinin arttığı aşikardır.
Trump son yaptığı açıklamalarda her ne kadar birincil önceliğinin Ukrayna olduğunu belirtse de Başkanlık koltuğuna oturmasıyla bir sonraki hedefin İran olma ihtimali yüksektir.
Türkiye 2024 yılında hem ikili temaslarda hem de uluslararası platformlarda Filistin meselesini gündemde tutmaya ve İsrail'in uluslararası hukuk çerçevesinde hesap vermesini talep etmeye devam etti.
Türkiye bu çerçevede, UAD'de Güney Afrika tarafından açılan soykırım davasına taraf oldu ve BM Genel Kurulu'na sunulan kararlara ortak sunucu olmayı sürdürdü.
Türkiye'nin İsrail'le olan ilişkilerinin Netanyahu'nun iktidarda kaldığı sürece düzelmesi mümkün görünmemektedir.
İsrail'de iki devletli çözümü destekleyecek bir iktidarın başa gelmesi halinde iki ülke arasında yeniden normalleşme adımlarının atılması gündeme gelebilecektir.
Bunun da Trump döneminde olma ihtimali pek mümkün görünmemektedir.
Her hâl ve kârda, Suriye'deki gelişmeleri de dikkate alarak, bölgeyle tarihi bağları olan Türkiye 2025 yılında çözümün bir parçası haline gelerek, kalıcı barışın tesisi amacıyla diplomatik çabalarını artırmalıdır.
Trump'ın ekibinin İsrail yanlısı olmanın ötesinde Kürtlere sempati duyması nedeniyle Türkiye'nin kendini Trump'a ve yeni yönetimine iyi anlatması ve bölgede karşı karşıya gelmek yerine iş birliği halinde hareket etmenin her iki tarafa da yarar sağlayacağını izah etmesi önemlidir.
2024'te Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Mısır'la ilişkilerini onarmaya devam eden Türkiye'nin 2025 yılında da bölge ülkeleriyle karşılıklı çıkar temelinde kurumsal ilişkilerini geliştirmeyi sürdürmesi değişime gebe olan Ortadoğu'daki gelişmelerin dışında kalmaması ve bu gelişmelere kendi çıkarları doğrultusunda yön verebilmesi için yararlı olacaktır.
Türkiye'nin ulusal güvenliğini doğrudan etkileyen Suriye ve Irak
2024 yılında hem Irak'ta hem de Suriye'de Türkiye'yi doğrudan ilgilendiren önemli gelişmeler yaşandı.
Türkiye'nin yoğun diplomatik çabalarıyla Irak terörle mücadele konusunda kayda değer adımlar atarak, PKK'yı "yasaklı örgüt" olarak ilan etti ve Türkiye'yle yeni mekanizmalar oluşturulması konusunda anlaştı.
Hem IKBY hem de merkezi hükümet PKK'nın kendilerine de tehdit teşkil ettiğini vurgulayan açıklamalarda bulundu.
Irak'ın bu kararında Türkiye'nin uyguladığı baskıların yanı sıra, ülkenin kalkınmasına ciddi katkılarda bulunacak olan Irak Kalkınma Yolu Projesi'nin hayata geçirilmesi yönünde iki ülkenin attığı adımlar da belirleyici oldu.
Ancak Irak'la terörle mücadele konusundaki durum tam olarak çözüme kavuşturulabilmiş değil.
Kürdistan Yurtseverler Birliği'nin (KYB) başında bulunan Bafel Talabani'nin, İran'dan ve ABD'den de aldığı cesaretle, PKK'nın yanında yer almaya devam etmesi iki ülke arasındaki ilişkilerde çözüm bekleyen bir mesele olarak 2025'te de gündemde yer almaya devam edecektir.
İran'ın Ruhani Lideri Hamaney'in ülkesinin Suriye'de yaşadığı hezimet sonrasında Türkiye'yi dolaylı olarak suçlayan açıklamalarıyla beraber okunduğunda Tahran'ın 2025 yılında PKK/YPG kartını Türkiye'ye karşı oynamayı sürdürmesi beklenmelidir.
Suriye'de 27 Kasım'da başlayan ve Esad rejiminin devrilmesiyle sonuçlanan süreci Rusya-Ukrayna savaşı ve Ortadoğu'da 7 Ekim'den bu yana yaşanan gelişmeler çerçevesinde okumak gerekir.
HTŞ liderliğindeki rejim karşıtı unsurlar Esad'ı devirerek zoru başarmış olsa da yeni yönetimi ve yeni Suriye'yi uzun ve sancılı bir sürecin beklediği bir gerçektir.
8 Aralık'tan bu yana HTŞ lideri Ahmed eş-Şera'nın Esad'ın son 14 yılda kabul ettiğinden daha fazla yabancı misafiri Şam'da ağırladığı doğrudur.
Bu, Suriye ve onlarca yıldır zulüm gören Suriye halkının uluslararası toplumda hak ettiği yere gelmesi açısından önemlidir, ancak yeni yönetimin önünde terörün bitirilmesi, ülke bütünlüğünün sağlanması, çok etnili ve çok dinli yapıya sahip Suriye'nin tüm unsurlarının dahil olacağı bir siyasi yapının oluşturulması gibi çok kritik sınamalar bulunmaktadır.
Esad'ın gitmesi etrafında birleşen farklı grup ve unsurların Esad'ın devrilmesiyle birbirleriyle çatışmaya girme ihtimalleri hala vardır.
Türkiye, son yaşanan gelişmelerle kendi ulusal çıkarları temelinde Suriye'nin geleceğinde belirleyici bir rol oynama imkanına sahip hale gelmiştir.
Bu fırsatın çok iyi değerlendirilmesi ve 911 kilometrelik sınırımızın terörden arındırılarak komşumuz Suriye'de istikrarın sağlanması öncelikli hedefimiz olmalıdır.
Atılacak adımlarda ve izlenecek stratejide Trump yönetiminin Suriye'ye yönelik tutumunun da dikkate alınması gerekecektir.
ABD'ye terör örgütlerine karşı başka terör örgütleriyle hareket etme stratejisinden artık vazgeçmesi gerektiği net bir şekilde anlatılmalı ve Trump'ın bunu anlamasını sağlamak için gerekli tüm girişimlerde bulunulması önem arz etmektedir.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish