Efendim, malumunuz, son dönemde bir “yerli ve milli” tutkusudur yürüyor, gidiyor.
“Yerli” ya da “milli” tek bir hissesi bile olmayan şirketler “yerli ve milli” ürün ve hizmet reklamları yapmaya başladı.
Konyalı “bilim insanları” ilkokul çocuklarının dahi yapabildiği yazılımlarla “yerli ve milli” köpek robotları imal ederken, Cumhurbaşkanlığı tören salonuna serilen 108 metrekarelik halı bizzat Tayyip Erdoğan tarafından “yerli ve milli” diye taltif ediliyor.
“Yerli ve milli” acayiplik, devletin en yüksek irtifasından aşağılara doğru çeşitlenerek ve daha da acayipleşerek yayılıyor.
Yetmiyor, ana muhalefet partisinin başına “yerli ve milli” bir “lider” geçirmek için medya provokasyonları tezgahlanıyor.
Halbuki “yerli ve milli” lafzı Türkiye’ye hiç yakışmıyor.
17 yıllık AKP iktidarı altında, camiler dışında kamuya ait olup da satılmayan hiçbir şey kalmadı.
Ekonominin tüm kilit sektörleri ulus-üstü şirketlerin kontrolüne geçti.
Finans-bankacılık, enerji, bilişim, telekomünikasyon, otomotiv başta olmak üzere her sektörde “yersiz ve gayri milli” şirketlerin hakimiyeti var.
“Yerli ve milli” bayramlarda geçtiğimiz yollar ve köprülerin bir kısmı bedava ilan edilmiyor. Oralar “yersiz ve gayri milli” şirketlere ait.
Limanları, madenleri, su kaynaklarını ecnebi sermaye işgal etti.
İki emperyalist şirketin başını çektiği su sanayii bildiğiniz plastik şişede 50 santilitre suyu 1,5 liraya satmaya başladı. Litresi 3 lira!.. LPG fiyatına su!.. Yakında benzin fiyatına su içmeye başlayacağız!..
Yetmedi, dağı taşı satmaya başladılar.
Öyle ki, Kanadalı şirket gelip Kaz Dağları’nı siyanüre boğarken hafıza kaybına uğrayan “yerli ve milli” bir karakterimiz var.
Kıymetli üniversite bina ve arazilerini bile satılmak üzere boşalttılar, işgal ettiler. ODTÜ ormanlarına periyodik olarak asfalt döküyorlar.
Ve tabii tasarruf ediyoruz.
Termik santrallerin bacalarına filtre taktırtmayarak “yerli ve milli” topraklarımıza ve tabii vatandaşlarımıza zehir zerk ediyoruz.
Vatandaşlık da fevkalade “yerli ve milli” bu arada.
Girin internete bakın, 250 bin dolarlık gayrimenkul alana T.C. vatandaşlığı ilanlarından geçilmiyor.
Ya da, iyi tarafından düşünelim, 250 bin dolara “yerli ve milli” olabiliyorsunuz, derhal! Tarifeli yerlilik, tarifeli millilik!..
“Para nereden gelirse gelsin, hoş geldi, safa geldi” mottomuz olmuş. Meşhur şarkıda denildiği gibi, “Zın zın zın!..”
Unuttuk gitti, Reza Zarrab, Rıza Sarraf ismini alıp “yerli ve milli” olmuştu, değil mi? Hipodromda “yerli ve milli” ismine kayıtlı at bile koşturmuştu. Şimdi kim bilir nerede, kimlerledir, yahut hangi yerellikte, kimin millisidir...
Hakikaten çok büyük bir saçmalıkla muhatabız.
Bizim “yerli ve milli” hallerimiz bizi divane ederken, olağanüstü genel kurul çağrısını halı altına süpürerek meşruiyetini yitirmiş Barolar Birliği Başkanımız Suriye’ye “yerli ve milli” anayasa hazırlamak için sefer görev emri beklediğini açıklıyor!...
Uzun lafın kısası...
17 yıllık AKP iktidarı altında “yerli ve milli” olan ne varsa elden çıkarıldı, zincirleme tank ve palet bile satıldı, savıldı, buna rağmen elde 500 milyar doların üzerinde dış borç var.
25 yıl ödeme garantili borçları da sayarsanız halimiz harap.
Ne diyordu büyüklerimiz?
Eşek ölür kalır semeri, insan ölür kalır eseri...
Gayet “yerli ve milli” bir laf!..
Galiba bir kişi dışında hepimiz sırtımızda giderek ağırlaşan “yerli ve milli” bir semerle dolaştığımız hissiyle yaşıyoruz.
* Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish