Süryani Ortodoks patrikliği henüz Osmanlı sınırları içinde, bir taşra kenti Mardin’de, Deyzülzafaran manastırında iken; patrik II. Yakup döneminde değişen dünyaya ve gelişen yeni cereyanlara ve hususen misyoner faaliyetlere karşı cemaatlerini korumak ve kollamak üzere neşriyat yapma ihtiyacına binaen İstanbul’da küçük bir matbaada Süryanice harflerinin kalıba dökülmesi teşebbüsü olsa da; Süryanilerin matbaayla hikayesi esas olarak bir sonraki patrik IV. Petrus dönemine denk gelir.
Zaten yeni patriği seçenler, ona ilk başta Mardin’e bir matbaanın getirilmesini, manastır yapısını geliştirmesini ve Süryani okullar açmasını şart koşmuşlardı.
Patrik de bu niyetle seçildikten bir yıl sonra Diyarbakır-İstanbul üzerinden Londra’ya ve oradan Hindistan’a uzanan yolculuğuna dostu ve Kudüs metropoliti Abdullah Sadedi ile beraber başlar.
Yıl 1873’tür ve Patrik cemaatte çıkan maddi problemlere çözüm bulmak, okul açmak, matbaa bulmak ve Hindistan’da nüfusu 1 milyondan fazla olan Süryani cemaatini kollamak ve sorunlarını çözmek üzere bu yolculuğa başlar.
İstanbul’da zamanın padişahı Abdulaziz’den ancak bir yıl sonra izin alabilen patrik IV. Petrus, 1874 yılında güneş batmayan ülkeye varır ve orada kilise çevreleri, sivil öğrenci dernekleri ve kraliyet ailesiyle görüşmeler yapar.
Kraliçe Victoria ile iki defa görüşür. Aydınlanma felsefesinin ve sanayi devriminin hızına daha muhafazakar ve tutucu bir tavırla yaklaşan Kraliçe patriğe “Sende babamız İbrahim’in yüzünü görüyorum” diyerek ayrı bir önem verir.
Patrik, Kraliçeden izzet û ikram ve büyük hürmet görerek ondan hem matbaa için destek hem de Hindistan yolculuğu esnasında himayeler alır.
Patrik İngiltere’de iken episkoposluk merkezi olarak bilinen Canterbury’deki kilise çevreleri kendisine üç teklifte bulunur.
İlkin, Süryani okullar açmak üzere kendilerine öğretmen tahsisi yapmak;
İkincisi; manastır yapısının genişletilmesi için nakdi yardımda bulunmak;
Ve nihayet kendisine bir matbaa hediye edilmek üzere teklifte bulunan kişilere karşı patrik, misyoner faaliyetlerinden epeyce muzdarip olan Süryani cemaatinin duygularına tercüman olmak üzere ilk teklifi hemen reddeder.
Nakdi yardımı kabul edip hediye edilen matbaayı da Halep’e göndererek kendisi Hindistan’a uzanan yolculuğuna devam etmek üzere Mısır’a geçer.
O Hindistan-Bombay yolundayken matbaa da Halep’e varmak üzeredir.
Nihayet 1875 yılında Hindistan’a ayak basar. Patrik, Hindistan’da kutsal bir ruhaniye yaraşır şekilde gittiği her yerde büyük kitleler ve devlet merasimleri ile karşılanır.
Orada 1881’e kadar kalan Petrus, cemaatin sorunlarını çözmüş olmanın huzuru içinde ve muhtemelen aklında Halep’e gönderdiği matbaa varken dönüş yoluna koyulur.
Patrikle matbaanın ikinci buluşması aynı yıl onun İstanbul üzerinden Mardin’e uzanan yolculuğunun Urfa durağında gerçekleşir.
Orada matbaayı teslim alarak Diyarbakır’a oradan da patriklik merkezi olan Mardin Deyrülzafaran manastırına vardıklarında matbaa için ayrı bir bina yapılmasına başlanır.
Bir yıl sonra 1882 yılında artık bina ve matbaa vardır, ama matbaayı çalıştıracak uzman ve ekipman yoktur. Bu sebeple uzun bir süre matbaa çalıştırılamaz şekilde kalır.
1886 yılında bir çözüm bulunur, patrik, Abdullah Sadedi’yi hem İngilizce öğrenmesi hem Süryani okullar için çalışma yapması hem de matbaa için teknik donanım edinmesi için onu tekrar Londra’ya gönderir.
Orada hem dil öğrenen hem de matbaa işinde ustalaşan Abdullah Sadedi, 1888 yılında bir yeni küçük matbaa ve günlük bir altın lira karşılığında anlaştığı bir usta ile beraber Mardin’e döner.
Matbaa artık çalıştırılmıştır. 16 gün sonra İngiltere’den getirilen ustaya ihtiyaç kalmadığı için gönderilir ve hemen neşriyata başlanır.
İlkin “Süryanca Dilbilgisi” ve “Mesihsel öğretiler” eserleri basılır. İşler yolunda gidince kağıt kesme makinesi gibi diğer aletler de getirilir.
Basılan eserlerin bir kısmı kraliçe Victoria’ya teslim edilmek üzere Londra’ya gönderilir.
Ancak bir yıl sonra 1889’da matbaanın faaliyetleri yasaklanınca matbaanın çalışması sekteye uğrar.
Patrik Petrus’tan sonra patriklik makamına oturan her patrik matbaa işine çok önem vermiştir.
Onun yol arkadaşı olan ve matbaanın çalıştırılmasında büyük emek sarfeden Abdullah Sadedi patrik olunca matbaanın müdürlüğüne (daha sonra kendisi de patrik olacak olan) I. Bululs Behnam’ı, matbaadan sorumlu mevkiye de (daha sonra patrik vekili ve Mardin Metropoliti olacak olan) Hanna Dolabani’yi getirmiştir.
1913 yılında o zaman genç bir rahip olan Hanna Dolabani’nin öncülüğünde on beş günde bir çıkan “Hekimtho” yani Hikmet dergisi çıkarılır.
Dergi Süryanice, Arapça ve Osmanlıca dillerinde yayına başlarken bir yıl sonra Birinci Cihan Harbi çıkar ve matbaa faaliyetlerine ara vermek zorunda kalır.
Bütün dünya gibi Osmanlı ve tebaası başta olmak üzere herkes ağır bedeller öder.
Süryaniler de bundan nasibini alır. Matbaa ve dergi kadrosunda bulunan herkes bir tarafa dağılır ve o eski günler artık geride kalır.
Matbaanın ve derginin en önemli isimleri savaşın ağır şartlarını iliklerine kadar yaşarlar.
Bu süreçte önemli ve aktif rol üstlenen Çıkke ailesi kendisini Suriye ve Lübnan’da bulur.
Önemli bir diğer isim Hanna Dolabani kardeşini Suriye cephesinde kaybeder mesela.
Savaş bittiğinde ise savaşın yaraları sarılmaya başlanır.
Dolabani’yi bu süreçte bir gayrimüslim yetimhanesinin idarecisi ve öğretmeni olarak Adana’da görüyoruz.
Bir süre sonra yetimhane kapatılıp Beyrut’a taşındığında ise, Beyrut’ta.
Sonra da Kudüs’te neşriyat faaliyetlerine devam eder Dolabani.
Bu arada patrik vefat etmiş ve yeni patrik III. İlyas olmuştur. Yeni patrik dergiyi tekrar yayın hayatına sokar.
Kudüs’te bulunan Dolabani, Hikmet dergisinin bu sürecinde de rol alır.
Patrik bir Hindistan ziyaretinde hayatını kaybedince dergi yine kapanır. Ve uzun bir süre Hikmet dergisinden ses çıkmaz.
Bu arada Osmanlı yıkılmış, Cumhuriyet kurulmuş ve yeni nizamın tesisi için hummalı bir çalışma sürerken patriklik artık yeni devletin sınırlarının dışında önce Humus’a sonra Şam'a taşınmıştır.
Dolabani’nin arkadaşı Bulus Behnam’ın patrikliği döneminde Hanna Dolabanî önce Turabdin ve Midyat patrik vekili ve nihayet 1947’de Mardin metropoliti olarak göreve başlamıştır.
Metropolitin ilk faaliyetlerinden biri Deyrülzafaran'daki matbaayı Kırklar Kilisesi'ne getirip daha aktif bir şekilde çalıştırmak olmuştur.
Matbaa, Kırklar Kilisesi'nde Hanna Dolabani’nin yönetiminde önemli yayınlar yapmıştır.
1952’de Hikmet dergisi bu sefer “Öz Hikmet” adıyla yeni metropolitin yönetiminde üçüncü defa yayın hayatına başlamıştır. Bu sefer ağırlıklı dil Türkçedir.
Süryanice yazıların da yer aldığı derginin başmuharriri metropolit Dolabani’dir.
Dergi aylık “dini, edebi, tarihi ve ihbari bir dergi” olarak çıkan önceki Hikmet dergilerinin içerik olarak bir devamı şeklinde çıkar.
Dergide hikmet yazıları, tarih, edebiyat, sağlık, litürji ve cemaatten değişik haberler yayınlanır.
1955’e kadar yayın hayatına devam eden Öz Hikmet dergisi bundan sonra Türkiye sınırlarının dışında yayın hayatına devam eder ve günümüze kadar uzanır.
Matbaayı soracak olursanız şu an Mardin Kırklar Kilisesi'nde ziyaretçilerini bekleyen emekli bir tarihi hazine olarak durmaktadır.
Cumhuriyet'in ilk yıllarında Mardin ve Diyarbakır valiliklerinin resmi işleri için de kullanılan Sadedi’nin getirdiği küçük matbaa ise Deyrülzafaran manastırında içinde barındırdığı nice hikayeleri, acıları ve sevinçleri ile birlikte ziyaretçilerini bekliyor.
Bu hikaye aslında bir dönemin siyasi, sosyal ve entelektüel tarihine ışık tutacak niteliktedir.
İmparatorluğun merkezi İstanbul dışında bir taşra kenti olan Mardin’de bir entelektüel faaliyetin hikayesidir bu.
Aynı zamanda yazı ve neşir hayatımızın tarihine taşradan bakan bir değerlendirmedir.
Bu, yeni nesillere yön çizecek ve filmi çekilecek bir hikayedir de aynı zamanda.
2017 yılında gösterime giren ve Hindistan’dan Londra’ya, kraliçenin sarayına uzanan Müslüman bir genç katibin hikayesini ele alan “Victoria and Abdul” filminden daha çarpıcı bir hikayesi olan bu tarihi olayın hepimize anlattığı çok şey olduğunu düşünüyorum.
Bu hikaye, bu coğrafyada asırlardır beraber yaşadığımız Müslüman, Hristiyan, Süryani, Nesturi herkesin hikayesidir.
Bu hikâye aslında bizim hikayemizdir.
Daha geniş bilgi için bkz:
- Ahmet Taşğın, “Süryani Kadim Ortodoks Kilisesinde Yenileşme Çabaları: Deyr’ızafaran Manastırında Patriklik Matbaası”, Süryaniler ve Süryanilik IV. Cilt, ed. A. Taşğın-E. Tanrıverdi-C. Seyfeli, Orient Yay. İst. 2005.
- Gabriyel Akyüz, Tüm Yönleriyle Süryaniler, Mardin, 2005.
- Mardin Metropoliti Mor Filüksinos Hanna Dölebeni’nin Yaşam Öyküsü ve Günlüğü, çev: Zeki Demir, İstanbul, 2019.
- Mehmet Şimşek, “Mor Philoxenos Yuhanna Dolabani”, Süryani, Arap ve Kürt Klasikleri, ed. M. Nesim Doru-A. Kırkan, Y. Aykaç, Mardin Artuklu Ü. Yay., Mardin, 2017.
* Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish