Güney Amerika'nın en büyük ikinci ekonomisi olan Arjantin, kısa bir süre önce 275 milyar dolarlık dış borcunun, bir kısmını geri ödeyemediği için alacaklılarından biraz daha zaman istedi. Bundan 100 yıl önce dönemin egemen devletleri İtalya, Almanya ve Fransa’dan daha zengin olan Arjantin, bugün tarihinin en yoksul dönemlerinden birini yaşıyor.
Arjantin Cumhurbaşkanı Mauricio Macri, 2015 yılında göreve başladığında, hastalıklı bir ekonomi devraldı. Birçok vaat de bulunarak göreve geldi. Ancak kısa ve orta vade de hastalığın ilacını olamayacağını, kendisi de biliyordu.
Macri, serbest piyasa politikaları, daha fazla şeffaflık ve uluslararası pazarlara açılım ile ekonomiyi canlandırmayı vaat etti. Ayrıca, ABD ile ilişkileri geliştireceğini söyledi.
Arjantin bugün, yüzde 50’den fazla enflasyon, dalgalı bir peso para sistemi ve çift haneli işsizliği içeren ekonomik bir krizle mücadele ediyor.
Hükümet sübvansiyonları azalttıktan sonra ülke de protestolar patladı. Piyasa ve ABD dostu Macri, ciddi hayal kırıklığına neden oldu.
Ön seçimlerde; Borsa çöktü, Peso devalüe oldu
‘PASO’ olarak bilinen, ulusal ön seçim/birincil seçimler Arjantin seçim sisteminde kilit bir olaydır. Birinci sebebi ülke çapında etkili bir ankettir; ikincisi ise seçmenlerin katılımı zorunludur, dolayısıyla sonuçlar ‘Ekim ayında’ yapılan seçimler öncesi, potansiyel seçmen desteğini gösterecek.
PASO seçimlerinde/anketinde Arjantinliler, partilerin belirlediği devlet başkanı, senatör ve milletvekilleri adaylarından seçimlere katılmasını istediği isimlere oy verecek.
Aslında resmi anket denilebilir. Siyasi partiler/ittifaklar, birden fazla aday gösterebiliyor ve en çok oyu alan aday, kendi partisi/ittifakı adına genel seçimlere katılıyor.
11 Ağustos’ta yapılan PASO seçimlerinde, Muhalif Alberto Fernández ve yardımcı ortağı ve eski Cumhurbaşkanı Cristina Fernández de Kirchner oyların yüzde 47,7'sini, Başkan Macri ise oyların yüzde 32,3'ünü aldı. Böylelikle Solcu Peronist muhalefet, Sağcı muhafazakar iktidara 15 puan fark atmış oldu.
Arjantin’de genel seçimlerin ilk turu, 27 Ekim’de yapılacak. Eğer adaylardan biri, ilk turdaki oyların en az yüzde 45'ini veya ikinci sıradaki en yakın adayın önünde 10 puan farkla yüzde 40'ı alamazsa, en fazla oy alana iki aday; 24 Kasım'daki ikinci turda yarışacak.
Aylarca, anket şirketleri kamuoyu yoklamalarında Macri'ye cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanma ihtimalini gösteriyordu. Ancak Fernandez'in ezici zaferi, finansal piyasaları yeni ve derin bir krize soktu. Borsa çöktü. Peso, dolar karşısında bir günde yaklaşık yüzde 30 değer kaybederek, mini develüasyon yaşandı.
Arjantin ön seçimleri, seçmenlerin niyetini ölçmekte, daha büyük partilerin kampanya mesajlarını iyileştirmesine ve gerektiğinde daha küçük siyasi aktörlerle ittifakları birleştirmesine yardımcı olmaktadır. Ancak bu net ve ezici sonucu, ulusal ve uluslararası finans çevreleri beklemiyordu.
Macri, sadece Peronizm karşıtı en güçlü kalelerde kazandı. Córdoba eyaleti ve Buenos Aires eyaletinde kaybetmesine karşı Buenos Aires şehrini kazanabildi. Peronist parti koalisyonu, birçok şehri kazanmasının yanı sıra, Buenos Aires valiliği için öngörülen oyların yüzde 49,34’ünü alarak adeta şov yaptı.
Kapitalist Macri, Arjantin’i Solculardan daha çok batırdı
Arjantin inşaat kralının oğlu Macri, 2015 yılında iktidara gelmeden önce seçim kampanyasında ‘‘Sıfır enflasyon’’ vaat etti. Pazar dostu kabul edilen Macri, tasarruf tedbirlerine giderek, kamu harcamalarını kısmak istedi. Ancak, sosyal harcamaları kısınca halkın büyük tepkisini aldı.
Arjantin'in katı iş kanunu da dahil olmak üzere büyük reformları ilerletemedi. Özellikle çalışma saatleri ve iş/çi hakları reformları yüzünden emekçilerin yoğun eleştirisini aldı.
Arjantin, Macri’nin görev süresi boyunca yoksulluk yüzde 32'ye işsizlik yüzde 10.1'e yükseldi.
Dünyadaki en yüksek oranlardan biri olan enflasyonun bu yıl yüzde 44 olması bekleniyor.
Yılsonuna kadar, Arjantin ekonomisi Macri'nin görev süresinden yüzde 3,1 daha küçük olacak.
2018'de IMF’den 57 milyar dolarlık kredi aldı. Bu durum, yokuş aşağı inen kamyonun duvara toslaması oldu.
Bir yıl sonra, Arjantin piyasaları ve pazarları kötü tepki verdi. Yatırımcılar paralarını çekmeye, peso dolar karşısında serbest düşüşe geçmeye başladı.
Avrupa Birliği ile tarihi bir ticaret anlaşması müzakere etmesine rağmen, Arjantin dünyadaki en kapalı ekonomilerden biri olmaya devam ediyor.
Yurt içinde, pesonun çöküşü nedeniyle, satın alma gücünü yitirmenin toplumsal travması, ekonomiyi gayrı resmi olarak dolarize etti.
Bugün, Arjantin orta sınıfı bankacılık sektörüne güvenmiyor ve kötü bir gün için mevduatlarını ABD dolarında tutuyor.
Arjantin pesosunun yüksek dalgalanması nedeniyle, işletmeler/şirketler fiyatları dolarlara göre belirliyor.
Sonuç olarak, ABD dolarının yükselen değeri enflasyonu olumsuz etkileyerek, başkan Macri'nin yeniden seçilme umutlarını ‘olumsuz’ etkiliyor.
2018 başlarında, Arjantin başka bir krizdeydi. Kamu harcamaları GSYİH’nın yüzde 40,4’ünü, mali açık GSYİH'nın yüzde 4,2'sini buldu. Ayrıca, dolar cinsinden borç yüzde 80 oranında artmış, özel sermaye girişleri çıkışlara dönüşmüş, enflasyon oranı yüzde 40'ın üzerine çıkmış ve reel GSYİH yüzde 2,5 oranında düşmüştür.
Arjantin’in borç ve sorumluluklarına ilişkin yaşadığı aksaklık/gecikme, uluslararası alacaklılar ve özel sektör yatırımcılarında güvensizliği neden oldu.
Merkez Bankası enflasyon hedeflemesi çerçevesini terk ederek hükümetin politikalarına olan güveni daha da zayıflattı. Her ne kadar ülke de enflasyon oranı bir dönem düşmüş olsa da, kısa süre sonra tekrar yükselişe geçti.
Sonuç olarak, Macri başkanlık döneminde mali açıdan reel bir katkı sağlayamadığı gibi diğer reformlar da ekonomiyi istikrara kavuşturmada yetersiz kaldı.
Arjantin seçimini şekillendiren ‘Z Kuşağı’
Sadece ekonomik meseleler, Macri'nin yeniden seçilmesine darbe vuran konu değildi. Bunun dışında iş/işçi haklarındaki yapılan düzenlemeler, sosyal politikalardaki kısıtlamalar ve yeni bir jenerasyonla (Z Kuşağı) karşı karşıya ‘çaresiz’ kalması da etken oldu.
Arjantin’de 2019'un ikinci çeyreğinde 14-29 genç yaşlar arasındaki işsizlik, erkeklerde yüzde 18.6'ya, kadınlarda yüzde 23.4'e yükseldi.
Özellikle 11 Ağustos’taki ilk seçimlerden birkaç gün önce, sosyal medya platformlarında yapılan ‘Macri Karşıtı’ paylaşımlar listelerde hızla yükseldi.
Başkan Macri’nin bam teline dokunan 21 yaşındaki Arjantinli rapçi ve freestyler yıldız Wos’un, yazdığı bir şarkıyı sosyal medya da paylaşması oldu.
‘Wos’ olarak bilinen Valentin Oliva’nın Macri’yi eleştirdiği parçası, listelerde hızla yükseldi ve milyonlarca Arjantinliye ulaştı. Sadece YouTube'da 44 milyondan fazla izlenme gerçekleşti.
Wos, gençler arasında Macri'ye karşı muhalifliği harekete geçirerek, popüler kültür ve sosyal medyayı kullanarak önemli bir figür oldu.
Bu durum öncelikle ‘Z kuşağının’ önemli bir destek verdiği Peronist aday Alberto Fernández ve yardımcısı Kirchner’in zaferinde belirleyici oldu.
Ayrıca ‘Z kuşağının’ bir aday/koalisyon etrafında yeni bir motivasyonla kümelenmesine neden oldu.
Alberto Fernández'in ‘Z kuşağıyla’ bağlantı kurmasına sağlayan bir husus da illiüstratör ve dijital sanatçısı oğlu Estanislao Fernández’i drag kraliçesi olarak seçmek oldu.
Sosyal medya platformlarında DYHZY isimle tanınan Estanislao Fernández bağımsız bir illiüstratör; çizgi roman karakterlerini, ‘Kostüm’ ve ‘Makyajın gücü’ sayesinde, kendi bedeni üzerinden farklı cinsiyette marjinal bir görüntü yaratarak, on binlerce takipçiye fotoğrafları sosyal medyada paylaşıyor.
DYHZY bu yüzden, Cumhurbaşkanı Alberto Fernandez’in seçimlerde drag kraliçesi oldu.
Bu tipoloji, Z kuşağının ilgisine neden oluyor. (Drag kraliçesi; abartılı özelliklere sahip, komik, dramatik veya hiciv amaçlı kadın gibi giyinen ve hareket eden erkeği, tanımlamak için kullanılan bir terimdir).
Halka açık gösterilerde öncelikle oyunculuk veya eğlence amaçlı bir cinsiyet dönüşüm biçimidir. Arjantin solu, bu yıl seçmenlerin beşte birinden fazlasını oluşturan Z kuşağını etkilemek için Buenos Aires tarihindeki en genç belediye meclisi üyesi adayı olarak da; 19 yaşındaki Ofelia Fernández’i açıkladı.
Arjantin'in en genç seçmenleri, sosyal medyanın çeşitli figürleri ve açık sözlü ortamı Peronizmle vücut buluyor.
Her iki karakter de Alberto Fernández'in genç seçmenlerle bağlantı kurabildiği figürler oldu. Macri hükümeti, kültürel bu olguya tepki ver(e)medi.
Arjantin, seçim sisteminin kendine özgü doğasının sonucu olarak, kimsenin tahmin etmediği politik bir krize doğru gidiyor.
Bu yoğunlaştırılmış kriz, Macri'nin zaten zayıflamış olan parti koalisyonu içinde büyük bir çöküş yaratabilir.
27 Ekim’de yapılacak ilk turda Macri Hükümetinin çöküşü geri döndürülemez gözüküyor.
Siyasal gücü temsil eden ancak görünür bir temsilcisi olmayan topluluk (Z kuşağı) yüzünden, mevcut kaos daha da büyük krize dönüşebilir.
Sadece bir günde ulusal para biriminin yüzde 30 devalüasyonu, ülke ekonomisine muazzam bir darbedir.
Başka bir deyişle, kriz, sosyal sınıflar arasında belirleyici bir şekilde yeniden çizilebilecek, radikal bir belirsizlik anına dönüştü.
Arjantin solu, sendikacılık, toplumsal hareketler, sendika kolektifler, piquetero hareketi (işsiz ve gayrı resmi çalışanlar) ve siyasi partiler, ücretlerin ve yaşam koşullarının gerilemesinin etkili bir şekilde mücadele edilebileceği, geniş ve kamusal alanlarda yepyeni bir savunuculuk mücadelesiyle birlikte (Z Kuşağı).
Genel olarak konuşursak, bu tür yeniden yapılanma süreçleri “sınıf uzlaşması” ile nitelendirilip, siyasi olgular tarafından gerçekleştirilirken, Gramsci'nin “zayıflatma önlemleri” kavramıyla da tanımlanır.
Bu bağlamda Macri’nin yenilgisi, yeni ve geniş bir sosyal kitlenin/jenerasyonun ve popüler mücadelelerin kontrol edilememesinin bir sonucudur.
Alberto Fernandez ve Cristina Fernández Kriscner
Muhalif başkan adayı Alberto Fernández, seçim ortağı ve eski Cumhurbaşkanı Cristina Kirchner’den daha “pragmatik” ve “merkezci” olarak görülüyor.
Aslında tipik bir Sol veya Peronist siyasetten daha çok, yeni ılımlı, pazar yanlısı Peronist veya orta sol diyebiliriz.
Alberto Fernández Cumhurbaşkanı Néstor Kirchner hükümetinde eski kabine şefiydi (2003-2008) Cristina Fernández Kriscner ise 2007-2015 yılları arasında iki dönem Cumhurbaşkanlığı yaptı.
Kriscner gibi güçlü bir karakterin etkisi, olası Arjantin kabinesinde hissedilecektir. Bu durum ulusal ve uluslararası finans piyasalarını, kırsal oligarşiyi ve Grupo Clarín medya tekelini de ürkütüyor.
IMF ile olan ilişkilerin seyrini de olumsuz yönde etkileyebilir.
Alberto Fernandez, IMF ile olan anlaşmayı (Ekim ayında Macri'yi yenmesi durumunda), yeniden düzenleyeceği sözü verdi.
Bu durum Fernández ve Kirchner'in iktidara gelme ihtimalinin, Arjantin varlıklarına sahip olma konusundaki uluslararası yatırımcının güvenini sarsıyor.
Fernandez, piyasa tepkilerinin Macri'nin ekonomiyi idare etmedeki başarısızlığına tepki olduğunu düşünüyor.
Fernandez şu ifadeleri kullandı:
Piyasalar, dolandırıldığının farkına vararak kötü tepki veriyorlar.
Hayali bir ekonomik kriz yaşıyoruz ve hükümet cevap vermiyor.
Ancak Fernandez kazansa bile, IMF, Arjantin’i kurtarma programından uzaklaşması pek mümkün değil. Bunun yerine IMF, anlaşmayı yeniden müzakere etmek isteyen Fernandez’in ne kadar ciddi olabileceğini görmeyi bekleyecektir.
Çünkü IMF, 57 Milyar dolarlık kredinin şuana kadar Arjantin'e 44 milyar dolar verdiği halde, iyileşme gerçeklemediği gibi mevcut durum daha da kötüleşmiş, IMF’den gelecek olan 5,4 milyar dolarlık kredi dilimi, daha serbest bırakılmamıştı.
Haliyle krizin artmasıyla sosyal huzursuzluk büyüyeceğinden, hem Alberto Fernandez kısa vade de böyle bir tepkiyi kucaklamayacak, hem de IMF şu anda kendi ikilemiyle karşı karşıya kalmak istemeyecektir.
Dış politikada Fernandez ve Kirchner, Macri gibi Batı yanlısı politikaları sürdürmesi mümkün değil.
Çünkü başta Kirchner, Hizbullah'ın terör örgütü olarak anılmasına karşı çıkmış ve Venezuela Cumhurbaşkanı Nicolas Maduro'ya yönelik ABD’nin ekonomik ve siyasi izolasyonuna sert bir şekilde eleştirmişti.
Fernandez, bir televizyon röportajında Macri hükümetinin İran, Küba, Türkiye, Rusya, Çin ve diğer ülkeler gibi Maduro ile diyaloga girmesi gerektiği açıkça belirtti.
Fernandez, eğer Arjantin'de seçimleri kazanırsa, 2015’den beri sağcı başkanları seçen Brezilya, Kolombiya, Arjantin, Paraguay ve Şili gibi Latin Amerika ülkelerinde yeni bir ‘Sol tsunami’nin de başlamasını Meksika ile birlikte tetikleyebilir.
Fernandez, Arjantin parlamentosunun henüz onaylamadığı AB-Mercusur ticaret bloğu anlaşmasına, partisinin korumacı tavrı yüzünden karşı.
Bu durum Arjantin ile Brezilya arasındaki gerilimlerin yinelenmesine neden olabilir. Çünkü Macri’nin bölge müttefiki Brezilya Cumhurbaşkanı Jair Bolsonaro, Fernandez’in Brezilya’nın Arjantin’e olan ihracatını baltalayabilecek korumacı politikalar uygulaması halinde, Mercosur’dan ayrılmakla terk tehdit etti.
Venezuela krizindeki görüş ayrılıkları da düşünüldüğünde, Arjantin’in, başta ABD olmak üzere İsrail, Brezilya ve Kolombiya ile dış politika, ekonomi, güvenlik ve uluslararası sistem gibi birçok mesele de karşı karşıya gelmesi kaçınılmaz gözüküyor.
Macri dış politika da, ABD-Çin ticaret savaşlarına rağmen iki ülkeyle ilişkilerini dengeli ve başarılı götürdü. Hem ABD ile kötü olmadı, Hem de Çin’le ilişkilerini artırarak sürdürdü.
Arjantin’in tarımsal üretiminin ihracı ve iklim değişikliği ile ilgili belirsizliklerinden ötürü, Cumhurbaşkanlığı’nı kazanması halinde Fernández’ın ciddi engelleri var.
Arjantin genel seçimleri gerek Arjantin açısından, gerek Latin Amerika açısından çok önemli kırılmalara gebe olabilir. Yatırımcılar, Buenos Aires'te popülist sol eğilimli yönetim ‘olasılığından’ bile çekiniyor. Olası bir görüş ayrılığı veya itilaf durumunda Arjantin’i daha kötü günlerde bekleyebilir.
Muhalefet lideri Alberto Fernandez başkanlığı kazanırsa, Arjantin'in kurtarma programına bağlı kemer sıkma tedbirlerini IMF ile yeniden müzakere etmeye çalışacak.
Fernandez, ekonomik meselelerde nispeten ılımlı gözükse de, Venezuela siyaseti konusunda, gazını ayağından çekmeyecektir.
Washington açısından, Arjantin sol muhalefet seçimi kazanırsa, Beyaz Saray kritik bir müttefikini kaybedecek. Çünkü hem Meksika, hem Arjantin’i kaybetmek, ABD’nin Latin Amerika politikasına darbe vuracaktır.
Fernandez liderliğindeki korumacı politikalara geri dönüş, Mercosur-EU serbest ticaret anlaşmasının geleceğini ve Brezilya-Arjantin ticaret bağlarını zorlayacak.
Arjantinlilerin yüzde 35'inin de yoksulluk sınırının altında yaşadığını belirtmek önemlidir.
Ekonomik problemler uzun ve derinleşirse, ekonomik kriz toplumsal hareketleri, en nihayetinde kontrol edilemeyen asayiş olaylarını da beraber getirebilir.
1975, 1981-82, 1989, 2001-2; Arjantin ekonomisinin yaşadığı sıralı krizler, Arjantin'in şu an tanık olduğu temel problemi tekrarladı. Yani şiddetli devalüasyonlar, yüksek enflasyon, ücretlerdeki düşüş ve kötüleşen çalışma koşulları.
Gelecekteki hükümetin, Yunanistan ve daha yakın zamanda Ukrayna'daki benzer durumları hatırlatan bir senaryoda IMF ile yeniden müzakere etmesi gerekecek.
Arjantin’in borcu GSYİH’nın yaklaşık yüzde 100’ünü oluşturuyor ve ülke açıkça kısa vadeli borç taahhütlerini yerine getirmekte yetersiz.
Arjantin’de, karaborsa piyasa yeniden hortlayabilir. Çünkü hane halkı ve şirketler, ABD doları satın almak için alternatif yollar arayacak.
Arjantin'de karaborsa doları (Yerel de "paralel dolar" olarak adlandırılır) enflasyon beklentilerinin yanı sıra mal ve hizmet fiyatlarının belirlenmesinde önemli rol oynayacaktır.
Arjantinliler karaborsaya akın etmeye başlarsa, "paralel dolar’’ yakında, Arjantin'in ekonomisinde "resmi" dolardan daha güvenilir bir hale gelebilir.
Fernandez’in stratejisi, Peronist kadrolarla yeniden yapılanma, IMF'ye ve uluslararası finans çevrelerine verilen taahhüdün yenilenmesi ve yerel baskın üst sınıflarla karşılıklı anlayış verilmesi gözüküyor.
Sosyal politikalarda popülist söylemlerden uzak ve ayağı yere basan, kesintisiz ve sürdürülebilir uygulamalar hedefleniyor.
Tüm bu hedefleri uygulayıp uygulamayacağını, biraz da zaman gösterecek.
* Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish