Uluslararası ilişkiler alanında, 2025 itibarıyla, Amerika Birleşik Devletleri (ABD) başta olmak üzere alışılagelmişin dışında tutumlardan ve değişen küresel düzenden sıklıkla söz ediliyor.
Daha birkaç gün evvel, Bosna Hersek Devlet Başkanlığı Konseyi Üyesi Becirovic'i kabul eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, açıklamalarında bölgesel ve küresel güvenlik sıkıntılarının artmasına dikkat çekti.
Türkiye'nin dış politikasında Kafkaslar, Karadeniz Bölgesi, Orta Asya ve Ortadoğu gibi, Avrupa'ya açılan ve tarihi bağların bulunduğu Balkanlarda huzur ve istikrarın korunması son derece önemli.
Bölgesel ve Küresel huzur ve istikrarın önemli olduğunu ifade eden Erdoğan, Türkiye'nin, Bosna Hersek'in toprak bütünlüğünün, egemenliğinin ve anayasal düzeninin muhafazasını desteklemeye devam edeceğini belirtti.
Türk dış politikasının gayet istikrarlı ve tutarlı olduğu önemli bir husus, komşularının (başta Suriye, Irak ve Azerbaycan olmak üzere) ve bölge ülkelerinin toprak bütünlüğünün muhafaza edilmesinin savunulmasıdır.
Tutarlı diplomatik duruş, hem Türkiye'nin askeri gücüne ilaveten diplomatik yumuşak güç kabiliyetlerini geliştirir hem de Küresel ekonomide Hindistan gibi giderek yükselen uluslararası aktörlerle ilişkilerin istikrarlı biçimde gelişmesine olanak sağlar.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Değişen uluslararası düzende Türkiye'nin rolüne değinen Sayın Kerem Alkin, isabetli biçimde, Türkiye "…'küresel marka' olarak öne çıkmakta, 'güvenilir liman' konumunu perçinlemektedir…" tespitinde bulundu.
Ayrıca, Sayın Alkin'in belirttiği gibi, Avrupa Birliği ile olan ilişkilerde de bu temel ışığında "kazan-kazan" ilkesine dayalı olarak ilişkilerin canlanması mümkün.
Ekonomik ve diplomatik etki sayesinde sadece Avrupa Birliği değil, Hindistan gibi yükselen aktörlerle de benzer biçimde, "kazan-kazan" ilkesine dayalı olarak ilişkilerin canlanması mümkün.
Güçlü savunma sanayisine ilaveten ekonomik güç ve etkin diplomasi sayesinde de Türkiye'nin küresel etkinliği artacaktır.
Askeri güce ilaveten "yumuşak gücün" de hâlâ günümüz dünyasında geçer akçe olabileceğine şahit oluyoruz.
Kolay bir tanım olarak, "yumuşak güç" kavramının, askeri olmayan bir dizi ekonomik, diplomatik, teknolojik, akademik, kültürel, dizi film endüstrisi ve müzik benzeri unsurlar sayesinde bölgesel ve küresel etki olarak tanımlayabiliriz.
Bu sebepten dolayı Türkiye'nin bu unsurları daha da çok kullanabilmesi önemli.
Nasıl ki ABD'de Hollywood, Hindistan'da Bollywood varsa, Türk televizyon dizilerinin de benzer küresel yumuşak güç etkisinden sıklıkla söz ediliyor.
Türkiye'de öyle biri var ki, İstanbul'dan Şanlıurfa'ya, Bağdat'tan Erbil'e, Şam'dan Kudüs'e, nereye gitse binlerce kişilik kalabalık kitleler ona alkış tutup ona eşlik ediyorlar...
İbrahim Tatlıses'ten bahsediyorum; kendisinin sahnede otururken bu saydığım kentlerdeki yerel sanatçılar ona eşlik ederken verilecek konserlerin bölgedeki huzur ortamına ve istikrara olumlu katkı sağlayabileceğini düşünüyorum.
Benzer bir etki de sivil toplum ve düşünce kuruluşları arası iş birliği faaliyetlerinin arttırılmasıyla tesis edilebilir.
Nitekim, Sayın Prof. Dr. Kerem Alkin'le, 26-27 Şubat arası SETA Vakfı'nca ve Hindistan'ın Ankara Büyükelçiliği'yle birlikte organize edilen Türkiye-Hindistan İlişkileri etkinliği vesilesiyle görüştük.
Türkiye-Hindistan İlişkileri Uluslararası Konferansı'na çok sayıda önemli bürokrat, akademisyen ve uluslararası ilişkiler alanında uzman analistler ve gazeteciler katıldı.
Hindistan'ın Ankara Büyükelçisi Sayın Shri Muktesh K. Pardeshi, T.C. Dışişleri Bakanlığı Bakan Yardımcısı Sayın Büyükelçi Berris Ekinci, Yeni Delhi'ye müstakbel Büyükelçi olarak yeni atanan Sayın Büyükelçi Ali Murat Ersoy, Prof. Dr. Murat Yeşiltaş, International Dialogue and Diplomacy Foundation'a bağlı Center for India - West Asia Dialogue'un kurucusu Prof. Aftab Kemal Pasha ve nice değerli katılımcılar, 2 günlük konferans kapsamındaki etkinliklere katıldılar.
2 gün boyunca farklı konularda ve oturumlarda, Türkiye ve Hindistan arası ilişkilerin nasıl geliştirilebileceği görüşüldü.
Hindistan için Bollywood yapımları kadar, bu tarz dış politika düşünce kuruluşlarının (Think Tank'lerin) de "yumuşak güç" bakımından önemli rolleri olduğu biliniyor.
Benzer şekilde etkinliği düzenleyen SETA ve Türkiye'nin en eski düşünce kuruluşu olan, Ankara merkezli Dış Politika Enstitüsü (DPE) gibi kuruluşlarla da Hindistan merkezli kuruluşlarla olduğu gibi, diğer ülkelerle ve Avrupa merkezli kuruluşlarla da işbirliklerinin artması, sivil toplum, akademisyenler ile bürokrasi arası fikir alışverişlerinin bulunulabilmesi bakımından önemli.
Görüşmeler esnasında mesela benim de özellikle dikkat çektiğim hususlardan biri, Türkiye'nin aynı anda farklı kesimlerle iyi ilişkiler yürütebilme kabiliyetinin olmasıdır.
Örneğin, Türkiye en başından beri ne Ukrayna'dan ne de Rusya'dan vazgeçemeyerek, her iki ülkeyle ve her iki ülkenin devlet başkanlarıyla da iyi ilişkiler yürütebiliyor.
Aynı şekilde 1980'lerde de İran ve Irak Savaş halindeyken Türkiye her ikisiyle de iyi ilişkiler içerisindeydi.
Keza, günümüzde hem Sırbistan hem Bosna Hersek hem de Kosova ile iyi ilişkileri bulunuyor.
Uluslararası Konferans günleri esnasında ayrıca Afrika, ticaret koridorları, tedarik zincirleri ve lojistik, bilişim teknolojileri ile daha birçok alanlarda potansiyel iş birliğinin mevcut oranın çok çok üzerinde olabileceği hususunda hem Hindistan'dan gelen düşünce kuruluşları hem de Türkiye'den gelen konuşmacılar benzer görüşler belirttiler.
Bilhassa pragmatik olarak hızla değişmekte olan yeni dünya düzeninde daha fazla iş birliğinin hiçbir ülkeye karşı değil, tamamen kazan-kazan temelli olması hususuna vurgu yapıldı.
Bir diğer husus ise, Türkiye ve Hindistan'ın ekonomi ve ikili ticaret hacmi alanında hedeflerinin daha henüz başlarında olduğunu bu konferans sayesinde bizzat görebiliyoruz.
Dünyanın çeşitli ülkelerinde çok sayıda Hint kökenli üst düzey yöneticinin olması sebebiyle, Hindistan'ın küresel ekonomide ve genel anlamda yumuşak gücü vesilesiyle etkileri olabileceği unutulmamalı.
Etkileyici yorumlardan biri, açılış konuşmasını yapanlardan biri olan Prof. Aftab Mustafa Pasha'nın Atatürk ve Türkiye sevgisinin kökeni ile ilgili yorumu oldu.
Sayın Aftab Mustafa Pasha, kendisinin de milyonlarca Hintli gibi, Türkiye'nin İstiklal Mücadelesini, Hint Müslümanları ve Gandhi'nin Türkiye'ye desteğini, Atatürk sevgisini, Laik ve Demokratik Türkiye Cumhuriyeti'ne saygıyı okul çağında öğrendiklerini söylemesiydi.
Dolayısıyla, Dünya'da demokratik geçmişe sahip iki önemli devlet ve toplum olan Türkiye ve Hindistan'ın her alanda ilişkilerini geliştirmeleri, her ikisi için de faydalı olacaktır.
Diplomasi ve ekonomik iş birliği her iki devletin de yumuşak güçlerine katkıda bulunacaktır.
Türkiye ile Hindistan'ın iş birliğinin, küresel huzur ile istikrar için önemli olduğu düşüncesindeyim.
Bu iş birliğini ilerletme yollarından bazıları ticaret, bazıları da sanat, müzik, ortak film ve dizi film yapımları ile akademisyenler ile düşünce kuruluşları (Think Tank'ler) arası iş birliği alanlarının geliştirilmesidir.
Tabii ki, "bu kadar dünyada tercih edilmelerinde vardır bir hikmet", düşüncesiyle de belki Türkiye'ye de birkaç üst düzey Hint kökenli yönetici transfer edilebilir.
Yöneticilerin yanlarına çırak/kalfa olarak Türk kökenli müstakbel yöneticiler gönderilebilir, benzer becerileri onlardan öğrenmeleri için çalıştaylar, liderlik kampları da düzenlenmelidir.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish